bugün

anksiyete bozukluğu

hakkinda herkesin atip tuttugu psikodrama. oyle ki; birisi cikar "ic sikilmasinin gunumuz versiyonu" der, digeri gorur ve artirir, "entel hastaligi" diye yapistirir. nedense bu hastalik hakkinda en cok konusanlar, bu hastaliga sahip olmayanlardir. ha "anksiyetem bozuk agbi benim", "iki xanax cakayim kendime geleyim" insanlari varoldukca, bu hastaligin sik kirigi bi psikolojik rahatsizlik gorulme hali ortadan kaybolmayacaktir, dogrudur. ama bu hastalikla uc senedir mucadele eden birisi olarak, sadece "allah dusmanimin basina vermesin" diyebiliyorum.

bende ortaya cikisi, her seyin boka sardigi, uzerine cok sevdigim uc insani topraga verdigim zamanlara denk gelir. "hayat nedir? peki ya olum?" gibi, gayet masum, her normal insanin ara ara yastiga basini koydugunda muhasebeye giristigi sorularla basladi her sey. sonra bir girdap gibi icine cekti: "neden en iyisi icin didiniyorum? olup gidecegim kesinken, neden bu dunyayi onemseyeyim ki?" sorulari aklimdan cikmaz oldu. daha sonra beynimin oyunlari basladi; gogus agrilari, kalp ritmimde bozulmalar, nefes darliklari, terlemeler. savas verdigin sey, kendi beynin oldugundan da, olaya 1-0 yenik basliyorsun. tum aciklarini bilen bir dusman, nereden vuracagini iyi biliyor. farz-i misal; gogus agrisi sikayetiyle doktora gidip, tetkiklerin temiz ciktiginda, bu sefer cigerlerinde bir problem varmis gibi hissetmeye basliyorsun. nefes darliklari, hiriltilar, oksurukler. onu yendin mi, bir digeri. sonra en basa donuyorsun, "kalp tetkiklerimi yaptirali 2 sene oldu, ya yeni bi rahatsizlik ortaya ciktiysa?", ardindan yine ayni replikler "doktor bey merhabalar. sanirim suramda bir sorun var". hayattan zevk alamama kismini soylemeye gerek dahi duymuyorum. ilacimi da biliyorum. tum bunlar oldugumde son bulacak, ama direniyorum. direnmek zorunda oldugumu hissediyorum. beni sevenlere karsi kendimi sorumlu hissediyorum. ama bu sorumlulugu nereye kadar tasiyabilirim? bilmiyorum...