bugün

herhangi bir özrünüzden dolayı yaşıtlarınızın sizinle dalga geçtiği bütün anlardır. sonra iyileşirsiniz, o dalga geçenlerin çoğu size vurulur teklif eder... siz ne dersiniz?

(bkz: bsg)
en fazla dokuz-on yaşlarındayken abiyle beraber gezme amaçlı sokak aralarında dolanırken bir sebepten tartışma çıkması, bir anda gözü dönüp abinin karnına sert bir şekilde yumruk atmak... abinin o acıyla karnını tutup yere çömelmesi... bir karşılık vermeyi bırak bir söz bile söylememesi... akabinde duyulan büyük pişmanlık ve içe dert olma durumu... eve dönüş yolunda tek söz söyleyememek ama gece yataklara geçildiğinde dayanamayarak özür dilemek... üstünden yirmi yıldan fazla geçmesine rağmen her aklıma geldiğinde o anı birebir yaşamakla beraber o günkü pişmanlığı ve üzüntüyü hissederim, gözlerim dolar.
çocuk bir kaç sene okula gitmişse ve 3 yahut 4. sınıfın ilk gününde okula gidiyorsa için böle fena bir hüzün kaplar, dalda salınan sarı yaprak misali sağa sola salınabilir.
balonun patlaması.
dondurmamın yere düsmesi.hep aglamama sebep olmustur.yenisi alınsa bile diğeri aklıma gelir icim burkulurdu.
her hatırlandığında iç burkan anılardır. örneğimiz ise abla kişisinin baba tarafından dövülmesi sürecinde gözü dönmüş babanın sanada bulaşmaması için sessizce durumu izlemek, bukelamun misali duvarın rengini almak istemek, hareketsiz kalıp farkedilmemeyi beklemek. yani kısaca kendi götünü kurtarmaya çalışmak. oysa abla kişisi öyle mi? o merhametli yüreciği baba kardeşe dokunmaya başladığı anda "baba dur lütfen yapma" diye yakarıp o cılız bünyesiyle kurtarmaya girişmekte, suçsuzsa bi fiskede öle yemektedir. halen bu ve benzeri anıları hatırladıkça içim kararıyor nasıl bu kadar bencilce davrandığımı aklım almıyor.. utanıyorum çok..
inşaata kaçan topların hemen geri atılması.
salçalı ekmeğin yere düştüğü andır.
çocukken onca zaman biriktirdiği parayla sonunda çok istediği monami pastellerini alabilecekti..sabah okula giderken yanına aldı parasını..çıkışta yoldaki kırtasiyeye uğradı..pastel boya alacağım dedi adam tipine baktı ve şunlar var ucuz diyerek bazı pastel boyalar gösterdi..o ben vitrindekini istiyorum dedi..adam başladı onları övmeye: çok kaliteliydiler, en iyisiydiler, parası fazla gelebilirdi ama diğerlerinden daha uzun kullanabilirdi....çocuk tüm parasını çıkarttı ve: "bunlar yeter mi" dedi. Adam: "1,5 milyon eksik".. Çocuk: Abi tüm param bu, siz bana verseniz şimdi, ben harçlığımı her gün geçerken bıraksam olur mu? söz veriyorum" Adam çocuğun gözlerindeki ışıltıyı farketti belki de.. "Tamam olur, Hadi kalan da benden olsun madem bu kadar istiyorsun bu boyaları" dedi..Çocuk inanılmaz mutlu evinin yolunu tuttu..kucağına monami pastellerini bastırmış yürüyordu..sanki dünyanın merkezi oydu..dünyanın en değerli hazinesini kendisine teslim etmişlerdi belki de..Eve gelince büyük bir mutlulukla annesine koştu ve: "Anne, bak biriktirdiğim paramla pastel boya aldım.." "iyi güzelmiş, peki ne kadara aldın?" ..... "neee, ne demek bütün paramla, nasıl tüm paranı bu boyalara verirsin..onca zaman boşuna mı sana o paraları biriktirttim? hemen yarın okula giderken geri vereceksin" çocuk ağlamaklı, sevincini annesiyle paylaşacağını sanarken karşılaştığı tepkinin de verdiği büyük hayal kırıklığı ile sessizce:"ama anne adam çok indirim yaptı, geri götüremem. rezil olurum, hem almaz da.." anne ise gayet sinirli: "iyi tamam ver onları bana,bunları saklayayım şimdi, sen haram eder kırar dökersin, arkadaşların alır hayır diyemezsin..zaten dünya kadar para vermişsin..sende hiç akıl yok ki...." diye bıdı bıdı sayarak işine döndü..küçük kızının gözlerindeki kırıklığı, hüzün dolu bakışları, yaşları farketmedi bile......yıllar geçer, küçük kızımız büyümüş üniversiteye başlamıştır. birkaç günlük tatilden faydalanıp eve gelmiştir..evde kardeşlerinin elinde gördüğü kırık dökük monami pastel boyalara bakarken, yeni mi aldı babamlar diye sorar..kardeşi: "hayır abla, senin boyaların. annem sandıktan çıkarttı geçenlerde, alın kendinize oynayın boyama kitaplarınızı boyayın dedi" der. bizim büyümüş ama hala çocuk olan kızımız ağlamaya başlar odada saçılmış kırık dökük boyaları toplarken..içine oturmuştur..çocuklar şaşkın, korkmuş..anne içeri girmiş ne olduğunu anlamaya çalışıyordur.. (daha fazla uzatamayacağım.. kaç yaşına geldim, bu olayı hatırladım mı gözyaşlarımı tutamıyorum kahretsin..istediğim kadar monamı zımpırtısından alabilirim ama yine de o bağrıma bastırdığım boyalar gerçekten benimdi..ve ben onları bir kere bile kullanamadım..içimde ukte kaldı..)
bi şeye çok üzülüp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamışken, annenin ya da babanın ''git odanda ağla'' demesi.
bir daha yaşama şansınızın olmadığı, hep özlediğiniz anlar...
sözlük yazarlarının su anda çok güzel ve hepsi ayrı ayrı manaları derin olan entryler girmesine vesile olan konu.cidden gozlerim yasardı.
yenebilir sandığınız at kestanelerinin aslında yenmediğini anlamanız mesela.
arkadaşlarınız bisikletlerine binerken, duvarla top oynamaya çalışmanız da olabilir.

özünde yoksulluk, yoksunluk vardır hep, öyle ya da böyle.
legolarınızın çalındığı gün...

komşu kızı tuğba şu an karşıma çıksan var ya saçını başını yolarım sen aldın biliyorum!
hiç bisikletim olmadı.
babanız işsizken bisiklet ismeniz ve bunun için ağlamanız babanız geçici bir iş bulduktan sonra size taksitle bisiklet alması o zamanlar pek aklım ermiyordu ama şuan hatırladıkça içim sızlar.
benim hiç bebeğim olmadı.
neredeyse hiç mahalle arkadaşının olmaması.
annenin sümüklü burnu parçalarcasına sildiği an.
kurusun diye sobanın yanına koyulan yeni ayakkabılardaki plastik he-man logosunun erimesi.

(bkz: salak yemin ediyorum gerizekalı bu çocuk)
memur çocuğu olmak. şöyle ki sürekli şehir değiştirilir ve arkanızda hep, asla unutmayacağınız çok iyi çocukluk arkadaşları bırakırsınız, öyle sonradan feysbuktan falan bulunamazlar.
yılan hikayesi'nin bittiği an.
babamın en sevdiğim dondurmayı alması ve yine babamın hızlı yürüyüşüne yetişmeye çalışırken dordurmayı düşürme durumumun gerçekleşti an.
pembe ayakkabılarımın çalındığı gün.
elden kaçırılan uçan balonun arkasından mal mal bakılan süreç.