bugün

pis görünümlü sanayi işçileri

millet olarak bir ezilen yaratıp ona toz kondurmamaya, ölümüne savunmaya bayılıyoruz. ve bunu yaparken öylesine tabulaştırıyoruz ki, ezilenin etrafında oluşturduğumuz o faşizan etki alanına kimsecikleri sokmuyoruz. nedir babacan, bi türbanlı yaratırsın ezilen deyu, eleştirmek için ağzını açanın içine sokarsın eşarbı. bi kürt yaratırsın ezilen deyu, kürtler'e dair en ufak eleştiri getirmeye kalksan elinde etiket yapıştırıverir alnının ortasına "faşistsin" deyu.

şimdi kimmiş ezilenimiiiz? üstü başı kirli toplu taşıma aracına binen işçimiz. ulan işçinin, kürdün, ezilenin hakkı içün ömrümü adarım o mevzu değil de, artık insan olmak bilincine ersek de reflekslerimizle hareket etmesek diyorum. her fabrikada çalışan tozun toprağın atın itin altına yatmadığı gibi, yatsa dahi tulum diye bir bok var, yoksa da çalışırken giyeceği başka elbisesi olacak bunun yolu yordamı yok başka. e soyunma kabini yok. bok yok. olmasa bile üstü çıplak teşhirci gibi çalışan insan evladı, üstüne başka bir tişört ya da kazak geçirmeye mi utanacak?

leş gibi binmeyecek otobüse arkadaş. o halde ben de dışım temiz olsa da ekşi ekşi osurma hakkımı saklı tutuyorum. ben de gün boyu patronun g.tünü yalıyor ve eziliyorum. beni de savunsanız ya la hadi.

not: yukarıda eleştirilebilirliğini savunduğum insanların iki taraflı ne tür bir sömürüye ve demagojiye alet olduklarının farkındayım. sözüm gerçekten anlayabilene.

oturuma 15 dakika ara veriyorum sayın vekiller.