bugün

reinada enternasyonal çaldırmak

dün gece iş arkadaşlarım ve yabancı ortaklarla çıktığımız istanbul turunda gerçekleştirdiğim eylemdir. bütün gün 2013 yılını analiz etmiş, kar/zarar tablolarını hatim etmiş yeni pazarlama ve ürün stratejileri planlamış ve artık sıkıntıdan hanımlar manikür zamanlarının gelip gelmediğini düşünüp; beyler kravatlarını gevşetip 'lan hangisine yazsam acaba' diye düşünürken ortamın kokusunu alıp; hep beraber bir gece turu yapmayı önermiştim. tam bir katılım olduğunu görüp reinaya gitmeye karar verdim ve sekretere loca rezervasyonu için ricada bulunmuştum.

toplantıdan sonra biraz dinlenip yemeğe çıkıldıktan sonra doğruca reina'nın yolunu tuttuk. garsonlar tarafından locamıza eşlik edilip, locaya yerleştikten sonra ilk önce hafif içkiler ve mesafeli sohbetle geçerken müziğin ve içilen içkilerin hızlanması neticesinde mesafeyi belirleyen libidolar, sohbeti belirleyen ise flörtöz cümleler olmuştu.

martin garrix, dj tiesto, lady gaga remixleri derken birden ebru gündeş ve suçsuz, günahsız, iftira atılan, hor görülen, itilip kakılan; 'söyleyin lan kaç para bir flüt, kaç para lan' kocası reza zarrab'ın dramı aklıma geldi. tanrım, fit vücudum tekno ritimler ile bir titreşime alınmış 3310 edasıyla titrerken, düşüncelerime prangalar vuramıyordum. allah'ım... hemen bir şişe 'dom perignon' söyledim. (fakirler bilmez, zenginler de fakirlere anlatmasın; tüyo versin, fakirler tahmin etsin)

kafamdaki düşünceleri dağıtmak ve birazda şehr-i diyar kentimle başbaşa kalabilmek ve şehrimin gerdanlığını görebilmek için bir kadeh 'dom perignon' ve purom ile açık havaya çıktım. allah'ım yine adalet aklımda gene adalet, gene hesaplaşmalar, gene nöronların beni iç gıcıklayıcı bir sesle seviyeli bir sohbete davet edişi vardı.

hande ataizi zamanında niye tuvalet camına sıkışmıştı lan, niye ibrahim kutluay demet akalın'ı bırakıp demet şener'le evlenmişti peki ya serdar ortaç'ı kim kumara alıştırmıştı, sinan akçıl hadise'yi gerçekten hande yener ile aldatmış mıydı? kafamda deli sorular vardı sevgili yazarlar.

ve düşündükçe kafamdaki sis azalıyor, gözlerim adeta yeşilçam'da yıllarca kör olan ama talihli bir araba kazası sonucu gözleri açılan fatma girik'in gözleri gibi açılıyordu.

Bütün bu soruların cevabı ülkemizdeki tuvalet camlarının küçüklüğünde, isim benzerliği olan ünlü kadınların karışıp yanlış nikah kıyılmasında, insanımızın serdar otraç'ın şarkılarına post-modern olgular yüklemesinde ve sinan akçıl'ın düşük ve dar omuzlarının hande yener'i hadise'den daha fazla etkilemesindeydi.

tanrım, beynim; nöronlarımın elektrik boşalmasıyla rahatlıyor, bedenim; yiğit bulut'un jöleli saçlarında kaydırak misali kayıyormuşçasına ferahlıyordu.

arkadaşlar bu sorunların üstesinden ancak ve ancak adeleli vücuda, zeki bir kurdun bakışlarına ve bir engerek yılanının esnekliğine sahip olan ahu tuğba'nın eski sevgilisi meriç gelebilirdi.

meriç'i hangi şarkıyla anabileceğimizi bilemediğimden ve alkol, libido karışımının beynimi ele geçirmesinden dolayı ancak enternasyonal marşını çaldırabildim. dostlarımdan, canlarımdan, ciğerlerimden özür diler ve bir xanax, bir diazem alındıktan sonra kıvanç tatlıtuğ'a benzeyen vücudumla siz saygıdeğer yazarların affına sığınıyorum.