sema bulutsuz

değil istanbul üniversitesi amerikan kültürü ve edebiyatı bölümünün, direkt istanbul üniversitesi'nin en kıymetli iki üç hocasından birisidir muhtemelen.

bayılırım sema hoca gibi düşündüğü şekilde yaşayan insanlara. kendisi feminist bir insandır. aynı zamanda sosyalisttir de diye biliyorum. hayatının her anında da ideallerine göre yaşar. giyimi sıradan, süssüzdür. timsah, yılan, kertenkele ne biliyim at derisi çantalar falan takmaz. hasır bi piknik sepetiyle gezer. kendisini fiziksel görünüşüyle beğendirmeye çalışma gibi bi amacı yoktur, tahminim odur ki hiçbir zaman da olmamıştır. süsün püsün, şatafatın hem ataerkilliği hem de kapitalizmi beslediğinin farkındadır. keşke mezuniyet gecelerinde birbirleriyle kıyafet yarışına giren marka hayranı, gösteriş meraklısı öğrencileri gerçekten anlayabilseler onu.

doğal yaşam gurusudur. yediğiyle, içtiğiyle, giydiğiyle, davranışıyla, düşüncesiyle her şeyiyle doğal bir kadındır. odasında elinde bi ceviz kıracağıyla ceviz kırıp yerken görebilirsiniz. şaşırmayın. onun için akademisyenlik kraliçe tavrı takınıp kasılmak değildir. derslerde de odasında da neyse odur.

rahat bi hayat yaşadığını düşünmüyorum. düşünceleri sebebiyle çok sıkıntılı zamanlar geçirmiştir mutlaka. ama buna rağmen benim daha bu yaşımda kaybettiğim bir şeyi hala muhafaza etmektedir: umut. bir şeylerin değişebileceğine dair hep umudu vardır. öğrencilerine sık sık karamsar olmamalarını, kendilerini olasılıklara kapamamalarını öğütler. çoğunun aksine öğrencilerinden, yeni nesilden de umudu kesmez. ben öğrencilerinin hiçbirinin onu gerçekten anlayabilecek seviyede olmadığını düşünüyorum, kendimi de bunun dışında tutmadan. ama en hödüğü dahi ondaki farklılığı mutlaka sezer. ezberlerin çok dışında bi insandır.

ha, hiç mi olumsuz bir özelliği yoktur? kadı kızındaki kadar vardır elbet. fransız feminizmine dayanan görüşleri bazen bilimi yadsımasına yol açmaktadır(ki aynı eleştirileri einstein'ın e=mc2 formülüne geçiren fransız feministlerinden irigaray da almıştır). bilimin ideolojik bir tarafı elbette vardır ama ideolojik olanla olmayanı ayıramazsak bilimi bütünüyle reddetmek zorunda kalırız. bu da ne kadar çözüme yöneliktir, bilimsiz bir dünya eşitsizliklere daha mı az müsaittir tartışılır. şahsen ben sapla samanı ayırmak gerektiği düşüncesindeyim.

halihazırdaki ve müstakbel öğrencilerine faydalı olması açısından dersleriyle, sınavlarıyla ilgili de birkaç kelam edelim. öncelikle kendisinin derslerine gidin. çok keyifli ve ufuk açıcıdır. hiçbir derse gitmiyorsanız dahi sema hoca'nın derslerini kaçırmayın. öğrencileri arasında derslerini geçmenin zor olduğu konuşulur. inanmayın. bence en kolayıdır. ama belli şartları yerine getirirseniz. kendisi genellikle sınav yapmaz, ödev verir. ödevlerin teslim tarihi oldukça esnektir, baskı yapmaz. yapılması gereken şey çok basittir. bir: verdiği metinleri okuyun. iki: düşünün. bu kadar basit. düşünen öğrenci ister. metinleri okumazsanız, okusanız dahi bi halt anlamaya çalışmadan hemen sparknotes gibi sitelere koşup 80 kişiyle beraber aynı şeyleri yazarsanız 50'yi geçemezsiniz. ama hiçbir akademik bilgi kasmadan, ailesindeki bir durumdan örnek vererek 80 alan öğrenci de gördü bu gözler. ödevlerinizi(ve eğer yaparsa sınavlarınızı) temiz bir türkçe ile, antin kuntin yabancı kelimeler kullanmadan yazın. eğer bir şey yazdıysanız altını doldurun. ilkokuldaki gibi "en büyük edebiyatçılardan biri olan x" gibi desteksiz ve subjektif ifadelerden kaçının. ataerkil ve militarist dil kullanmayın. sadece derslerde değil, genel olarak kullanmayın zaten. ve tekrar söylüyorum, düşünün. orijinal olun.

sema hoca'dan ders aldığınız için de mutlu olun, sevinin.