bugün

söykü dergisi sayı 10 temasız

evlere bakan adam için gayri resmi bir önsöz | bwahahaha

internet ortamında sözlük tarzı paylaşım sitelerinin rağbet görmesinin temel nedeni, dışarıda söyleyemeyeceğimiz çoğu şeyi burada yazabiliyor olmamız. Kimse bizi tanımadığından, nesnel eleştirilerde alabiliyoruz. Eylem yapma, yanlış gördüğümüz eylem ve fikirleri çağdaş bir biçimde dile getirebilme (eleştiri) en temel haklarımızdan olmalı. Bir insanın canına ve malına kastetmediği halde tutuklu durumda bulunan, öğrenim hayatı biten, mesleğinden olan hatta ölen çok insanımız var, maalesef. Yasaklı kelimelerimiz var, bu yüzden diyebiliriz ki mühim olan kelimelerdir, umarım sanal ortamda özgürce yazdıklarımızı sokakta rahatça konuşabileceğimiz dönemler gelir.

Eylem ve yasaklar konusuyle ilgili bir öykü görmek beni çok mutlu etti ve içimi dökmemi sağladı. Ustanın eşliğinde eleştirilerime geçebilirim.

kurbağalara bakmaktan geliyorum
dedi yakup, bunu kendine üç kere söyledi
masalarda oturmuşlardı. ben oradan geliyorum
yazı makineleri, kağıt sesleri
ben oradan geliyorum. (Edip Cansever)

Öykünün giriş cümlesi büyük bir heyecan ve merak yaratıyor. Gözler mi?Ne gözü be daha yeni başlamıştık!
‘…gözleri... aklımda kalan tek şey, o tek parça anı onun gözleriydi, benimkileri yakalayıp azılı, iğrenç bir suçluymuşçasına tutsak etmişlerdi, ağlamakla acımak arasında bir yerlerde, aklımda kalan tek şey onun gözleri...’

Kahramanının tanıtımı, ruhsal çözümlemesi gayet başarılı atlatmış yazar;
‘...kendime addetiğim görevin ağırlığına bakın hele!-yorulmamak mümkün mü zaten, bunca farklı insan, bunca farklı yüz, bunca farklı el farklı salınırlar omuzlarının ucunda, bunca farklı koltuk altı farklı kokar hepsi, bunca göz hepsi farklı bakar sana... işte buydu beni yoran, fiziksel bir yorgunluk değil, bulunma haliydi, orada bulunma ve tüm bunları farketme hali...’

Başlangıçta değindiğim şey: eleştiriyi serbestçe yapabilmek, sanat kullanarak yapabilmek, öykü içinde sıkmadan, fazla belli etmeden verebilmek , işte budur;
“…ne yapacaksın, durun! mu diyeceksin?, bu yaptığınız suç mu? ikisinin de anlamsız olduğunu bilerek nereye gidiyorsun? sana bunu yaptıran ne? aptal cesareti bu biliyorsun. bir amacın bile yok? acı çektiğinin bile farkında değilsin değil mi? ne yapacaksın? zırhlı polisleri dövebileceğini mi sanıyorsun? ne yapacaksın? ne? ne yapacaksın? ne?!...”

Bu cümlenin zihnimde meydana getirdiği reaksiyonları formülize edip yazmak isterdim ama yapmayacağım bunu, sadece cümleye odaklanalım;
‘…apar topar kaldırıyorlar kızı ayağa, iki polis, iki kolunda, henüz kelepçe takılmamış, omuzları fazlaca yüksek, farkediyorum, üstü başı rezil durumda, yalpalayarak yürüyor, yavaşça gidiyorlar, sonra, bir an, sadece bir an, arkasına dönüyor kız, bana bakıyor, ama bir böcekmişim gibi değil insanmışım gibi, ve gözleri...’

SiGARA yakan adam tasviri okumayalı çok olmuştu, malum yasaklardan ötürü, birinci kısmın sonuna konsaydı, bu kısım daha hoş olurdu diye düşünmekteyim (kahramanın çaresizliğinin vurgulanması açısından)
‘…bir sigara yaktı, tıpkı filmlerdeki gibi, hızlı ve etkileyiciydi bunu yaparken, kafa hafifçe öne, gözler kısık, dudaklar kıvrılmayacak derecede büzülmüş, sigara ağızdan neredeyse sarkmaktadır, dirsekler bükülmüş iki eli çakmağı kendine güvenli bir şekilde ağzına götürüyor…’


2. bölümde olayın akıcılığı giderek artmakta takip edilen bir insan ve çözülmesine ramak kalmış bir sır, bu arada kahramanın yalnızlığı, toplumdan kaçışı şöyle anlatılıyor;
'...bir süre böylece yürüdüler, sokakta insanlar, takip ettiği adam ha bire çarpıp duruyordu insanlara, o ise arkasından bir canbaz gibi, itinayla insanların aralarında bırakmaya özen gösterdikleri o “edepli boşluk”ları buluyor ve onların içinde seyahat etmeyi tercih ediyordu...'

Son bölüme esrar öyle bir çözülüyor ki, Ankara’da göbeklerini büyüten amcalara, onların gölgesinden faydalanan yancılara sözcükler hazırlamaya başlıyorum istemsizce;
‘…ben bekliyor muydum, bekliyorsam üç yıldır neden gidiyorum o eylemlere…ne önemi var eylemlerin, gözleri var sadece benim için, artık, sadece gözleri, bedenimi yakıyorlar, geçen her dakika daha fazla, öldü kız, göz göre göre, iki ezik, mor bacaklar, defalarca tecavüz… aklımda sadece gözleri var dostum, sadece öyle hatırlayabiliyorum onu, ne ağzı ne kelimeleri ne vücudu sadece gözleri, bedenimi yakıyorlar, geçen…’

Bwahahaha’nın ellerine sağlık, öyküsü için teşekkürlerimi ve nickinin anlamını öğrenme hususunda ki derin merakımı iletmek istiyorum.