bugün
- arkadaşlar damatlık bakıyorum da sizce bu nasıl18
- bir galatasaraylının kulağına fred diye fısıldamak10
- sokak hayvanları uyutulacak17
- akp'nin fenerbahçe ve beşiktaş düşmanlığı13
- fenerbahçe büyüklüğü10
- ankarayı öven tip12
- icardi1905'i silip atmak20
- afganistan yardımlaşma derneği başkanı15
- akpnin hala bedava kek vaadini tutmaması13
- spor salonuna gitsem erkekler popoma bakar mı15
- sevgilinin kız arkadaş lobisi10
- escort ile evlenmek11
- şişmanlar ölünce nereye gider9
- ellerim bos gonlum hos12
- kitap okumanın zararlı ve gereksiz olması12
- insanlara olan inancınızı ne zaman kaybettiniz16
- rusların en iyi olduğu şeyler20
- erkeklerin hep fotoğraf istemesi16
- karınızla gratise gider misiniz10
- kilo almak için bik bikle evlenmek11
- alex de souza vs fred10
- icardi190532
- cumhrbaşkanm sizi dünya yenemedi ben nasıl yeneyim15
- cehennemde türkçe konuşulur8
- 19 mayıs 2024 fenerbahçenin bütün oyunları bozması16
- iran'ın depremde yas ilan etmemesi9
- dondurma yalarken erkeklerin sürekli bakması8
- jayden oosterwolde11
- fenerbahçe'nin attığı golde faul olması17
- anın görüntüsü13
- karınız olsa döver misiniz9
- fenerbahçe15
- yeşil gözlü erkek olmak10
- hani u19 gelecekti ühühühühühühü10
- fulya öztürk9
- iran cumhurbaşkanının helikopter kazası43
- maldivlere gitmek varken eminönü nde takılan martı10
- dursun özbek19
- yazarların bugün içtiği sigara sayısı12
- galatasaray11
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı106
- izmir sıcağı9
- fethullah gülen şu an ne yapıyordur17
- karıya kıza doymuş erkek8
- bir şarkı sözü der ki10
- mert hakan yandaş31
- ibrahim reisi13
- siz türkler şerefsizsiniz müslüman değilsiniz13
- erecto'nun trafik kazası geçirmesi13
- yozgatlı sevgiliyle yapılacaklar8
21. yüzyılın imkanları arasında kendini kaybeden çoğunluktan biri olmayan, yaşadığımız yüzyılın yabancısı yazar. işte bu adamı bu yüzden seviyorum! bugünkü yazısı için buyrun:
--spoiler--
Her şey tamamsa, neden eksiğiz?
Evin hayatı "dışarı" ve "içeri" diye ikiye ayıran duvarları var. Kapısı ve pencereleri... Soğuğu ve sıcağı katlanılabilir dereceye getiren birtakım cihazlar... Mobilyalar sonra; oturulan, yatılan, üstünde yemeklerin yendiği, misafirlerin ağırlandığı, zevkli ya da genellikle zevksiz, gözü yoran, yeri daraltan, sıkıştıran, sanki biz farkında olmadan habire çoğalan bir sürü dekoratif yalan dolan... Dolaplar dolusu giysi... Ceketler, pantolonlar, kazaklar, gömlekler, çamaşırlar ve çoraplar... Kat kat, renk renk, desen desen, az giyilen, çok giyilen, sevilen, bir türlü sevilemeyen, birbirine uyumlu, nasıl oluyorsa her şeye uyumsuz, modaya uygun ya da günü geçmiş bir sürü kıyafet... Hepsinin üstüne sinmiş bir şeyler var, hepsini ağırlaştıran... Yine bir sürü ayakkabı orada burada... ihtiyaç için ve ihtiyaç fazlası... Her ortama bir psikoloji, her psikolojiye bir kıyafet, her kıyafete bir çift ayakkabı... Kravat, eldiven, kaşkol, vs... içinde kaybolduğumuz bir giyinme dolambacı... Sonu gelmez bir edinme ihtirası... Bu arsızca düzeni ısıtsın, güzelleştirsin diye yine arsızca her yana serpiştirilen estetik eklentileri, makyaj malzemeleri... irili ufaklı vazolar, cam biblolar, seramik panolar, eski yazı örnekleri, ikinci sınıf yağlıboya tablolar, yalancı kır manzaraları... Evi olduğundan başka göstermeye yarayadığına inanılan bir yığın ıvır zıvır... Kütüphaneler dolusu kitap, herşeyle ilgili ve bu yüzden hiçbir şeyle ilgili değil... Edebiyat, şiir, felsefe, sosyoloji, din, kişisel gelişim, zihinsel sağaltım, düşünsel vasat, ortalama duygular, tüketici eğilimleri, arz ve talep, karikatür ve istatistik, mürekkep, cilt, tutkal, ahşap, beton... Her odaya bir televizyon, her televizyona 24 saat akaduran film şeritleri... Cinayet çözümleri, suç yeri analizleri, duygusal saplantılar, romantik tümevarım, akustik tümdengelim, hayat hakkında söylenmiş intibaı verilmiş çuvallar dolusu gevezelik... isterseniz HD, isterseniz 3D, hemen şimdi seyredin ya da saklayın sonra döne döne seyredin, yeter ki kaçırmayın kıvamında lüzumsuzluklar... Etrafta gürültülü gazeteler, uyuşmuş dergiler, alışveriş asidi salgılayan renkli broşürler... Çekmecelerde sıkıcı faturalar... Cüzdanlarda doğurgan kredi kartları, bankamatikler... Artık kendi kendine konuşmaya başlayan telefonlar, tabletler, dizüstüler, masaüstüler, kafaüstüler... Video oynatıcılar, müzikçalarlar, ev sineması sistemleri, sağır edici hoparlörler, birer sürüngen olarak evdeki bütün prizleri kendi aralarında paylaşan vampir karakterli şarj cihazları... Kağıt parçalarında, word dosyalarında, kısa mesajlarda, ajanda aralarında, altı çizili satırlarda, okunmuş, beğenilmiş, kesilmiş yapıştırılmış, paylaşılmış unutulmuş bilumum bilgelik attırmaları, söz kolajları, abartılı bir gayretle üstümüze bir parça hayat eklemeye çalıştığımız alıntı, çalıntı, çırpıntı lafazanlıklar... Küçükler için oyuncaklar, büyükler için oyuncaklar... Bir sürü kanun hükmünde eşya, bir sürü olmazsa olmaz kalabalık, bir sürü vazgeçilemez fuzûliyat...
Evde bir çok şey var.
Evde çok şey var.
Bir tek şey eksik ama sanki, bu kalabalığın içinde bir tek o yok.
Ve sanki onun yokluğu her şeyi anlamsızlaştırıyor.
Olmayan nedir?
Yokluğunu hissediyor ama adını koyamıyoruz.
Sadece şunu biliyoruz: Evde ne yoksa, içimizdeki boşluğu o büyütüyor!
--spoiler--
--spoiler--
Her şey tamamsa, neden eksiğiz?
Evin hayatı "dışarı" ve "içeri" diye ikiye ayıran duvarları var. Kapısı ve pencereleri... Soğuğu ve sıcağı katlanılabilir dereceye getiren birtakım cihazlar... Mobilyalar sonra; oturulan, yatılan, üstünde yemeklerin yendiği, misafirlerin ağırlandığı, zevkli ya da genellikle zevksiz, gözü yoran, yeri daraltan, sıkıştıran, sanki biz farkında olmadan habire çoğalan bir sürü dekoratif yalan dolan... Dolaplar dolusu giysi... Ceketler, pantolonlar, kazaklar, gömlekler, çamaşırlar ve çoraplar... Kat kat, renk renk, desen desen, az giyilen, çok giyilen, sevilen, bir türlü sevilemeyen, birbirine uyumlu, nasıl oluyorsa her şeye uyumsuz, modaya uygun ya da günü geçmiş bir sürü kıyafet... Hepsinin üstüne sinmiş bir şeyler var, hepsini ağırlaştıran... Yine bir sürü ayakkabı orada burada... ihtiyaç için ve ihtiyaç fazlası... Her ortama bir psikoloji, her psikolojiye bir kıyafet, her kıyafete bir çift ayakkabı... Kravat, eldiven, kaşkol, vs... içinde kaybolduğumuz bir giyinme dolambacı... Sonu gelmez bir edinme ihtirası... Bu arsızca düzeni ısıtsın, güzelleştirsin diye yine arsızca her yana serpiştirilen estetik eklentileri, makyaj malzemeleri... irili ufaklı vazolar, cam biblolar, seramik panolar, eski yazı örnekleri, ikinci sınıf yağlıboya tablolar, yalancı kır manzaraları... Evi olduğundan başka göstermeye yarayadığına inanılan bir yığın ıvır zıvır... Kütüphaneler dolusu kitap, herşeyle ilgili ve bu yüzden hiçbir şeyle ilgili değil... Edebiyat, şiir, felsefe, sosyoloji, din, kişisel gelişim, zihinsel sağaltım, düşünsel vasat, ortalama duygular, tüketici eğilimleri, arz ve talep, karikatür ve istatistik, mürekkep, cilt, tutkal, ahşap, beton... Her odaya bir televizyon, her televizyona 24 saat akaduran film şeritleri... Cinayet çözümleri, suç yeri analizleri, duygusal saplantılar, romantik tümevarım, akustik tümdengelim, hayat hakkında söylenmiş intibaı verilmiş çuvallar dolusu gevezelik... isterseniz HD, isterseniz 3D, hemen şimdi seyredin ya da saklayın sonra döne döne seyredin, yeter ki kaçırmayın kıvamında lüzumsuzluklar... Etrafta gürültülü gazeteler, uyuşmuş dergiler, alışveriş asidi salgılayan renkli broşürler... Çekmecelerde sıkıcı faturalar... Cüzdanlarda doğurgan kredi kartları, bankamatikler... Artık kendi kendine konuşmaya başlayan telefonlar, tabletler, dizüstüler, masaüstüler, kafaüstüler... Video oynatıcılar, müzikçalarlar, ev sineması sistemleri, sağır edici hoparlörler, birer sürüngen olarak evdeki bütün prizleri kendi aralarında paylaşan vampir karakterli şarj cihazları... Kağıt parçalarında, word dosyalarında, kısa mesajlarda, ajanda aralarında, altı çizili satırlarda, okunmuş, beğenilmiş, kesilmiş yapıştırılmış, paylaşılmış unutulmuş bilumum bilgelik attırmaları, söz kolajları, abartılı bir gayretle üstümüze bir parça hayat eklemeye çalıştığımız alıntı, çalıntı, çırpıntı lafazanlıklar... Küçükler için oyuncaklar, büyükler için oyuncaklar... Bir sürü kanun hükmünde eşya, bir sürü olmazsa olmaz kalabalık, bir sürü vazgeçilemez fuzûliyat...
Evde bir çok şey var.
Evde çok şey var.
Bir tek şey eksik ama sanki, bu kalabalığın içinde bir tek o yok.
Ve sanki onun yokluğu her şeyi anlamsızlaştırıyor.
Olmayan nedir?
Yokluğunu hissediyor ama adını koyamıyoruz.
Sadece şunu biliyoruz: Evde ne yoksa, içimizdeki boşluğu o büyütüyor!
--spoiler--
güncel Önemli Başlıklar