bugün

Şiirin çoğul hali.
Bülent Ecevit'in şiirlerini topladığı kitabının ismi.
Ben seni gölgelerin ardına sakladım,
Çocukluğumla beraber,
Su birikintilerinde
kağıttan gemi yüzdürdüğüm günlerde...

Geceleri gökyüzünü izlerken anladım
Yıldızların daima yalnız kaldığını,
Ve karanlıklar çöktüğünde,
ben de korkardım yanlızlıktan
Uğultular duyulurdu kulaklarımda,
Ve görülürdü uzaklardan gölgeler,

Ben seni gölgelerin ardına sakladım,
Karanlıkta seni fark etmesinler diye,
Gün gelecek
çıkaracaktım seni oradan,
Çamurdan adamlar
bir vuruşta yıkılmayacaktı bu sefer,
Ve kağıttan kuklalar yapacaktık
Rüzgarda devrilmeyecek olanlardan

Bir gece kanayan hayallerim taşındı,
Gölgelerin ardına
Hüzün makamında bir yenilgi tarafından
Esareti gördü gözlerim,
Resmine ağırca dokunarak
Korkmamacasına vurulmaktan

Ve sen;
Sen korktun
Gölgelerin ardına sığınmaktan...
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…
1.
bir kuş cıvıltısıydı,bir yeşerişti o gün
onunla bir daha gözlerimiz buluşmuştu
bir aydınlanış, bir nurlanış vardı göz bebeklerimde
güneşimsi saçları, uzun ve ürkek,
gözleri deliyordu gözlerimi süzerek! ..

2.
gün ağardı, güneş ağırdı...
kalktım gözyaşlarımı silerek rüyalarımdan
karşı karşıya gelmemek için hüzünle
ve duvara çarpar gibi bakışlarımı,
son bir hamle ile...

3.
geldim, tıklattım parmağımla çeperini
örülmüş elemle, ayrılıkla, kinle
dostluğunu da öptüm, şehvetinle birlikte
ölümü de gördüm, öldürmeyi de
kan akıtmadan, hayatı damlatmadan yerlere...

4.
bu, birçok yanılsamasından biriydi hayatın
en ömürden ömür alıcı ve sancılı,
kestane rengi ve şuh gözlerin,
sözlerin gibiydi, sözleri gibiydi karanlığın
uykudan uyandım,merhaba hayat! (u.v.y)
üzgünüm !

bir yaşam tükettim içimde

seninle varım
sensiz, varlığımın içinde yokluğuma muhtacım

anlamsızım !
isyan eder duygularım, kelimeler arası hüzünlerde

sende mühürledim yaşamı, nefesimi sensiz hiç sayarak
ve sende bıraktım ruhumu, bedenimi umursamayarak

gittim
geldim.

gidişleri ‘ölüm’
gelişleri ‘doğum’ bildim

öldüm
doğdum.

tersine döndüm yaşamın

birbiri ardına saklanmış umutlar buldum gelişlerde
ele avuca sığmayan acılar bıraktım gidişlerde

ama

gel gör ki ,

bir yaşamı tükettim,
dört duvar arası kaçışlarda

yine de,
ben her yok oluşa seni yazdım
ve her dem sana döküldüm parça parça

üzgünüm...!

beni , benim gibi anlayan varmı?
1)
gitti...
eksik kaldı kitapları,
dizemedi rafına baharları.
sakindi...
suskundu...
karmaşıktı...
gidecek de değildi
ama gitti...
okuyamadı baş ucundaki
kırmızı kaplı kitapları.

2)
düşündükçe uzuyordu bıyıklarım
uzadıkça isyan kokuyordu esmer tenim
ve bir devrim sabahına uyanıyorduk
gecenin aydın bekçiler ile

ölümün çiselediği sağnak bir yağışta
sele kapıldı bıyıklarım
imdadına bir iki serçe koştu
vaveylalar içinde ,karanlığa bata çıka.
gidişine kedim bile agladı
düşün o kadar nankördün işte.
şimdi geçmişten gelen bir rüzgar esintisinden başka bir şey değil aşkın.
zaten bitirdiklerime başlayamam ben.
korkma bir daha dönmeyeceğim!

severek gidebilmek de erdemdir bence, sevmekten vazgeçip gidenlere bakarsan.
seni kötü anarak yürümemek için bütün çabam, elde bir sıcak dostluk tutma derdindeyim.
günahını kimsenin ödeyemeyeceği bir ayrılığı tartışmak zaman kaybıdır.
korkma ben, aklından sildikten sonra yüreğine söz dinletebilenlerdenim.
insanın içi sızlıyor elbette, kolay mı alışılıyor ki başka bir tene?

ilk günler geliyor aklıma, neyi seversin, nasıl öpersin diye meraklandığım anlar.
keşfetmenin zevkiyle karışırdı yabancılık ama gel şimdi bak,
başladığımız yere döndük, yabancılaştık.
korkma, bir daha öğrenmeye gücü olmayanlardanım ben.
ayrılık acısı dediğin, güneş doğana kadar sürer.
bahsettiğim güneş gökyüzünde değil, yürekte olandır.
alışılır mutlaka yalnızlığa da, yeni sevdalara da,
başka kolda uyumaya da, kimler nelere alışmadı ki?
bu gönül sancısı sonsuza dek süremeyecek ya!
sonra, hangi gece bitmemiş ki, ne kadar uzun sürse de!

korkma, ben karanlığa alışık olanlardanım.
sevişmelerimiz geliyor aklıma elimde değil.
saatler boyu nasıl seyrederdik birbirimizi?
sahi ya, insan neden uyuyan birini seyreder ki?
gözünün hareketlerinden, kirpiğinin oynamasından gördüğü rüyayı tahmin etmeye çalışmak,
kendi uykundan vazgeçip,
kolunu ağrıtarak yastığa dayanıp öylece yüzüne bakmak, aşkın göstergesi midir?
rüyalar alemindeyken seyrederek ezberlediğin yüzü,
ayrıldıktan sonra görmek istememeye ne denir?
korkma, ben her zaman gözlerine içine bakabileceğim.

hepimiz, biriktirdiğimiz yaralarla başlıyoruz yeni sevgilere, o yüzden önyargılıyız.
güvenmek için kaybettiğimiz zaman,
aslında mutlu olacağımız anılar yaratmaktan çalınıyor.
aşık olmaktan korkuyoruz çünkü yara bantlarımız bitti kanayan yerlerimizi kapatacak.
incinmemek için sakladığımız kalbimizi, hiç olmayacak yerlerde ortaya koyuyoruz.
korkma, ben değmeyecek adamları önceden sezip, sevmeyenlerdenim.

şimdi, ayrılığın acısını dindirmeliyim içimde. sarhoş olmalıyım bir akşam vakti.
sigaramın dumanından halka çıkarsa, senin düşündüğünü zannetmeliyim.
burnumun direği, yüreğimin içi sızladığında, deniz kenarına inip biraz gözyaşı dökmeliyim.
fotoğraflarına bakmalıyım uyumadan, birkaç kez öpmeliyim.
rüyalar görmeliyim, ter içinde uyanıp, seni merak etmeliyim.
olsun, ben aşkı acısıyla beraber sevenlerdenim.
bunu da aslanlar gibi çekmeliyim.
seni silik bir anıya dönüştürmeliyim içimde, sonra belki adını bile unutup gitmeliyim.
ama yapamam korkma, ben henüz ruhu o kadar kirlenmemişlerdenim..
rimbaud'un yasak aşkı verlaine 'e yazdığı şiir,yasak akını cehennemde bir mevsim olarak anlatmış:

Aldanmıyorsam bir zamanlar hayatım,önüne
bütün gönüllerin açıldığı, yoluna bütün şarapların
döküldüğü bir şölendi.
Bir akşamdı dizimi oturttum Güzelliği-Terslik
edecek oldu-iler tutar yerini bırakmadım ben de.
Bayrak açtım adalete karşı.
Aldım başımı kaçtım. Ey büyücüler, size ey
bahtsızlık, ey nefret, hazinem size emanet.
Azmettim, söndürdüm içerimde insan ümidi adına
ne varsa. Bir yırtıcı hayvan amansızlığıyla atıldım
üzerlerine boğayım diye cümle sevinci.
Cellatlara seslendim, ısırayım diye ölürken
mavzerlerin kabzalarını. Seslendim salgınlara,
boğsunlar istedim, kan içinde, kum içinde beni. Tanrı
bildim musibeti. Gırtlağıma kadar battım çamurlara.
Cürümün ayazında kurundum. Hop oturup hop
kaldırdım çılgınlığı.
Bana baharın getirdiği iğrenç bir budala kahkahasıydı.
Derken az önce işte, bir de baktım ki kıkırdamak
üzereyim; aklıma eski şölenin anahtarlarını aramak
geldi, dedim belki de yeniden heveslenirim.
Hayırmış meğer o anahtarın adı-Anlaşıldı ben bir
düşteymişim.
"Sen canavar kalacaksın..." falan filan... atıp
tutmaya başladı başıma bu şirin hasırları ören şeytan.
"Ölümüne sürsün cümle iştahın, bencilliğin, cümle
bağışlanmaz günahın."

Ah, canıma yetti arttı-Kuzum şeytan, ne olur daha
bir öfkesiz bakıver de benden yana ufak tefek, yolda
kalmış alçaklıklar vara dursun, sen ki yazarda tasvir,
öğreticilik vergilerinin yokluğuna vurgunsun, senin için
kopardım lanetli gün defterimden bu uğursuz yaprakları.
ne hasta bekler sabahı
ne taze ölüyü mezar
nede şeytan bir günahı
seni beklediğim kadar
geçti
istemem gelmeni
yokluğunda buldum seni
bırak vehmimde gölgeni
gelme artık neye yarar.
adam kalktı
adam şaşkındı
kimdi gece ruhuna giren

hatırlamadağı geçmiş
otuz saniye kadar kısa
neden?

aldı bi nefes
düşüşlere dedi
kes!
oda uzadı kıvrıldı
birkez daha

daha öncekilerden
farklıymış gibi aynı
bir defa daha

bırakırım nasıl olsa
dediysede
on saniye sonra kafası döndü ona
baktı güldü
elindeki boka...
Yorgun ve yalnızım kaldırımlara misafirim…
Gecenin gözleri üzerimde.
Denizin ortasında küçük bir
adayım, yüzme bilmem…
Yüreğimi bir yere bırakmışım, bıraktığım yerden çok uzaklardayım. Kapıları kapatmışım üstüme,
sürgüleri beynime çekmişim.
Hey
sabreden derviş banada sabretmeyi öğretsene.
hücremde
sesimi duvarlarla paylaşırdım
aksi seda oyunu,
bir gün sen canım
çaldın kapımı ya
işte o gün oyun bitmişti hücremde
aksi sedam sendin
neşeli bir aşk oyunu
çember çevirmeyi bilmeyen bir acemi gibi
canım benim,
şimdi hayatım
seni özlemekse
canım benim
yeni aksi seda oyununda yine acemi
duvarlara bağırıyorum
sükut dönüyor soluk sarı renginde duvarlar gibi
duvarlar gibi sessiz.
seni bu gece de öpücüklerimle uğurluyorum
sen duymasan da sesimi
ben karanlık dört duvarda
ben durgun su sesi hayatta sana ait.
hadi bakalım uyu şimdi
uyku gözlerinde rüya olsa
rüyanda ben
keşke,
canım.
"paris sokaklarında sabaha karşı
çöp tenekelerinden aşk dökülür
aşıklar balık kılçıklarında
ölür...
şanzelize yağmurda buğulu ayna
çiçekli jartiyerlerin gölgesi iz iz
kişiler geçer kişiliksiz
madrid balkonlarında zehirli asma gülleri
kök temiz filiz kirli
roma, nerondan arta kalan yaralar
aşk çeşmesinde kalp paralar
kazancı yokuşunda bir yatır var
ömürle yarışır mumları erimekte
beni orada bekle
ne çilekeş
ne vefakâr
o ne sırdaş dede
o yokuş baharda da ıslaktır
güzde de
kayan kendi ayağın
düştüğün kendi kaldırımın
o yokuşta niceleri neler diler
o yokuşta gün ışırken
çöp tenekeleri ve yalnız
kediler...

(bkz: bıldırcın yağmuru)
(bkz: zeki müren)
"Diyecekler ki arkamdan
Ben öldükten sonra
O, yalnız şiir yazardı.
"Ve bir kız severdi, aybeyaz.
Gözleri geceye benzerdi,
Gülüşü gülden güzel,
Adı mutluluktu,
Uzaktı bir de..
Yıldızlar kadar.

Yazık, diyecek Şiir defterimi okuyan,
Ne talihsiz adammış, Yüreği çatlamış yalnızlıktan.

"Diyecekler ki arkamdan
Ben öldükten sonra
O, yalnız şiir yazardı."
yazık diyecek hatıra defterimi okuyan,
Ne talihsiz adammış,
imanı gevremiş parasızlıktan..
Bir gece bize gel.
Merdivenler gıcırdamasın,
Öyle yorgunum ki hiç sorma!
Sen halimden anlarsın.

Sabahlara kadar oturup konuşalım,
Kimse duymasın.
Mavi bir gökyüzümüz olsun, kanatlarımız.
Dokunarak uçalım.
insanlardan buz gibi soğudum,
işte yalnız sen vardın.
Öyle halsizim ki hiç sorma! Anlarsın..
ince bir arzu gibi düşer boynun aklıma..
Sıcak sıcak rüzgarlar eser yüzümde
Bir uzun öpücük isterim o kara tenden
Esirgeme!

#CananÇit
Bir çok şairin şiir kitabına isim olarak seçtiği yaratıcı(!) başlık.
insanın bir çok duygusunu tatmin etmesine yarayan bir edebi araç.
adamsan senin gülümsemendir.
kadınsan maharetin yemeğindir.
bir yalnız güzeli çok sevdim saydım.
değer verdim.
ama ne hikmetse de hiç kazanamadım.
bir yalnız güzele boş yere zaman harcadım.
artık iflah olmaz saf aciz böyle bir adamım.
Sen benim derin sevdam,
Sana anlatamadığım bütün duyguları sensizliğin içinde taşıyorum ben.
Yorgun düşmüş şu halimi daha fazla yormasan diyorum.
Vakit geldi geçiyor,
Ömür biçti de biçiliyor.
Yürek yangınlara düşse de elbet bir gün kemiklerim sızlar gibi eriyor.
Gece olduğunda sensizlik çöküyor.
Yıldızlara baktığımda bir anlam çıkaramıyorum.
Sen benim yorgun sevdam, sen beni çok yordun.
Şu yaşımda bana bu cümleleri söyletecek o kadar çok şey yaşattın ki,
Zaten yaşadığım şeylerin de üstüne sen de eklendin ya
Yarım kalmanın bu hayatta ne demek olduğunu ben çok iyi biliyorum.
Yalnız kalmanın bu hayatta ne demek olduğunu ben çok iyi biliyorum.
Bir köşede ağlayıp içine gömülen insanların ne düşündüğünü ben çok iyi biliyorum.
Sevmek isteyip de sevmekten tiksinen, sevilmek isteyip de sevilmekten de tiksinen insanların ne düşündüğünü çok iyi biliyorum.
Dertli bir müzik açıldığında, dertli bir türkü kulaklarından içeri girdiğinde, insanların beyninde ve kalbinde oluşan o cümlelerin ne olduğunu ben çok iyi biliyorum.
Sevda mı diyorsun? Bak sana sevdanın ne olduğunu söyleyim;
Seviyorsun, hem de çok seviyorsun, deli gibi seviyorsun, kendinden geçiyorsun, kendini tanımıyorsun, ondan başka kimseyi de tanımıyorsun, her şeyini bir kenara bırakıyorsun ama bir gün seni o bırakıyor,
Al sana sevda!
Öyle derindir ki yakar seni, yıkar seni, bıktırır hayattan, bezdirir her şeyden.
Sen benim yorgun sevdam
Şiirlerimin sahibi, içimin sahibi, içimi kemiren duygunun kendisi
O kadar çok yordun ki beni, şimdi sana ne yazsam şerefsizliğinin yanında az kalır, az!
Ben senin şerefsizliğini anlatamam biliyor musun?
Yarım kalmanın ne demek olduğunu öğrenmek istiyorsan, içinin en gizli mekanlarına dalış yap
Çünkü ben yalnız kalan insanların ne düşündüğünü çok iyi biliyorum.
Ben seven insanların geceler boyu nasıl ağladığını çok iyi biliyorum.
Ağlatmayın artık insanları desem de, ağlatacaksınız.
Yarım bırakacaksınız ama unutmayın bir gün sizler de çok yarım kalacaksınız, çok!
Ey nevbarım neden uzakta durursun
Nazlı ceylan gibi çimenlerde yürürsün
Yay kaşınla beni ta kalbimden vurursun
Beni yaralayan o kirpiklerin değil mi?

Adın kalbime nakşolmuş düşmez hece
Sensizlik bir araf, giderim gündüz gece
Gözlerin bir hançerden sivrice
Beni maffeden o gözlerin değil mi?

Derviş eyledin beni, bir bakışınla kapına
Bir gelsen yok mu derim zatına
Gönlüm gider, ruhum gitmez yanına.
Beni ağlatan o zülüfün değil mi?

#messoylu