bugün

sevdiğiniz için yapmadığınız şey kalmamıştır,uğrunda çok üzülmüş yeri geldiğinde bi erkek olmanıza rağmen gözyaşlarınıza engel olamamışsınızdır,nev'in dediği gibi onun bir anı sizin ömrünüz olmuştur,tek bir tebessümü için bile varınızı yoğunuzu ortaya koymuşsunuzdur..ve küçük bir sebepten yakıp yıkıp gitmiştir arkasına bakmadan..belki de bakmak istememiştir onca yaşanmış yıllara rağmen..o zaman dökülen kelimedir ağzınızdan.yazık...
çok sevdigin birine, bir tabak yemege ya da uzun zamandır dinlemek istedigin bir şarkıya kavuşursun kavuşmasına da ne o biriyle doyasıya sarılabilir, özlem giderebilirsin ve ya karnının tok oldugu zamana denk gelmiştir yemegi bitiremezsin, tam şarkıya eşlik ederken kapı çalınır sonlanmaz eylemlerin. ne artar ne eksilir yazık olur, ziyan olur.
söylenmesi pek keyifli, Aşkın Nur Yengi şarkısı.

Yazık şu geçen zamana yazık,
Yalan mıydı biz mi aldandık?
Yazık şu gençliğimize yazık,
Nasıl böyle erken yıprandık?
Böyle mi sona erecekti,
Böyle parça parça mı olacaktık,
Bu kadar yalan mı yaşandı her şey?
Hem sana hem bana yazık.
Ne olursun yalan de,
Bu bir rüya sadece,
Ne olursun konuşma,
Sana ihtiyacım var dinle.
ikimize de yazık,
Gençliğimize yazık,
Bu kadar yalan mı yaşandı her şey söyle?
Icki masalarinda dinlenmeli..

(bkz: bu kadar yalan mi yasandi)
saglam bi' askin nur yengi parcasi. her seyin sandiginin aksine bu denli basit olmasini tam olarak algilayamamis bunyenin o lamba yandigi an dudaklarindan fark etmeksizin dusurdugu soz. anlami cok buyuktur, anlamak isteyene..
(bkz: heyhat)
aşkın nur yengi'nin moral bozucu şarkısı.
kaybedilen tüm değerler için kullanılabilir.
söylenecek şeylerin manasız kaldığı,içteki sızıyı anlatacak kelime bulunamadığında söylenen sözdür;
eğer sözü işiten kişi iseniz hazmı zor,acı verici bir sözdür.
bazen ne kadar anlamlı olmakta sözler,
aşkın nur yengiden dinleyip, sezen aksu ya minnet duyulası şarkıdır.
çok orjinal içeriğe sahip olup; eksi oy veren ib*e yüzünden eksi oylanan enrty arkasından söylenebilicek kelime.
bu $ehir beni anlayamaz, yasaksa yasak
ate$ söndü! döndü suları çağıran sesin
geri döndü
masum bir öpü$tü, umulmaz dü$tü, yasaksa yasak
ate$ söndü! $iddet bo$lukları doldurur
barbarlar geri döndü.

kötüyüm. ne mutlu kan yakı$ır bana
kasketini tarlada unutan bir köylü gibi
sızarım en kirli yerinden zamana
ate$ söndü! kollarında acı çekmek ölümümdü
pisim. kara bir sokak kedisiyim bu $ehrin kıyısında

alnında jilet yarası ta$ıyan sevgilim, nemli tanrıçam
her gece taparım o umulmaz yanına
o adsız $ehre; ı$ıksız geleceğe
ate$ söndü! kılıcım usulca girdi kınına
prensesim, tiz sesim, pis güne$im
yazık yine döndük kendimize

yazık
yine döndük kendimize

Altay Öktem..
sol tarafta tatmin edici başlık sayısının azalması sonucu yazar ya da okuyucu tarafından çıkartılan nida.
bazen acınılası bir durum olmadan da sevgi ve şefkat duyulan kişi ve nesneye de soylenebilen,bu esnada başı hafif yana yatırıp * gozleri de bir miktar kısarsanız daha da bi vurgulanan çok amaçlı sozcuk.
gelmiş geçmiş, ayrılık üstüne yazılan en güzel şarkılardan biridir. insan kendini "bir şarkı nasıl olurda hem bu kadar duygusal hem de isyankar olabilir? diye sormaktan alamıyor.
"mea culpa" ve onlar.
insanın kalbi rulet çarkı olmaya görsün bi'kez; masadan kalkan, vurulana hep yenik...

"i hit the grown, bang bang... "
bir nevi isyandır .
yarım kalıp yasanılmayan zamanlara yazık ,
anılara yazık ,
ardında bıraktığın bana yazık .
eski türkçede suç anlamına gelmekte olup*, bu yazıda derinlemesine, sidiğindeki üreye kadar inceleyeceğim bir garip nida. bu yazıda bahsedilecek olan "yazııak" şeklinde kullanılan nidasıdır, ziyan olmuş anlamını içerse de aslolan nidadır, gözden kaçmasın.

yazık lafı acımak ile omuz temaslıdır. acımak ve acımasız lafları ise ayrı bir konu olup burada pas atılıp kaçılacaktır.

aslında her şey, bundan birkaç gün önce tv'de arz-ül endam eyleyen, kendini sunucu sanan bir amip yüzünden oldu.

evlendirme işi ile uğraşan programa insanlar geliyor, beni everin diyor. bu programa görme engelli bir damat adayı geldi, eleman doktora çalışması yürütüyormuş ama mazisi biraz acılı. gözlerini kaybettiğinin ertesi annesini kaybetmiş, kendisine el kol olacak bir eş arıyor. sunucu kızımız 30 yaş civarı bir şebelek, anlatılanlara ağladı falan, his yaptı, acıdı o na, sen kimsin lan? karşında yakında doktor olacak bir adam var, şimendifer kafa!!

ardından 130 cm boyunda bir damat adayı çıktı, elemanın yaşı 45 civarı, kızımız yani tek hücreli şavalağımız fındık kurdu diyerek konuşuyor babası yaşındaki kişi ile, ne imiş boyu kısa imiş, ulen senin beyin kıvrımlarını bi ipe dizsem 3 cm'yi aşmaz o da bir şekil "yazık" tepkisi gördü. damat adayını bir bayan beğenmiş, 50 yaş civarında olan telefondaki ses bir çocuk sesine benziyor ama 50 sene bu?! sunucu su kabağı durur mu? asrın lafını etti, "sen telefona anneni ver" velinle konuşayım hesabı! bre aymaz, bre gafil, bre siklamen kafa!! hay allahım yahu.

ona göre o peri kızı diğerleri ise "yazzzzıııaaak" şeklinde ifade edilebiliyor. acılı yaşam öyküsüne, acıma ile "yazık bakışları" atan bu gerzek, babası ve annesi yaşındakilere de "ay canım yazııık şeklinde yaklaşabiliyor".

yazık lafı, acımadan gelir, acıma ise kendinden küçük görme içerir. sen kimsin ki, ha soruyorum sen kimsin?! tutmayın lan beni!.

acımasız, acımayı bilmeyen anlamına gelse de acımak kökeninden çok öteye kaymış bir sıfattır. acımasızlık küçümseme içermez, güce sahip olanın yanlış kanaldan gücü kullanması durumudur.

acımak yeryüzünde en aşağılık duygulardan biri olup, böyle sikko kafalılar için böbürlenme, vesilesidir. iki-üç sözcük haznesine sahip bu kalamar tavalar sürekli, "yazık", "ah canım" gibi laflar ederler ya da o minvalde bakarlar. bir daha soruyorum, sen kimsin oluyorsun?

haşiye : programın ismini bulamadım, hatırlamıyorum sarhoştum, hatırlamak istemiyorum daha doğrusu.
hiçbir derdiniz yokken bile dinlediğinizde acıtan şarkı. "böyle mi sona erecekti, böyle parça parça mı olacaktı, bu kadar yalan mı yaşandı her şey? hem sana hem bana yazık..." der, ezer geçer. sezen aksu bunu hep yapıyor.
Rusçada dil demektir.
bir sabah saatiydi.
soğuktu.
o anda kadınının yalnızlığını düşünmek...
yazıktı.

bir olmanın iki olmaktan daha mühim bir mesele olduğunu anladığı bir vakitti.
sıradan, herkesin arkasını dönüp görebileceği bir odanın içindeydi adam.
çaresizliğin kolayca yaşanabileceği bir yerdi, alışılmış.
bir masası vardı, üstünde dolu bir kadeh şarap,
aklında o kadının bilekleri,
ya şeytanın, ya en kutsalın.

bir böcek derisinin altında gezerken,
dirsekleri masaya dayanmış, başı avuçlarında,
düşünüyordu işte o anda en düşünülmeyecek şeyi.
neden o kadın?

sol koluna baktı adam,
ne kadar da sağlıklı, ne kadar da canlı!
hakediyor muydu acaba bu kadar kusursuz olmayı?

acının birbaşınalığını yok edecekti.
bir dikişte içtiği çömlek kadehini kırdı adam,
aklına bir kadının beyaz bilekleri geldi,
kapattı gözlerini.

kalın yünden beyaz kazağı kan içinde,
bir olmanın iki olmaktan daha mühim bir mesele olduğunu düşündü tebessümle,
ve kan da olmalıydı,
soğuk bir sabahın kavuşma ayininde.

kadınına dokunduğu bir zafer anıydı.
bunca zamandır yaşanan iki yalnızlığı düşündü adam,
yazıktı.
pek fena aşkın nur yengi parçası. o kişiye değer verdiğine mi yazık, zamanını geçirdiğine mi, kendini kandırdığına mı, seni kırmasına izin vermene mi, boş yere üzülmene mi, içinden bir şeyler çalmasına mı, bu kadar kolay zırhlarını indirdiğine mi, kısacası inanmana mı yazık?
içinden bir an, arabeskleşmeyelim kuzum denir? iyileşmenin başlangıcı bunlar...olsun, iyiydi, güzel zamanlar da vardı, deneyim denir. hangisi doğru bilinmez...yazık mı değil mi? iyi ki mi, keşke olmasaydı mı? bilinmez. bilinmemeli zaten.
uğruna yıllarca emek harcanan bir şeyin, tam olarak 'puf' diye uçup gitmesidir.
yazıktır, günahtır.
kendisini acındırmayı seven insanların bayıldığı bir kelime. evet ben bayılıyorum. yazık, yazık bana. bu kelimeyi sevdiğim için yazık.