başarısız bir yalancı

"saat 1 i 39 geçiyor..
nisanın son demlerini yaşıyoruz..
ve belki de hayatın sunduğu şansların sonlarına yaklaşıyoruz..
o konuda net bir bilgi yok..!

saat 1,39
ve ben, uyandığım andan bu yana geçen süre bir yılı tamamlamak üzere..
içimde sürekli doğup batan bir güneş var..
benden gizli şarkılar söyleyen bin bir türlü nebatat..
saat 1,39 ve ben yalnızlığı bayram yerine çevirme denemelerindeyim…
kaybetmek bazen gereğinden fazla üzüyor…

suskun kalan bir sürü şiirle başbaşa kalıyorsun bir defa.. hiç çekilmiyor suskunlukları. o gözlerine bakarken, o gözlerinin bana baktığını görürken, o alaycı mı, sevecen mi, hisli mi, soğuk mu olduğunu bir türlü çözemediğim gülüşünü farkederken içimde tarih, felsefe ve sanat baştan yazılıyor…

umarsız bir şair efsane olma yolunda ilerliyor ruhumun derinliklerinde, bilge bir keşiş efsanevi laflar ediyor, binlerce yıl sonra konfiçyusa maledilecek laflar, klişe balıkçılar, evsiz şarapçılar ve bilimum babacan karakterleri televizyonların gerçek oluveriyor aniden ve haber vermeden hiç kimseye dünyayı gezip-görüp-geçirmiş oluyor adeta…

ve zihnimde bir cemal süreyya…

******

şimdi zihnimde cemal süreyya
oturmuş bir şiir yazıyor, kendi sesinden…
kulaklarımda paganini 25. sonatını yaratıyor
içli içli düet yapıyor cohenle tom waits
sen gelmişsin, bana katlanmaktan bahsediyorsun…

ben ölebilmenin kıyılarında gezmek için koşturuyorum yıllardır…
ve ya ölümsüzlüğü, ya hayatsızlığı arıyorum her satır arasında…
bulamadığım ama aradığım binlerce yol var, binlerce mısra arasında kaybolmuşluğum var…
ve eski mahallemizin arka bir sokağı gibi afeta zinhim…
geceleyin nerede olduğumu tam kestiremiyorum da, sen güldüğünde huzur doluyor içim..
sokağımı aydınlatıyorsun,
o top koşturduğum sokakta oturuyor olmanın huzurunu veriyorsun bana,
sonra arkanı dönüyorsun,
ve
sanırım gidiyorsun..

********

şimdi sen gidersen, benim içimdeki cemal süreyyanın sesi kısılır..
kendi sesinden şiirler yazamayabilir o zaman, bu kötü olabilir..
gidersen yollarına engel olasıca karlar yağabilir inşallah..!
ama bunlar benim umrumda olmayabilir..

sen gidersen ben başarısız bir yalancı olabilirim..
yani, şey, gitmek mi lazım..?

özür de dilerim sevgilim ama gidersen..
zira bütün bunların sadece benimle alakalı olduğunun ciddiyet ile farkındayım..
başarısızımdır zaten bu tip konularda, sevmek-sevilmek-özlemek konularında ciddi bir çözememişlik duygusu hakim..
hissi şeyler biliyorum ama, yine de ölüm kadar değil hani..
ben bu kadar zorlamamıştım ki seni…

cidden hayatımın çay bardağına doldurulmuş orta demli çayı..
şimdi çok zamansız değil mi gidecek bir yolun içinde olmak..
benlik bir sorun yok, ama şu yeni aldığım beyaz betta yok mu, o diyor ki giderse bana nazar değebilir..
sonra biliyosun eşini de aldım, o da beyaz, ben de beyazım diyor, o da bizi nazardan koruyor..

şimdi sen gideceksin diye sırf bu iki güzelim balığa kıyılır mı mangal kömürüm..
yalancı olmama değer mi bu gidiş, onu bari söyleseydin…

ölümünü anlatıyorum burada,
halbuki olan sadece bir resmini görmek, yine içinde sokağı aydınlatan bir gülüşle…
ve tabiki bu bir keşke değil, bu bir ah…
bu bir iç yanması, bu bir yanmak, bu bir içi acımak hali…

sana sevgilim diyorum..
bu bir ah değil
keşke de değil…
yaparım ben öyle küçük süprizler,
yüzüne söyleyemem belki diye -gözümü kapadığımda söyleyemiyorum zira-
ve belki de bu umutmaya başlamak için çok kötü bir yol…

ve ben belki de çok kötü bir yalancıyım."