bugün

evrim teorisi

bütün mevzuyu salt insana indirgeyen ideolojilerde, yani insanı diğerlerinden üstün kılan, yaptıklarıyla övünen ve gurur duyan ideolojilerde, anlaşılması oldukça güç ve aynı zamanda asla zihinde konumlanamayan teori. buna rağmen, diğer her türlü bağlamda, türlerin kökeni bir başyapıttır. açıklayayım;

insan varoluşu itibariyle kendi gerçekliğini kültürel bir biçimde olumlar. insanı insan yapan şey, tanrı'dan geldiği inanılan yaratılmış bir gizem değil, çevresel faktörlerin/öğretilerin, bilinç üzerindeki etkisidir. bunu, residue durumuyla, yani hafızanın tortu durumuyla açıklamak oldukça yerindedir. günlük yaşantı, öğrenilmiş durumların farklı kombinasyonlarından ve bunların yeniden üretiminden oluşur. (atmosferik olarak) bu durumda da, tüm bu olan biten, açıklanamayan, etkileyen fakat konumlandırılamayan fazladan enformasyon, tek bir duruma indirgenir ve beyinde bir şekilde konumlanır, gizem.

gizem olgusu ağırlıklı bir biçimde bireyin zihinsel etkileşiminde rol oynar. freud bunu bilinçaltı olarak açıklar. din de olabilir bu. fakat bu anlattıklarımın konuyla ne alakası var. onu da açıklayayım;

evrim teorisi, temelde, haritalanış biçimiyle, bu gizemi aydınlatmanın farklı bir yolunu sunar. adaptasyon. yani teknik olarak, evrim teorisine göre, insan anlamdıramadığı ve konumlandıramadığı durumlara adapte olur ve bunu farkında olmadan yapar. insanlık tarihinin bilinçte hep iki boyutlu olarak anılması, tanımlanmasıysa din olgusunun bir sonucudur buna göre. yani temelde demek istediğim şey, evrim teorisi ve güncel din'i karşı karşıya getiren şey, olan biten bilinmezliğin anlaşılamaması ve anlaşılabilmesi arasındaki karşıtlığa dayanır. ne var ki, dil gibi bir olguya bu düşünceleri dökmek oldukça zor olduğundan, kitap yazıldığı andan itibaren, tanrı'nın konumunu geçersiz kıldığından sürekli güncel konumunu korumuş ve bir çok anlamda da karşısında farklı karşıt görüşleri bulmuştur. sözkonusu karşıt görüşlerin ne kadar dayanağını var bilemem tabi ama photoshop ve görsel olana inanma eğilimindeki modern insanoğlunun zihnini ele geçirdiği bir çok anlamda kesin bir şekilde görülür.

güncel bir biçimde tartışılageldiği şekildeyse, bilimsel gözlem ve dayanaksız, daha doğrusu insani gözlem ve dayanaktan uzak tartışıldığı, varolup olmadığı ya da hangi ideoloji içinde konumlandığı gibi sorular da oldukça abestir kanımca. keza, zaten bu darwin'in derdi bu değildi. yani felsefe gibi bilim de kendi estetiğini içinde taşır ve kendi bağlamında yorumlanır. başka bir bağlamdan geldiği varsayılan, ilkel bir tokadı da suratına vuramazsın. bu modern mimariyi eleştirirken empire state buildingin duvarına kimsecikler görmeden yumurta atmak gibi birşey sonuçta.

bir televizyona ve bir takım insanlara sahip olmak, nasıl ki bir bireyi doğru kılmıyorsa, hala bilim bağlamında geçerliliği olan bir teoriyi bambaşka bir bağlamda çürütmeye çalışmak da oldukça abestir. nasıl bir kitap, kitapsa, yani insanı fiziksel olarak dövmüyor ya da okşamıyorsa, ona inanıp inanmamak ya da hayatının orta noktasına koyup koymamak da bireyin psikolojik bağlamlarıyla ve beyin/düşünce haritasıyla alakalıdır. kendini darvinci olarak tanımlayıp tüm hayatını, kendi teorisini üretmek yerine adamın teorisini gerçek kılmaya çalışmak ne kadar abesse, karşısında durup çürütmeye çalışmak o kadar abestir.

ne de olsa her ikisi de, durumu bambaşka, oldukça güncel ve yüzeysel bir biçimde içselleştirmenin bir sonucudur.