bugün

endüstriyel futbol

samimiyetsizliğin ve ruhsuzluğun diğer adıdır. futbolun içine sıçandır. tribündeki oğluna akşam eve geç gelcem diyen teknik direktörü, taşra ayazında elindeki sigarasıyla kendisine direktif veren hiç tanımadıği gür sesli amcaya eliyle tamam diyen oyuncuyu, maçtan sonra aşağı atlayıp polis amirinin copunu çarpan sonra da bacağına bacağına vuran ertesi sabah karakokdan gözü şiş ama güler yüzle çıkan amigoyu, elinde çekirdeğiyle sıcacık ambulansında maçı izlerken sakatlanıp da keyfini bozan oyuncuya doğru bol sunturlu küfürler savura savura koşan şişman ve kel ilk yardım görevlisini, top yan caddeye çıkınca takımın toplarından vermeyen antrenörü, maçtan sonra ferrariyle değil babasından çaldığı torosla gezerken büyük takıma kapağı atma hayalleri kurduğu sırada öndekine toslayan oyuncuları, tribündeki oyuncu sevgililerini veya varsa kadın hakemi kesmeye gelen abazaları,pazardan ucuza alınmış domatesler haricinde hormon yüzü görememiş altyapı oyuncularının " ah ulan şurda oynamak vardı! " diye bakan suratlarını, üç yüz kişilik tribünden Kadıköyde yiyebileceğinden fazla küfür yiyen hakemleri, köpek ölüsü gibi kokan eldivenlerinin kokusunu ne yapsa elinden çıkaramayan kalecileri yeşil sahaların şanlı kanlı mazisine biir biir gömendir...