bugün

genelde yarmayan entrylerle doludur.
geçen gün bir arkadaşımın 10 yaşındaki kuzenini parka götürdük. kumdan kale yapıyoruz. normalde ev diye düşünülebilir ama zengin çocuğu olduğu için zaten kale gibi evde oturuyorlar.

çocuk sonrasında bir kağıt parçası koydu "bu benim" dedi. iki kağıt parçası daha koydu "bu annem ve babam" dedi. sonra bir tane daha koydu "bu da yardımcımız" dedi. zenginin yaptığı kumdan kale bile bir başka arkadaş, çocuk yardımcıyı bile düşündü. yaverleri olmadan günü geçmemiş ki yavrucağın, ne yapsın?
Arkadaşların heves edip öğrenci evinde köpek beslemeye çalışması ve benim yorumumun; "olm bakamazsınız bak hastalık bulaşır." olması. akabinde* Arkadaşlarımın konsepti yanlış anlayıp köpeğe pire bulaştırması.
yer : nevşehir

mükremin dini bütün bir kuldur. Ağzından küfür duyan olmamıştır. adnan oktar gibi inşallah, maşallah'ı ağzından hiç düşürmez. Birgün evinin ikinci katında namaza durur, komşusu ve yakın arkadaşı olan şahıs kapı açık olduğu için içeri girer. Mükremin tam o arada duaya başlamıştır. Arkadaşı ona şaka yapmak için önce kendine odanın içinde saklanacak yer bulup ardından şöyle bir seslenir.
- uuuççh yaaa kulum mükremin !
+ uçamıyom yarabbi. :(
- uuuççh yaaa kulum mükremin !
+ uçamıyom yarabbi :(
- seen balkondan atlah ben seni uçuracaam !
Mükremin, erdim sanmış, tabi atlamış aşağıya.

sonuç : kırık bir kol ve yaralanan bazı yerler. Arkadaşına da vermiş tabi ayarı. Ne inşallah kalmış ne maşallah.
(#21964563)

Ahahah. Yüzde yüz gerçek.
bir arkadaşım anlatıyor bunu.

çok samimi oldukları bir aile dostları varmış. bu çok eski dostlar bir gün misafirliğe gelirler ancak bizimkiler evde yok derhal bir çilingir'e telefon açılır çilingir gelir misafir için kapıyı açar ve misafirler eve girer çayı demler yemekleri yaparlar. asıl ev sahibi eve bir gelir evde bir şenlik havası neyse hasret giderirler ev sahibi de çok sevinir iyi ki geri dönmemiş siniz diye.
yakın arkadaş müstehcen içerikli mesajlar atmayı pek sever. bir gün bu kızımız çook hoşlandığı bir çocukla mesajlaşırken arkadaşa atılacak mesajı çocuğa atar. mesaj ise aynen şöyledir;

'aşkitom; banyo yaptım, pamuk gibiyim. yarın gece al beni koynuna'
çok acaip ve gerçek bir hikaye. Eski çalıştığım yerde muhasebe müdürü bir adam var. Tipik yalaka. Neyse konumuz başka. bunun bir toyata corona arabası var. Arabanın defteri var. araba ile ilgili ne yaparsa bu deftere yazıyor. benzin aldım şu km de, yağ koydurdum bilmem ne. araba bildiğin kız. üstünde toz yok böyle bir manyak adam.
adamın bir de köpeği var. Burada bahçe katında oturuyor abiimiz ve köpeği de alıştırmış. Köpek çok güzel kızıl bir setter. Köpek bahçeye camdan çıkıyor. yani adam camı açınca köpek olduğu yerden fırlayıp camdan dışarı atlıyor. Sonra geri atlıyor filan. adam da çok eğleniyor ne akıllı köpeğim var diye.

bunlar ön bilgi. hikayemiz ise şu. Bu abimiz istanbula bir arkadaşına gidiyor. Köpeği ve ailesi ile birlikte. kendi arabası ile. Arkadaşı ataşehir'de oturuyor. 20 katlı filan bir binanın 15. katında. Bunlar eve çıkıyor, adamın köpeği evdeki köpekle filan oynuyor derken ev sahibi pencereyi açıyor.

ilginç olan şey ise köpeğin adamın arabasının üstüne düşmesi. Nerden baksan 40 kiloluk köpek. 15. kattan arabanın üstüne düşünce arabayı dağıtmış haliyle.

ben böyle yazınca baktım ki aslında dram dolu bir hikaye. adam da zaten ağlaya ağlaya anlatmıştı.
--spoiler--
sanırım anlatınca komik olmayacak ama ilerde hatırlayım diye üşenmeyip yazıyorum.

annem babam lost'a sardı 2013 ün son günlerinde. her gece 3 4 bölüm izliyoruz oturup.
3.sezon ortalarına geldik, kate ile sawyer'ın meşhur sevişme sahnelerine geldik. daha öncesinden olacakları bildiğim için kumandayı kasıtlı olarak uzağa koydum bakalım ne yapacaklar diye.

sahne başladığı anda annem kanepenin üstündeki olmayan lekeleri inceleme başladı

babam ise telefonu karıştırmaya başladı (aramaya cevap vermek ve annemi aramak dışında telefonu kullanmayı biliyorsa top olayım laksjdaslk)

"konuya hakim değilmişsiniz gibi davranmayın lan ahaha" dedim, eşek kadar çocuklarına terlik fırlatarak cevap verdiler.

hayır yaptıkları işin meyvesi karşılarında oturuyor mk, daha neyin utanması bu onu anlamadım.
--spoiler--

itü sözlük'ten anakin nickli kardeşimizden alıntı. *
kuzenimin üçüncü sınıftayken öğretmenler gününde ucuza gelsin diye hocaya piknik tüpü ve külot almış olması.
sınıfta uyurken birden hoplayarak uyanmam ve arkadaşımın noldu lan diye sormasına karşılık bende en iyi arkadaşıma araba çarpmıştı yalanını uydurmam.
yeni ise basladigim gun isyeri girisinde sekreterin sorusu
--beyaz yaka mi? mavi yaka misiniz?
--bugun beyaz gomlek giydim ama mavileri de var hanim efendi..
--hayir beyfendi oyle degil yani isci misiniz degil misiniz?
--ben buranin ortagi veya sahibi degilim tabi ki isciyim hem patron olsam tanirdiniz.
--hay allam cattik ya kiminle goruseceksiniz beyfendi.
--ahmet beyle ama o da patron degil isci yani ona gore sinirlenmeyin.
--off tamam suradan gidip sola donun odasi karsida.
--tam giderken yine ben ; simdi aklima geldi benim eflatun ve bordo gomleklerim de var.
--cildiriyorum, lutfen gidin.
--tamam kusura bakma isci kardes.
--yeter lannn guvenliiiikkkkk....
--spoiler--
sanırım anlatınca komik olmayacak ama ilerde hatırlayım diye üşenmeyip yazıyorum.

annem babam lost'a sardı 2013 ün son günlerinde. her gece 3 4 bölüm izliyoruz oturup.
3.sezon ortalarına geldik, kate ile sawyer'ın meşhur sevişme sahnelerine geldik. daha öncesinden olacakları bildiğim için kumandayı kasıtlı olarak uzağa koydum bakalım ne yapacaklar diye.

sahne başladığı anda annem kanepenin üstündeki olmayan lekeleri inceleme başladı

babam ise telefonu karıştırmaya başladı (aramaya cevap vermek ve annemi aramak dışında telefonu kullanmayı biliyorsa top olayım laksjdaslk)

"konuya hakim değilmişsiniz gibi davranmayın lan ahaha" dedim, eşek kadar çocuklarına terlik fırlatarak cevap verdiler.

hayır yaptıkları işin meyvesi karşılarında oturuyor mk, daha neyin utanması bu onu anlamadım.
--spoiler--

http://www.itusozluk.com/goster.php/@11921686
sabah durakta otobüs beklerken, gözlemlenen olaydır.
durağın biraz gerisinde içinde bir erkek ve bir bayan olan araç birini beklemektedir. şoför araçtan iner ve diğer tarafa geçer, yan tarafın kapısını açar ordan bayanla muhabbet etmektedir. biraz yürür aracın arkasına doğru bakar, tam o anda bir köpek gelir ve aracın içine girer. içerdeki bayan da korkup dışarı çıkar. araçta sadece köpek kalmıştır ve dili dışarıda etrafı seyretmektedir. adam tüm kapıları açar ve köpek çıkar dışarı. ardından da kapısı açık otobüse hamle yapar. insanlar çığlık atınca vazgeçer. * bütün durak kahkahayla izledik olayı.
+ ya tam goruselim diyecektim gitmeden de durum soyle
- evet?
+ uzerine afiyet, ben biraz regl oldum da
- hi, anladim, eh canim sorun yok:)

-'ler bugun cok asabiyim sozluk oluyor.
Bugün yaşadığım olaydır.
Afyona gelinmiştir ve park edilecek yer aranıyordur. Ablamın bahsettiği park görevlisinin çöpçü olduğunu anlamamız dışında başka bir olay daha olmuştur.

Babam gayet sakin ve ciddi bir şekilde arabadan dışarıdaki adama sorar..
-babam
*adam

-Affedersiniz nereye park edebilirim acaba?
*boş bulduğun yere park et abi?
-...
* vallah şöylen bi gez sen
-...
tatil nedeniyle gittiğim eski mahallemde, âdettendir, her gördüğüme "oooo nasılsın" deyip sarılıyorum. arada tanımadıklarım da var tabii. eski arkadaşlar da buluşmak üzere gelmiş.
maç yaparken sürekli takımıma aldığım elemanlar evlenmiş falan feşmekân. sohbet, muhabbet derken dedim ki, her bulduğumuz bozuk parayı götürüp banka gibi yatırdığımız mahalle bakkalını da bir görelim.

neyse arkada mahallenin yeni çocukları, yanda eskiokullar sürü hâlinde gidiyoruz. süleyman abi'den de az taso, fırıldak(topaç), bilye, sporcu kâğıdı almadık yani. heyecan var. bayramlarda koşa koşa gider ne kadar kız kovalayan, torpil varsa alır adamın ev kirasını çıkarırdık. onun bizi görmeye gelmesi lazım falan diye atarlanıyorum içimden.

bakkalın önüne geldik ve film sahnesi edasıyla tabelaya doğru şöyle bir sırıtarak baktım. tabii tüm arkadaşlar eski günlerdeki gibi bakışı atıyor benimle. arkadaki çocuklar da acaba abiler sihir falan mı yapacak beklentisiyle dişleri dışarıda seyre dalıyor o an tabelayı.

-süleyman abiii, diye bağırıyorum.

yoldan geçenler falan bakkalı mı soyacak bu ibneler derken, başlıyorlar izlemeye kaldırımdan. süleyman abi piyasada yok. içeriden devasa bir adam çıkıyor. sakallı makallı şöyle. arkadaki çocuklar bir anda dağılıyor. dayı ürkütücü. hacı misi kokuyor bir yandan.

-süleyman abi yok muydu, diyorum ürkek bir sesle.
-yeeaak, diyor dev hacı dayı. arkasına bakmadan dükkâna giriyor.

içimden, "yok dedi galiba" diyorum.

arkadaşlara başımla hadi gidelim işareti yapıyorum. sürü hâlinde sokağa dönüş yapıyoruz. mahallenin gizli servis sorumlusu bir abla vardı. teyze olmuş tabii. her şeyi bilir deyip ona soruyoruz olayı.

meğer süleyman abi'nin görev yerini değiştirmişler. çocukları, kız kovalayan bahanesiyle sokak eylemlerine hazırladığı gerekçesiyle sürmüşler mahalleden. yerine de ahlak kurallarını bilen bir bakkalı getirmişler.

ah be süleyman abi.
Birgün efendime söyleyeyim facebookta gezinirken on sene evvel kaybetmiş olduğum babamın resmine rastladım bir akrabanın profilinde. Bu fotograf burada ne arıyor diye bakarken en yakın arkadasımın ahaha bu ne lan Recep ivedik yeni film mi çekmiş demesiyle kendime geldim. Ölmüş babamı Recep Ivedık e benzetmesine mi güleyim, kıza durumu acıkladıktan sonra suratının aldığı ifadeye mi güleyim, babamı saçma sapan adama benzetmesine mi üzüleyim bilemedim. Fakat her aklıma geldıkce bu olayı kullandım, ne istediysem yaptı arkadaşım mahcubiyetinden dolayı. Ha artık yemiyor orası da ayrı.
bir Adamın başka bir adama :
"Senin doğdu haberini babana müjdeleyenin amuğa goyam!" diye bağırması.
Öncelikle birazdan okuyacağınız olay tamami ile gerçektir ve yaşanmıştır.

Bir arkadaşım kızlara iltifat etmeyi çok severdi, dikkat edin geçmiş zaman eki kullanıyorum, kendisi boyalıcık yapar, bir gün iki elinde boya kovaları ile yürüyor, o anda karşıdan güzel bir kız gelmektedir, bizim arkadaş boya kovası taşıdığı ellerini kaldırarak;

+ aman allah'ım ay ve yürüyor. Der. Kız gayet soğuk kanlı ve alaycı bir şekilde;

- amam yarabbim eşek ve konuşuyor!

Arkadaş ondan sonra deprasyona girdi, işi ve kızlara iltifat etmeyi bıraktı.
yaklaşık 5 - 6 sene evvel bi kurban bayramı, tabii namaza gidilmiş, kurbanlıklar kesilmiş, bayramlaşılmıştır. evimiz biraz geniş olduğu için rahmetli dedem babaannem, ankaradan halamlar , isviçreden gelen amcam ve babamın diğer 3 kardeşide evimize gelmişti. hanımlar içeriye kurban bayramının olmazsa olmazı kavurma yapmaya gittiler...

bizim ev o gün öyle bi kalabalıktı ki mahşer yeri gibiydi, ama güzeldi... mutfakta 11 tane hanım, salonumuzda 20 tane herif vardı, tabii bahçedede 7 - 8 küçük insan oyun oynamaktadırlar... tabii sohbetler hoş beş...

her neyse elimde kumanda zap yaparken " kobra takibi" çıktı karşımıza. nostaljik etkileri büyük olduğu için değiştirmedim. ama dizinin sonlarıydı. kötü adamımız masum genç kızı arabasıyla kaçırmıştır. arkadaki araçta kızın ebeveynleri vardır ama nafile... viyadüğe kötü adam arabasıyla viyadüğe kamikaze yaparken yukardan esas oğlan helikopterle gelir, kızın dışarda olan elinden tutar ve helikoptere alır... kötü adam mefta olmuştur... ortalık yatıştıktan sonra kız babasına döner ve derki " bu akşam bizi nereye götüreceksin ?".. ve o anda babamdan o tarihi cümleler gelir...

- amı götü dağıtmış hale gezme derdinde, avrupalı kadınlar böyle işte...

salonda bu ölüm sessizliği ve gözler babamın üstünde. tabi evin en büyük evladı bide ev sahibi olduğu için müthiş bi otorite var... yemeğe kadar kimse gülmedi... fakat yemeğin ortasında babamın lafı aklıma gelir ve deli gibi gülmeye başlarım... tabii o olaya şahit olan diğer aile üyeleride yemeği yarıda keserler ve ölümüne gülerler...
bir çocuğa bisiklet sürmeyi öğretmek, eğer o zamanlar siz de çocuksanız çok tehlikeli bir hal alabiliyor. şimdi efendim, yaşım 8 ya var ya yok o zamanlar. benden bir yaş küçük kuzenimin ısrarı üzerine kendisine bisiklet sürmeyi öğreteceğim. olayın geçtiği yer giresun, hani şu yokuşlarıyla ünlü memleket. zaten düz yol görsen gözlerin yaşarır. kuzenim ailecek bize misafirliğe gelmiş annemler annanemler oturmuş çay içiyorlar hepsinin keyfi yerinde sohbet muhabbet, demli çaylar kurabiyeler havada uçuşuyor. evin bahçesinde alem yapıyorlar anlayacağınız. biz de bisikleti aldık çıktık bahçeye kuzenimle. ben öğretmen edasında karşımdaki çaylak kuzenime bisikleti, pedalı ve freni anlatıyorum. hatta sağ fren arka, sol fren ön diye defalarca tekrar bile ettim arkadaşımız karıştırıp ön freni sıkmasın diye. hızlıyken ön fren sıkılırsa tepetaklak olma ihtimaliniz var malum, açıkladım kendisine, mesuliyet kabul etmiyorum bu sebeple ve en ufak vicdan azabım yok. basit teorik dersleri geçtikten sonra ki bu yaklaşık olarak 60 saniye kadar sürdü, oturttum kendisini bisikletimin başına. bisiklet benim, yeni alınmış ve çok kıymetli. ilk ve dahası benim kırmızı bisikletim*. yalnız şurasını pek hesap etmemişiz: hayatında ilk defa bisiklet koltuğuna oturan kuzenimi evin önündeki yaklaşık 50 metre uzunluğunda ve yaklaşık 30 derece eğimli yokuşun en tepesine çıkarmanın olası sonuçlarını. her neyse, yapabilir miydim yapamaz mıydım derken ikna ettim kendisini yokuştan aşağı bırakmaya. gidon düz tutulacak, sağdaki fren sıkılacak ve hızla doğru orantılı frene daha sıkı basılacak. anlaştık. eylem planımız şöyle; ola ki işler ters gider, ben son hızla üstüme gelen bisikleti tutup kuzenimi kurtarmak üzere yokuşun yarısındaki evimizin bahçe kapısında hazır vaziyette bekleyeceğim. arkamda da akrabalarım ve ailem pisküvisini çayına banıp yiyor, muhabbet ediyor olacak. pozisyonumuzu aldık, işareti verdim pek sevgili kuzenime. birazcık tedirginlikle de olsa bana olan güveniyle saldı kendini yokuştan aşağı kuzenim. ilk on metrede yana doğru düşecek gibi oldu fakat orada nasıl düzeltti psikopat, sahiden bilemiyorum. korkudan freni sıkmayı unutmuş olacak ki sürekli artan bir hızla üzerime doğru gelmeye başladı, tabi bu arada bisiklette stabil değil, oynuyor bir o yana bir bu yana, düşse ne güzel olacaktı o anda en azından bir diz kanamasıyla sıyırırdık belki. ilk başta kollarımı açtım tutacağım oğlanı plan bu ya. ama baktım gördüm ki bu ezercesine üzerime geliyor az bir mesafe kala kendimi kapıdan içeri attım. kuzenin o anda yanımızdan uçup giderken ki çaresiz ve bir o kadar da masum, korku dolu bakışını unutamıyorum. acayip acıma duygusu hissettim çocuğa karşı, yazık lan. aynı bakışı saniyenin beşte birinde arkamdaki ebeveynlerimiz de görmüş olacak ki çayı çorbayı yere atıp bir anda ayaklanmışlardı. ben son bir şans olarak arkasından "gökhan freeeen" diye bağırdığımı hatırlıyorum, artık sıktı mı sıkmadı mı o an bilemiyorum ama son gördüğüm, yokuşun sonundaki çöp kovasına çarparak arkasındaki duvardan aşıp mısır bahçesine uçan bir kuzendi. ha bir de ön tekeri ciddi oranda yamulmuş bisikletim, en çokta bu acıttı zaten. yeniydi lan o. sonra sevgili kuzenimi ailecek mısırların arasından çıkardık tabi. korkudan gidonu da bırakmamış olacak ki sağ el bileği iyice yamulana kadar, sağ kolda burkulma, belde incinme ve artık nasıl becerdiyse kafada birkaç dikiş gereken bir yara ile bu macerayı atlatmıştık. hayır o değil olan benim ilk bisiklete oldu, aynı zamanda sonuncu bisikletim oldu bu kazanın benim başımın altından çıkması sebebiyle. yani uzun lafın kısası; bisiklet sürmeyi öğreteceğinizde, kendi bisikletiniz ile öğretmeyin..
kayserili bir arkadaşın, sevdiği kızın doğum gününde havai fişek ve gök bombası patlatıp, bizzat kız tarafından polise şikayet edilmesi...
kız arkadaşın evinin önünde ben 1 saattir beklerken o da benim evin önünde 1 saattir beni bekliyormuş. o kadar doğalız ki telefon bile aramıza girememiş.
kavgaya giderken 1. kattan yoldaki minibüsün tepesine atlamak.