bugün

entry'ler (27)

medya kralı

Bana sözlükdeki yerimi an itibariyle hatırlatan program. Severim, takipçisiyim.

tumblr

http://lal-ala.tumblr.com/

formspring

Eğlence amaçlı yapılmış facebook ve twiter vb.leriyle alakası olmayan üyelik dışında istediğiniz vatandaşa anonim soru sorma şansı veren güzel mi güzel site.

formspring

http://www.formspring.me/deepbaroque

kalp çarpıntısı

yaşanılan aşk türüne göre değişen bir durumdur. bir başlangıç varsa olgunun içinde bulutların üstünde uçma tabiri en uygun tabirdir. Bir ayrılık varsa yaşanılan en kötü çarpıntı olabilme özelliği taşır.

umay umay

kırmızı dudakları, siyah saçları vardır ve kalbi hep kazım koyuncuda kalmıştır.

domuz gribi

aşı firmalarının ticari amaç güderek gerçekleştirdiği kaos.

tayyip erdoğan ın yaptığı en büyük hata

böyle bir adı taşıyıp, doğmaktır.

sözlük yazarlarının en değerli eşyaları

kitaplar,telefon,bilgisayar.

büyümek istemiyorum

Her ergenlik döneminde özellikle kızlarda defter aralarına sıkıştırılmış cümlelerden biridir. Fazla takılmayın geçer, herşey gibi.

yaz yağmuru

ahh ahh özenilesi durumdur. Hep istenilen ama istenilen zamanda bir türlü başına gelmeyen bereket.

dizilerdeki çocukların sevgili olması

Ülkemizin anlamsız avrupalılaşmasına büyük örnektir. Her nedense her kanalda bir dizi olup, bu dizilerin herhangi bir sahnesinde çocuklar kobay olarak kullanılır, fütursuz reyting anlayışıyla sözde sanat icra edilir.

ernesto che guevara

Ernesto "Che" Guevara, kısaca Che Guevara ya da el Che, (14 Haziran 1928- 9 Ekim 1967), Arjantin doğumlu doktor, Marksist politikacı ve dönemin Küba gerillaları ile Enternasyonalist gerillalarının lideri.
Ölümünden sonra che'nin dünya üzerinde sosyalist devrimci hareketlerin sembolü haline gelir. che’nin Alberto Korda tarafından çekilen fotoğrafı "dünya üzerindeki en ünlü fotoğraf ve 20. yüzyılın sembolü" olarak nitelendirilmiştir.

ateist

Bir gün bir arkadaşımın verdiği cevapla tanımıştım, ateist kavramını. Soru yoktu ortada sadece cevap vardı felsefi kalıpların aksine. Ateist;inançsızlığa inanmanın genel adıdır.

disko kralına alternatif konuk önerileri

Aslında bir hafta sadece bu isimleri asla süper olurdu herhalde. Okan bayülgen içinde şahane konuklar, müzik ve bilgi şöleni olabilirdi.
(bkz: hakan günday), (bkz: yasemin mori), (bkz: cem adrian), (bkz: elif şafak) vb(:

ayla algan

ayla algan

usta tiyatrocudur. Kendisiyle tanışıklığım lise yıllarıma dayanır ve aldığım en güzel ödevde şahsıyla röportaj yapmamdır tabi ki 7 arkadaşımla birlikte.

(bkz: ÖLÜME KARŞI BiR ÖLÜMSÜZLÜK YARATMAK,
iŞTE BUNUN EN UCUZ OLANIDA ÇOCUK DOĞURMAK

Karmaşık duygular, geri çevrilme korkusu ve geçmişi bilinmeyen bir kadınla yapılan kısa bir sohbetti 17 yaşımızın en güzel ayrıntısı.
Sanat içimizde yeşermekte olan küçük bir fidanken mavi gözlü kadının kulaklarımıza fısıldadıklarıyla büyüyen bir ağaca dönüşüverdi.
* Sevgili Ayla Algan; istanbul 1937 doğumludur. Notre Dome de Sion ve Fransa Versailles Lisesi mezunudur. Amerikada New York Actor Stüdyoda sahne eğitimi alan sanatçı, 1961'de ilk rolünü oynamıştır.
LCC de tiyatro öğretmenliği ve oyuncu çalıştırma dersleri veren sanatçı, yönetmenliğini Ertem Göreç'in yaptığı, senaryosu Vedat Türkali'ye ait olan 'Karanlıkta Uyananlar' filmi ile ilk kez sinema dalında çalışmalara başlamıştır.

ilk sorumuzda sanat'ın nedeniyle ilgiliydi.
*** Sanat'a başlamanıza neden olan neydi? Diye sorduk. Aldığımız cevap karşısında donduk.
Ayla Algan:Sanat'ın nedeni olmaz. insan ya yapar, ya yapmaz. Herkes sanatçı olabilir, kafaya koyarsan olursun her iş gibi. Yapacağımız hiçbir işin şartları kolay değildir. Eğer bir işi seviyorsanız o işten aç kalmak insana koymaz. işiniz sizi her zaman gündelik üstü hayatta tutar. Bir şair önce düşler. Her sanatta bu sanat katmanı vardır. Herkes bu zihniyet'e sahiptir. Herkes de sanat katmanı vardır. Bizde ölüme karşı bir ölümsüzlük yaratıyoruz. Bunun en ucuz olanı da çocuk doğurmak...
Sözleriyle başka bir boyuttaydık artık. Heyecanla diğer sorulara aslında diğer birikimlere yol açtık.

*** Böylesine uzun yıllar süren sanat yaşamınızda size sinema mı tiyatro mu desek ne derdiniz?
Sorusuna çokta politik olmayan bir cevap aldık hayranlıkla;
Ayla Algan: Tiyatro çok kökenli bir kavram oldu hayatın her alanında Yeşilçam'ın kökenleri de tiyatroyla başladı. Batı tiyatrosunu 'Muhsin Ertuğrul' getirdi. ipsenin oyunlarını alıp senaryolaştırdı. Sonrasında ise her şey gelişti. Senaryo yazarı çıktı, oyuncu çıktı. Baksanıza hala tutan diziler tiyatrodan çıkıyor. Belli gelişimleri sağlayan tiyatro oluyor. Çünkü Türkçe konuşuluyor. Jest ve mimikler kullanılıyor. Beden diline önem veriliyor.
Yeşilçamda 1 yılda 300 film çekerdik. Aynı bugün ki dizi furyası gibiydi. Evet, Türk sinemasında bir dönem duraklama yaşandı. Bu gün’e geldiğimizde bu dizi furyası sayesinde iyi sinemalar çıkacağına eminim. Yapımcılar ve yönetmenler dizilerden kazandıklarını kenara koyup sinemaya yatırıyorlar çünkü sinema pahalı ve kolektif bir sanattır.

Böylesine sinema ve tiyatro bilgini olan Ayla Algan; Sinema ve tiyatro dışında Türkçe sözlü hafif müzik alanında da çalışmıştır. Paris Olimpiada sahneye çıkmıştır.
1973'te Altın Orfe Şarkı yarışmasında ikincilik ödülünü kazanmıştır. Ve Dünyanın çeşitli ülkelerinde ki şarkı yarışmaların da Türkiye'yi temsil etmiştir. Halen sanat hayatına devam eden Algan, birçok televizyon dizisinde rol almaktadır ve Yaratıcı- Çağdaş tiyatro teknikleri kursu vermektedir.

Oynadığı tiyatro oyunlarıyla da görsellikte ön plandadır. Bunlardan bazılar;
-Aşk Hastası
-Troya içinde Vurdular Beni
-Fizikçiler
-Misyon
-Rozenberkler Ölmemeli
-Orkestra
Bunun yanında şarkıcı ve sinema oyunculuğunu daha önce de belirttiğimiz gibi başarılarına katmıştır. Hamlet'i kadın başına oynamıştır. Çok yaratıcı bir insandır. Textlere bağlı kalmadan doğaçlama hislerle ve içten gelenlerle odaklanarak çalışma yapar, yaptırır. Kendi deyimiyle biraz da para kazanalım diye televizyon dizilerinde oynamaktadır. Ama yaptığı her iş gibi bunu da hakkı ile yapmaktadır.

***Günümüzde ki dizilerden bahsedince de yüzde kaçının yararlı olduğunu sorduğumuzda; verdiği cevaplarla toplumu eleştiriyordu.
Ayla Algan: Bazı diziler tiyatro gibi ders verebiliyor, aynı olabiliyor. Mesela Aliye gibi.
Kadın ve erkek ilişkilerinin nasıl kısır bir döngüye sahip olduğunu bu döngü içinde var olan çocukların nasıl zarar gördüğünü betimleyip izleyiciye aktaran en iyi dizilerden biriydi. Toplumda bazen baş gösteren akımlar ortaya çıkabiliyor. Bu bir zihnin toplumu etkilemesi ya da toplumun zihni etkilemesiyle oluşuyor. Bunu en iyi şekilde görselliğe aktarabilen zihin ise Erol Avcıdır kuşkusuz.
Erol Avcı toplumsal ilişkilerden sahne açıyor bu da dizinin tutmasını sağlıyor.
Sözleriyle sahnenin tamda içimizde olduğunu anlatıyordu tüm sohbet boyunca.

ilginç bir şarkıcılık kariyeri de olmaktadır sevgili Ayla Algan'ın. 'Koca Öküz' gibi türkülerde söylemiştir. Ayrıca Dalida'nın şarkılarının Türkçesini de, nez'in coverladığı Sakin Han'ın değişik bir versyonunu da seslendirmiştir. Tasavvufa da meraklı olduğundan Yunus Emre'nin eserlerini Fransızca longplay olarak çıkartarak yurtdışında tanıtmıştır. Diğer yandan 'Ben sana yandım Zühtü' isimli türküyü de nefis bir disko düzenleme ile tchoka tchoka zuktu olarak Dünyanın çeşitli ülkelerinde piyasaya vermiştir.' Sıdıka' dizisinde oynamış, pek güzel Sinop / Kastamonu şivesi ile konuşmuştur. 'Havada Bulut' dizisinde de yaşlı bir rum hanımı canlandırmış ve dizideki oyuncular içerisinde rum şivesini en düzgün konuşan sanatçıdır.

Şimdi sıra klişe sorularda dediğimizde ise tebessümle sorun der gibi bakışlarıyla sadece kelimelere yöneltiyordu bizi.
***Hayatta kime hayır diyemezsiniz? Dedik çokta milliyetçi bir cevap aldık.
Ayla Algan: Hayır demek istiyorsam eğer herkese derim. Düşüncelerime uygun değilse, ulus kimliğimi, milliyetçiliğimi yok etmeye çalışıyorsa, bana hayvan gibi bir hayat sunuyorsa % 100 herkese hayır derim.
Aldığımız bu cevap sadece bir cevap değildi Türklüğün de göstergesiydi.

Çamlıbel festivalinde farklı şivelerle türküler söylemiş, davul çalmış, köylülerle göbek atmıştır. içtenliği, yeteneği ve alçak gönüllülüğü ile herkesi kendine hayran bırakmıştır.
istanbul şehir tiyatrolarında sahneye konan, 'Ünlü misyon bir devrimi anmak' adlı oyunda başrollerden birini oynamıştır.
Bir öğrencisinin söylediğine göre; 'Onu bir şey anlatırken dinlemek olağanüstü bir şeydir, kendinizi kaptırıp, gözlerinin içinden nerelere gittiğinizi hatırlayamazsınız bile. Kendisi çok fazla miktarda, çok fazla olduğu için artık akışkan hale gelmiş ve kafasından, ağzından, gözünden taşma halinde olan bir bilgi birikimine sahiptir. Bu yoğunluğu sistematik bir biçimde aktarma yetisini deliliğine kaptırmış olan Ayla hoca için benim fantezim, onu kocaman bir kafesin içine koymak, daha sonrasında kafesi bir odanın içine koymaktır. Kafesin içindeki Ayla Algan sürekli konuşma halinde olacağı için bilgi almak yada soru sormak gerektiğinde odaya girip, cevap alındıktan sonra odayı terk etmek, bilgiden yararlanmak için yaralı olabilir.' Demiştir. Buda Ayla Algan'ın aslında ne kadar büyük bir sanatçı olduğunun göstergesidir.

Aileniz ile ilgili sorular dediğimizde ise mimikleriyle daha da bir parlıyordu tüm asilliği.
*** Ailenizin sanatçı bir geçmişi var mı? Sorusuna sanatçı Tabi ki diyerek başlıyor.
Ayla Algan: Sanatçı bir aileden geliyoruz. Annem ressamdı. Dedem ise ressam olmamasına rağmen çok güzel resim yapardı. 5 yaşında piyano ve bale dersleri almıştım. Eğer iyi bir sanatçıysam bana verilen eğitim sayesindedir.
Çocuklar en iyi 5 ve 8 yaş arası eğitilirler. Bende böyle bir dönemin yan ürünüyüm. Diyordu engin bilgisiyle.

*** Kötü huylarınız var mı? Dediğimizde böylesine basit bir soruyu ilginç bir cevapla karşılıyordu.
Ayla Algan: Fransız matmazeli ile büyüdüm ne kötü huyum varsa o düzeltti. Yaramazlık yaptığımda sırtıma bir şeyler yazıp bahçeye çıkarırdı. Ben ise bilmezdim. Oysa sırtımda şeytan yazarmış. Bu sayede kötü huylarım kalmadı.
Kahkahalarımız platoyu çınlatırken bu tesadüfün nasılda yerinde olduğunu düşünüyorduk aslında her birimiz ki bizler tesadüflere inanmazken.

**Başarılarınız nelerdir? Diyoruz. Gururla;
Ayla Algan: Bulgaristandaki 2. I Love You oyunuyla almıştım diyor. Polonyada ise 1. var. Bunu ise Amerikanın Kızılderililere yaptığı soykırımı anlatan bir oyunla almıştım. 57 senesinde Kızılderililer hala kamplardaydı. Bunlara rağmen hala bize soykırım yaptığımızı söylerler. Derken kısır zihniyeti de sözleriyle yeriyordu.

Amerika da olduğu dönemde yakın arkadaşlarının Marlon Brando ve Paul Human olduğunu, bunları söylerken üstte olma çabasından çok gurur duyduğunu anlatıyordu.
Yaşadığı dönemi ise en güzel şu sözlerle aktarıyordu bize;
Biz öğretmenlerin hapse atıldığı dönemleri yaşadık. O dönemde uluscu olmayı ve milliyetçiliği ruhumuza iliştirdik. O dönemden beslendik.

***Sinema mı tiyatro mu dediğimizde ise ikisini de ayırmadım sözlerini duyuyorduk ve etkileniyorduk. Müziği bile hepsi birbiriyle bağlantılıydı benim için.

Bizim ise içimizde taşmakta olan bir ayla Algan nehri akmaktaydı artık bunu hangi sözlerle aktarabiliriz diye düşündük uzun, uzun ve ortaya küçükte olsa bir şeyler çıktı; Ayla Algan isminden bile devlik seziliyor. Düşünceleriyle, anlattıklarıyla bizi şekillendiriyor. Beyin peteklerimizi yapılandırıyor. Yıkıntılardan doğmak sözünün gerçekliğini önümüze seriyor. içimizde bir yerlerde sıkışmış olan bütün düşüncelerimiz su yüzüne çıkıyor.
Sesi ılıkça içimizi akıyor, bizleri ısıtıyor. O soğuk kış gününde içimize yeni bir kan gibi giriyor. Akış hızlanıyor. Her hücremizi tek, tek gezip dolduruyor. Ve şimdi Ayla Algan diyoruz göz bebeklerimiz emeklemeye başlayan bir bebek gibi büyüyor, büyüyor, büyüyor.

Sonrasında büyük bir ustalıkla bizleri sözlerine kilitliyordu.

Geçenlerde Yunus Emre'nin 650. yılını kutladık. Diyor.
Tasavvuf dediğimiz edebi tür insanı kodluyor. Benim hayatımın bir parçası oldu en azından. Sözlerini de duydu kulaklarımız ve daha fazlasını
Bu dünyaya devi için gelmedim
Sevi için geldim
Şiiriyle Yunus Emreyi anlatıyor. Bu sözlerden çok etkilendiğini sevinin sevgi anlamına geldiğini ve bu ismi kızına verdiğini de unutmadan anlatıyor.
Gülmek size çok yakışıyor dediğimizde ise değil mi cevabını alıyoruz.
Tiyatroda ki hüznümü gülmekten aldım, bunu bana Sadri Alışık öğretti diyordu.

Biz birazda Türkiyenin siyasi döneminde söz etmek istiyoruz ve sanatçıya karma bir soru yöneltiyoruz.

***Türkiye sonu belli olmayan bir yolda ilerliyor. Laiklik tartışmaları, parti kapatma davaları, üniversite basılma olayları, türban ve 1 Mayıs.
Laiklik sadece iki dudaktan çıkan bir cümleye sığdırılıyor. Bu cümleleri ağızlara sakız edenler susturulmak için uğraşılıyor. Parti kapatma davaları açılıyor. Solcu sağcı akımlar üniversitelerde tekrar baş gösteriyor. Yan anlamlardan karışan eğitim kurumları türbanla baş etmeye çalışıyor. Ve Sayın Başbakan işçilerimize 'Ayak Takımı' deyip toplumsal bir tabuyu yıkıyor.
Tüm bunlar dört yanımızı sararken nefes almayı nasıl yapılabilir kılıyorsunuz kendiniz ve aileniz için? Ve sizce toplumsal tabunun böylesine yıkılması bir devrim midir?

Ayla Algan:Şuna devrim demeyelim. Devrim olumlu bir şeydir. Sözcük yanlış. Bir ortaçağ'a doğru gittiğimiz doğru. Enerjiden örnek vermek gerekirse herkes enerji üretmeye çalışırken biz ilgilenmiyoruz. Güneş ve Rüzgar gücümüz yeterliyken bunların yerine nükleer enerji ile uğraşıyoruz. Eski bir enerji ile
Dünya devletleri o evreyi atlatıp, güneş ve rüzgar enerjisini kullanmaya çalışırken.
Bazı anlatılmayan şeyler var öğrencilere, Fizik,Kimya,Felsefe gibi derslerin yok olması veya seçmeli ders olması gençleri dipsiz bir girdaba sürüklüyor, okumamaya itiyor.
Tarihte Türkler icatlarıyla tanınırken şu anda üretici konumuna sahip oluyorlar.

Zaman'ın bir yerinde, soğuk bir kış gününde 8 kişiydik yol'a koyulan.
Elimizde sorular, kafamızda yanılgılar ve cebimizde taşıdığımız birazda heyecanla.
Küçük bir tesadüf yo, yo tesadüf değildir bu her şey kurulu düzenin bir parçasıdır ya ayla hocada işte tamda böyle bir tabiri yaşattı bize kurulu düzenin bir mucizesini
Teşekkürler Ayla Algan bilgi dolu bu nehri önümüze sunduğun için...

ahmet telli

bekle beni küçüğüm
umudu karartmadan,
sevinci yitirmeden bekle.
döneceğim bir gün elbet,
bekle beni.

bahar geldiğinde
kırlara çıkacaksın.
dizboyu otlar üstünde,
koş koşabildiğince
ve sakın yitirme neşeyi...

şiir

Okudukça kendimi kaybettiğim, benzetmeriyle büyüdüğüm Ahmet telli klasikleri.

tiyatro

Çabaladığım, uğruna herşeyi göze almak istediğim ama hiç birşeyi göze alamadığım sanat dalı.
Aslında böyle başlamamıştı, çevremde istedim zamanında yapmayı ama belli sebeplerden dolayı mühendis, öğretmen vb oldum diyenleri gördükçe ben hiç bunları hissetmeyeceğim diyordum ki hissedecekmişim. Hemde çok ağır bir şekilde.

the other boleyn girl

Film'e uyarlanmış olup kitabında konusuyla, karakterleriyle bir çırpıda okunan 820 sayfalık romandır.