bugün

leylim leylim

her ne kadar bir edebi eser türü olarak görülse de bence şairlerin ya da yazarların ciğerine yolculuk yapabileceğiniz, "şair -yazar" olarak değil de edebi yönünden çok "insan" yönünü görebileceğimiz , kralın çıplak olduğu insanlık hallerinin turnusolluğunu yapan yazınlardır bu mektuplar.

mesela ben ahmed arif'i yaşar kemal'e küfür ederken düşünemezdim ama ediyormuş. istanbul'a gidince de yaşar kemal'i bul. de ki "ahmed a... s..cek senin." çekinme söyle. böyle küfürlere alışıktır o. memnun olur, kahve içirir sana. evcek gidin onlara, züppeleşeceğini sanmam onun. biraz megalomanisi vardır ya hemen hemen her sanatçıda oluyor bu.. diyor bir mektubunda leyla erbil'e.

ben orhan veli' yi de pek severim ama gördüm ki ahmed arif pek sevmezmiş. ama bunla beraber cemal süreya'yı pek severmiş. varlık dergisini de pek sallamıyor anladığım kadarıyla. yaşar kemal'le bir dostluğu var ki sormayın ama, anasına sövecek kadar !

sadece bir keşkem var bu kitaba dair. keşke leyla erbil'in yazdığı cevapları da okuma imkanım olsaydı ama neylersiniz ki leyla erbilin mektuplarının nerede olduğu bilinmiyor ya da ahmed arif'in mektupları ne yaptığı bilinmiyor.

ahmed arif gençliğimin ve çocukluğumun şairidir esasında yani uzak değilim, iyi bildiğimi düşünürdüm hep. o şiirlerin leyla erbil'e yazıldığını da daha önce farklı kaynaklardan duymuştum. ama hep söylenir ya bir şeyi duymak farklı yaşamak farklı diye. ben bu kitapta bunu yaşadım işte. o dev dizelerin, emsalsiz imgelerin, içinden bir kelimeyi çekseniz bozulacak olan mısraların, bir mısra çekseniz bozulacak olan şiirlerin duygulu mühendisi ahmed arif'in aşk halini gördükçe iki şeyden utanır oldum.

birincisi; ulan oğlum sen de aşık mı oldun sanki hiç dedim kendime ve hayatımda bir kere başıma gelen o aşkın hakkını verememenin ezikliği düştü içime,

ikincisi; yahu leyla erbil sen de hiç insaf yok mu ? insan bu güzel dizelerin sahibine, bu dava adamına, bu yoldaşa, bu "insan" a, kelime mühendisi olmasına rağmen senin kelimelerine ve sana tapan adama, hem sanatçılığını hem külhanbeyi edasını bir yüreğe sığdırmış esmer adama nasıl olur da karşılık vermezsin. ben utandım bundan. ahmed arif yazdıkça ben ezildim. utanmakla beraber bir teşekkür de ettim aslında sana. ya karşılık verseydin de ahmed arif bu dizelerden mahrum etseydi bizi neylerdik sonra. ya bahar gibi düşünmeseydi seni, hangi imgeye sarılırdık sevgiliyi düşünürken.

--spoiler--
"canım benim,
bilir misin, 'canım' dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep."

"evrenin seninle ilgili olmayan hiçbir neni beni sarmıyor zaten."

--spoiler--

kitaptan sadece iki cümle yukarıdakiler.

bir adam düşünün, sistemle, zalimle, namussuzla kavgalı. sistemin en büyük çarklarına çomak sokuyor, karşısına devleti alıyor bırakın hakaret etmeyi kendisini takip eden polisin dişlerini döküp, kolunu kırıyor, seyahat özgürlüğünü elinden alan sisteme sövüyor anadan avrada ama sevgilinin türlü hakaretlerine karşı içindeki kabadayıyı öldürüyor," sen demişsen haketmişimdir" diyor aslında hiçbir haksızlığı haketmeyen ve hak ettirenin karşısına koyan adam.

ya bu aşk dediğimiz nedir ? tam bir teslimiyet hali mi ? onursuzluk mu ? kedi sırnaşıklığı mı ? ar damarının yedi yerden çatlaması mı ? bakar körlük mü ? kulağını açıp dilini kesmek mi ? ya en " ben'im ulan " diyenin "ben"liğini hiç-piç etmesi mi ?