bugün
- rusya nükleer güç kullanılır mı sorusu23
- gece dışarıdan gelen hav hav hav sesleri11
- an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı34
- kız kardeşini date'e hazırlayan abi18
- chatgpt ile yazarların görselleri14
- yaşı geldiği halde evlenmeyen insan10
- ellerim bos gonlum hos11
- kürdüm 5000 yıllık tarihim var var mı diyeceğin19
- amerika'nın icat ettiği bir şey söyleyin13
- geceye bir şarkı bırak8
- nervio abla20
- gecenin şarkısı12
- yazarların çektiği çiçek fotoğrafları14
- insan olmaya ceyrek kala23
- hayatı seviyorum eylemleri14
- en son ne yediniz10
- doktorların hastalara sevgi göstermemesi22
- true'nin iki kadın arasında kalması16
- 200 tl lik banknot17
- hobileriniz10
- yüz yıkama jeli kullanan erkek21
- ak parti'nin gideceğini sanan enayi15
- namaz16
- 20 cm in üzerinde tam 4 saat zıplamak16
- escortların tehlikeli olması17
- anın görüntüsü10
- diana luna hekate8
- abdülkadir selvi21
- bulunduğunuz yerin hava durumu12
- sözlük yazarlarının akşam yemekleri8
- güzel erkek isimleri10
- türk sosyalizmi9
- true yi evlendiriyoruz13
- keçinin yediği ayet9
- hala akp ve mhp'yi savunan güruh10
- 21 kasım 2024 istanbul yağmuru10
- afad'ın başında tasavvufçu mahruki hapiste10
- akp belediyesinin 85 milyon liraya konser vermesi10
- mesajlaşılan kızın 30 yaşında nine çıkması15
- sana şimdi ne mesajlar geliyordur8
- bir kediye verilebilecek en güzel isim16
- kale3112 entry ni beğendi favladı14
- yenidoğan çetesi16
- 20 kasım 2024 nasuh mahruki'nin tutuklanması23
- derdini kimseye anlatamamak13
- yazarların ihtiyacı olan şeyler19
- sözlükteki ruh hastaları13
- seküler yaşamın faşist bakış açısı14
- esnaf enflasyon bahanesiyle vurgun yapıyor23
- manyak olmaya karar verdim8
entry'ler (38)
balkondan; sokakta oynayan çocuğuna atacağı parayı uçmasın diye mandala sıkıştıran kişiye denir.
arkadaşın camdan atlasa sen de mi atlayacaksın? - bir öğretmen paradoksudur.
sen daha yatmadın mı? - bir anne paradoksudur.
sen daha yatmadın mı? - bir anne paradoksudur.
(bkz: osman sınav)
''kate upton'da kadın mı yeaaa?'' demeleri.
sen önce bi bıyıklarını al bi sakal tıraşı ol ondan sonra beğenme kate'ciğimi.
göz var izan var derler adama ama.
sen önce bi bıyıklarını al bi sakal tıraşı ol ondan sonra beğenme kate'ciğimi.
göz var izan var derler adama ama.
(bkz: yapma volkan)
herkesin ''halil sezai sevmem ama şu şu şarkısını dinlerim bir tek'' dediği adamdır.
sevmiyosan niye dinliyosun paşam?
sevmiyosan niye dinliyosun paşam?
ganyan kuyruğunda rastlanmayandır.
kuponu yatıracağı sırada gişedeki adamdan yarıştan çıkan atları öğrendiğinde kuponun tekrar düzenleyen kızdır.
kuponu yatıracağı sırada gişedeki adamdan yarıştan çıkan atları öğrendiğinde kuponun tekrar düzenleyen kızdır.
samimiyeti arttırır.
kanada'ya giden bir arkadaşım anlattı.
üniversitede tuvalete girdim kapının arkasında ''tosun burada da hizmetinizdedir.'' yazıyordu.
üniversitede tuvalete girdim kapının arkasında ''tosun burada da hizmetinizdedir.'' yazıyordu.
uyarı levhası: sifonu çekiniz.
abimiz altına yazmış: ''kaderimse çekerim.''
abimiz altına yazmış: ''kaderimse çekerim.''
bir zamanlar show tv'nin kullandığı reklamlar için jenerik müziğini hatırlatır. dıp dıp dıdıp.
bir veda cümlesi.
yine aynı samimiyetle; gülen yüzünden dökülmüştü bu cümle kuruyemiş satan amcanın. geçtiğimiz haftasonu edirne'ye gittim akşam dışarı çıktık; hayat sokak, barlar sokağı yani. oturduk bir yere gırgır şamata alkol hakkını vermeye başlamış görevini yerine getirmişti bünyelerde. içeri bi adam girdi, 60 yaşlarında güler yüzlü, yaptığı işi severek yaptığı, bi uğur için yapıldığını anlatıyordu gözleri. kuruyemiş satıyordu, üstüne başına asmış fındık fıstık mısır çekirdek falan satıyor belli ki; mekanlardan da torpilli bu amca yoksa sattırırlar mı adama kuruyemiş öyle yerlerde.
gözlerim amcada ama izliyorum yaklaştı masaya bi mısır aldık. arkadaşım adama hal hatır sordu oğlunu sordu sonra adam iyi dileklerde bulunarak ''bir ömür mutlu olun'' dedi. beynime battı o cümle, ruhuma oturdu o cümle. ilk defa böyle bi dileği çok ironik bi şekilde duyuyordum. öyle de içten söylemişti ki adam.
sordum arkadaşıma adamın hikayesini; anlattı.
bu adam çok kıymetli birşey yapıyormuş aslında. çocuk okutuyormuş. adam oğlunu o şekilde çalışarak 4 sene üniversitede okutmuş, üstüne yetmemiş yüksek lisansına yardım etmiş ve oğlu öğretim görevlisi olarak bir üniversiteye atanmış, yeni hem de. o çocuğu düşündüm o babayı düşündüm. gurura bak. ben hiç bir zaman öyle metanetli öyle sabırlı bir evlat olamazdım ya da öyle bir duruma düşsem ben o sabır ve o samimiyetle o işi yapamazdım diye lanet okudum kendime. ben de öğrenciyim ben de yüksek lisans yapıyorum ama bi yandan ortalamanın üstünde bir gelirim var çalışmamama rağmen nerelerde sürtüyorum.
vicdanımı rahatsız eden nokta da aslında yaptığım işin hakkını vererek yapmamak ve yapamamak. bir yanda imkansızlıklar içinde kazanılmış bir zafer diğer yanda tüm imkanlar içinde imkansızlıkları kovalayan bir tembel. mesele zaten başlamakta değil tarih hiç bi zaman başlanmış hikayelerle değil bitirilmiş hikayeleri ve kahramanları hatırlar. başladığın davada başarısız olursan hain, başarılı olursan kahraman olursun. bak 68 kuşağında türkiye'de başaramayanlar hain ilan edildi, bolivya'da başaranlar ise kahraman, değil mi? kendi hayatıma bakıyorum başladığım bütün hikayelerde anlatılacak bir sona erdirebildiğim bir nasıl desem hayatıma dair bir kilometre taşım yok.
ikimizde aynı statüde mezun olacağız üniversiteden, o adam bir kahraman ben ise hain.
vesselam.
yine aynı samimiyetle; gülen yüzünden dökülmüştü bu cümle kuruyemiş satan amcanın. geçtiğimiz haftasonu edirne'ye gittim akşam dışarı çıktık; hayat sokak, barlar sokağı yani. oturduk bir yere gırgır şamata alkol hakkını vermeye başlamış görevini yerine getirmişti bünyelerde. içeri bi adam girdi, 60 yaşlarında güler yüzlü, yaptığı işi severek yaptığı, bi uğur için yapıldığını anlatıyordu gözleri. kuruyemiş satıyordu, üstüne başına asmış fındık fıstık mısır çekirdek falan satıyor belli ki; mekanlardan da torpilli bu amca yoksa sattırırlar mı adama kuruyemiş öyle yerlerde.
gözlerim amcada ama izliyorum yaklaştı masaya bi mısır aldık. arkadaşım adama hal hatır sordu oğlunu sordu sonra adam iyi dileklerde bulunarak ''bir ömür mutlu olun'' dedi. beynime battı o cümle, ruhuma oturdu o cümle. ilk defa böyle bi dileği çok ironik bi şekilde duyuyordum. öyle de içten söylemişti ki adam.
sordum arkadaşıma adamın hikayesini; anlattı.
bu adam çok kıymetli birşey yapıyormuş aslında. çocuk okutuyormuş. adam oğlunu o şekilde çalışarak 4 sene üniversitede okutmuş, üstüne yetmemiş yüksek lisansına yardım etmiş ve oğlu öğretim görevlisi olarak bir üniversiteye atanmış, yeni hem de. o çocuğu düşündüm o babayı düşündüm. gurura bak. ben hiç bir zaman öyle metanetli öyle sabırlı bir evlat olamazdım ya da öyle bir duruma düşsem ben o sabır ve o samimiyetle o işi yapamazdım diye lanet okudum kendime. ben de öğrenciyim ben de yüksek lisans yapıyorum ama bi yandan ortalamanın üstünde bir gelirim var çalışmamama rağmen nerelerde sürtüyorum.
vicdanımı rahatsız eden nokta da aslında yaptığım işin hakkını vererek yapmamak ve yapamamak. bir yanda imkansızlıklar içinde kazanılmış bir zafer diğer yanda tüm imkanlar içinde imkansızlıkları kovalayan bir tembel. mesele zaten başlamakta değil tarih hiç bi zaman başlanmış hikayelerle değil bitirilmiş hikayeleri ve kahramanları hatırlar. başladığın davada başarısız olursan hain, başarılı olursan kahraman olursun. bak 68 kuşağında türkiye'de başaramayanlar hain ilan edildi, bolivya'da başaranlar ise kahraman, değil mi? kendi hayatıma bakıyorum başladığım bütün hikayelerde anlatılacak bir sona erdirebildiğim bir nasıl desem hayatıma dair bir kilometre taşım yok.
ikimizde aynı statüde mezun olacağız üniversiteden, o adam bir kahraman ben ise hain.
vesselam.
adını feriha koydum - s02e7 emir's rising.
(bkz: amına koduk bülent başkan)
(bkz: edison ampülü bulunca tesla nın verdiği ilk tepki)
(bkz: yapma volkan)
(bkz: edison ampülü bulunca tesla nın verdiği ilk tepki)
(bkz: yapma volkan)
kabız bünyeler için;
ahmet özhan - öyle zor öyle zor ki seni içimden atmak.
ishal bünyeler için;
emre altuğ - su gibisin.
fotoselli tuvaletlerde sönen lambayı yakmak için el sallarken düşen bünyeler için;
ışın karaca - tutanamadım.
ahmet özhan - öyle zor öyle zor ki seni içimden atmak.
ishal bünyeler için;
emre altuğ - su gibisin.
fotoselli tuvaletlerde sönen lambayı yakmak için el sallarken düşen bünyeler için;
ışın karaca - tutanamadım.
sanki kimse sıçmıyormuş gibi davranmıyor mu? çıldırıyorum amuniyyim.
kız ''ben bi lavaboya gideyim'' der, tuvalet demez çünkü o zaman onun da diğer insanlar gibi sıçtığı ortaya çıkacağından korkar. 20-25 dakika sonra gelir ve geçen sürenin farkındadır, epey olmuştur.
''çok sıra vardı yaa'' der, halbuki yalandır. yarım saat boyunca ıkına ıkına çatır çatır sıçmıştır. bu yalanı söylerken beyninde flashback'ler döner ve o yarım saat gelir gözünün önüne klozete tünemiş bi vaziyette boncuk boncuk terlerken.
samimi olun arkadaş, ''işim uzun sürdü kusura bakmayın'' diyin ya da ''öff ölük ölük sıçtım'' diyin sırf bu samimiyetiniz için taparız size biz erkekler.
neden kasıyorsunuz ki bu kadar?
kız ''ben bi lavaboya gideyim'' der, tuvalet demez çünkü o zaman onun da diğer insanlar gibi sıçtığı ortaya çıkacağından korkar. 20-25 dakika sonra gelir ve geçen sürenin farkındadır, epey olmuştur.
''çok sıra vardı yaa'' der, halbuki yalandır. yarım saat boyunca ıkına ıkına çatır çatır sıçmıştır. bu yalanı söylerken beyninde flashback'ler döner ve o yarım saat gelir gözünün önüne klozete tünemiş bi vaziyette boncuk boncuk terlerken.
samimi olun arkadaş, ''işim uzun sürdü kusura bakmayın'' diyin ya da ''öff ölük ölük sıçtım'' diyin sırf bu samimiyetiniz için taparız size biz erkekler.
neden kasıyorsunuz ki bu kadar?
vize döneminde sosyal medyaya; üniversite tarihinde vize sınavına giren ilk insan edası ile ''vizeler başladı offf'' , ''nescafe ve uykusuz geceler beni bekler'' yazmak birinci vazifenizdir.
yine aynı dönemde enteresan ders isimlerini ve derste geçen kavramları sosyal medyaya şikayet etmeyi de unutmayın.
----------------
kimyasal termodinamik...
akışkanlar mekaniği...
entropi'yi bulan adamı boğmak istiyorum...
----------------
tüm bunları yapacaksınız ya da bunlara şahit olacaksınız. yapmazsanız diplomayı vermiyorlar ona göre.
şimdi dağılın.
yine aynı dönemde enteresan ders isimlerini ve derste geçen kavramları sosyal medyaya şikayet etmeyi de unutmayın.
----------------
kimyasal termodinamik...
akışkanlar mekaniği...
entropi'yi bulan adamı boğmak istiyorum...
----------------
tüm bunları yapacaksınız ya da bunlara şahit olacaksınız. yapmazsanız diplomayı vermiyorlar ona göre.
şimdi dağılın.
alkolü çok severler.
öyle ki; fırsat buldukları her an içmeye müsaittirler, saatin kaç olduğunun pek önemi yoktur. hoş bendeniz de aslen edirneliyim efendim.
perşembe akşamı edirne'de okuyan çok samimi arkadaşımdan gelen telefon ile cuma günü atladım gittim. amaç haftasonu trakya üniversitesinde düzenlenen bir eğitime katılmak iso 9001 , gmp , glp bok püsür bir dünya şeyin eğitimi vardı. aslında nasıl bir haftasonu geçireceğimizi az çok tahmin ediyordum fakat hiç de beklediğim gibi olmadı. şansıma yılın bu zamanları kar kıyamet ve ayaz olması gerekirken harikulade bir hava vardı güzide memleketimde.
çevremde benim kadar içebilen pek arkadaşım yok hazır ben de trakyalı dostlarımı bulmuşum adamakıllı içeriz diye de içten içe seviniyorum. cuma akşamı vardım edirne'ye. eve girdik hoş beş falan pat telefon ''kanka gelirken kaç tane bira alayım?'' biliyorum ki bu daha hoşgeldin faslı, işin ben de ''dirseğinle zile basıcak kadar al'' dedim.
bir ölçü birimi olarak: dirseğinle zile basıcak kadar.
trakyalılar bilirler aslında; ''kaç tane bira alayım?'' diye sorduğunuzda alıcağınız yanıt adet bazında değildir, ''2 poşet bira al''dır doğru yanıt.
sabah 9'da eğitim var, biraz içer yatarız diye düşünüyorum ben tabi. mümkün mü amına koyiyim edirne gibi bi yerde göte kadar olmadan yatmak? bizimkiler eğitimi düzenleyenlerle kanki oldukları için devam etme zorunluluğu da yok. içtik ettik saat 9 oldu bir başka arkadaş geldi. ''hadi gidiyoruz'' dediler, uzun zamandır da görüşmediğimizden bunlar bütün haftasonunun planını yapmışlar, kırcasalih diye bir köy var, dünyanın en güzel köfte ve satır etinin yapıldığı bir yer; atladık gittik. gece 4 gibi edirne'ye vardığımızda ben hala sabah nasıl kalkıcağımızı düşünüyorum bi yandan aklım eğitimde. gideceğimizi düşünüyorum saf saf. ''ha bakalım gidelim meriç boyuna da cila yapalım'' oraya da gittik. iddia ediyorum karaağaç dünyanın en güzel yerlerinden biri, aksini iddia edenle kavga ederim, olay çıkartırım.
karaağaç lozan'la topraklarımıza bağlanan bir yer. ismet inönü'ye sırf karaağaç gibi cennetmekan bir yeri topraklarımıza yeniden kazandırdığı için laf söyletmem.
sabaha doğru yattık. saatleri kurduk ama tabi kalkamadık. çıktık kahvaltı yaptık ve arkadaşımız geldi arabayla, diğer tayfayı da toplamış, mangal alınmış, keman gitar klarnetler alınmış, meriç boyuna mangal yapmaya gidicez dendi bize de icabet etmek düşer tabi.
aramızda trakyalı olup da edirne'yi çok gezme fırsatı olmayan arkadaşımıza edirne turu yaptırıldı öyle ki; keraneyi bile gezdirdiler ''burası da edirne keranesi'' diyerekten. aynı günün akşamı da dinlenti'de rezervasyon yaptırılmış. pazar günü de benzer şekilde koca gün içerek geçti ve istanbul otobüsüne bindiğimde hala dut gibi sarhoştum.
velhasıl trakya insanı eğlenmeyi içmeyi bu derece sever. tam bir sefa pezevengi insanlardır. bir o kadar da cömert insanlardır. sağolsunlar elimizi cebimize attırmadılar. babam da arayıp duruyor saat başı eğitim nasıl gidiyor diye ''iyi baba mola verdik'' diyorum nehir boyunda çekizlerken.
öyle ki; fırsat buldukları her an içmeye müsaittirler, saatin kaç olduğunun pek önemi yoktur. hoş bendeniz de aslen edirneliyim efendim.
perşembe akşamı edirne'de okuyan çok samimi arkadaşımdan gelen telefon ile cuma günü atladım gittim. amaç haftasonu trakya üniversitesinde düzenlenen bir eğitime katılmak iso 9001 , gmp , glp bok püsür bir dünya şeyin eğitimi vardı. aslında nasıl bir haftasonu geçireceğimizi az çok tahmin ediyordum fakat hiç de beklediğim gibi olmadı. şansıma yılın bu zamanları kar kıyamet ve ayaz olması gerekirken harikulade bir hava vardı güzide memleketimde.
çevremde benim kadar içebilen pek arkadaşım yok hazır ben de trakyalı dostlarımı bulmuşum adamakıllı içeriz diye de içten içe seviniyorum. cuma akşamı vardım edirne'ye. eve girdik hoş beş falan pat telefon ''kanka gelirken kaç tane bira alayım?'' biliyorum ki bu daha hoşgeldin faslı, işin ben de ''dirseğinle zile basıcak kadar al'' dedim.
bir ölçü birimi olarak: dirseğinle zile basıcak kadar.
trakyalılar bilirler aslında; ''kaç tane bira alayım?'' diye sorduğunuzda alıcağınız yanıt adet bazında değildir, ''2 poşet bira al''dır doğru yanıt.
sabah 9'da eğitim var, biraz içer yatarız diye düşünüyorum ben tabi. mümkün mü amına koyiyim edirne gibi bi yerde göte kadar olmadan yatmak? bizimkiler eğitimi düzenleyenlerle kanki oldukları için devam etme zorunluluğu da yok. içtik ettik saat 9 oldu bir başka arkadaş geldi. ''hadi gidiyoruz'' dediler, uzun zamandır da görüşmediğimizden bunlar bütün haftasonunun planını yapmışlar, kırcasalih diye bir köy var, dünyanın en güzel köfte ve satır etinin yapıldığı bir yer; atladık gittik. gece 4 gibi edirne'ye vardığımızda ben hala sabah nasıl kalkıcağımızı düşünüyorum bi yandan aklım eğitimde. gideceğimizi düşünüyorum saf saf. ''ha bakalım gidelim meriç boyuna da cila yapalım'' oraya da gittik. iddia ediyorum karaağaç dünyanın en güzel yerlerinden biri, aksini iddia edenle kavga ederim, olay çıkartırım.
karaağaç lozan'la topraklarımıza bağlanan bir yer. ismet inönü'ye sırf karaağaç gibi cennetmekan bir yeri topraklarımıza yeniden kazandırdığı için laf söyletmem.
sabaha doğru yattık. saatleri kurduk ama tabi kalkamadık. çıktık kahvaltı yaptık ve arkadaşımız geldi arabayla, diğer tayfayı da toplamış, mangal alınmış, keman gitar klarnetler alınmış, meriç boyuna mangal yapmaya gidicez dendi bize de icabet etmek düşer tabi.
aramızda trakyalı olup da edirne'yi çok gezme fırsatı olmayan arkadaşımıza edirne turu yaptırıldı öyle ki; keraneyi bile gezdirdiler ''burası da edirne keranesi'' diyerekten. aynı günün akşamı da dinlenti'de rezervasyon yaptırılmış. pazar günü de benzer şekilde koca gün içerek geçti ve istanbul otobüsüne bindiğimde hala dut gibi sarhoştum.
velhasıl trakya insanı eğlenmeyi içmeyi bu derece sever. tam bir sefa pezevengi insanlardır. bir o kadar da cömert insanlardır. sağolsunlar elimizi cebimize attırmadılar. babam da arayıp duruyor saat başı eğitim nasıl gidiyor diye ''iyi baba mola verdik'' diyorum nehir boyunda çekizlerken.