bugün

Kitap savaş sonrası Almanya'sının en büyük yazarlarından biri olan nobel ödüllü Heinrich Böll tarafından kaleme alınmıştır. Yıkılmış bir toplumun, yıkık değerlerinin arasında sıkışmış 2 farklı cins insanı anlatır aslında. Hem Fred'in hem Kaete'nin olaylara kendi pencerelerinden bakması insanı etkiler. Karı ve koca o kadar birbirlerinden farklıdır ki bir ara kadın kahraman sorar; ben niye bu adamla evlendim? diye. Cevabı yine kendisi verir kendine.Yazarın ''Palyaço'' ve ''Dokuz Buçukta Bilardo'' eserlerine nazaran daha az psikolojik tahlil barındıran kitabı sayfalarca tahlil yapmak yerine, hayatın getirdiği realite karşısında oluşan insan psikolojisini irdeler. Yoksulluk romanı gibi gözükse de kesinlikle bir yoksulluk romanı değil, bir ''eksiklik'' romanıdır. Roman kahramanlarında eksik olan bir şey mevcuttur. Bunu hisseder okuyucu lakin ne tam olarak anlayabilir ne adını koyabilir bu eksikliğin. Tıpkı kendi hayatımızda olduğu gibi.
Alman yazar Heinrich Böll' ün yazdığı 've o hiçbir şey demedi' ,son zamanlarda okuğum en etkileyici kitaplardan biridir. Heinrich Böll Kitapta Savaş sonrası esas yıkımın Alman şehirlerinde, hükümetinde, ordusunda ve ekonomisinde olmadığını, esas yıkımı Alman ailelerinin yaşadığını anlatmıştır. Ayrıca yine savaş sonrasında Almanya' da bir grup insanların kiliseye ne kadar çok bağlandığını, bir diğer grubun ise bir o kadar uzaklaştığını ifade etmiştir. Kitapta özellikle kilise cemaatleri ile ilgili olan kısımlarda betimlemeler muhteşemdi, cemaati resmen gözümün önünde bir film şeridi gibi hayal ettim.

Kitap geçenlerde izlediğim bir Lars Von Trier filmi olan (bkz: Europa) nın sanki uyarlandığı eser gibiydi. Hem kitabı okuyanlar hem filmi izleyenler bana hak verecektir diye umuyorum.

'Ademoğlu neredeydin? ' ve 'trenin tam saatiydi. ' isimli kitaplarını da almış bulunmaktayım yazarın, musait bir zamanda okuyacağım.