bugün

sevdiği entry'ler

hiçbir hayali gerçekleştirememek

Özgüven ve hevesi bitiren, öfkeyi ateşleyen tecrübe.

nasıl hissediyorsun

Beraber her şeyin üstesinden geliriz diye düşündüğünüz kişinin, sizi enkazın altında bırakması...

yalnızlığa iyi gelen şeyler

denenmişlikle sabittir. elden hiçbir şey;

görsel

en çok etkilenen şiir mısrası

kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda
hangi şarkıyı duysam bizim için söylenmiş sanki..

cemal süreya- biliyorum sana giden

tuncel kurtiz

ezel dizisinde izleyiciyi sesiyle perişan eden ustad. dinlerken onun ne söylediğini, ne hakkında konuştuğunu hiç düşünesi bile gelmiyor insanın, yeterki o kunuşsun ben duyayım diyorsunuz, insan sesi içerermeyen mucizevi müzikler gibi dökülüyor harfler dudaklarından. belki de harflere gizlenmeyi öğretmiş bir ustadır, kimbilir?

hayatta çaresiz kalınan anlar

Dünya yuvarlak, insan bir köşeye çekilemiyor.

yaşça büyük biriyle sevgili olmak

1992 yılında yaşadım...20 yaşında falandım. O ise 26 yaşında. Şimdi o bile ne kadar çocukmuş gibi geliyor. Oysa o zamanlar gözümde ne kadar büyük bir yeri vardı. Aklıma sığmıyordu. Ben aslında onu sevmeye onun beni sevmeye başlamasından sonra başladım. Feci hayrandım ama. Büyük hayranıydım. Annesini kaybetmiş yavru bir kedi gibi vik vikliyordum peşi sıra. Bir sene böyle geçti. Sonra o bana geldi. Sahil kenarında bir yerde çalışıyordum. Gececiydim. Sabahın ilk saatlerinde kalktı. Sahilde yürüyelim dedi. Yürümeye başladık, yürürken elimi tuttu. Bir banka oturduk ve beni öpmek istediğini söyledi. Öptü de... Aslında şimdi düşününce sanki zorlamış gibi. Hatta bana "Senin de beni bu gözle gördüğünü sanıyordum" dedi. Görmüyordum gerçekten. Görmüyordum çünkü onun da kendinden büyük bir sevgilisi vardı. Öfff, bayağı karışık bir durum. Yani ben, kendinden büyük bir sevgilisi olan kadının kendinden küçük diğer sevgilisiydim. Böyle yıllar sonra bakınca kötü gibi geliyor ama saçma sapanlığının yanı sıra güzel, sevimli bir ilişkimiz vardı. Çok ufak ve çok acemiydim. Duygularımın ne olduğunu bile tam analiz edemiyordum ama onsuz bayağı bir acı çekiyordum. Üstelik sevgilisi olan bir kadına ilgi duyuyordum. Sadece ilgi duymak da değil elbette... Filmlerini seyrettiğim, kitaplarını okuduğum o adi adamlardan biri olmuştum istemeden. ÜStüne üstlük ben adamı da bir abi gibi seviyordum ve arkasından sevgilisi ile kırıştırıyordum. Suçlu yok burada ama masum da yok. Ben kendimi çekemeyecek kadar sevgiye, ilgiye ve en çok de şevkate açtım. O neye açtı bilmiyorum. Ama benim verebileceğimden çok daha fazlasını asıl sevgilisi ona verebiliyordu. Belki de minicik bi heyecandı aradığı ama fazlasını buldu sonunda. Çok uzun sürmedi ama... Bitiverdi birden. En son bir belediye otobüsünde "nereye kadar sürecek bu böyle" dediğini hatırlıyorum. "Sürdüğü yere kadar" demiştim. O kadar sürdü işte.

Birlikte olduğu o adamı bir süre sonra belki de yaşadığım tuhaflıktan ve hissettiğim vicdan azabından dolayı çok sevmeye başladım. Yok ama, adam gitti bana bir de iş buldu. Bir öğrenci için o dönemde kısa süreli bile olsa bir iş bulmak nasıldır eminim biliyorsunuz. Canavar gibi bir otelde çalışıyorum bir de... Bütün bu yaptıklarından sonra devam edecek durumda değildim. Ama bir şekilde o kadınla arkadaşlığımız yaşadığımız tuhaf aşktan çok daha uzun sürdü. Onun evine sevgililerimi götürdüm, eşimi dahi götürdüm. Sonra araya yer ve zaman girdi. Arada haberleşiriz ama çok çok eskide kaldı tabi o günler. Düşünüyorum da tek bir kavramla ifade edilebilecek kadar basit değil insanın duyguları. Şu 1 yıllık birliktelikte ne kadar çok kavram var aslında. Aşk, şevkat, sevgi, vicdan azabı, ihanet, karaktersizlik, özlem...v.s. Kendimi çok ayrıcalıklı sandım uzun süre. Sonra benim tüm bu yaşadıklarımın onlarca misli olan insanlar gördüm ve hayatları film gibiydi...

Bu olaydan 2-3 yıl geçmişti ki ben üniversiteyi bitirmek üzereyken bu sefer de liseye giden bir kıza aşık oldum. Belediyeye ait bir spor salonunda çalışıyordum. O da dayısıyla birlikte voleybol kursuna geliyordu. O yaşına rağmen çok donanımlıydı, sosyalistti. Aksi, nalet ama sevimli bir şeydi. Bir geliyor iki kaçıyordu. Bir erkeği parmağında oynatabilecek kadınsı her yeteneğe sahipti. Bana da asılan birileri vardı. Hem de ondan çok daha güzellerdi. Ama yok, gözüm ondan başkasını görmüyordu. Oysa herkese mavi boncuk dağıtıyordu. Benim elimde diğerlerinden farklı olarak sadece 2-3 mavi boncuk olmasından başka bir fark yoktu.

Ama bir akşam herşey değişti. izmir fuarının olduğu zamanlarda iş yerinden geç çıkıyorduk. Başka yerlerde de çalışıyorduk. O da oralarda oyalanmış. Tam bizi eve bırakacak servislere doğru giderken karşıma çıktı ve geceyi ofiste geçirip geçiremeyeceğimizi sordu. Sonuçta geceyi gizlice girdiğimiz ofiste geçirdik. Bunun gibi bir iki gece daha geçirdik. Yaşadığımız tüm bu olaylar beni ona daha çok bağlarken o çok sıradan bir şeymiş gibi yaşamına devam ediyordu. Bu da beni delirtiyordu. Sonra çok tuhaf bir şey öğrendim. Onu voleybol kursuna getiren dayısının aslında dayısı olmadığını. Adam buna ilgi duyan ve sahiplenen şerefsizin biriymiş sadece. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de annesi diye bildiği kadının aslında teyzesi, teyzesi diye bildiği kadının da annesi, yeğenleri diye bildiklerinin de kardeşleri olduğunu öğrendi. Meğersem ailesinin beşinci kızı olarak doğduğundan bunu o dönem çocuk hasreti ile yanan ama çocuğu olmayan teyzesine vermişler.Ulan şimdi düşünüyorum da bir tane bile düzgün ilişkim olmamış yahu benim o zamanlar. Nerede arıza bir tip varsa beni bulmuş. Ben onları çekmişimdir belki.

Neyse o zamanlar çok tıfıl, sümsük bir şeydim. Böyle bir kızın karşısında ezilen, büzülen bir çocuk yani. Bilirsiniz ki o dönemlerde sevgisini bütün samimiyetiyle, bütün şiddetiyle karşısındakine sunan erkekler değer görmez, itilir. Bunu yapan kadınlar da hayatının ondan sonraki dönemlerinde hem o sevginin şiddetini arayarak bedelini öderler. Uzun lafın kısası o da kıçımıza tekmeyi vurdu bir süre sonra. Cep telefonu, internet gibi olanakların olmadığı bir dönemde izini kaybettirmek öyle kolay ki. Tabii bununla birlikte unutmak ta... Facebook hazretleri kendini tanıtana kadar da öyle kaldı. Sonra bir dönem karşıma çıktı. Çok çok iyi tanıdığım insanların yanında çalışıyordu. O bıraktığım yerde otlamaya devam ederken ben fark edemediğim bir şekilde oldukça level atlamıştım. "Senin bu hale geleceğini tahmin edemezdim" dediğinde zevkten dört köşe oldum. Pişmanlık vardı. O ufak, sevimli kız da gitmiş yerine balık etli sıradan bir kadın gelmişti. Yine de yaşadığı o pişmanlığı gözlerinde görmek hoşuma gitmedi değil...

Böyle işte. Aslında zor olan kendi yaşıtın olan birini bulmak. Ya sizden yaşça büyük birinin sevgilisi oluyorsunuz ya da sevgiliniz sizden ufak oluyor. Ama asıl önemli olan yaş değil de hissedilen o şeyler. Seven ama kavuşamayan birinin de hissettiği o acıyı çekmenin bile ne kadar büyük bir ayrıcalık olduğunu, birisini sevmek ya da birisi tarafından öylesine sevilmenin bile birçok insana nasip olamadığını çok ama çok sonraları öğreniyorsunuz çünkü...

birden akla gelen ben namuslu muyum sorusu

Az önce bir uludağ sözlük yazarının bir Cemil Meriç sözü paylaşması sonucu aklıma takılan soru ( bu ülkede ilerici, gerici, sağcı, solcu yoktur namuslu insanlar ve namussuz insanlar vardır ). Vergi kaçırmıyorum, hırsızlık yapmıyorum, kimseye bir zararım yok ama bazı kadınlara karşı biraz zaafım var. Ayrıca Amerikan emperyalizmine karşı olmama rağmen paramın dolar karşısında erimemesi için dolar alıyorum. Bilemedim şimdi. Galiba Öyle aşırı da namuslu değilim.

Bu başlıktan sonra Sizin de aklınıza böyle bir soru geldiyse kendi değer yargılarınıza göre cevaplayabilirsiniz.

Edit: namus deyince aklınıza sadece iki bacak arası gelmesin.

kızlarla mesajlaşan erkek yolludur

tek kızla mesajlaştığım için benim için geçerli olmayan durum.

teniste set vermeden kazanan sevgili

bir kıza yapılabilecek en büyük ayıptır. centilmenliğin sıfır olduğunu gösterir. karşımızdaki kıza en az bir set vererek oyunu kazanırsak onun da gönlünü kazanmış oluruz.

sevdiğiniz sözlük yazarı nickleri

(bkz: thepassenger)

atm den çekilen paraların yeni olması

kıyamazsın bir şey almaya en az 2 ay cüzdanda durur.