bugün

küçükken başıma gelen müstesna olay. dü$ündükçe ağlayasım geliyor.

"velet" denilen çağda, fatih'in "lan istanbul'u fethetsem ne olur acaba" diye düşündüğü yaşlardaydım. 11 yaşındaydım, belgesel izleyip tahrik olduktan sonra hayvanat bahçesinde canlı kanlı görüp zevk almak istiyordum. bu düşüncelerle bismillah diyip girdim hayvanat bahçesinden içeri.

atatürk orman çiftliğinin her köşesinde olan tabelalar yardımıyla ve "şu aslanları bi göreyimde gerisini siktir et" mantığıyla aslan amcaların olduğu lokasyona doğru ilerlemeye başladım. neyse geldim aslanların olduğu yere. demir korumalıkların olduğu yere kadar dayandım. başladım hayvanı izlemeye. o sırada da bakıcısı geldi. yemini, etini, suyunu vermeye gelmiş herhalde. adam küçük bölmeden eti verdi aslanın önüne ama aslan hiç oralı değil. sanırsınızki onu afrika dan kafese koyup buraya getiren adam benim. bana öyle bir bakıyor, öyle hareketler yapıyor ki tırsmamak namümkün. önüne et koymuşlar hayvan öküzün trene baktığı gibi bana bakıyor, triplere giriyor. hayvanda bir huzursuzluk var ama ne diye düşünüp duruyordum.

tam ben korkudan altıma işeyecekken aslan arkasını döndü, (dişiydi galiba malı görmedim) yaklaşık 2 metre mesafeden fıskiye gibi öyle tazzikli bir sidik (sadır mı dersiniz artık neyse) geldiki ne olduğunu anlayamadım. hani bazen aptal rüyalar vardır, kişiler, olaylar falan hepsi birbirine girer. örneğin halanızın kızı, babanız rolüne girer falan. kendimi o rüyalardaymı$ gibi hissettim. noluyoruz lan ?

o esnada suratıma ağzıma yüzüme gelen sidiği, belediyenin çiminde oynarken ıslanan çocuğun saflığıyla silmeye başladım. düştükten sonra çevresine "bakan var mı acaba" diye bakıp 2 saniye sonra ağlayan çocuk gibi başladım ağlamaya. ağlamama vokal yaparcasına millette başladı gülmeye. ulan aile eşrafı bile gülmüştü be.
aslan tarafından yenilip sonradan dışkılanmadığı için sevinmesi gereken adamdır.