bugün

sevgiliden ayrılmak

4,5 yıl dile kolaydı sanki dört buçuk sene. evlenmiş olsak çocuğumuz hemen hemen bu yaşlarda olabilirdi belkide kim bilir.

soğuktu manisa on küsür sene sonra kar yağmıştı, ayağımda postal üstümde bir asker parkası. aynı devre arkadaşlarım muhabbeti koyultmuşlardı bana da bir şeyler sordular ama siktir et dedim içimden, bir yandan da cevap verme isteği vardı aslında. masada konuşulan aşk sevgi bilmem nesiydi, herkesin bir sevgilisi vardı uzak şehirlerde hatta yurt dışında. bir sızı vardı içimde fiili olarak sevgilim yoktu ama beşiktaş meydanında yüreğimde kalan bir sızı. "biliyorum" sadece bu kelime yankılanıyordu geldiğimden beri kulaklarımda tam üç ay.

koğuşa çıkıyoruz gene gülüşmeler bir birimize laf sokuyoruz ve aynı devre arkadaşımın sırtına çıkmış fener marşı söylüyorum fakat kalbim sıkışıyor, nefes alamıyorum sanki kalp krizi geçiyorum zar zor çıkıyorum merdivenleri ve artık iyiden iyiye kesiliyor sesim.
koğuşun girişinde ki çalan telefonun sesiyle irkiliyorum resmen bir hançer oturuyor göğüsümün tam orta yerine ve ismim yankılanıyor boş koridorda.

hambarcaaa, hambarcaaaaa lan yavşak telefonun var gelsene dedi devrem, doğruldum sanki son adımlarımı atar gibiyim, telefonu elime aldım ve belli belirsiz kısık bir sesle

-alo
+kanka az önce karargah komutanınla konuştum çarşıların iptal önce onu söyleyeyim ve sana söylemem gereken bir şey var. bu hafta sonu düğünü varmış, şimdi istediğin kadar bağır küfür et hatta banada söv dinliyorum seni ama kanka bilki hiç bir şey senden daha önemli değil koy amına hayat böyle.

önce anlamadım yada anlamamazlıktan geldim, nası yani dedim kendi kendime bu kadar kısa bir süre sonra evlenme hemde onca seneden sonra.

-tamam kanka haklısın, kimse için üzülmeyede yıpranmayada değmez. dedim dedim ama artık her yer bulanıklaşmış ve aklımda sadece sorular vardı cevapsız. telefonu kapattığımda hıçkırarak ağladığımı fark ettim ama ne nefes alabiliyordum nede kalbim atıyordu sanki durdu herşey.

evet ben askere gelmeden bir hafta önce tartışmıştık yine seninle ve hiç konuşmamıştık. askere gideceğimi bile söylememiştim evet. beşiktaş çarşıda bir anda karşıma çıktın ve saçlarımı okşadın kısacık olmuş deyip acı bir şekilde gülümsedin yüzüme. vedalaştık ve arkanı dönüp gittiğinde adını haykırarak seni seviyorum dediğimde sadece bana biliyorum demiştin. hayatımda ki en zor vedaydı o veda edemediğim.

onca zaman nelere katlanmıştık hatta unutmam araba bile çarpmıştıda ikimize ölmemiştik. şimdiyse yıllar bizi sadece kuru bir biliyorumla ayırmıştı. beraber aynı çatı altında geçen yıllar bir anda yok olup gitmiş yerini sadece boşluk almıştı.

şimdi dönüp arkama baktığımda sadece hüzün ve göz yaşı gördüğüm kimi zaman türlü düşüncelere düştüğüm silik zaman, yitik an ve anılar. karışmış tarihler ve geriye ne gelecek nede getirecek zaman. yüzümde acı bir tebessüm ve kulaklarımda çınlayan biliyorum.

zaman alıştırdı artık yokluğuna ve koymuyor artık bana eskisi gibi hiçbir şey. unuttum bütün hepsini ve kendi kendimi kendi hayatımı yaşaıyorum artık, bazen yalnız bazende bedenlerde ve süregelip akıyor hayat benim için. ben artık böyleyim pek umursamaz, hayatı yaşamaya çalışan.

o mu, evlendi inanır mısınız çocuğum olmayacak diyordu şimdi bir çocuğu bile var ve mutlu, çünkü biliyorum.