bugün

ansiklopedinin arasına porno cd saklamak

porno cd saklamak için alternatif bir yöntem.

yıllarca kitaplığın en ulaşılmaz rafına konmuş, a'dan z'ye dizilmiş 24 koca cilt ansiklopedi. her biri neredeyse bin sayfa. ya kaçmaz bu fırsat diye gazeteden alınmış ya da okuldan bir hocanın mutlaka bulundurmalısınız gazına gelinip taksitle alınmış.
içeriğini bilmem ama kitaplığa art arda dizilmiş aynı boyut 24 kitabın ihtişamını tartışmam bile. gel gör ki bütün bu ihtişamına rağmen ekstrem bir durum yaşanmazsa aileden hiçbir ferdin elini bile dokunmadığı bir bilgi kaynağıdır aynı zamanda ansiklopedi.

hal böyleyken herhangi bir şey saklamak için de biçilmiş kaftan oluyor kendileri. hele saklanacak bu şey porno cd gibi top secret bir şeyse, iki kere güzel oluyor.

tabii ansiklopediye cd saklamanın da bir uslubu vardır. öyle önüne gelen boşluğa saklayamazsın. 24 cilt ise ansiklopedi, 12 falan olmaz mesela. orta, ilk, son gibi belli yerlere konulmaz. onun yerine 4-8 ya da 13-19 aralıklarında rastgele bir seçim yapılmalıdır. yaptığın tercihi unutmamak ise asli görevindir artık.

yahu bu kuralları yazan benim. yılların tecrübesi. bu tecrübe cd kapağının arka yüzü, ders masasının ücra köşeleri, gardıropta bir giyecek altı, yatak altı vb. onlarca yer denenerek elde edildi. çok güvenli olduğuna kanaat getirildi ve seçildi.

porno kısa zamanın eğlencesi ama hayatın kendisi değil. hayatın kendisinde gerçek ilişkiler var. onları da biliyorum (yazar burada oduna sesleniyor). misal iki üst katımıza taşınan derya. en sevdiğim kız özellikleriyle bezenmiş. annesi onu benim için doğurmuş. gerçi henüz bunu bilmiyor ama öğrenir zamanla. daha taşındığı gün kalbim pıt pıt etmeye başlamış ve mahalleden tüm arkadaşlara ''sarkmayın lan'' uyarısı da yapılmıştır. biliyoruz ki kıza ilgi arttıkça çıkma ümidi azalır.

''hoşgeldiniz ziyareti'' ile başlayan tanışma faslı, iki saat kapının dürbününde bekleyip tam kız merdivenden inerken kapıyı açıp karşılaşmalarla devam etmiştir. sonra bakkalda karşılaşmalar, otobüs durağında karşılaşmalar tamamen tesadüf değildir. hele okulunun çıkışında oradan geçiyor olmak hiç değildir. tesadüf değildir belki ama dünya tarihinin görüp görebileceği en büyük aşk birlikteliğinin zeminini hazırlar.

bu mutlu mesut günlerden bir gün, yine ağzım kulaklarımda eve gelip çorabı odamdan banyo kapısının önüne yüzde 90 isabet oranıyla attıktan sonra şöyle bir yatağıma uzanıyorum. oohh hayat bu. ancak o da ne? kitaplığımın en boktan yerindeki 24 ciltlik şaheserim meydan larousumun 6 nolu en nadide parçası yok. 24'te bir ulan 24'te bir. nasıl olur? kitaplığın her köşesine bir ihtimal aradan sıyrılıp yere düşmüştür diye bakıyorum ancak bir bok bulamıyorum.
ulan bu porno cd satanlar neden cd'nin üstüne ağzında emziğiyle çıplak bir kadın, illaki bir de yakın çekim gol pozisyonu resmi koyarlarki! bilmiyor musunuz kimsenin umrunda değil dış görünüş. hani alenen belli eden bir resim olmasa ödevim var içinde falan diye bir başka yalanla olayın üstünü kapatabilirdim.
kesin annem temizlik falan yaparken buldu cd'yi. sinirlendi ansiklopediyle birlikte attı çöpe. bu duruma halk arasında siki tutmak deniyor sanırım.

acil bir planla az önce eve girerken ''naber len'' bile demediğim annemin yanına sokulup ev kedisi ses tonuyla kısa bir ''nabıyon anneciğim'' hal hatır sorgusundan sonra, asıl soruya geçiyorum:
- anne ya, bu benim ansiklopedinin bir numarası yerinde yok. geçen gün mustafa'ya (sınıf arkadaşı) vermiştim. geri almıştım diye hatırlıyorum... (valla bulduğun o cd aslında mustafa ibnesinin, ben tamamen masumum)
- hee onu üst komşunun kızı aldı. (canım oğlum oğlum ya)
- neeee? (hassiiktirrr)
- ... ne oldu? (canım oğlum bu kitap sevgisine inanmamı bekleme)
- eummm... ımmm. ya tam da oradan bir ödevim vardı. (lan bi' dur anne, ben boku yemişim zaten)

kalp atışımın dışarıdan duyulduğu saatler boyunca bu kıza bu durumu nasıl açıklarım korkusu yaşıyorum. aslında bu durumdan tamamen kaçışımın olmadığını farkediyorum. çarem yok, kız ansiklopediyi geri getirdiğinde teşekkür edecek ben de nasılsa kıvıramıyorum diye ''evet manyağım ben'' gibisinden gülümseyip rica ederim diyeceğim.
sonra tesadüfen karşılaşamama evresi başlayacak. kapının dürbününden bakıp kimse yokken evden sıvışılacak, azalan bakkal ziyaretleri, bir aşağıdaki otobüs durağından otobüse binmeler... bunların hepsi kolay da şu anı bir anlatsam.

aynı akşam kapı çalıyor. o ana kadar babanın eve gelmesi, ablanın eve gelmesi, diğer ablanın eve gelmesi gibi her kapı çalışında yaşanan yusuf yusuf durumundan daha bir yusuf yusuf yusuf durumu yaşıyorum. içime doğuyor, malüm oluyor. kesin derya geldi, bittim ben.
anneme bir ansiklopedi ve bir de üzerinde göğüslerini açmış ''gel bana'' bakışı atan emzikli kadın resmi olan cd vermesindense, bunları bana verip yüzüme de pembe bir tükürük atmasını yeğelerim. hani en fazla ''senden hiç beklemezdim'' bunu falan da der. kızarırım bozarırım. ne yapalım oldu bir kere derim.
o an tek tesellim filmin konulu olması. hem de konusu gayet mantıklı. valla bak. before sunset yanında bok yemiş o kadar söyleyeyim. olmazsa kıza ''ben konusu için izledim'' deme şansım var. derya'nın buna inanma ihtimali yok ama hiç değilse o sapık gülümsemesi ile rica ederim demekten başka bir şey de yapabilmiş olurum.
assitttir ya fazla düşündüm bu esnada kapı ikinci kez çaldı. hemen yerimden fırlayıp kapıya koşup, açıyorum. karşımda tüm güzelliği ile derya. o anda içimden ''ah ahh keşke ikinci bir şansım olsaydı'' diyorum. derya yüzüme tükürmüyor, tam tersine gülümseyip baklediğim teşekkürü ediyor. lakin gözümden kaçmıyor ki ansiklopediyi yan tutuyor kızcağız. belli ki cd'yi görmüş ve düşmesin diye uğraşıyor. ulan ben utanacağıma kız utanmış. böyle de melaike bir insan. insan değil melek. ben de hem diyecek söz bulamamanın gerginliği hem de yüzüne bakacak cesaret olmamasından yere doğru bakıyorum. dakikalar geçmiyor, sanki ben iyice yerin dibine gireyim diye saatler durmuş. derken bu sessizlik bozuluyor. içerden ''bir kapıya bakamadınız elli kişi'' söylenmeleriyle annem geliyor. ohh sessizlik bozuldu en azından. bu derya'da gitmek bilmiyor. kızım ver şunları da git, ağzıma sıçıldı daha ne istiyorsun benden? ama yok annem kapıya geliyor, bir sohbet bir muhabbet;
- içeri gel kızım kapıda kaldın.
(ulan anne aylardır şöyle bir atak yapman için tüm varlığımı verirdim. zamanlamaya bak)
- yok teyze ansiklopediyi vermeye geldim.

en azından bu bahtsız olay sona erecek ve hayatım boyunca yaşayabileceğim en utanç verici anı yaşadım. yani en azından başıma daha utanç verici bir şey gelemeyecek. hoşlandığım kız porno cd'mi yakalıyor ötesi var mı?
derya ansiklopediyi anneme uzatıyor. (dur lan bana verecektin n'yapıyorsun) annem kızcağızın yarım saattir yan tutuğu ansiklopediyi kediyi boynundan tutar gibi tuttu ve bu durumun yaşayabileceğim en utanç verici durum olmadığını gösteriyor. cd asiklopedinin içinden yere düşüyor. yuvarlanıyor, yuvarlanıyor, gözlerimin önünden derya ile evlilik planlarım geçiyor, yuvarlanıyor, pembe panjursuz ev, dönüyor, üç çocuğumuz, dönüyor ve sonunda duruyor. üstelik emzikli hanım kızımızın resminin olduğu taraf üstte.
annem- oğlum cdin düştü.
sanki düşen ders notuymuş rahatlıhıyla eğilip cd'yi alıyorum ve;
- hımm mustafa'nın cdsi.
gayet de belli eder şekilde bir puffpuhaha sesleri duyuyorum. annemle gelin namzeti karşılıklı gülüyor. allah muhabbetinizi artırsın.
ve elveda gökyüzü artık hiç yukarı bakabileceğimi sanmıyorum.