bugün

entry'ler (151)

toprak ana

cengiz aytmatov'un duygu yüklü olan muhteşem eseri. her sayfasinda toprak kokusu adeta etrafınıza yayılır ve kendinizi tolgonay ve toprak ananın arasında o küçük kırgız köyünde hissedersiniz. savaşı cepheden değilde geride kalanların açısından anlatan ve anlatırken ağlatan başyapıt roman.

kadına yönelik şiddet

hatice kaçmaz - sokak ortasında öldürülen trt sanatçısı, anne, kadın. türkiyede kadın olmanın ne demek olduğunu bize ölümüyle tekrardan hatırlatan kadın. zaten her an aklımızda değilmiş gibi. hangi haber sayfasına girerseniz girin, sayfa güncellendikçe yeni bir kadına karşı şiddet vakasıyla karşılaşıyorsunuz ve bunlar sadece basına yansıyan çok küçük bir kısmını oluşturuyor. türkiyede ki kadınların yaşamından sadece küçük bir kesit gösteren bir tablo var karşımda. bu tablonun ne zamandan ve nereden olduğuna dair hiç bir kaynak belirtmesem bile hiç kimse gerçekliğinden şüphe etmez çünkü artık ne yazık ki normalleşen bir gerçeğe dönüştü.

ayşe (1 saatlik) anadolunun bağrında bir köyde dünyaya gözlerini açmış bir kız çocuğu. anası kucağına almış mis kokusunu içine çekiyor ama içi buruk. biliyor ki kocası ondan erkek çocuk doğurmasını bekliyordu. erkek adamın erkek çocuğu olurmuş. doğurduğu üçüncü kız çocuğundan sonra artık biliyor ki iyice lanetleyecek kocasının ailesi onu ve ayşesini. hatta sinirden dövecek bile kocası onu. belki de kuma getirecek üstüne kim bilir. diz çöküp boyun eğecek bu durumuna kaderimse çekerim diyecek.
„ne ayşeler doğdu bu topraklarda, daha doğduğu an acılara mahkum edilen. ne anneler gördü bu topraklar, anne olduğu için kendini suçlu hisseden.“

ünzile (11 yaşında) okula sırasında olması gerekirken 11 yaşında gelinlik giydirilen 12´sinde anne olan kız çocuğu. camdan dışarı bakıp yaşıtlarını oyun oynarken izliyor, onların okul dönüşü şakalaşmalarına özeniyordu. bu onu mutlu ediyordu ama biliyordu ki birazdan kaynanası gelip ona kızacak, itip kakacaktı. o ki okul dönüşü annesinin yaptığı yemeğe sevinmesi, okul çantasını bir kenara atıp koşa koşa ellerini yıkamaya gitmesi gerekirken, işten gelmesini beklediği kocasına yemek yapmak zorundaydı.
„ne ünzineler gördü bu topraklar,daha kendi annesinin göğsünden ayrılamazken annelik yapmak zorunda kalan.“

güldünya (22 yaşında) tecavüze uğrayıp hamile kaldığı gerekçesiyle aile kararıyla kurşunlanan, töre kurbanı genç kadın. o ki her şeye rağmen bebeğini koruyup kollamaya, sevmeye çalışmıştı. ama ne yazık ki bu topraklarda kadın olmak ne demektir en acı şekliyle öğrenmişti. çünkü kadınlık tanımını evlat, ana, kardeş, abla, teyze, kuzen, yenge, komşu olmak değiştirmiyormuş.
„ne güldünyalar göçtü bu dünyadan, bir kere bile gülemeden.“

fatma (20 yaşında) zihinsel engelli bir kız. „babası“ tarafından yıllarca tecavüz edilmiş. üç tane çocuk dünyaya getirmiş. biri ölü doğmuş diğerleri sokağa atılmış, muhtemelen öldürülmüş. annesi de bu suça göz yumarak dahil olmuş. yazmaya bile elim varmazken o kız bunu nasıl yaşamış ve onunla birlikte yüzlerce bilinmeyen kız çocukları?!
„nice fatmaların çığlığı bastırıldı bu topraklarda kendi sesini yüce sanan bağırtkanlar tarafından.“

hatice (33 yaşında) kocasını 2 sene evvel trafik kazasında kaybetmiş (dul) bir kadın. arkada bir kendi bir de 5 yaşında ki kızı kalmış. bir kaç gün önce evlilik teklifini reddettiği bir adam tarafından sokak ortasında 15 yerinden bıçaklanarak öldürülmüştür. geride hem yetim hem öksüz kız çocuğu kalmıştır.
„nice türküler söyledi bize hatice: yüce dağlar olmasaydı/laleler solmasaydı/ ölüm allah´ın emri de/şu ayrılık olmasaydı.“

bu tabloda her ne kadar suçlular açık açık belli olsa bile, sorunun asıl kökeni insanımızın sürekli üç maymunu oynamasıdır. zaten kadına yönelik uygulanan şiddetin karşısında şaşırmamamızdan anlaşılacağı gibi bunları görmemezlikten duymamazlıktan ve bilmemezlikten gelenlerin de suçlarda payı vardır. herkes etrafında ki haberdar ve ya şahit olduğu olayları gün ışığına çıkarsa, yardım kurumlarına bildirse keşke. çoğu zaman polisten, hakimden medet umulmadığı için kaçınılsa bile hiç bir şey yapmamaktan iyidir.

diane beaver

amerikan ordusunda yer alan eski subay ve avukattır. kendisi yasal çerçeveler içerisinde işkence yöntemleri geliştirme ustasıdır. müslümanların tutulduğu guantanamo kampında yasallığını savunduğu "beyaz" işkence yöntemlerinden bazıları şunlardır: aşırı sıcaklığa maruz kalma, günlerce çırıl çıplak kıpraşmadan aynı pozisyonda kalma, mahkumların fobilerini işkence amaçlı kullanma, dini değerleri aşagılama, waterboarding gibi bir çok yöntem. Görevden ayrıldıktan sonra bile hiç bir pişmanlık göstermemiştir. (img:#668205)

gurbetçilerin gereksiz siyaset hastalığı

saçma sapan hastalık teşhis etmekte başı çeker gurbetçileri eleştiren sözde ülke severler. ülkeyi sevmenin ve siyasetle ilgilenmenin nasıl bir bağlantısı olabilir acaba? bu mantığa göre tüm siyasetçilerin ülkelerini en çok seven kişiler olduğu çıkarımı yapılması gerekirdi. bunun da gerçekle alakası olmadığı kesin. gurbetçilerin neden eleştirildiği de belli değil. birinin zoruna gitmiş bmw kullanmaları belli. diğeride ülke sevgisinin ölçmeye kalkışmış. hiç dert edilmesin gurbetçiler ülke de olup biten herşeyden haberdar. türkçeleri yetersiz olabilir, uyum sağlamakta zorlanabilirler ama hem siyasette olup biteni bilirler, hem de ülkelerini en etkilenmemiş haliyle mütevazice sevmeyi de. bilmiyom bazılarında ki bu üstünük algısı nerden geliyor.

ufku genişleten kitap önerileri

gazali - kimya yi saadet
hermann hesse - bozkırkurdu

aylanu

en güzel örneği için (bkz: deli dumrul)

mara salvatrucha

el salvador'da kurulmuş dünyanın en tehlikeli suç örgütüdür. isminin kökeni agresif karınca türü marabuntaya dayandığı söylenir. silah kaçakçılığı, fuhuş, uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, hırsızlık ve kendi bölgelerinde ki gümrük vergilerinin tahsil ederek para kazanırlar. çeteye üye olmak isteyenlerin geçmesi gereken ağır ritüeller vardır. erkek adaylar genelde çetenin sembol sayısı 13 olduğu için 13 saniye boyunca ölesiye dövülürler eğer aday kendini koruyacak olursa bu ritüel tekrardan başlar. kadın adaylara giriş sınavıda iki seçenek sunulur ya erkek adaylar gibi 13 Saniye boyunca dövülürler ya da en az üç erkek çete üyesi tarafından tecavüz edilirler. 2008 yılında "la vida loca" belgesel filmi ile bu çetenin etrafına saldığı korkuyu, vahşeti ve işleyiş şeklini gösteren ve bu şekilde bir çok üyeyi deşifre eden filmin yapımcısı christian poveda, film yayınlandıktan bir sene sonra çete üyeleri tarafından el salvador´da kafasına atılan dört kurşun ile öldürülmüştür.

kırgızistan

milli alfabesi orhun alfabesi olduğu halde kiril alfabesinin kullanıldığı türk cumhuriyetleri ülkesidir. kırgızca değişime uğramış olsa da türklerin dil açısından zorluk çekmeyeceği ülkedir.

özgürlük için savaşmak

insanlar özgürlüğü için savaşır ama bu savaşta kazanmak mümkün müdür yoksa sadece kaybetmek mi vardır sonunda orası bilinmez aslında. tek bilinen bu özgürlük savaşında tek rakip vardır o da insanın kendisidir. bedeni özgürdür bazılarının, ruhu tutsak. bazen de tam tersidir ruhu ebedi hür iken, prangalıdır bedeni.
ruhunu tutsaklıktan, bedenini prangalardan kurtarmak insanın kendi elindedir. ne var ki bu hükme varmaya kimse kolay kolay cesaret edemez. bunun bir nedeni mutlak bir özgürlüğün ürkütücü olmasıdır. bir nevi dizginsizlik ve keyfilik ile eşit görülür. fakat bu özgürlük savaşında ruhani bir dizginliğe ve huzura ulaşmak daha olasıdır. çünkü onun boyutu eşsiz ve olağanüstü bir tad verir ve iştah açar. o yüzden özgürlük savaşı ancak insanın sonunda kendisiyle barışmasıyla bir anlam kazanır.

srebrenica

srebrenica. gümüş şehir. kaderi isminde saklı ruhların şehri.
18 yıl önce gümüş mermiler saplandı toprağına, kan gölüne dönüştürdü seni.
8000 tabut, yeşil bir mezarlık yaptı senden.
mavi kasklı askerler koruma vaadiyle sırtından vurdu seni.
anaların feryadı kara bir fırtına koparttı ve gökyüzü mavi olmaktan korktu.
dualar srebrenica toprağına. toprağa karışanlara, toprakla kaybolanlara, toprağını terk etmek zorunda kalanlara ve toprakla bir olanlara. beddualar ise katliamın sorumlularına radko mladiç , radovan karadziç, sırp ve hollandalı askerlere, katliama göz yuman avrupa birliğine ve birleşmiş milletlere.

zor şartlar altında gülümseyebilmek

gülümserken kısılan gözler ile birlikte zorluklar görüş alanından çıkar ve anlık da olsa mutluluk verir.

gerçekçi duygular

acı çekmek bunların başında gelir. karmaşık değil, kesindir. acı çekeni de etrafktakilerini de asla yanıltmaz. acı çeken insan gözyaşlarıyla dolu derin bir kuyuya düşer ve hıçkırıklarıyla boğulur, onu oradan çıkaracak merdiven, tutunacak dalı bulmakta zorluk çeker. öyle gerçekçidir ki, acılar insanın ruhuyla bir daha ayrılmamak üzere gözyaşlarıyla ant içmişçesine birleşir ve gözlerinin ferini yok eder, umut ışıklarını söndürür ve yaralarını tuzlu denizde yüzdürür.

insanların hatalarını hoş görmemek

hoşgörü her ne kadar iyi niyetli ve anlayışlı olmayı içinde barındırsa da, derinlerinde kibir saklıdır aslında. kendinde başkalarının davranışlarını değerlendirme yetkisini görmek üstünlük algısının sonucudur. zarar vermeyen hataları ele alırsak onları hoş görme gerekliliği, 'hoş' olmadıklarını ama anlayışla karşılama gerektiği düşüncesinden ortaya çıkar. burada tezatlık şu ki; insanca olan hatalar zaten "hoştur" ve insanı insan yapan bir gerçek olarak başkalarının hoşgörü ölçeğine giremez.

umut

umut bazen derin bir kuyuya düşer ve karanlık sularda boğulur. bazen de ansızın kapıyı çalar. kadim bir dost gibi habersiz gelse de her zaman hoş gelir. daima kalması, hep olması, 'hiç' olmaması dilenir.

dünyanın en güçlü silahı

türk dil kurumunun tanımına göre silah, savunmak veya saldırmak amacıyla kullanılan araçtır.
bu tanıma uyan bir silah var ki, insanlar henüz gerçek gücünün ve etkisinin farkına varamamıştır. o kadar güçlü ki hem yok etmesi gereken her şeyi yok etme gücüne sahip hem de savunması gereken her seyi savunma gücüne. bu silahın hedef tahtasında ne bir ırk, ne bir millet, ne de bir ülke var. bu silahın hedef tahtasında dünya üzerinde ki bütün insanlar var. bu silahın namlusuna sürülen mermi öyle bir yapıdadır ki hedefini vurduktan sonra parçalara ayrılır, temas ettiği her bedeni delip geçer ve geride iz birakır. tehlikelidir de çünkü sadece hedefine değil etraftakilere de isabet eder. savaşmak isteyen herkes bu silahın ruhsatına sahip olmak ister, çünkü bu silahın kullanıldığı hiç bir savaş kaybedilmez. bilmezler ki anne karnından beri göğüslerinin sol tarafında taşıyorlardır ruhsatını. her kalp atışıyla namluya 'sevgi mermisi' sürülur ve ateş ederken hiç tutukluk yapmaz, çünkü ham maddesiyle buluşmak için çıkar. belki bir gün her insan bu silahın gücünün farkına varır ve silah arkadaşı olur, omuz omuza sadece kötülüğü düşman görür.

kör sağır ve dilsiz olmak

bazen kör olmak istiyorum. kusurları, hataları, yalanları, dönen dolapları, kötülükleri görmek istemiyorum. ama gönül gözüm hep açık olsun istiyorum.

bazen sağır olmak istiyorum. konuşulanları, iftiralari, dedikoduları, nefret söylemlerini duymak istemiyorum. sadece sessizliğin sesini duymak istiyorum. ama aynı zamanda sevgi sözlerini küpe gibi taşımak istiyorum kulağımda.

bazen dilsiz olmak istiyorum. söylediklerimin esiri olmak istemiyorum. çenemi tutmak, sadece gerektiği kadar konuşmak istiyorum. ama haykıracak o kadar çok haksızlık varken üçüncü maymun olmak istemiyorum.

keşke insanlar karanlığın görme duyusuyla alakalı olmadığını aslında gördüklerimizin bizi aslolandan uzaklaştırdığını ve karanlığa sürüklediğini bilse. keşke insanların kulağında filtre olsa ve sadece duyması gerektiği şeyleri duysa. keşke insanlar herkes tarafından bilinen bir işaret diliyle de iletişim kurabilse ve herkese eşit derecede ulaşabilse. keşke insanlar duyu eksikliklerinin değil, yapılmayan fedakarlıkların duyarsızlaştırdığını bilse.

http://www.youtube.com/watch?v=dTCNwgzM2rQ

insan sevgisi

her insanda olması gerektiği halde nadir bulunan bir sevgi türüdür. öyle ki; hayvan sevgisi hakkında sayfalarca entry girilirken bu konuda aynısını görmek mümkün değildir. belki de insan sevgisinin tanımlaması zor olduğundandır. ne aile, ne arkadaş sevgisine benzer ne de aşka. insan sevgisini belirleyen tek şey sevginin en tok halidir. ne bir kan bağı, ne arkadaş ilişkilerinde ki beklentiler, ne de aşk ilişkilerinde ki güven gereklidir. elbette bu tanıma bütün insanlari sevmek gibi geniş bir algı yüklenebilir. fakat sevgi eksenini dar tutmak hisleri belirlemeyi kolaylaştırır. bir saniye durup düşünseniz aklınıza sırf insan olduğu için sevdiğiniz kaç kişi gelir? bunlar insanların hayatına girip iz bırakmış, belki hiç tanışmamış ama aklına geldikçe iyi hissetiren insanlardır. bu çok değerli kendi kendini besleyen bir sevgi türüdür. insanlar tanımadıkları insanlar hakkında atıp tutmakta zorlanmazken nedense sevmekte zorlanırlar. halbuki her güzel yolu açan kapı sevgi anahtarı ile açılır. umudum o ki insan sevgisinin (gücünün) farkına varılır.

evladına karar alma hakkı tanımayan anne baba

bu gibi zihniyetleri anlamak bazen gerçekten zor iş. kendi hayallerini gerçekleştirememiş ebeveynlerde gözlemlenir genellikte. her istediklerini yerine getiren bir robot gibi görürler dünyaya getirdikleri çocuklarını. niyet iyi olsa da sonuç genelde tam tersi olduğu için bencillikten doğan bir davranış biçimidir. halbuki doğru olan çocuklarının kararlarına saygı duymalarıdır hata yapmış olsalar bile arkasında durup destek çıkmalarıdır. ailelerine karşı çıkıp kendi kararlarını verenler genelde iş işten geçtikten sonra ailelerinin desteklerini görürler.
nasıl bir dünya, nasıl bir hayatmış sığamadık içine bir türlü. karnımız bir ekmek ve bir bardak su ile doyacakken, yarınımız meçhul geçmişimiz kayıpken nedir bu aç gözlüleri doyurmak için harcanan çaba?

turist öldürmek

artık türkiye´yi "kadınların yalnız gitmemeleri gereken bir ülke" gibi görürsek aynı mantıkla bazı insanlar çocuklarını öldürüyor diye çocuk doğurmamak lazım.
burada ki sorun bir turistin öldürülmesi değil bir insanın öldürülmesidir. turist olmayan birisi öldürülmüş olsaydı "ne de olsa alışığız" diyerek daha mı kolay kabul edilecekti? her suçlu kendine göre haklı nedenler bulur. maktül turist olsun ve ya olmasın. cinayetleri kategorize etmek ne kadar insancıl bir davranış o da ayrı bir mesele.
o yüzden üzerine gidilmesi konu potansiyel suçluları tespit etmenin yanı sıra halkı bilinçlendirmektir.

13 yaşında karnesi zayıf diye intihar eden öğrenci

intihar mı yoksa cinayet mi diye sorgulatan olay. ipi kafasına kendi başına geçirmiş olsa da infazcıları başkalarıdır . toplum, aile, okul, öğretmenler, çevre, eğitim sistemi, v.s. birlik olup bestegüle belirledikleri yolda çıkmaz sokağa sürüklemişler zaten. onun bu dünyada düşük notlarıyla yeri olmadığını düşünmesi çaresizliğinin aynasıdır.
şimdi aile tek başına infaz edilecektir tek suçlu olarak ve bu da aynı döngüyü tekrar başlatacaktır.
´başarı beklentisi´ toplumun en tehlikeli tabancası olduğu halde insanlar hiç bir tedbir almazlar.
(bkz: başarı yemeğini ekmeksiz yemek)