bugün
- uludağ sözlük discord grubu8
- anın görüntüsü16
- öğretmen maaşları18
- istanbulda vurularak öldürülen okul müdürü20
- 1 85 boyunda zeki esprili yakışıklı kültürlü erkek35
- 007 slip don giysin kampanyası10
- eksi ruyaları kaldıracak kantar13
- ali koç'un jose mourinho ile anlaşması24
- macar bakanının türklük açıklaması12
- arkadaşlar falıma bi bakar mısınız8
- yazarların kız çocuğu olursa koyacağı isimler13
- yanındakiyle yaşar aklındakiyle ölürsün15
- sözlük yönetimi beni silsin mi16
- ameliyat ettikleri hastann karnında mala unuttular10
- 25 yaşında üniversite okumaya niyetlenmek8
- sözlüğün terzisi8
- 007 silik yesin kampanyası9
- suratı sabunlamak8
- bir erkeği cezbeden şeyler11
- bik bik silik yesin kampanyası9
- nervio'nun güzel ellerinden yiyeceğim dayak10
- sözlük yazarlarının boy kilo ölçüleri11
- rusyaya gidince kızlar etrafımda pervane olacak17
- hayatınız boyunca sizi en derinden yaralayan olay19
- görüldü bile atmayan insan tipi22
- fenerbahçe8
- kocaeli de fabrikada yaşanan cinsel grup seks14
- yazarların evlenmek istedikleri dizi karakterleri11
- iğrenç bir his tarif et8
- allah yerine hızır'dan yardım istemek14
- eloande'ye zengin koca bulmak8
- aşık olmak12
- mimarlığı bırakmak13
- flörtü eleme sebepleri12
- erkeklerin iğrenç özellikleri21
- keki kabarmayan sözlük kızı30
- sözlükteki kızlar mı dışardaki kızlar mı10
- deniz gezmiş25
- fenerbahçe neden şampiyon olamıyor17
- eloande14
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren erkek13
- fener olmasa galatasaraylılar kimle dalga geçecek9
- 6 mayıs 2024 konyaspor fenerbahçe maçı30
- bik bik'in 18 saat 30 dakikadır sözlüğe girmemesi12
- hayatta kalmak için cebinde köpek maması taşı9
- akp'nin galatasaray'ı destekleme nedeni17
- icardi'nin burnuna kafa atacak olmam13
- durduk yere tribe giren erkek17
- allah ile tanrının farkı var mı9
annemin "bazı rüyalar sevdiklerinin hayattayken kıymetini bilmen içindir" diye yorumladığı gördüğüm en korkunç kabustur.
annem ve kardeşimle ıssız, çöl gibi kurak bir bölgeye bir minibüsle gitmişiz. zaten yaşadığımız yer de oraya yakınmış. amacımız eve su götürmek. yolun sol tarafı "dikkat taş düşebilir" levhası konulan yerlere benzeyen bir yamaç, diğer tarafın aşağısı düzlük. verimli topraklar sürülüp nadasa bırakılmış. hava o kadar sıcak ki asfalt buharlaşıyor, belki de kaynıyor. minibüsten indiğimizde karşımızda migros vardı. çölün ortasında tek yaşam belirtisi ve nimeti sayılan bir alışveriş merkezi. içerisi beklenildiği üzere çok kalabalık. iğne atsan yere düşmeyecek şekilde. zaten normalde kalabalık oluyor marketler hele ki öyle bir yerde varın siz düşünün ilgiyi.
annem bize minibüse binip geri eve döneceğini, burada beklemenin kendisi için yorucu olacağını söyleyip bizi su ve birkaç küçük şey almamız için içeri uğurluyor. markete girişte sol tarafta çerezler, pamuk şekerler, ileride et reyonu, sol taraflarda başka başka reyonlar, meyve suları süt vs. her şey gerçekçi.* bir iki şey dışında. içeride markette olmaması gereken uçan balon satan bir adam var. çocuklar etrafında. zaten kalabalık geçecek yer yok. neyse biz bir takım şeyler alıyoruz, kasada bayağı bir sıra bekleyip çıkıyoruz. annem gitmiş o sırada. daha sonra tam dışarı adımımızı atarken aklıma almadığımız bir şey geliyor: çerez. almazsak annem kızabilir. kardeşime tek ben girersem daha hızlı olacağımızı söyleyip beni gölgede bir yerde beklemesini söylüyorum.
o mahşere yeniden giriyorum. neyse ki çerezci girişte hemen soldaydı. çerez kuyruğuna giriyorum bu sefer de. çerezci çok garip bir adam. mumya gibi yüzü sargılı. bir anda gözlerinden kırmızı lazer ışığı gibi ışık çıkarıyor bana bakıp. benden hoşlanmamış belli ki. ondan korkmuyorum. param var elimde sevse de sevmese de eşşek gibi hizmetimi görecek, verecek bana karışık çerezimi! o sıcakta o kadar yoldan gelmişiz kendimizden geçmişiz zaten vıcık vıcık ter içindeyiz herkes gibi, eve gittiğimde annemden azar işitmek istemiyorum, bir işi yarım bırakmak istemiyorum. en sonunda veriyor bana da çerezimi. pis mumya.
işte burası korkunç kısım...
daha sonra dışarı çıktığımda kardeşimle elimizde beyaz poşetlerle yolun sağ tarafından kardeşim önde ben arkasında tek sıra halinde sağdan yürüyoruz, minibüs gelmeyecekmiş, yürüyerek eve gidicez, yoldan hiç araba gelip geçmiyor. sağ taraf, biraz aşağısı boş tarlalar olan taraf. toprağı serin ve sürülmüş. yol çok dar. sola kaçış yok. kardeşim bana oyun yapıyor toprağa iniyor orada yürüyor, bir çukurdan bir tümsekten yürüyor, onu bi görüp bi göremiyorum. gülüşüyoruz eğleniyoruz, "hadi gel artık" diyorum. onun gözümün önünden kaybetmek istemiyorum. o da geliyor tekrar önüme geçiyor. tam o sırada karşıdan kahverengi bir kamyon hızla geliyor, adeta uçuyor.* sürücü koltuğuna baktığımda kimseyi göremiyorum. kimse yok. aniden direksiyonu sağa kırıp üzerimize doğru geliyor. o sırada olayın aniden gelişmesi ve panikten kardeşimi göremiyorum. kamyon tam beni ezecekken hemen zıplayıp kamyona ayağımı dokundurup güç alarak kendimi sağ tarafa tarlalara atıyorum. yuvarlanıyorum ve duruyorum. 5-10 saniye kendime gelemiyorum. kamyon çoktan basıp gitti. kardeşimi arıyor gözlerim. tarlada mı o da acaba diye bakıyorum etrafa yok. yola çıkmak için tırmanıyorum. tırmanırken yolda kardeşimin bir kedi gibi ezilmiş cansız bedenini görüyorum. bedeni asfalta yapışmış, dümdüz olmuş, kafasının ortasından teker geçmiş halde, bağırsakları dağılmış, bir gözü fırlamış kanlar içinde cansız bedeni... o kadar üzüldüm ki, yıkıldım, ağlayarak uyandım. içimden de kamyoncuya lanetler savurarak.
bunu kardeşime anlatmadım. anneme anlattım bir tek. kardeşimi çok seviyorum ama aramız hep limoni. küçükken ona yaptıklarım yüzünden, hiç dirlik vermedim ona sanırım. ama onu çok seviyorum. bir daha ne yaparsa yapsın kızamam bundan sonra ona. onunla uğraşıp onu kızdıramam da. onunla zıt bile gitmiyorum artık. gördüğüm rüyadan daha kötü ne olabilir ki? onu öyle göreceğime bana ömür boyu zıt gitsin ben yine de severim onu...
annem ve kardeşimle ıssız, çöl gibi kurak bir bölgeye bir minibüsle gitmişiz. zaten yaşadığımız yer de oraya yakınmış. amacımız eve su götürmek. yolun sol tarafı "dikkat taş düşebilir" levhası konulan yerlere benzeyen bir yamaç, diğer tarafın aşağısı düzlük. verimli topraklar sürülüp nadasa bırakılmış. hava o kadar sıcak ki asfalt buharlaşıyor, belki de kaynıyor. minibüsten indiğimizde karşımızda migros vardı. çölün ortasında tek yaşam belirtisi ve nimeti sayılan bir alışveriş merkezi. içerisi beklenildiği üzere çok kalabalık. iğne atsan yere düşmeyecek şekilde. zaten normalde kalabalık oluyor marketler hele ki öyle bir yerde varın siz düşünün ilgiyi.
annem bize minibüse binip geri eve döneceğini, burada beklemenin kendisi için yorucu olacağını söyleyip bizi su ve birkaç küçük şey almamız için içeri uğurluyor. markete girişte sol tarafta çerezler, pamuk şekerler, ileride et reyonu, sol taraflarda başka başka reyonlar, meyve suları süt vs. her şey gerçekçi.* bir iki şey dışında. içeride markette olmaması gereken uçan balon satan bir adam var. çocuklar etrafında. zaten kalabalık geçecek yer yok. neyse biz bir takım şeyler alıyoruz, kasada bayağı bir sıra bekleyip çıkıyoruz. annem gitmiş o sırada. daha sonra tam dışarı adımımızı atarken aklıma almadığımız bir şey geliyor: çerez. almazsak annem kızabilir. kardeşime tek ben girersem daha hızlı olacağımızı söyleyip beni gölgede bir yerde beklemesini söylüyorum.
o mahşere yeniden giriyorum. neyse ki çerezci girişte hemen soldaydı. çerez kuyruğuna giriyorum bu sefer de. çerezci çok garip bir adam. mumya gibi yüzü sargılı. bir anda gözlerinden kırmızı lazer ışığı gibi ışık çıkarıyor bana bakıp. benden hoşlanmamış belli ki. ondan korkmuyorum. param var elimde sevse de sevmese de eşşek gibi hizmetimi görecek, verecek bana karışık çerezimi! o sıcakta o kadar yoldan gelmişiz kendimizden geçmişiz zaten vıcık vıcık ter içindeyiz herkes gibi, eve gittiğimde annemden azar işitmek istemiyorum, bir işi yarım bırakmak istemiyorum. en sonunda veriyor bana da çerezimi. pis mumya.
işte burası korkunç kısım...
daha sonra dışarı çıktığımda kardeşimle elimizde beyaz poşetlerle yolun sağ tarafından kardeşim önde ben arkasında tek sıra halinde sağdan yürüyoruz, minibüs gelmeyecekmiş, yürüyerek eve gidicez, yoldan hiç araba gelip geçmiyor. sağ taraf, biraz aşağısı boş tarlalar olan taraf. toprağı serin ve sürülmüş. yol çok dar. sola kaçış yok. kardeşim bana oyun yapıyor toprağa iniyor orada yürüyor, bir çukurdan bir tümsekten yürüyor, onu bi görüp bi göremiyorum. gülüşüyoruz eğleniyoruz, "hadi gel artık" diyorum. onun gözümün önünden kaybetmek istemiyorum. o da geliyor tekrar önüme geçiyor. tam o sırada karşıdan kahverengi bir kamyon hızla geliyor, adeta uçuyor.* sürücü koltuğuna baktığımda kimseyi göremiyorum. kimse yok. aniden direksiyonu sağa kırıp üzerimize doğru geliyor. o sırada olayın aniden gelişmesi ve panikten kardeşimi göremiyorum. kamyon tam beni ezecekken hemen zıplayıp kamyona ayağımı dokundurup güç alarak kendimi sağ tarafa tarlalara atıyorum. yuvarlanıyorum ve duruyorum. 5-10 saniye kendime gelemiyorum. kamyon çoktan basıp gitti. kardeşimi arıyor gözlerim. tarlada mı o da acaba diye bakıyorum etrafa yok. yola çıkmak için tırmanıyorum. tırmanırken yolda kardeşimin bir kedi gibi ezilmiş cansız bedenini görüyorum. bedeni asfalta yapışmış, dümdüz olmuş, kafasının ortasından teker geçmiş halde, bağırsakları dağılmış, bir gözü fırlamış kanlar içinde cansız bedeni... o kadar üzüldüm ki, yıkıldım, ağlayarak uyandım. içimden de kamyoncuya lanetler savurarak.
bunu kardeşime anlatmadım. anneme anlattım bir tek. kardeşimi çok seviyorum ama aramız hep limoni. küçükken ona yaptıklarım yüzünden, hiç dirlik vermedim ona sanırım. ama onu çok seviyorum. bir daha ne yaparsa yapsın kızamam bundan sonra ona. onunla uğraşıp onu kızdıramam da. onunla zıt bile gitmiyorum artık. gördüğüm rüyadan daha kötü ne olabilir ki? onu öyle göreceğime bana ömür boyu zıt gitsin ben yine de severim onu...
güncel Önemli Başlıklar