bugün

the danish girl

filmin başlangıcında genel plan ve coğrafya hakkında ve insanların yaşayışları hakkında bilgi verirken, tarih kokan döneme kaydığımız çağrısı mevcut. bu yüzden kendinizi bir anda 1900lerin başında bulabiliyorsunuz.

19262da kopenhagda geçiyor hikaye, karanlık sahneler ve beyaz dekorlar sıkça kullanıldığı için, karamsar bir tema hakim filmde.

kıyafetler dönemin havasını çok iyi derecede yakalamış ki, bu yüzden bu dalda oscar adaylığı bile mevcuttu.

ressam olan çiftin yaşadığı cinsel fantezinin zamanla kocasında kişilik sorununa ve queer eğilime sebep olmasıyla ortaya çıkan durumu konu almakta.

gerda başarılı bir ressamdır, maddi olarak dönemsel olarak sorun yaşamamakta seksi ve feminen bir karakterdir, ne kadar sevse de kocasını işler rayından çıkınca yapabileceği pek bir şey kalmaz.

einar da başarılı bir ressam olmasına rağmen cinsel kimliği konusunda kararsızlık yaşamaktadır. aslında bu kimlik kargaşasının sebebinde karısıyla olan ilişkisi yatsa da, aynalardan kaçması ve sık yakın yüz çekimlerine yer verilmesi, karısını ikinci plana atmakta, buradan anlaşıldığı üzere, yardımcı kadın oyuncu adaylığının hakkını bir nevi, filmin işleyişinde söz sahibi olan yönetmen rol oynamakta.

gerda hazırladığı tablolarda kocasını kadın rolüne bürüyerek resmetmekte ve bunlarla başarı sağlamaktadır. bir hayli feminist etki görülse de kadının erkeği ezmesi kolay kolay amerikan sinemasının kabul edebileceği bir şey olmadığından dolayı pek adından söz ettirememesinin temel sebebi budur.

insanı cinsellikten soğutacak kadar çarpık bir ilişki modeli oluşturan einar, karısının kıyafetleriyle bir önceki gün tanıştığı insanla sevişebilecek kadar ileri gidebilmektedir. iç dünyasındaki çatışmayı, çok net bir şekilde size hissettiren, izlerken bazı sahnelerde hasssiktir be diyerek içinizi titreten bir anlatım mevcuttur.

lili'ye dönüşen einar daha gizemli bir hale bürünse de yaşadığı toplumunn müsade ettiği kadar kendi gibi olabildiğinden ve bu durumun yarattığı kişilik ve çevresel karmaşadan yola çıkarak olay örgüsü işlenmiş, zaman zaman sıkıcı olsa da. insanın özgür iradesinin nasıl açık toplumlar tarafından bastırılabileceğini en iyi şekilde işlemiştir.