bugün

entry'ler (6)

emirgan

istanbul'un en güzel semtlerinden biri. sütiş'in yanından içeri giren yoldan tırmanırken karşınıza çıkan evlerin güzelliği, yeşilliği ve harika sahili... sanırım beşiktaş-sarıyer sahil yolu arasındaki en güzel yerleşim yeri.

3 idiots

karamsarlıkta bir dünya markası olduğum yıllarda izlediğim ve neredeyse tüm sahnelerde gördüğüm iyimserliğe "siktir lan oradan" diyerek katıldığım bollywood filmi. çok kötü bir film dersem muhtemelen aamir khan hayranları tarafından yağlı kazıklara oturtulurum, ki çok kötü bir film değil ve ayrıca böyle bir fantezim yok. ancak iyi bir film olduğunu söylersem de kendime haksızlık etmiş olurum. cidden bir sürü boş sahnesi var. verilmek istenen mesajlar iq'su 83 olan hindular için hazırlanmış. komşumun oğlu 3,5 yaşındaki berkecan bile filmi tam anlamıyla çözdü, artık kapı dibindeyken çişini yapmıyor.

film gerçeklikten çok uzak geldi bana. belki de böyle bir arkadaşlığa ve iyimserliğe çok uzak olduğum içindir, bilemiyorum. ama bildiğim tek şey varsa o da imdb'de 8.4/10 puanı hak etmediğidir.

bu filmi tam 15 kez izlemiş bir kuzenim var. aamir khan, hocasına laf sokarken herif(kuzenim) bildiğin orgazm oluyor. enteresan.

john wick

keanu reeves'in "i'm back" çektiği film. matrix ve neo en sevdiğim film/karakter ikilisinden biri. bu yüzden sadece aksiyon içeren filmlerden çok hoşlanmasam da bu filmi izledim. klişelerle dolu ve çok fazla bir şey içermeyen bir filmdi. kötü adamlar orospu çocukluğunun michael jordan'ı, iyi adamlar melek oğlu melek falan. sevmiyorum bunu, gerçeklikten uzaklaşıyor. ve dolayısıyla filmi sürprizlerden uzak ve tahmin edilebilir bir hale getiriyor. halbuki karakterler siyah ve beyaz olmak yerine hafiften griye dönse bence çok daha fazla duygu karmaşası yaşanabilir. tabii bu, john wick filmi için fazla büyük bir beklenti oldu. çünkü film kaç dakikaysa o süre içinde keanu reeves'in kırıp dökmesini konu alıyor. yine de erkek erkeğe takıldığınız bir ortamda açıp izlenebilir tarzda. bence fazlası değil. ama tekrar söylemeliyim, saf aksiyon seyircisi olamadım hiçbir zaman.

losing my religion

yıllar önce keşfettiğim ve neredeyse 2-3 haftada 54546646 kez dinlediğim efsane şarkı. sonrasında başka bir şeye tutulup kendisini rafa kaldırmıştım.

devil wears prada

ne bok yemeye bunu yaptım bilmiyorum ama hem kitabını okudum hem de filmini izledim. galiba efemine bir dönem yaşadığım yıllarda bunu gerçekleştirdim, halbuki ben tinerci gibi gezip-tinerci arkadaşlarımız alınmasın- üstüme başıma çok özenmem. modayla zaten alakam yok ve insanlar ne yapıyorsa tersini yapıp kendimi iyi hissederim. neyse işte, sanırım kitabın başlığı bana çekici gelmiş olacak ki 6-7 yıl önce kitabını alıp okumuştum. ki o yıllarda elime ne aldıysam bitirmeye özen gösterdiğim için kitabı bırakmadım ve zor da olsa bitirdim. son 100 sayfa oldukça acılı geçmişti, demek ki o kadar efemine de değilmişim. çünkü statüleri, patronluk bıdı bıdılarını ekseriyetle tanımayan ve reddeden bir insanım. bu yüzden kitapta dönen muhabbet beni çok sıkmıştı.

kitap bitti, anneme pasladım. o bile çok hoşlanmamıştı. sonrasında bu kitabın filminin olduğunu fark ettim. baktım meryl streep, anne hathaway ve entourage'ın vincent chase'i falan oynuyor. açtım, onu da izledim. dürüst olmalıyım ki film, kitap kadar sıkıcı gelmedi. ama yine de beni içine çekmemişti. güzel elbiseli birkaç kürdan etrafta koşup duruyor, bir kadından korkuyor falan. bu ne amına koyım.

sonuç olarak; eğer moda ve türevleri sizi içine çekmiyorsa, hatta saçma geliyorsa the devil wears prada kitabını katiyen önermem. filmi ise bir nebze... hani gece uykunuz tutmaz, bir şeyler açarsınız ama ekrana götünüzü dönersiniz, işte o anlar için uygun olabilir.

not: meryl streep'in oyunculuğu göz dolduruyordu, gerisi fazlasıyla boş gelmişti.

joy

annem "hadi bir film aç da izleyelim" diyince aklıma gelen ve sonrasında izlediğimiz film. sinema konusunda yüzeysel zevkleri olan annemin "10 verdim" demesiyle film sınıfta kaldı zaten hehe-hain evlat mode on-. sonrasında düşündüm ve aslında o kadar da kötü olmadığına kanaat getirdim. lakin burada söz edildiği gibi gereksiz uzun. tüm bu uzunlukta bir şeyler eksik. ayrıca, geri zekalı joy'un camlı şeyleri sildikten sonra paspası meme sıkar gibi tutkuyla sıkması bana da tuhaf geldi.

bunlara ek olarak, robert de niro'yu ekranda görür görmez mutlu olan biri olduğum için onun sahnelerinde oldukça keyif aldım. boş bir zamanınızda aile ortamında izlenecek türden bir film, ondan fazlası değil. 7/10