bugün

yazarların gördüğü kabuslar

tam dört kişi vardı. iki kız, iki adam. bu kızlardan biri tanımadığım biri, öteki de tanımadığım biri. adamlardan biri yine tanımadığım biri, öteki ise ben. tren gibi ama böyle gemiye benzer bir şey içinde bir kompartımanda oturuyoruz. yanımda diğer herif, onun karşısında bir kız, adamın yanında ben, benim karşımda diğer kız.

sonra bu elemanla önündeki kız birden sevgili oluyorlar. bunlar öpüşüyorlar koklaşıyorlar kahkahalar falan atıyorlar.
bakıyorum önümdeki kıza içimden geçiriyorum "bunlar sevgiliyse benim niye yok, benim neyim eksik ki" diyorum. psikolojiye bak acıdım resmen kendime. sonra ben bu önümdeki kıza böyle kendi çapımda imalı imalı bakıyorum. diyorum anlamıyor galiba. "ehehe cam buhulandı bak ne çıktı" diye espri yapmaya çalışmalar falan... moralim bozuluyor tabii.

birden ne hikmetse önümdeki kız ayağa kalkıyor ve önümde dikilip öylece bana bakıyor. kafa karışık tabii benim. gelip poposuyla beni ittirerek yanıma sıkışıyor. kalbim iyice hızlanıyor. neyse sonra ben heyecan yapıp( bir kere de cool ol, sakin ol arkadaş) "ehehe cam kenarına ben mi otursam sen bana yaslanırsın" diyorum falan. yahu sus bir işte gelmiş oturmuş kız rahat ol sarıl ne bileyim. hiç.

işte ilginçlikler buradan sonra başlıyor. ben tam kızla öpüşeyazar iken... bir bakıyorum hani şu yanında kabin gibi oturgaçları olan motorlar yok mu, işte onlara kaskları takıp binmişiz otobanda gidiyoruz. kasklar da kukuletadan ama. üstelik oturgaç yerine ana motora kaynak yapılmış onunla beraber giden küçük bir motor var. hoşlandığımız kızlar da onda oturuyor. neyse biz gidiyoruz böyle. öbür motordakiler yine bir öpüp koklaşmalar falan. biraz ciddi olun yahu motorla gidiyoruz şurada.

bir süre sonra böyle kulübe gibi bir yere geliyoruz. kapısı da açık. içeri giriyoruz. iki tane çift kişilik ranza var kulübede. bir tane de soba var. arkadan odun kırma sesleri geliyor. arka tarafa dönüp bakıyoruz ki kimi görelim? sawyer. "ulen bu adam bizim kızları çalacak kesin. yenemeyiz de bunu, keşke hiç gelmeseydik buralara" falan diyorum kendi kendime. öbür adam çoktan gitmiş kanka olmuş bile. yemek ikram ediyor sawyer buna. aha dedim elemanı kaybettik bir ben kaldım bunları koruyacak.

gece oluyor. sawyer soba'yı yakmış odunları sobaya atmış odunlar çıtır çıtır yanıyor biz de yemek yiyoruz. artık ışıklar kapanıyor ve herkes yatağa geçiyor. ben sevdiğim kızla yatıyorum, öbür ikili zaten hiç birbirinden kopar mı onlar da beraber.

gecenin bir vakti bir ayak sesi işitiyorum. "bu sawyer olmalı, ne yapıyor ki acaba?" deyip gizlice kalkarak kontrol etmeye gidiyorum. karanlık da her yer ama elimde fener var. kulübe de nasıl bir kulübeyse bir kaç odalı böyle. köşeyi dönüyorum ve ne göreyim? sawyer bizim çantaları karıştırıyor, hoşlandığım kızın resmini almış eline bana piç bir ifadeyle sırıtıyor.
bana bir güç geliyor ki, böyle iman gücümü desem, aşktan çılgınlar gibi enginlere sığmayıp taşan bir güç mü desem, bir şeyler geliyor işte böyle. saldırıyorum sawyer'a.

çantamı alıp kaptığım gibi kaçıp hemen bir yere saklanıyorum. sawyer'da peşimden koşuyor beni öldürecek. çantamın içinde de desert eagle var. nerden bulduysam artık. çıkartıyorum babayı. içinde de tek mermi var şansım yüzde elli tutturdum tutturdum tutturamadım yandık. böyle koridordayız, onun sonunda ben duvarın arkasına yaslanmış elimde silahla bekliyorum. koridordan sawyer geliyor. "hadi ama çık dışarı sadece biraz eğleneceğiz" diyor. sonra yanlışlıkla ses çıkarıyorum. bütün plan altüst.

"lanet olsun deyip ortaya çıkarak bir el ateş ediyorum. sawyer'ın bacak vefat, ama hala yaşıyor. bu sırada ikimizde koşuyoruz. o topal topal koşarken ben de bir yandan biten mermiyi ve ne yapacağımı düşünüyorum. sonra ben köşeye sıkışıyorum maalesef. sawyer'la boğuşuyoruz. bana yine bir güç geliyor. silahım da yok. ama o da ne. sawyer silahını çıkartıyor. ibneye bak, madem vardı neden göstermedin erkek gibi. sonra silahını bana doğrultup bir şeyler söylüyor. öleceğim artık son durak burası. sawyer'ın ani bir dalgınlığında ona saldırıyorum ve silahını elinden attırıyorum. köşede gözüme kestirdiğim kocaman bir taş var. boğuşa boğuşa oraya gidiyoruz. yaşama iç güdüsüyle hemen o taşı alıp sawyer'ın kafasına vurmaya başlıyorum. sawyer vefat, eller kan içinde, bizimkiler ne alemde bilmiyorum. o korkuyla da uyanıyorum zaten.

bu da böyle bir kabustu sözlük. yalnız nadir olarak ayrıntısıyla hatırladığım kabuslardan biri olmuştur.