bugün
- çok görmüş geçirmiş erkek10
- turizm bakanının turizm şirketinin olması19
- marmara depremi sonrası yapılacak açıklamalar28
- allah'ın bilinci evrene yayılmıştır15
- 21 ocak 2025 galatasaray dinamo kiev maçı28
- otel denetleme yetkisi kimde 10 güne açıklanır24
- anın görüntüsü8
- grand kartal otel15
- türkiyedeki en gereksiz kurumlar14
- malum yazarın yürüdüğü yazarlar sıralı liste8
- ahmet beyin beyaz bareti10
- pardonadinizasizmi12
- 21 ocak 2025 harç yüzünden moskova tatilimin iptal8
- 22 ocak 2025 beşiktaş athletic bilbao maçı10
- yemekten kalkıp kitaba gitmek10
- isveçli birine açıklayamayacağınız olaylar22
- her şeyi en güzel şekilde yarattık11
- recep tayyip erdoğan16
- 100 yılda muasır medeniyet seviyesine uluşamamamız11
- mhp ne milliyetçisi sorunsalı21
- arkadaşlar nasıl olmuş10
- hala her şeyi devletlerden beklemek12
- 21 ocak 2025 bolu kartalkaya otel yangını101
- ev alma zorluğu hindistandan bile geri düzeyde12
- bir yazara telefon numarası vermek20
- ismet gürbüz17
- prunella25
- pandela33
- ismet gurbuz 20248
- deprem14
- 21 ocak 2025 ilk defa kayacak olmam12
- kent lokantası15
- ak partiden kurtulmanın yolları11
- true'nun yetkili olması13
- özdağ içeri apo dışarı20
- rizeliler niye böyle sorunsalı12
- edirne'ye gelmeyin13
- yazarların tiksindiği şeyler18
- ümit özdağ'ın tutuklanması13
- sabah sabah anıran eşekler17
- sözlükte sayın cumhurbaşkanımıza hakaret edenler19
- sivasyıldız dağında otel de patlama11
- ne yapıyorsun19
- ümit özdağ'in gözaltısinin gerçek sebebi41
- hyundai getz vs toyota yaris vs suzuki swift9
- matematikçiler arasında ateist yoktur9
- kamos9
- sözlükte kim kime yürüyor17
- ocak 2025 ak parti'nin taarruza geçmesi15
- napalım patates veya çubuk kraker gibi adamları ya9
entry'ler (105)
ağlamadan izlediğim tek bi bölüm bile yok bu diziyi.
4 Mart'taki yönergeden sonra organ nakli izninin çıktığı Hacettepe Üniversitesinde organ nakli ameliyatı olan ve vefat eden şahıstır. Sidik yarışının kurbanı olmuştur,çünkü bu ülkede kimse 2. olmak istemez. Herkesin tek istediği 1. olmaktır.Ameliyattan önce ailesine imzalatılan ansiklopedi kalınlığındaki kağıtlardan sonra ailesi sanırım şu sıralarda morgda geriye kalan evrakları imzalıyordur.Dünya böyle bi yer oldu işte,birileri şanı yürüsün diye kurban edebilir bir başkasını.
sabah 6.30'da uyanıp,kahvaltı ettikten sonra 2 saat koşup sonra dönüp çeviri yapıp,tez yazıp,kitap okuyup,akşam kulağında Roger waters şarkılarıyla yürüyüşe çıkan bir muhteremdir kendisi.
Art arda gelen 4 evlenme teklifini de hiç tereddütsüz kabul etmemiştir, ne mutlu ona ne mutlu...
Art arda gelen 4 evlenme teklifini de hiç tereddütsüz kabul etmemiştir, ne mutlu ona ne mutlu...
kestane ve salep sezonunu açmıştır.bütün sezon açılışları güzeldir.
beni uzun yollara düşürüp ta ki istanbul illerine gelmeme sebep olmuş muhterem. pişman mıyım hayır ama keşke bu kadar kedere salmasaydı beni. o nasıl bir ses,o nasıl bir zarafet. dinleyin, dinletin.
onun yanında olmak isterdim, ya da en azından onu uzaktan da olsa görebileceğim bir yerde.
en çok babasını özleyecek olan.
kitaplarını ta ki lisedeyken okumamdan mütevellit neden üniversiteye giderken yanımda götürmemişim diye hayıf hayıf hayıflandığım kitapların yazarıdır.kendisi sayesinde oktay rıfat'ı tanıdım, ne iyi oldu. kitaplarımı düzenlerken rast geldiğim kitaplarını bir daha hevesle ve aşkla okuyorum, ve onun gibi olmak istiyorum, bütün servetimi kitaplara harcamak istiyorum.
hristiyan hakimiyetine girdikten sonra yüzbinlerce müslüman'ın katledildiği, geride kalanların ise türlü baskı ve işkencelerle dinlerini değiştirmeye zorlandığı vatanı endülüs için ebu-l beka salih b. şerif'in yazdığı ağıttır.çevirisi bizzat sezai karakoç tarafından yapılmıştır.
endülüs'e mersiye
çıkan iner, kalkan düşer, her yükselişin var bir sonu
niçin bunca gurur maldan, mülkten, addan sandan insanoğlu.
oluşta ne var ki olduğu gibi dursun, hiç değişmesin.
sen de gök gibisin, bir gün masmavi güneşlik, bir gün bulutlu.
bu dünya kime kalmış, yaramış ki kalsın yarasın sana da.
yok hiçbir çizgisinde bu yeryüzünün ölmezlik rengi ve ölmezlik kokusu
zaman değişmek bilmez kesin ölçülü ve hükümlüdür:
geri döner, paralar sahibinin zırhını, kılıçlar ve kargılar ileri doğru işlemez oldu mu.
zaman bu, ona ne kılınç kını dayanır, ne meşhur kaleleri sultanların.
kınlar eskir, kaleler çürür, o kaleler dünyanın en sarp yurdu
gımdan olsa da; gımdan, şahin bakışlı ve kartal duruşlu.
nerede, de bana, o taçlı hükümdarları yemen'in?
de bana, onların taçlar içinde bile taç olan taçları ne oldu?
şeddad'ın cennet diyerek kurduğu saraylar ülkesi irem,
sâsaniler'in ebedî sanılan devleti ne oldu?
altınları yığdı yığdı da bir dağ yaptı kârun, hani o dağ?
hani âd, hani adnan, hani kahtan, dünya nimetlerinin köpüren yurdu?
reddi mümkün olmayan bir hâle uğradılar.
bir masal oldu onlar, bir varmış bir yokmuş, bir toz toprak bulutu
o taçlar, o devletler, o mülkler saltanatlar, bir rüyadır artık
her biri, hayalden geçen gölge gibi, zamandan geçip durdu.
gün oldu, zaman denen yaman er, sağa döndü dara'yı uçurdu bir vuruşta;
sola döndü kisra'yı. kisra'yı ne takı, ne sarayı kurtarabildi, korudu.
saltanatının yeller esti yerinde yellere hükmeden süleyman'ın;
şiddetinden ötürü sâb denen münzirse, don vurmuş ağaçlayın kurudu
zamanın fâciaları çeşit çeşit türlü türlüdür: o ne zengin fâcia bezirgânı!
iki burçlu bir kaleyse o, sevinç bir burcu, hüzün bir burcu.
her fâciayı unutmak mümkün, olup biten bütün bunları unutmak olabilir
ama islâm'ın başına geleni avutacak ne bir neşe olabilir, ne unutturacak bir korku.
endülüs'e öyle bir felâket çöktü ki, yok bir eşi.
dehşetinden medine'de uhud, necid'deki şehlan dağları yerinden oynadı,
bir deprem ki, yer yarıldı arz boyu.
ah! yarımadada islâm'a göz değdi, yağdı belâ yağmur gibi.
şimdi o canım endülüs şehirlerinde, islâm'ın ne namı var ne nişanı;
sanki hiç olmamıştı, sanki baştanberi yoktu.
belensiye'ye bir sor, mürsiye'nin hali nicedir?
şâtibe'nin başına gelenler? ceyyan ne oldu?
toprağı buram buram bilgi tüten kurtuba.
bilginlerinin adı ta uzaklarda çınlayan kurtuba'ya ne oldu?
nerede hıms'ın o ışıklı, o aydınlık bahçeleri, güneşi tazeleyen bahçeleri.
tükendi mi çılgın çılgın akan şeker gibi tatlı nehirlerinin suyu?
endülüs binasının temelinde birer köşe taşıydı bunlar
bu güzelim vatan köşeleri kül haline geldikten sonra yaşamak boşun boşu,
insan yaşamaya ne borçlu?
yüce islam, yârinden ayrılmış bir genç gibi.
güçlü bir genç gibi, sessiz fakat gözünde gözyaşı dolu.
islâm'dan boşalıp inkâr karanlığıyla dolan
endülüs için, ulu islam, karalar bağladı, gece gündüz yas tuttu
cami kilisedir artık, hilâl yerine haç asılı
nur yüzlü ezan yerine, bitmeyen bir çan sesi, bir baykuş uğultusu...
mihraplar ki taştandır, minberler ki ağaçtan,
canlı cansız ne varsa bu hâle inledi durdu.
ey ibret dolu geçmişten ibret alacak yerde, günübirlik işlere dedikodulara batmış kişi!
sen uyu bakalım; ama zaman için ne demek dinlenmek, ne demek uyku!
ey göğsünü gererek "benim ülkem, saltanatım" diyen, kurumundan geçilmiyenler!
siz hıms'ı gördünüz mü? hıms'tan sonra hangi vatan verir insana vatan fikrini, duygusunu?
endülüsün başına gelen felâket tarihin bütün felâketlerini unutturdu;
ama dünya durdukça unutulmayacak, yâd edilecek bir felâkettir bu!
ve siz ey yarış yerlerinde şahin gibi uçan,
yay gibi gergin arap atlarının üstüne kurulu
süvariler! ve siz savaşın karanlığı toz dumanı içinde
pırıl pırıl kılıçlarını savuran kahramanlar ordusu!
ve hele siz denizaşırı ülkelerde, bin nimet içinde,
saltanat içinde muhteşem bir hayat sürenler; bir hayat kesiksiz bir ömür boyu!
endülüs'ten, endülüs'ün zavallı halkından var mı haberiniz?
her yer, onların felâketini duydu, sizin kulağınız sağır, gözünüz kör, kalpleriniz mefluç mu?
ölen asker, esir kadın, ufuklara bakıp bizden
imdat ummuş beklemişti, son ana dek. hiç düşündünüz mü bunu?
onların sesi, insan olanın yüreğini eritirken,
siz müslümanlar, onların kardeşi, kayıtsız, halinden memnun ve haz maymunu!
yürekli, utanan, alçalmaktan korkan, kardeş için can veren kimse kalmadı mı yeryüzünde?
hakkın yardımcısı, hak peşinden giden, kendini hakka adamış tek kişi yok mu?
dünyanın efendisiydi bu millet, şimdi dünyanın kölesi.
neler çekiyorlar? yüzleri bile tanınmaz hâle geldi. yarabbi ne kaderdir bu!
kendi yurtlarında bey idiler, şimdi küfr ülkesinde uşak.
ululuğun doruğundan eziliş uçurumuna yuvarlanan bu halka acıyan yok mu?
alçalışın örtüsü kalın bir gece gibi sarmış dört yanlarını.
başsız, şaşkın, olup bitene hayrette, gözleri büyümüş, bakışları korkulu.
sen de şahit olsaydın benim gibi onların
yurtlarından koparılıp satılışlarına pazarda, ey tanrı kulu.
o hıçkırıklar senin de aklını komazdı yerinde benim gibi.
canı vücuttan çeker gibi ayırdılar anadan yavrusunu.
ya o kızlar ki, yakuttan ve mercandan dökülmüşlerdi sanki.
ve sabah bir dağ ucundan yeni çıkan bir güneşin masumluğu
içindeki o meryem yüzlü kızları da saçlarından sürükleyip götürdüler.
kirli yataklarına. haykırışları yırttı gökleri. yürekleri parça parça, babalarsa kan kustu.
daha ne anlatayım, yüreklerin erimesi için bir tanesi yeter anlattıklarımın:
eğer o yüreklerde islâmdan ve imandan bir eser varsa elbet ey tanrı dostu.
endülüs'e mersiye
çıkan iner, kalkan düşer, her yükselişin var bir sonu
niçin bunca gurur maldan, mülkten, addan sandan insanoğlu.
oluşta ne var ki olduğu gibi dursun, hiç değişmesin.
sen de gök gibisin, bir gün masmavi güneşlik, bir gün bulutlu.
bu dünya kime kalmış, yaramış ki kalsın yarasın sana da.
yok hiçbir çizgisinde bu yeryüzünün ölmezlik rengi ve ölmezlik kokusu
zaman değişmek bilmez kesin ölçülü ve hükümlüdür:
geri döner, paralar sahibinin zırhını, kılıçlar ve kargılar ileri doğru işlemez oldu mu.
zaman bu, ona ne kılınç kını dayanır, ne meşhur kaleleri sultanların.
kınlar eskir, kaleler çürür, o kaleler dünyanın en sarp yurdu
gımdan olsa da; gımdan, şahin bakışlı ve kartal duruşlu.
nerede, de bana, o taçlı hükümdarları yemen'in?
de bana, onların taçlar içinde bile taç olan taçları ne oldu?
şeddad'ın cennet diyerek kurduğu saraylar ülkesi irem,
sâsaniler'in ebedî sanılan devleti ne oldu?
altınları yığdı yığdı da bir dağ yaptı kârun, hani o dağ?
hani âd, hani adnan, hani kahtan, dünya nimetlerinin köpüren yurdu?
reddi mümkün olmayan bir hâle uğradılar.
bir masal oldu onlar, bir varmış bir yokmuş, bir toz toprak bulutu
o taçlar, o devletler, o mülkler saltanatlar, bir rüyadır artık
her biri, hayalden geçen gölge gibi, zamandan geçip durdu.
gün oldu, zaman denen yaman er, sağa döndü dara'yı uçurdu bir vuruşta;
sola döndü kisra'yı. kisra'yı ne takı, ne sarayı kurtarabildi, korudu.
saltanatının yeller esti yerinde yellere hükmeden süleyman'ın;
şiddetinden ötürü sâb denen münzirse, don vurmuş ağaçlayın kurudu
zamanın fâciaları çeşit çeşit türlü türlüdür: o ne zengin fâcia bezirgânı!
iki burçlu bir kaleyse o, sevinç bir burcu, hüzün bir burcu.
her fâciayı unutmak mümkün, olup biten bütün bunları unutmak olabilir
ama islâm'ın başına geleni avutacak ne bir neşe olabilir, ne unutturacak bir korku.
endülüs'e öyle bir felâket çöktü ki, yok bir eşi.
dehşetinden medine'de uhud, necid'deki şehlan dağları yerinden oynadı,
bir deprem ki, yer yarıldı arz boyu.
ah! yarımadada islâm'a göz değdi, yağdı belâ yağmur gibi.
şimdi o canım endülüs şehirlerinde, islâm'ın ne namı var ne nişanı;
sanki hiç olmamıştı, sanki baştanberi yoktu.
belensiye'ye bir sor, mürsiye'nin hali nicedir?
şâtibe'nin başına gelenler? ceyyan ne oldu?
toprağı buram buram bilgi tüten kurtuba.
bilginlerinin adı ta uzaklarda çınlayan kurtuba'ya ne oldu?
nerede hıms'ın o ışıklı, o aydınlık bahçeleri, güneşi tazeleyen bahçeleri.
tükendi mi çılgın çılgın akan şeker gibi tatlı nehirlerinin suyu?
endülüs binasının temelinde birer köşe taşıydı bunlar
bu güzelim vatan köşeleri kül haline geldikten sonra yaşamak boşun boşu,
insan yaşamaya ne borçlu?
yüce islam, yârinden ayrılmış bir genç gibi.
güçlü bir genç gibi, sessiz fakat gözünde gözyaşı dolu.
islâm'dan boşalıp inkâr karanlığıyla dolan
endülüs için, ulu islam, karalar bağladı, gece gündüz yas tuttu
cami kilisedir artık, hilâl yerine haç asılı
nur yüzlü ezan yerine, bitmeyen bir çan sesi, bir baykuş uğultusu...
mihraplar ki taştandır, minberler ki ağaçtan,
canlı cansız ne varsa bu hâle inledi durdu.
ey ibret dolu geçmişten ibret alacak yerde, günübirlik işlere dedikodulara batmış kişi!
sen uyu bakalım; ama zaman için ne demek dinlenmek, ne demek uyku!
ey göğsünü gererek "benim ülkem, saltanatım" diyen, kurumundan geçilmiyenler!
siz hıms'ı gördünüz mü? hıms'tan sonra hangi vatan verir insana vatan fikrini, duygusunu?
endülüsün başına gelen felâket tarihin bütün felâketlerini unutturdu;
ama dünya durdukça unutulmayacak, yâd edilecek bir felâkettir bu!
ve siz ey yarış yerlerinde şahin gibi uçan,
yay gibi gergin arap atlarının üstüne kurulu
süvariler! ve siz savaşın karanlığı toz dumanı içinde
pırıl pırıl kılıçlarını savuran kahramanlar ordusu!
ve hele siz denizaşırı ülkelerde, bin nimet içinde,
saltanat içinde muhteşem bir hayat sürenler; bir hayat kesiksiz bir ömür boyu!
endülüs'ten, endülüs'ün zavallı halkından var mı haberiniz?
her yer, onların felâketini duydu, sizin kulağınız sağır, gözünüz kör, kalpleriniz mefluç mu?
ölen asker, esir kadın, ufuklara bakıp bizden
imdat ummuş beklemişti, son ana dek. hiç düşündünüz mü bunu?
onların sesi, insan olanın yüreğini eritirken,
siz müslümanlar, onların kardeşi, kayıtsız, halinden memnun ve haz maymunu!
yürekli, utanan, alçalmaktan korkan, kardeş için can veren kimse kalmadı mı yeryüzünde?
hakkın yardımcısı, hak peşinden giden, kendini hakka adamış tek kişi yok mu?
dünyanın efendisiydi bu millet, şimdi dünyanın kölesi.
neler çekiyorlar? yüzleri bile tanınmaz hâle geldi. yarabbi ne kaderdir bu!
kendi yurtlarında bey idiler, şimdi küfr ülkesinde uşak.
ululuğun doruğundan eziliş uçurumuna yuvarlanan bu halka acıyan yok mu?
alçalışın örtüsü kalın bir gece gibi sarmış dört yanlarını.
başsız, şaşkın, olup bitene hayrette, gözleri büyümüş, bakışları korkulu.
sen de şahit olsaydın benim gibi onların
yurtlarından koparılıp satılışlarına pazarda, ey tanrı kulu.
o hıçkırıklar senin de aklını komazdı yerinde benim gibi.
canı vücuttan çeker gibi ayırdılar anadan yavrusunu.
ya o kızlar ki, yakuttan ve mercandan dökülmüşlerdi sanki.
ve sabah bir dağ ucundan yeni çıkan bir güneşin masumluğu
içindeki o meryem yüzlü kızları da saçlarından sürükleyip götürdüler.
kirli yataklarına. haykırışları yırttı gökleri. yürekleri parça parça, babalarsa kan kustu.
daha ne anlatayım, yüreklerin erimesi için bir tanesi yeter anlattıklarımın:
eğer o yüreklerde islâmdan ve imandan bir eser varsa elbet ey tanrı dostu.
günde yaklaşık 20 entry girerek kendimi aştığım sözlük oluşumu. kim ne derse desin benim için çok iyi bir bilgi kaynağı.ilk göz ağrısı.
üniversiteyi kazandığım ilk yıl yanıma yanından ayırmadığı bir kalemini almıştım.dün çağırıp bak bunu okula giderken yanıma almıştım hiç kaybetmeden sana geri veriyorum kusura bakma o zaman çalındığını sanmıştın sen dedim. o da; canım ablam beni bu kadar sevdiğini hiç bilmiyordum o zamanlar dedi.*
dünyanın neresine gidersem gideyim hep benim kardeşim olduğunu bilmek öyle rahatlatıyorki içimi.canım benim.
dünyanın neresine gidersem gideyim hep benim kardeşim olduğunu bilmek öyle rahatlatıyorki içimi.canım benim.
uzun süre düşündükten sonra yapılmalı bu eylem, yoksa benim gibi sabaha kadar uyuyamazsınız, tam 3 senedir büyük bir özenle uzattığım saçlarımı ki özen diyorum zira düzleştirici maşa gibi hiç bir ısı oranı yüksek aleti saçıma değdirmedim, dahası envai çeşit yağla beslenmesine yardımcı oldum, sonuçta düm düz upuzun saçlarımı kestirmeye karar verdim, hay aklımı bilmem ne edeyim, son anda kuaförün lekelimelek emin misin bak burdan kesiyorum demesine de, evet evet kes çok sıkıldım artık dedikten sonra önümde 3 ayı nasıl geçireceğimi düşünüp durdum. her gün yıkayıp nemli vaziyetteyken günde 6 kes taramayı düşünüyorum, böyle eskisi kadar olmasa da uzatabilirim belki. siz siz olun, iyice dşünmeden sakın kesitmeyin sakın.
gadjo dilo filminde balkanlardan gelen serin bir esinti gibidir.
http://www.youtube.com/watch?v=_TjGQbUz36Q
http://www.youtube.com/watch?v=_TjGQbUz36Q
buyrun türkçesi;
kayseri yolunda
ya rabbi, kayseri yollarında trenler gidiyor
kalbim diyor ki geri dönmeyeceksin
gözümün nuru
sen dönmezsen deli olurum
dönmesen ben ne olurum
ya rabbi, bütün gece yıldızları saydım
saçımın teli kadar gözyaşı döktüm
gözümün nuru
ya rabbi, kanat değil elbisemin kolları
nasıl uçup geleyim sana
http://fizy.com/#s/143dwv
kayseri yolunda
ya rabbi, kayseri yollarında trenler gidiyor
kalbim diyor ki geri dönmeyeceksin
gözümün nuru
sen dönmezsen deli olurum
dönmesen ben ne olurum
ya rabbi, bütün gece yıldızları saydım
saçımın teli kadar gözyaşı döktüm
gözümün nuru
ya rabbi, kanat değil elbisemin kolları
nasıl uçup geleyim sana
http://fizy.com/#s/143dwv
uçurumdan yuvarlanıp giderken sen, ben kimbilir ne yapıyordum.
sesini duymak istiyor fakat bunu yapamıyorum. duyduğum her gitar solosunda sen olsan nasıl bulurdun acaba diye geçiriyorum içimden. her gece değil fakat bazı geceler aklıma geliyorsun, o karanlıkta ne yapıyor olduğunu düşünüyorum, ellerini düşünüyorum.
seni çok özlüyorum.
sesini duymak istiyor fakat bunu yapamıyorum. duyduğum her gitar solosunda sen olsan nasıl bulurdun acaba diye geçiriyorum içimden. her gece değil fakat bazı geceler aklıma geliyorsun, o karanlıkta ne yapıyor olduğunu düşünüyorum, ellerini düşünüyorum.
seni çok özlüyorum.
bir yerlerde onu bekleyen bir yağmurcu var, biliyorum.