bugün

zabıt katibi

dert yanayım biraz.
gelin ata binmiş ya nasip demiş misali birden girdim bunun sınavına. 3 saatte bütün hayatım değişti.
oturdum hesap kitap yaptım, ben bu işi yaparım dedim, sınava gireceğim şehri seçtim, iş yerindeki müdürü aradım böyle böyle bir sınav var katılmak istiyorum dedim. kendisi "lan nerden kazanacak, kazansa bile torpil yoksa nah girer" düşüncesiyle durumu önemsemedi.
velhasılı steno işinden yanlışsız 135 ile çıktım. mülakat 3 soru çalışılmış yerden geldi. biraz özgüven de yok değildi hani.
(herkesin takım elbise ile katıldığı mülakata casual modda gitmek ve gayet de durumu kurtarmak)
sonuçlar açıklandı ve 3200 kişilik gruptan yamulmuyorsam 61. olarak ben de bu kadroda yerimi aldım.
torpil mi?
yok kardeşim, bi sikim tanıdığım yok.
varsa da zerre-i miskal faydası olmamıştır iş hayatımda bu güne değin.
olmasın bundan sonra da. iş hayatımda kimseye mihnet etmedim, mümkünse etmek de istemem. hak ettiğini düşünen herkes sınava girip kazanabilir. sırf göt üstüne oturarak yapılan bir memurluk diyerek "benim hakkımdı yeaaa" demeyin. kpss'den 90 almak bu işi yapabileceğiniz anlamına gelmiyor. ben bu işi severek yapabileceğimi düşündüğümden, havalimanındaki çok daha iyi sosyal ve ekonomik şartlarda çalıştığım işi bırakarak yapmaya başladım.

savcılık hazırlık kalemi ile başlamak benim adıma ilk günleri sancısız atlatmama yaradı. askerde alayda yazıcı olmanın bir benzeri saydığım bir süreçti. ilk günden yazışma usullerine yabancılık çekmeden ortama ayak uydurdum. tck, cmk, hmk derken yaldır yaldır karar, iddianame, takipsizlik yabıştırmaya başladılar. gerçi bi daimi arama olayı girmedi değil ya neyse.*
evvelce yukarıda da belirtmiştim, ufak yerde çalışmak bu mesleğin hızlı öğrenimini sağlar. nitekim bana da olan bu oldu. savcılıkta geçirdiğim fazla hareketli 2 ay sonrası sulh hukuk mahkemesiyle tanıştım. evet belki savcılık kadar hareketli değildi (içerik burada kasıt) ama iş yükü bitmek de bilmiyordu. ekmek dağıtır gibi veraset ilamı dağıtmak, sürekli vasilere evrak hazırlamak, duruşma sonrası ara karar ve kararları yazıp gereklerini yerine getirmek. bitmiyor anlayacağınız ki bu benim yaşadığım iyi hallisi. olayın bir de asliye kısmı var ki evlerden ırak. onların durum içler acısı, yürek yakan yeşilçam draması gibi. ufak yerlerde çoğu konu asliye mahkemelerine itelendiğinden gariplerimin iş yükü haliyle kat be kat daha fazla oluyor. biz kalemde 3 kişi 1 hakimle çalışırken asliyedekiler 6 kişi 6 hakimle çalışıyor. hakimlerin herkese ayrı ayrı iş vermesi de cabası.

bahsedilmiştir mutlaka, bu işi çekilir hale getiren çalışma arkadaşlarınız ve onlara karşı tutumunuz. eğer siz kıl bir tip olursanız (cinsiyet önemli değil) adliyenin tamamı size ters gelebilir. bu sizin iş performansınızı da etkiler, yabancı bir yere gittiyseniz sosyal hayatınızı da etkiler. ama lafı dinlenir, nazı çekilir, kimle nasıl konuşacağını az buçuk bilirseniz insanlar sizi sevmese de sizlere yardımcı olur. bu da sizin işi daha iyi, daha hızlı ve doğru öğrenmenizi, böylelikle işinizi severek yapmanızı sağlar.

8-5 insanı oldukları söylenir ama siz ona pek inanmayın. sabah 9 da gittiğimiz keşiften sonra öğlen yemeğini saat 4 de yediğimi biliyorum. bak mesela önümüzdeki hafta idari izin var, 2.5 gün tatil vermiş devlet bize. ama ben yarın ve pazar günü adliyeye gidip duruşmalardan çıkan kararları yazacağım ki insanların işleri yetişsin. neden, çünkü işimi seviyorum. alternatifim olmadığından falan değil, ben yapmasam bir başkası yapar ve o iş yürür. lakin ne gerek var, işim gücüm yok, boş vaktim çok. gidip sakin kafayla rahat rahat inceler, gerekli şekilde kararları yazarım diyorum. gelen giden vatandaş derdi olmadan.