bugün

entry'ler (1859)

doctor who izleyen sözlük yazarları

2005 sonraki seriyle yetinmeyip 1963'te başlayan kalasik seriyi izleyen, kitaplarını okuyanları da vardır elbet. hatta üzerinde the angels have the phone box yazan bir tişörtü olanları bile vardır.

ilk beş nesil

(bkz: eskiden buralar hep dutluktu)

dışarıcıl

evde oturmayı sevmeyen, gezmelerde, eğlenmelerde eli olan kişiler için kullanılan sözcük.

evcimen'in zıttı.

çiftler arasında maksimum yaş farkı

(bkz: yaşın yarısı artı yedi kuralı)

real time transport protocol

stream protokolüdür. internet üzerinden video paylaşımı yapıldığında; videonun (ya da neyi stream ediyorsanız) buffer edilmeden direkt olarak yayınlanmasını hedefleyen bir protokol.

evinizde rtp üzerinden yayın yapan herhangi bir yayını izlemek/dinlemek için vlc player kullanabilirsiniz.

bir bilgisayarın ruhu olabilir mi sorunsalı

öncelikle (bkz: çin odası deneyi)

ruhu olmasa bile ruhu varmış gibi davranabilir. şu anki bilgisayar teknolojileri bu kadar gelişmedi, ama ileride yeterli miktarda veri işleme hızı ve bellek sağlanırsa insanları simule eden biligisayarlar yapılabilecektir. fakat bu sadece ruhu taklit etmek şeklinde olacaktır. elektornik sistemlerde bilinç, kendi kararını vermek, kararsızlık, duygular gibi sistemleri simule etmek bile şu an mümkün görünmüyor.

tabi teknoloji ne getirir bilinmez...

çin odası deneyi

1890 yılında John Searle tarafından ortaya atılan deney. günümüzde yapay zekanın kendi bilinci olamayacağını savunanların elindeki en önemli kozdur.

deney şu şekilde; kapalı bir odaya bir insan konuyor. bu insana bir kitap veriliyor; kitapta nesneler (elma, armut, kalem...) ve bu nesnelere karşılık gelen çince kelimelerin yazılışı var. bu odanın bir yerinde sadece bir kağıdın ve bu nesnelerin sığabileceği bir boşluk var.

dışardan gelen bir adam bu delikten içeriye, üzerinde çince kelimeler yazan kağıtlar veriyor. içerdeki adam da kitaptan bakıp o nesneyi bulup adama veriyor aynı delikten. dışardaki adam, içeride çince bilen birisi olduğunu düşünecektir. ama aslında içerideki insan sadece anlamadığı, ne olduğunu bilmediği kelimelerin karşılığı olarak yapması ona söylenen şeyleri yapmaktadır.

özetle deney şunu savunur; bir bilgisayar, ne kadar insan gibi davransa da, insan gibi hissetmesi ya da düşünmesi gibi bir şey düşünülemez. o sadece kendisine verilmiş komutlar sayesinde insanı taklit edebilir. bu sebeple hiç bir elektronik sistemin bilinci ya da ruhu olamaz.

(tabi bunun tam tersini savunan gruplar da var)

tatlıya tiramisu adını veren mal italyan

tatlıya italyanca'da "yukarı kaldır" manasına gelen tirami su ismini koymaktır.

neyi yukarı kaldırıyor, kim kaldırıyor, bunların tatlı ile ilgisi ne? onu italyanlara sormak lazım.

mirhan cafe

mirhan burgeri, doymak bilmeyen bünyelere ilaç gibi gelen mekan.

the hitchhiker s guide to the galaxy

kitabın en başındaki "gezegenden nasıl ayrılabilirsiniz" kısmı bile apayrı bir sebeptir bu kitabı bu kadar sevmek için.

--spoiler--
GEZEGENDEN NASIL AYRILABiLiRSiNiZ

1 - NASA'ya telefon açın. işte onların numarası: (713)483 31 11. Onlara buradan olabildiğince çabuk ayrılmanızın çok önemli olduğunu anlatın.

2 - Eğer sizinle iş birliği yapmaya yanaşmazlarsa, Beyaz Saray’da çalışan herhangi bir arkadaşınızı arayın -oranın numarası (202) 456 14 14- ve NASA’daki adamlara sizin tarafınızı tutan birkaç laf etmesini söyleyin.

3 - Eğer Beyaz Saray’da arkadaşınız yoksa, Kremlin’e telefon açıp (uluslararası santrale bağlanıp 0107 095 295 90 51'i bağlamasını isteyin). Onların da orada (en azından konuşabilecekleri) bir arkadaşları olmayabilir, ama biraz da olsa bir ağırlıkları vardır, o yüzden deneseniz iyi olur.

4 - Eğer yine başarısız olursanız, yol göstermesi için Papayı arayın. Telefonu şu: 011 39 669 82 ve telefon santralı hata yapmıyormuş.

5 - Eğer bütün bu denemeler başarısızlıkla sonuçlanırsa, tepenizden uçup giden bir ufoyu bayrak sallayarak yere indirin ve telefon faturanız gelmeden önce bu gezegenden ayrılmanızın ne kadar hayati bir önem taşıdığını açıklayın.
--spoiler--

özel üniversitede okumak

içinde bulunduğum eylem.

lisans hayatımı özel bir üniversitede tamamladım. yüksek lisansıma da aynı üniversitede devam ediyorum. şikayetçi değilim durumdan.

öğrencilerin bir kısmı gerçekten baba parası ile okuyan (ya da okuyor gibi görünen) insanlar olsa da, siz kendiniz için bir şeyler yapmak istediğiniz sürece diğer üniversitelerden farkı olmuyor. arkadaş kitleniz daha küçük oluyor, orta halli bir ailedeyseniz -bursluysanız bile- okul masrafları biraz tuzlu gelebiliyor...

ama okul size devlet okullarından daha çok imkan sunabiliyor genelde. çünkü ödenek sıkıntısı gibi bir derdi yok. ayrıca öğretim üyeleri de genelde o kadar kötü olmaz (hepsi diyemiyorum ne yazık ki, ama çoğu iyidir). çünkü okul, öğretim üyesi seçerken ne kadar kaliteli seçerse, reklamı o kadar iyi olur diye düşünür. bu da kaliteyi biraz yükseltir.

tabi dediğim gibi; bu okulların en büyük eksisi, öğrencilerin yarısının boş beyinli zenginler olması. bir yerden sonra onları görmezden gelebilirseniz gerçekten verimli bir eylem olabiliyor özel üniversitede okumak.

yaşın yarısı artı yedi kuralı

yapılan bilimsel araştırmalar sonucunda ulaşılan kuraldır.

ilişkide büyük olan tarafın yaşının yarısından yedi fazlası, partnerin bulunması gereken minimum yaş olmalıymış. bundan daha küçük olursa cinsel ve psikolojik açıdan ilişkinin mutsuz gitme ihtimali çok yüksekmiş.

ilk duyduğumda saçma gibi gelse de adamlar bunun üzerine tezler, makaleler yazmış.
(bkz: science bitch)

18 yaşındaki kızla 20 yaşındaki erkek ilişkisi

yarısı artı yedi kuralına uygun olmayan ilişki.

nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama böyle bir denklem çıkarmıştı abiler. Mantıklı ilişkiler için minimum ilişki yaş sınırı senin yaşının yarısı artı yedidir diye. ben onların yalancısıyım.

21/2 + 7 = 17.5
22/2 + 7 = 18

1 sene bekleyin, sonra olur.

half life deki gizli mavi odalar

orjinal crossfire'da var olmasına rağmen girmenin imkansız olduğu oda. bazı serverlerde bu odaya girilmesi icin duvarda bir kapı oluşturulmuş, değiştirilmiş crossfire mapleri kullanılırdı.

arrow

esinlenme yoktur. varsa bile arrow, batman'den daha eskidir.

kaynak:
http://en.wikipedia.org/wiki/Arrow_(comics) -> eylül 1938
http://en.wikipedia.org/wiki/Batman -> mayıs 1939

indie game

küçük bütçeyle ortaya çıkarılan, fakat gün geçtikçe büyük firmalara yaklaşmaya başlayan oyun türü.

reklam ve pazarlama gibi etmenleri genelde içinde barındırmadığı için zaten bir kaç adım geride başlar bu tür. microsoft, sony, ea gibi firmalarla kapışmasına zaten imkan yoktur. indie oyun geliştiriciler de bunun farkındadır. gerçekçi grafikler ya da pahalı olan diğer etmenlerin yanına bile yaklaşamazlar. bu açığı oyunun hikayesine, oynanabilirliğine ve orjinalliğine yüklenerek kapatmaya çalışırlar.

bu da bazen o kocaman firmaların uğraşıp oluşturamadığı kalitede hikayelerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. bazıları gerçekten sanat eseri kalitesindedir.

(bkz: to the moon)
(bkz: braid)
(bkz: Psychonauts)

oyunlarda türkçe dil desteğinin bulundurulmaması

doğal durum. maddi getirisi az olduğu için çoğu firman uğraşmak istemiyor. çünkü orjinal oyun alan kitle çok büyük değil bizim ülkemizde. para getirmeyeceğini bile bile de adamlar bu işe emek ve sermaya harcamaya yanaşmıyor.

sözlük yazarlarından aforizmalar

hayat, mutsuz olmak için çok kısa.

32 bit 64 bit saçmalığı

buradaki bit, veri yolu genişliğini temsil eder. işlemci ve ramin anlaşması için yollanan kodlardaki opcode ve adresin toplamı veri yolu kadar olmalıdır. daha gelişmiş sistemlerde ram kullanımı arttığı için adres büyür. bu sebeple gelişmiş uygulamalar daha büyük veri yolu kullanır.

teknik olmayan biçimiyle;
senin 2 metre yüksekliğinde bir tünelin var. bu tünele en gelişmiş havalandırma sistemini de kursan, en kaliteli ışıklandırma sistemini de döşesen bu tünelden 3 metrelik otobüsü geçiremezsin.

yani saçmalık değildir. daha fazla yük taşımak istiyorsan (daha detaylı oyun) o büyük tünele ihtiyacın olması doğal.

the 100

çok tırt başlayan, ama giderek toparlayan; ve ilk sezonun sonlarına doğru oldukça izlenesi bir yapım haline dönen dizi.

bir de garip şekilde bana fallout'u anımsatıyor bu dizi. nükleer savaş sonrasında dünyaya dönme olayı yüzünden olabilir tabi bu anımsama.

--spoiler--
o değil de; mount man mount man diyip durdular. ben de yabani gibi bir şeylerdir diye düşünmüştüm. abiler baya baya gaz bombası ile, tatik lazerli silahlarla falan geldiler lan. çok güzel sağ gösterip sol vurmuş senarist.
--spoiler--