bugün
- rusya nükleer güç kullanılır mı sorusu20
- an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı34
- kız kardeşini date'e hazırlayan abi18
- gece dışarıdan gelen hav hav hav sesleri10
- chatgpt ile yazarların görselleri14
- yaşı geldiği halde evlenmeyen insan10
- ellerim bos gonlum hos11
- kürdüm 5000 yıllık tarihim var var mı diyeceğin19
- amerika'nın icat ettiği bir şey söyleyin13
- geceye bir şarkı bırak8
- nervio abla20
- gecenin şarkısı12
- yazarların çektiği çiçek fotoğrafları14
- insan olmaya ceyrek kala23
- hayatı seviyorum eylemleri14
- en son ne yediniz10
- doktorların hastalara sevgi göstermemesi22
- true'nin iki kadın arasında kalması16
- 200 tl lik banknot17
- hobileriniz10
- yüz yıkama jeli kullanan erkek21
- ak parti'nin gideceğini sanan enayi15
- namaz16
- 20 cm in üzerinde tam 4 saat zıplamak16
- anın görüntüsü11
- escortların tehlikeli olması17
- diana luna hekate8
- abdülkadir selvi21
- bulunduğunuz yerin hava durumu12
- sözlük yazarlarının akşam yemekleri8
- güzel erkek isimleri10
- türk sosyalizmi11
- true yi evlendiriyoruz13
- keçinin yediği ayet9
- hala akp ve mhp'yi savunan güruh10
- 21 kasım 2024 istanbul yağmuru10
- afad'ın başında tasavvufçu mahruki hapiste10
- akp belediyesinin 85 milyon liraya konser vermesi10
- mesajlaşılan kızın 30 yaşında nine çıkması15
- sana şimdi ne mesajlar geliyordur8
- bir kediye verilebilecek en güzel isim16
- kale3112 entry ni beğendi favladı14
- yenidoğan çetesi16
- 20 kasım 2024 nasuh mahruki'nin tutuklanması23
- derdini kimseye anlatamamak13
- yazarların ihtiyacı olan şeyler22
- sözlükteki ruh hastaları13
- seküler yaşamın faşist bakış açısı14
- esnaf enflasyon bahanesiyle vurgun yapıyor23
- manyak olmaya karar verdim8
entry'ler (881)
insan kaynaklarında çalışan, kariyerle mariyerle profesyonellikle kafayı yemiş bir kızdır bu.
işini soranlara da gururla "iğkaa" der.
işini soranlara da gururla "iğkaa" der.
maşallah - adnan oktar
(bkz: aziz yıldırım)
habertürk seçim 2011 yayınında yiğit bulut kişisinin yaptığı seçim hesabı.
çok şaşırtıcı.
yer: izmir
oranlar: %37 akp/%43 chp.
"izmir'de fark %6 olarak görünüyor ama aslında matematik olarak %3. yani birinin %3'ünü diğerine verirseniz..." (zırvalar...)
demek ki milli geliri 10bin dolar hesaplayan da bu matematik kafası.
(bkz: pes)
çok şaşırtıcı.
yer: izmir
oranlar: %37 akp/%43 chp.
"izmir'de fark %6 olarak görünüyor ama aslında matematik olarak %3. yani birinin %3'ünü diğerine verirseniz..." (zırvalar...)
demek ki milli geliri 10bin dolar hesaplayan da bu matematik kafası.
(bkz: pes)
bu kadar boş konuşan adamın arasında başbakana en sağlam ayarı vermiş kişi.
derdi birine ayar vermek de değil gerçi... herkes için söylemiş söyleyeceğini.
başbakana, hakime ve pek çok kişiye "kof kabadayılık" savunması:
sayın yargıç, beni buraya, hapse atılmamı isteyerek gönderen adam, bu ülkeye çok yararlı hizmetleri olmuş, değerli bir adamdır.
kendisi de sıkıntı çekmiş, yargılanmış, hapis yatmış biridir.
benim hapsedilmemi isteyen adam, bu ülkenin başbakanıdır.
çeşitli acılar, zulümler, düşmanlıklar, yenilgiler görmüş, hepsinin altından kalkabilmiş bir adamdır.
ne yazık ki yenilgiler karşısında güçlü duran nice insan, zaferlerin ağırlığını taşıyamamış, sarsılmış, yolunu şaşırmış ve kendi galibiyetiyle yaralanmıştır.
benim hapsedilmemi isteyen bir zamanların mahkumu, şimdinin başbakanı da kendi galibiyetinin yaralarını taşıyor bugün.
bir zamanlar şiir okuduğu için sistemin efendileri tarafından hapsedilmiş bir kurbanın, kendisi iktidara geldiğinde yazarların hapsedilmesini isteyen birine dönüşmesi, o adamın geçtiği yollarda yaşadığı yenilgilerden değil, zaferlerden dolayı yolunu şaşırdığını gösterir.
bugün bu gerçek, bu davanın kendisinden de, benim hapsedilmemden de daha büyük bir önem taşıyor, çünkü bu başbakan yeni bir zafer kazanmaya hazırlanıyor.
taşımakta zorlanacağı yeni bir zaferi daha olacak.
ben, bunun bedelini, başta kendisi olmak üzere bütün ülkenin ödemesinden çekindiğim için kendisini uyarmak istedim.
bugün benim burada yazdığım bir yazıdan dolayı sanık sandalyesinde oturmama yol açan mesele, başbakanın bir heykel hakkındaki haksız, yersiz, haddini fevkalade aşan bir hüküm vermesiyle başladı.
karstaki bir heykele ucube diyerek yıkılmasını istedi.
kendisi hakkında yazılmış bir yazı karşısında gösterdiği tepki, o yazıyı yazanın hapsedilmesini istemek olacak kadar kendisini önemseyen biri, bir başkasının eseri hakkında bu kadar rahatça aşağılayıcı sözcükler kullanabiliyorsa ve bunu doğal buluyorsa, o adam kendisini kutsallaştırmaya, başkalarını ise saygıyı hak etmeyen insanlar olarak görmeye başlamış demektir.
ölçüleri böylesine şaşmış biri başbakansa, bu ölçü şaşırması herkes için bir sorun anlamına gelir.
ülkemiz çirkin heykellerle, çirkin binalarla dolu, şehir meydanlarında fevkalade kötü yapılmış atatürk heykelleri, her yanda inançlı insanların da yakınmasına neden olan estetik yoksunu camiler var.
başbakan, çirkin bulduğu herhangi bir atatürk heykeline ya da camiye ucube diyebilir mi, onları yıktırtabilir mi, cesareti buna yeter mi? onlara dokunamayan birinin sahipsiz bir heykeltıraşın heykelini aşağılayarak yıktırtması nasıl tarif edilebilir? i̇çi boş gösterişçi bir yiğitlik, kof bir kabadayılıktır bu, kolay bir hedef seçip onun üzerinden çıkar sağlamaktır.
ayıplanması, kınanması, eleştirilmesi gereken bir davranıştır.
bir başbakan beğenmedim diyerek bir heykeli nasıl yıktırır? hangi hakla yıktırır? allah muhafaza bu başbakan roman okumaya başlarsa ne olacak, bir düşünün.
başbakan beğenmediği için madam bovaryi, kocasını aldatan bir kadını anlattığı için anna kareninayı meydanlarda mı yakacağız? sokaklarda henüz kitap yakmamayı, başbakanın roman okumamasına mı borçlu olacağız? başbakan kendini her türlü eser hakkında hüküm verecek kadar yetkin ve beğenmediği her şeyi yok ettirecek kadar güçlü görüyorsa, türkiyede bütün sanat eserlerinin kaderi başbakanın iki dudağı arasına mı sıkışacak? buna itiraz etmeyecek miyiz? buna isyan etmeyecek miyiz? boyun mu eğeceğiz böyle bir hoyratlığa? kendini tek merci olarak gören biri mi belirleyecek bütün sanatçıların ve eserlerinin kaderini? ben bunu kabul etmem.
bunu kabul edeceksin, sineye çekeceksin, buna öfkelenmeyeceksin, karşı çıkmayacaksın diyerek beni hapisle tehdit eden başbakanla savcı, korkutmak için kendilerine başkasını bulsunlar.
onların gücü yetmez beni korkutmaya.
ben bu ülkede kimsenin kaderi, bir insanın iki dudağı arasına sıkışmasın istiyorum, ben bu ülkede herkesin özgür olmasını, fikirlerini söylemesini, ibadetini yapabilmesini, eserlerini yaratabilmesini, dilini konuşabilmesini, istediği gibi giyinip, istediği gibi fikirlerini söyleyebilmesini savunuyorum.
başbakan neyi savunuyor? bir heykeli tek emirle yıktırabilen biri neyi savunabilir? heykeli yıktırılan heykeltıraşı kim savunacak bu ülkede, kim ona sahip çıkacak, kim adalet isteyecek, kim güçsüz birinin gadre uğramasına engel olacak? bir zamanlar bu soruların cevabı olarak bu ülkede çok insan bu başbakanın adını söylüyordu, bugün bunu söylemek çok zor.
referandumu öylesine büyük bir zafer kazandı ki başbakan, omuzları o zaferin ağırlığını taşımaya yetmedi.
aradan daha altı ay geçmeden heykelleri yıktırtmaya başladı.
eskiden durduğu yerden öylesine savruldu ki bu insan, bütün dindarlığına, bütün inancına, yaptığı bütün dini vurgulara rağmen bugün hazreti muhammedin bir hadisi söylendiğinde bunu hakaret olarak kabul ediyor.
bir hadisten gocunan dindar müslüman, ne o hadisten, ne o hadisi söyleyenden kuşku duymalı.
o insanın kuşku duyacağı tek varlık, kendisidir.
başbakan bunu bile fark edemiyor artık.
o dindar başbakanın hakkımda yazdırdığı iddianamede, aleyhime delil olarak peygamberin bir sözünü söylemem gösteriliyor.
kendi zaferiyle yaralanmak budur işte.
gücünü öyle yanlış kullanırsın ki sonunda peygamberinin sözü sana hakaret gibi gözükmeye başlar.
peygamberinin sözünden korkan, peygamberinin sözünden gocunan dindar biri, bir ülkeyi yönetmekten ziyade trajik bir romana başkahraman olmaya daha uygundur.
acıklıdır durumu çünkü ve bu acıklılık, güçle, iktidarla birleştiğinde ortaya çok tehlikeli biri çıkar.
ben, bu ülkenin tarihi liderlerinden biri olabilecek bir insanı, kendi varlığını, düşüncelerini, inançlarını yok sayan bir zafer yorgunu olmaktan kurtarabilmek, kişisel bir trajedinin ülkenin bütününe yayılmasını engelleyecek bir uyarıda bulunabilmek için yazdım o yazıları.
hakaret etmedim.
başbakanın bana karşı kullanmaya kalktığı hırpalıyıcı dili, yazdıklarımı daha iyi kavrayabilsin diye ona karşı kullandım.
ama tarihi bir lider olmakla bir trajedi kahramanı olmak arasında sallanan bu başbakan, her şeyin sadece kendisine mübah olduğunu sandığından, bunun hakaret olarak görülüp cezalandırılmasını istedi.
sayın yargıç, vereceğiniz karar benimle ilgili olmayacak.
siz bu ülkenin hukukunun, keyfi davranışlara, gücün hoyratça kullanılmasına, güçsüzlerin ezilmesine cevaz verip vermediğine karar vereceksiniz.
beni mahkum ederseniz, başbakan daha çok heykel yıktırır.
mahkum etmezseniz belki hata yaptığını fark eder.
bunu fark ederse, hem bu ülke, hem de kendisi kazanır.
ben, kendi zaferlerinin ağırlığıyla yolunu şaşırmış bu başbakana yardım etmenizi isterim.
kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25221836/
derdi birine ayar vermek de değil gerçi... herkes için söylemiş söyleyeceğini.
başbakana, hakime ve pek çok kişiye "kof kabadayılık" savunması:
sayın yargıç, beni buraya, hapse atılmamı isteyerek gönderen adam, bu ülkeye çok yararlı hizmetleri olmuş, değerli bir adamdır.
kendisi de sıkıntı çekmiş, yargılanmış, hapis yatmış biridir.
benim hapsedilmemi isteyen adam, bu ülkenin başbakanıdır.
çeşitli acılar, zulümler, düşmanlıklar, yenilgiler görmüş, hepsinin altından kalkabilmiş bir adamdır.
ne yazık ki yenilgiler karşısında güçlü duran nice insan, zaferlerin ağırlığını taşıyamamış, sarsılmış, yolunu şaşırmış ve kendi galibiyetiyle yaralanmıştır.
benim hapsedilmemi isteyen bir zamanların mahkumu, şimdinin başbakanı da kendi galibiyetinin yaralarını taşıyor bugün.
bir zamanlar şiir okuduğu için sistemin efendileri tarafından hapsedilmiş bir kurbanın, kendisi iktidara geldiğinde yazarların hapsedilmesini isteyen birine dönüşmesi, o adamın geçtiği yollarda yaşadığı yenilgilerden değil, zaferlerden dolayı yolunu şaşırdığını gösterir.
bugün bu gerçek, bu davanın kendisinden de, benim hapsedilmemden de daha büyük bir önem taşıyor, çünkü bu başbakan yeni bir zafer kazanmaya hazırlanıyor.
taşımakta zorlanacağı yeni bir zaferi daha olacak.
ben, bunun bedelini, başta kendisi olmak üzere bütün ülkenin ödemesinden çekindiğim için kendisini uyarmak istedim.
bugün benim burada yazdığım bir yazıdan dolayı sanık sandalyesinde oturmama yol açan mesele, başbakanın bir heykel hakkındaki haksız, yersiz, haddini fevkalade aşan bir hüküm vermesiyle başladı.
karstaki bir heykele ucube diyerek yıkılmasını istedi.
kendisi hakkında yazılmış bir yazı karşısında gösterdiği tepki, o yazıyı yazanın hapsedilmesini istemek olacak kadar kendisini önemseyen biri, bir başkasının eseri hakkında bu kadar rahatça aşağılayıcı sözcükler kullanabiliyorsa ve bunu doğal buluyorsa, o adam kendisini kutsallaştırmaya, başkalarını ise saygıyı hak etmeyen insanlar olarak görmeye başlamış demektir.
ölçüleri böylesine şaşmış biri başbakansa, bu ölçü şaşırması herkes için bir sorun anlamına gelir.
ülkemiz çirkin heykellerle, çirkin binalarla dolu, şehir meydanlarında fevkalade kötü yapılmış atatürk heykelleri, her yanda inançlı insanların da yakınmasına neden olan estetik yoksunu camiler var.
başbakan, çirkin bulduğu herhangi bir atatürk heykeline ya da camiye ucube diyebilir mi, onları yıktırtabilir mi, cesareti buna yeter mi? onlara dokunamayan birinin sahipsiz bir heykeltıraşın heykelini aşağılayarak yıktırtması nasıl tarif edilebilir? i̇çi boş gösterişçi bir yiğitlik, kof bir kabadayılıktır bu, kolay bir hedef seçip onun üzerinden çıkar sağlamaktır.
ayıplanması, kınanması, eleştirilmesi gereken bir davranıştır.
bir başbakan beğenmedim diyerek bir heykeli nasıl yıktırır? hangi hakla yıktırır? allah muhafaza bu başbakan roman okumaya başlarsa ne olacak, bir düşünün.
başbakan beğenmediği için madam bovaryi, kocasını aldatan bir kadını anlattığı için anna kareninayı meydanlarda mı yakacağız? sokaklarda henüz kitap yakmamayı, başbakanın roman okumamasına mı borçlu olacağız? başbakan kendini her türlü eser hakkında hüküm verecek kadar yetkin ve beğenmediği her şeyi yok ettirecek kadar güçlü görüyorsa, türkiyede bütün sanat eserlerinin kaderi başbakanın iki dudağı arasına mı sıkışacak? buna itiraz etmeyecek miyiz? buna isyan etmeyecek miyiz? boyun mu eğeceğiz böyle bir hoyratlığa? kendini tek merci olarak gören biri mi belirleyecek bütün sanatçıların ve eserlerinin kaderini? ben bunu kabul etmem.
bunu kabul edeceksin, sineye çekeceksin, buna öfkelenmeyeceksin, karşı çıkmayacaksın diyerek beni hapisle tehdit eden başbakanla savcı, korkutmak için kendilerine başkasını bulsunlar.
onların gücü yetmez beni korkutmaya.
ben bu ülkede kimsenin kaderi, bir insanın iki dudağı arasına sıkışmasın istiyorum, ben bu ülkede herkesin özgür olmasını, fikirlerini söylemesini, ibadetini yapabilmesini, eserlerini yaratabilmesini, dilini konuşabilmesini, istediği gibi giyinip, istediği gibi fikirlerini söyleyebilmesini savunuyorum.
başbakan neyi savunuyor? bir heykeli tek emirle yıktırabilen biri neyi savunabilir? heykeli yıktırılan heykeltıraşı kim savunacak bu ülkede, kim ona sahip çıkacak, kim adalet isteyecek, kim güçsüz birinin gadre uğramasına engel olacak? bir zamanlar bu soruların cevabı olarak bu ülkede çok insan bu başbakanın adını söylüyordu, bugün bunu söylemek çok zor.
referandumu öylesine büyük bir zafer kazandı ki başbakan, omuzları o zaferin ağırlığını taşımaya yetmedi.
aradan daha altı ay geçmeden heykelleri yıktırtmaya başladı.
eskiden durduğu yerden öylesine savruldu ki bu insan, bütün dindarlığına, bütün inancına, yaptığı bütün dini vurgulara rağmen bugün hazreti muhammedin bir hadisi söylendiğinde bunu hakaret olarak kabul ediyor.
bir hadisten gocunan dindar müslüman, ne o hadisten, ne o hadisi söyleyenden kuşku duymalı.
o insanın kuşku duyacağı tek varlık, kendisidir.
başbakan bunu bile fark edemiyor artık.
o dindar başbakanın hakkımda yazdırdığı iddianamede, aleyhime delil olarak peygamberin bir sözünü söylemem gösteriliyor.
kendi zaferiyle yaralanmak budur işte.
gücünü öyle yanlış kullanırsın ki sonunda peygamberinin sözü sana hakaret gibi gözükmeye başlar.
peygamberinin sözünden korkan, peygamberinin sözünden gocunan dindar biri, bir ülkeyi yönetmekten ziyade trajik bir romana başkahraman olmaya daha uygundur.
acıklıdır durumu çünkü ve bu acıklılık, güçle, iktidarla birleştiğinde ortaya çok tehlikeli biri çıkar.
ben, bu ülkenin tarihi liderlerinden biri olabilecek bir insanı, kendi varlığını, düşüncelerini, inançlarını yok sayan bir zafer yorgunu olmaktan kurtarabilmek, kişisel bir trajedinin ülkenin bütününe yayılmasını engelleyecek bir uyarıda bulunabilmek için yazdım o yazıları.
hakaret etmedim.
başbakanın bana karşı kullanmaya kalktığı hırpalıyıcı dili, yazdıklarımı daha iyi kavrayabilsin diye ona karşı kullandım.
ama tarihi bir lider olmakla bir trajedi kahramanı olmak arasında sallanan bu başbakan, her şeyin sadece kendisine mübah olduğunu sandığından, bunun hakaret olarak görülüp cezalandırılmasını istedi.
sayın yargıç, vereceğiniz karar benimle ilgili olmayacak.
siz bu ülkenin hukukunun, keyfi davranışlara, gücün hoyratça kullanılmasına, güçsüzlerin ezilmesine cevaz verip vermediğine karar vereceksiniz.
beni mahkum ederseniz, başbakan daha çok heykel yıktırır.
mahkum etmezseniz belki hata yaptığını fark eder.
bunu fark ederse, hem bu ülke, hem de kendisi kazanır.
ben, kendi zaferlerinin ağırlığıyla yolunu şaşırmış bu başbakana yardım etmenizi isterim.
kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25221836/
açılan davanın kitaba erişme isteğini artıracağını düşünüyorum ve bu bir bakımdan iyi.
ama ne biçim bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorum, bu bakımdan da kötü.
ha bir de, lan zaten kaç adam kitap okuyor ki şu ülkede sen kitabı yasaklıyorsun?
bir sürü abuk subuk dizi, futbol tartışma programı, sörvayvır mörvayvır (ki bunlardır zaten izlenen, takip edilen aslında) varken bu mu çocukların ahlakını bozacak?
kitap okumak bile zaten başlı başına bir ahlaklılıktır bana kalırsa - yasaklamak ahlaksızlık ve dangalaklıkken...
ama ne biçim bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorum, bu bakımdan da kötü.
ha bir de, lan zaten kaç adam kitap okuyor ki şu ülkede sen kitabı yasaklıyorsun?
bir sürü abuk subuk dizi, futbol tartışma programı, sörvayvır mörvayvır (ki bunlardır zaten izlenen, takip edilen aslında) varken bu mu çocukların ahlakını bozacak?
kitap okumak bile zaten başlı başına bir ahlaklılıktır bana kalırsa - yasaklamak ahlaksızlık ve dangalaklıkken...
chuck palahniuk'un ölüm pornosu kitabını en güzel dil olan türkçemize çeviren funda uncu'ya "ileri demokratik" polisimiz tarafından haksızca sorulmuş sorulardan biri.
şu ülkede utanılacak bu kadar şey varken bu sorunun bir çevirmene sorulmasına diyecek bir şey bulamıyorum.
http://www.cnnturk.com/20...a.garip.sorular/619317.0/
(bkz: funda uncu)
şu ülkede utanılacak bu kadar şey varken bu sorunun bir çevirmene sorulmasına diyecek bir şey bulamıyorum.
http://www.cnnturk.com/20...a.garip.sorular/619317.0/
(bkz: funda uncu)
oyunu chp'ye verecek, akp'ye günahını vermeyecek biri olarak söylüyorum: düşünce güzel.
diyebilirim ki akp'nin neredeyse tamamı inşaata dayalı bunca gereksiz vaadi arasında tek işe yarayanı, "insana dokunanı".
yok şunu zengin edecekmiş, yok yandaş zengin yaratacakmış, umurumda değil. çocuklarımız adına, eğitime yapılan yatırım adına faydalı.
öyle "isteyen istediği hastaneye gidiyor", "ilacını istediği yerden alıyor" yalanları gibi de milletin kafasını karıştıracak palavradan bir uygulama da değil. gayet somut ve işlevsel.
büyük bir kağıt israfını önlemesi açısından da çevreci, evet.
gelgelelim...
özgür internet talebine "porno istiyorlar" diyerek yaklaşan bir zihniyetin ileri teknolojinin faziletlerini bizlerle aynı şekilde algılamadığı kesin.
hopa'da vefat eden emekli öğretmenimize reva görülen saygısız, terbiyesiz tavır da sadece "belirli bir eğitim türü"ne önem verildiğini, itaate dayalı ve şüphecilikten uzak, başka fikirlere kapalı, dar bir eğitim sistemine doğru kaydığımızı gösteriyor.
bu elektronik kitaplarla sağlanacak çevreci faydayı da hiç önemsemedikleri hes, termik ve nükleer santral projeleriyle görüyoruz.
özetle, tam bir akp projesi: laflar müthiş, icraat mafiş.
diyebilirim ki akp'nin neredeyse tamamı inşaata dayalı bunca gereksiz vaadi arasında tek işe yarayanı, "insana dokunanı".
yok şunu zengin edecekmiş, yok yandaş zengin yaratacakmış, umurumda değil. çocuklarımız adına, eğitime yapılan yatırım adına faydalı.
öyle "isteyen istediği hastaneye gidiyor", "ilacını istediği yerden alıyor" yalanları gibi de milletin kafasını karıştıracak palavradan bir uygulama da değil. gayet somut ve işlevsel.
büyük bir kağıt israfını önlemesi açısından da çevreci, evet.
gelgelelim...
özgür internet talebine "porno istiyorlar" diyerek yaklaşan bir zihniyetin ileri teknolojinin faziletlerini bizlerle aynı şekilde algılamadığı kesin.
hopa'da vefat eden emekli öğretmenimize reva görülen saygısız, terbiyesiz tavır da sadece "belirli bir eğitim türü"ne önem verildiğini, itaate dayalı ve şüphecilikten uzak, başka fikirlere kapalı, dar bir eğitim sistemine doğru kaydığımızı gösteriyor.
bu elektronik kitaplarla sağlanacak çevreci faydayı da hiç önemsemedikleri hes, termik ve nükleer santral projeleriyle görüyoruz.
özetle, tam bir akp projesi: laflar müthiş, icraat mafiş.
biri kemal'dir diğeri tayyip. benim açımdan güzel özet.
doğrusu yanlışı karizması ssk'sı bilmemnesi...
biri amerika'dan ahkam keser...
birinin "adam" gibi gazetecilerinin karşısına çıkamazken...
gidemezsin denildi... çıkmazsın denildi...
hakkari'ye de gitti... maskeli beşlerin karşısına da çıktı...
helal olsun sana... oyum da sana!
tanım: 2011 yılı itibariyle türkiye siyasetindeki en samimi adam.
biri amerika'dan ahkam keser...
birinin "adam" gibi gazetecilerinin karşısına çıkamazken...
gidemezsin denildi... çıkmazsın denildi...
hakkari'ye de gitti... maskeli beşlerin karşısına da çıktı...
helal olsun sana... oyum da sana!
tanım: 2011 yılı itibariyle türkiye siyasetindeki en samimi adam.
ülkemizdeki en ucuz şey benzin olduğu için bütün anadoluyu geziyoruz sayesinde. maşallah hocam.
12 eylül referandumunda sırf "kenan evren yargılanacak" diye umut edip gözünü kırpmadan pusulanın mavi tarafına mührü basanların (bugün kandırılmış görünüyorlar) yerine kendimi koymak istediğimde hep bu karşılaştırmayı yapıyorum.
acaba ben de bir gün, elime böyle bir fırsat geçerse, bugünkü zorbanın yargılanması için gözümü karartıp, yan sonuçları her ne olursa olsun sırf "karizmatik" diye yere göğe sığdırılamayan şu adamın şaşkın ve pişman bakışlarını görmek için her şeye "evet" (ya da "yetmez ama evet") der miyim diye düşünüyorum.
öncelikle, bundan 20 yıl sonra mı , 30 yıl sonra mı olur bilemem ama yaptığı bunca zorbalığın karşılığında bir gün mutlaka olması gereken şey budur. bu ayrı. (karşı koyana "eşkıya" dediği şu hes'ler bile yargılanması için yeterli sebeptir)
ama bu olmazsa, hopa'da ölen emekli bir öğretmene ya da otobüsten düşüp yaralanan bir koruma polisine üzüldüğüm kadar üzülmem buna.
olan nihayetinde insana oluyor be, küçük insana oluyor, bize oluyor.
kimdir recep tayyip erdoğan? kimdir? kendini dev aynasında gören bir cüce!
kendimizi yiyip bitiriyoruz bir hiç için... gebersin. kendi pisliklerinde boğulup gitsin hepsi.
bir gün elime böyle bir fırsat geçerse, bir gün birileri bu adamın "yargılanma umudunu" bana satmaya çalışırsa, dönüp bir çevreme bakmaz, "insan"ı göremezsem, sırf kendi sinirim için, sırf geçmişte kendi uğradığım haksızlıklar için, şu zavallıyı hapse gönderip kendi çapımda bir "galibiyet" duygusunu yaşamak için başka insanların haksızlığına göz yumacaksam yazıklar olsun bana...
size de...
sırf iki tane paşa yargılanacak diye şu ego manyağını başımıza musallat eden "yetmez ama iyi olur"culara da bin kez yazıklar olsun!
not: "darbeyle işbaşına gelmiş bir askerle seçimle iş başına gelmiş bir başbakanı karşılaştıramazsın" diyecek demokratik portakallara diyeceğim şey, bu ikisinin benim için farkı yoktur. biri silahla iktidardaydı biri gaz bombasıyla... ikisi de öyle ya da böyle iki-üç kişinin menfaati yüzünden insanları uyutmuştur,kandırmıştır, birbirine düşürmüştür. ve zorbalık zorbalıktır. kimden, hangi "makam"dan geldiğinin benim için hiçbir önemi yok. senin için varsa, onu bilemem.
acaba ben de bir gün, elime böyle bir fırsat geçerse, bugünkü zorbanın yargılanması için gözümü karartıp, yan sonuçları her ne olursa olsun sırf "karizmatik" diye yere göğe sığdırılamayan şu adamın şaşkın ve pişman bakışlarını görmek için her şeye "evet" (ya da "yetmez ama evet") der miyim diye düşünüyorum.
öncelikle, bundan 20 yıl sonra mı , 30 yıl sonra mı olur bilemem ama yaptığı bunca zorbalığın karşılığında bir gün mutlaka olması gereken şey budur. bu ayrı. (karşı koyana "eşkıya" dediği şu hes'ler bile yargılanması için yeterli sebeptir)
ama bu olmazsa, hopa'da ölen emekli bir öğretmene ya da otobüsten düşüp yaralanan bir koruma polisine üzüldüğüm kadar üzülmem buna.
olan nihayetinde insana oluyor be, küçük insana oluyor, bize oluyor.
kimdir recep tayyip erdoğan? kimdir? kendini dev aynasında gören bir cüce!
kendimizi yiyip bitiriyoruz bir hiç için... gebersin. kendi pisliklerinde boğulup gitsin hepsi.
bir gün elime böyle bir fırsat geçerse, bir gün birileri bu adamın "yargılanma umudunu" bana satmaya çalışırsa, dönüp bir çevreme bakmaz, "insan"ı göremezsem, sırf kendi sinirim için, sırf geçmişte kendi uğradığım haksızlıklar için, şu zavallıyı hapse gönderip kendi çapımda bir "galibiyet" duygusunu yaşamak için başka insanların haksızlığına göz yumacaksam yazıklar olsun bana...
size de...
sırf iki tane paşa yargılanacak diye şu ego manyağını başımıza musallat eden "yetmez ama iyi olur"culara da bin kez yazıklar olsun!
not: "darbeyle işbaşına gelmiş bir askerle seçimle iş başına gelmiş bir başbakanı karşılaştıramazsın" diyecek demokratik portakallara diyeceğim şey, bu ikisinin benim için farkı yoktur. biri silahla iktidardaydı biri gaz bombasıyla... ikisi de öyle ya da böyle iki-üç kişinin menfaati yüzünden insanları uyutmuştur,kandırmıştır, birbirine düşürmüştür. ve zorbalık zorbalıktır. kimden, hangi "makam"dan geldiğinin benim için hiçbir önemi yok. senin için varsa, onu bilemem.
muhtemelen içiyor kendisi şu anda. pirens hakkında ileri geri konuştuğuna da eminim.
(bkz: 29 nisan prens william ve kate middleton ın düğünü)
(bkz: 29 nisan prens william ve kate middleton ın düğünü)
bu gazla giderse çok uzak olmayan gündür.
27 nisan itibariyle öyle bir konuşma yaptı ki -ve öyle bir dinlendi ki- ateşi ilk bulan da kendisi sanayi devrimini gerçekleştiren de.
maşallah.
27 nisan itibariyle öyle bir konuşma yaptı ki -ve öyle bir dinlendi ki- ateşi ilk bulan da kendisi sanayi devrimini gerçekleştiren de.
maşallah.
kedicik.