bugün

patates baskısı

ilkokul yıllarından herkes hatırlar patates baskısını. Öğretmen ödevleri vermektedir ders sonunda ve yarınki resim-iş dersi için patates ve sulu boya istemektedir *. sen o sırada düşünmeye başlarsın, patates mi boyayacağız, yok değil patates adam mı yapacağız, haşlama mı olacak kızartma mı gibi sorular geçer kafandan. eve gidersin, annen karşılar ve efsane soruyu sorar kapıda;
-ne yaptınız okulda oğlum? (tiz ve buğulu bir sesle okunacak)
-ders yaptık anne ya! ne yapalım, hasbinallah. ha bi'de örtmen "öğretmen" patates istedi yarın.
-ne yapacaksınız oğlum patatesi?
-anne ne bileyim ya istedi işte örtmen bilmiyorum!
-haşlanmış mı olsun, kızartma mı?
-mavi ekran!!!

böylece varan iki olarak annenizin de kafası karışır, çocukta beklemediği yerden yer golü. öbür gün okula giderken beslenme çantasına patatesi koyar anne. patatesin çiğ mi, haşlanmış mı yoksa kızartma mı olduğu belirsizdir, o artık şansınıza ve annenizin tahmin gücüne kalmıştır. resim iş dersi gelir, patatesler çıkartılır. fazladan patates "çiğ" getiren çocuklar olduğu için, haşlama ve kızartma getirenler de sıyırırlar o gün. asıl soru hala "ne olacak ulan bu patatesler ?"dir
en sonunda öğretmen talimatları verir, patatesler kesilecek istenilen şekiller oyulup, boyanıp basılacaktır kağıda. tüm bu çile bundan mıdır? kimisi tam anlamaz şuursuz bir biçimde patatesi boyar basar kağıda, kimi oyar-kakar sanat icra eder. bu deneyim ileride hiçbirisinin işine yaramaz sonuçta, belki aradan bir kaç çakal, lan biz bu patatesten t.c. mührü oyar çakarız rapora, asarız okulu diyebilir. o da hastalık yerine boğazı ağrıyor yazdığı için yakayı ele verir. patates baskısı bir maceradır.