bugün

yusuf ile züleyha

Yusuf yazar züleyha sayfanın ortasına. Hala hitaptaydı kalemi bir satır ileri geçemedi.
Bir satır ileri geçsem hitaptan, yanacağım. Ses verdi içinden bir ses: yan o zaman, yan o zaman!
Ah benim yusuf'um ah benim ah senim dedi başka bir şey diyemedi.
Züleyha yusufa bir mektup yazmaya başlayınca yusuf diye başladı yusuf diye bitirdi. Gördü ki hitaptan öteye geçemedi. Anladı ki aşkın namesinde ser-nameden öte kelam yok. Ve züleyhanın lügatinde yusuftan öte sözcük yok.
Yusuf, dedi, kelamım artık sende hükümsüz. Ama kelamımın hükümsüz kaldığı bu yerde beni küçümseme. bil ki kelamdan da ötede sadece ah var, ah ki dünya onun üzerinde durur, gök kubbe sadeve onun hararetiyle döner.

uğruna dağlar delinen olmaktı şirinin kaderi dağları delen değil,
Açılıp kapanan düğme aslı boyundan ayağa, yanıp küle dönmek keremin hakkı. Aslıya kalan en fazla ah felekleri tutuşturmak.
Züleyha ise önce yazgısını yüklenmiş sonra yazgısından iffet çıkarmış. Aşkı ne aslı, ne şirin, ne leyla haketmiş. Aşkı enn çok güzeller güzeli yusufun ayaklarına mısırın dillere destan güzelliğini, aşkını, ömrünü, iffetini seren züleyha haketmiş...