bugün

yazmak

köpekler gibi taptığım eylem. günden güne deli gibi sosyalleşiyorken ve eskisi kadar çok kitap okuyamazken bu yüzeyselliğin yazılarıma da yansıdığını gördükçe ve ağlamaya çalıştıkça, soğumuş bir kalple, eskisi gibi içlenişler geçire geçire, derin dünyaya, o katranımsı geceye sayfaların arasında eskisi gibi yeniden dokunabilmek için şimdilerde gözümü kırpmadan canımı verebileceğim eylem. içerisinde yolumu yitirdiğim araç. bütün büyülerini ben büyüdükçe üzerimden çekmiş olan. sonbaharı ve masal/kaldırım/soytarı/güz/tuz/kapı/koridor gibi eski kadim dost kelimelerimi hatırlayıp da yazamadıkça boğazımda yumru büyüklüğünde bir düğüm bırakan durum. beni gittikçe terk etmekte olan. artık anlatacak hiçbir şey bırakmayan / bana.

sonbahar her yıl şu lanet sıcaklar tarafından biraz daha öldürüldükçe tılsımını yitirdiğim şey.

ırmakların
büyülerin hiç yok artık hiç
tan kızıllığı diyorlar sana biliyorum
çekip gittiğinde sayfalarımda
masalları başıma bırakıp gittiğinde
oturup sokak lambaları altında ağladıydım

çoğu insan doğruluğunu kabul etmese de, yine en sevdiğim sözlerden birisini söyleyerek bitireceğim yazımı;

(bkz: güneşin altında söylenmedik söz yoktur)