bugün

zeki demirkubuz

insan neden sanat yapar, film çeker?

birinci ve saf yanıtı; kalıcı olma isteğidir. bu isteğin sebebinin; film çeken insanın unutulmuş, yok olmuş, hiçlenmiş hayatının, anılarının arasında saklandığını düşünür zeki demirkubuz.

ona göre bu; varlığını ispatlamaya, yaşadığını diğerlerine inandırmaya çalışan insanın dramıdır!

bilinçli ya da bilinçsiz, insanı; öldükten sonra yok olma, unutulma korkusu sarar.
hikayelerinin öneminden çok,
"ben vardım, yaşadım" olgusunu anlatma
içgüdüsüne dönüşür. böyle bakınca dilsiz ve hayvanımsı bir yaratığın, nasıl van gogh a, dostoyevski ye, tarkovski ye dönüşebildiğini, zaman denilen unutma öğtücüsüne direnebildiğini daha iyi anlar.

ancak bu "kalıcı olma hakkı" nın, sadece onu isteyenlere, bunu sorun edenlere! verildiği de bir gerçektir.

demirkubuz un film yapmasının bir başka sebebi de özgürleşme çabası ve isteğidir.

ona göre; insanın en kötü kader!lerinden birisi de; getirildiği ve orta yerine bırakıldığı dünya nın yasaları yapılırken o! na söz hakkı verilmeyişidir.
kısa hayatı boyunca önüne konulan "ya sev ya terket" seçeneğinin çilesini çeker o.

peki nedir o na düşen?

kurulmuş, kabullenilmesi gerekenin tutsağı olmayı mı kabul edecek ya da gördüğünün, anladığının, düşündüğünün ve hayal edebildiğinin peşine mi düşecek?

işte bu vicdani duruştur!

yaşamak; yapılması emredilen bir görev gibi durur önümüzde. ta ki, bir gün içimiz sızlayana "öteki" itiraz edene değin.

vicdan kıpırdayıp, "heyy, ben burdayım" deyince çile ve yalnızlık başlamıştır artık. herkesin ak dediğine kara demenin bedeli ödenir.
sanatçının popüler, kabul gören, uzlaşan değil; reddeden, bozguncu, düzen karşıtı, cezalandırıcı, muhalif yanı burdan gelir.

"biz" dururken ben demek, olanın değil, olması gerekenin peşine düşmek, gerçekler dururken hayal etmeye kalkmak, resmi olanın karşısında sivil olmak; muhalefettir.

ondan sonra gelsin tuhaf, sıkıcı şüpheli öyküler, zihni saran garip düşünceler, sıkışmış kalbin fırçaya, kaleme vizöre uzanma isteği...

minicik ve çaresiz bedenimizin yıkmaya gücünün yetmediği "kurulu gerçek" hayallerde yıkılmaya başlanır.

zeki demirkubuz; film çekmenin, sanat yapmanın bütün anlamının; bu bir tür kişilik bölünmesi gibi görünen sayıklamaların, "davranış bozukluğu" ve "irrasyonel eylem" olduğunu düşünür.
ya da alp zeki heper in dediği gibi;

" sinema aşktır, düştür, gerçeği bozup, yeniden kurmaktır"