bugün

khristiyan misyonerler faaliyetlerini geçmişte olduğu gibi bugün de başlıca 2 safhada gerçekleştirirler.
bu safhalar şöyledir:

1) yıkmak ve ele geçirmek istedikleri ülkelerdeki khristiyan unsurlar üzerinde gizli oyunlar oynarlar.

bu metodun ne kadar tahripkâr olduğunu târihte bizden daha iyi bilen bir millet bulunamaz. nitekim misyonerler, osmanlı devleti’nin muhtelif eyâletlerinde yaşayan rum, ermeni, bulgar gibi khristiyan unsurların çocuklarını açtıkları misyoner mekteplerinde okutmuşlar ve onlara “kavmiyetçilik / milliyetçilik” fikirlerini aşılayarak, osmanlı idaresine karşı kışkırtmışlardır.

bir taraftan memleketteki çeşitli unsurların arasına tefrika (bölücülük) ve nifak tohumları ekerken, diğer taraftan da “türkler khristiyan ahaliyi kesiyor!” şeklinde nümâyiş ve propagandalar yaparak avrupa ve amerika’nın khristiyan nüfûzunu türkiye aleyhinde ayağa kaldırmışlardır.


2) avını khristiyanlaştıramayacaklarını anladıkları zamanda, onları islamiyet'ten soğuturlar ve nihayet dinsizleştirirler.

bir misyoner, karşısındaki insanın khristiyanlığı kabul etmese bile kendi dininden çıkmasından ve dinsiz olmasından hiç rahatsız olmaz. çünkü misyonerin asıl maksadı, geldikleri ülkenin siyâsî çıkarlarına uygun insanlar yetiştirmektir.

mesela, amerikalı misyonerler, bir müslüman khristiyan olacak amma amerikan menfaatlerine hizmet etmeyecekse, o kişinin khristiyanlığıyla hiç ilgilenmezler. bunun yerine o müslüman, “müslüman” kalsın amma amerikan menfaatlerine hizmet edecek zihniyete sahip olsun diye uğraşırlar.

misyonerler ilk hamlede türkleri kendi dinleri olan islamiyet'ten ayıramayacaklarını ve doğrudan doğruya khristiyan edemeyeceklerini bildiklerinden, türklerin genç neslini dinsiz olarak yetiştirmek, daha sonraki nesiller zamanında ortaya çıkacak maneviyat bunalımına bir çâre olmak üzere de khristiyanlığı takdim etmek istemektedirler.

birinci nesil islamiyet'ten uzaklaştırılıp soğutulmalı, bu esnâda islamiyet'ten habersiz olarak yetişen (bağışıklık sistemi çökmüş) ikinci nesil türlü medya yayınları, diziler, filimler, kültürel etkinlikler ile khristiyan batı kültürüne alıştırılmalı ve nihâyet bunlardan sonra maneviyat mahrumu olarak yetişen yeni nesillere khristiyanlık değerleri aşılanmalıdır.

khristiyan âile yapısını ve geleneklerini tanıtan, bunları topluma alıştıran ve özendiren programlar, paskalya yumurtaları, likör servisleri, yılbaşı eğlenceleri, dans ve güzellik yarışmaları, sakallı+cübbeli+külâhlı noel babayı sevdirme projeleri, sakallı+cübbeli+sarıklı islam alimlerin’den nefret ettirme projeleri, türk ve islam'ı hedef alan mizah dergileri, hocaları ve islamiyet'i aşağılayan dizi filimler ve tv yayınları kullanılarak genç nesiller zehirlenmektedirler.

bu türk gençleri bilmeden de olsa amerika’daki en güçlü kilise olan görünmez kilisenin (invisible church) müridleri / sempatizanları hâline gelirler.

bu maksatla ülkemizin her tarafında açılan yüzlerce misyoner okulu ve ingilizce eğitim yapan türk liselerinde eğitim gören türk çocuklarını, köksüz birer genç olarak yetiştirirler ve daha sonra kendilerine sunulan imkânlarla bir kısmını amerika’da, bir kısmınıda türkiye’de aynı çizgide eğitimlerine devam ettirirler.

bu köksüz kalan ve ingilizce'ye hayran genç çocuklar âilelerini ve dinlerini küçük görmeye başlayarak misyonerlerin ilk tuzağına düşerler. onlar artık hayatlarının sonuna dek görünmez kilisenin küçük dindarları ve küçük maddi destekçileri olmuşlardır. türk milletinden ve islamiyet'ten utanan ve ilk fırsatta başka devletlerin tâbiiyetine geçen “türk” gençlerinin onlarcası hepimizin yakın çevresinde bulunmaktadır.

cebindeki en küçük lira’yı dahi bir amerikan markasına, bir amerikan gıdâsına, bir amerikan filmine veya müziğine harcamaktan eşsiz bir lezzet duyan bu küçük müridler, kalbleri ve beyinleri binlerce kilometre uzaktaki şehirlerde yaşamakta iken, bizlere de bu gençlerin rûhsuz cesedleri kalmaktadır. ondan sonra uğraş dur “bu gençler niye böyle vurdum-duymaz, niye böyle aldırışsız, niye böyle pasif!” diye söylenmeye ..

işte adına “kapitalizm” denen din budur! kendine bağladığı milyonları, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, ingiliz dili ve amerikan markası hayranlığı sayesinde, kendine hizmet ettirmektedir.

istanbul'da doğup büyüyen ve istanbul'un şanlı fatihi sultan mehmed hân’ın türbesinin yerini dahi bilmeyen o kadar çok türk genci vardır ki, bunlar yüzlerce amerikan markası artist ve müzisyenin hergün ne giyinip ne yediklerini, kimlerle yatıp kimlerle gezdiklerini bir ibadetmiş gibi takip etmektedirler.

kalbler ve beyinler bir tür elektronik din tarafından esâret altına alınmıştır. radyo, televizyon, internet, sinema, konser, magazin, bilboard reklamları ve kesintisiz müzik yayınları bu elektronik dinin kitle-imha silahlarıdır.

sokaktaki milyonlarca insan, bu dost gözüken savaş silahları ile 24 saat boyunca bombardiman edilmektedirler.

füze ve bomba yağan bir şehirde, nasıl ki her yeni gün, yüzlerce insan bedenen parçalanıp ölmekte ve o ülkenin nüfûsu eksilmekte ise ; aynı şekilde bu elektronik kültür bombardımanına maruz bırakılan ülkelerde de her yeni sabah binlerce insan maneviyatını ve rûhunu kaybetmekte, dinsiz ve hissiz cesedler halinde cadde ve sokakları doldurmaktadırlar.

memleketler gün geçtikçe ıssızlaşmakta, yaşayan ölüler ortalığı kaplamaktadır. düşünmekten ve tefekkürden âciz bırakılmış, diploma ve kariyer tuzağına düşürülerek bütün varlıkları ve servetleri yağmalanmış milyonlar için senden hidâyet bekliyoruz yâ rabbi!

kalblerin sâhibi ve gerçek hâkimi olan sensin ya rabbi!

çevir bu kalbleri, döndür bu ruhları ya rabbi!

bitkisel hayata girmiş felçli hasta kendisini selâmete kavuşturmaya güç yetiremeyeceğinden, geride bekleşen kardeşleri onun hakkında senden hidâyet istemektedir.

not: yazı, bana değil bir dostuma aittir.
(bkz: yazar burda copy paste yapmış)
(bkz: bir copy paste var benden öte benden ziyade)
(bkz: ismail yk)
(bkz: emre aydın)
(bkz: serdar ortaç)
okunup da tek yorum olarak copy paste denilmesinden anlaşıldığı kadarıyla beklenen başarıyı elde etmişlerdir. bu mu lan senin böyle bir yazı ile ilgili yorumun? copy paste miş. senin yemek yemen, su içmen, tuvaletini yapman, ananla babanla konuşman olmuş copy paste, dünyadan haberin yok, seni uyarmaya çalışan adama tut copy paste de...
kendini başkasının çobanı sananların zırvası.
globalleşme, izlenilen yanlış politikalar yada politikasızlık, aile müessesesinin görevini yeterince yapamaması gibi gibi...
zihinsel değil, bedensel güce inanmalarıdır.
(bkz: cehalet)

imza; bir dost
(bkz: seks)

hauhauh.
aklın fikrin sex olması.
beyinlerini kullanmaktan aciz olan bir kısım gençlik, adeta hipontize edilerek gözlerine perde indirilmiştir. işte bugünkü halin en büyük sebeplerinden biri, bu kısmın sürü halinde, "gençliğin birinci vazifesinin, bu ülke için ne kadar mühim olduğunu unutturmak" isteyenlerin peşinden gitmesidir ki onlar herkesin bildiği gibi örümcek kafalı hipnoz ustalarıdır.

öyleyse unutanlar için gelsin;

ey türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir.
1980 darbesi.
kısa ve öz.
ABD kültüründen etkilenmiş, tekno müziklerden hoşlanan, cümlelerinin arasına ingilizce kelimeler sıkıştırma gayretindeki apolitik gençlerimizin durumu.
Kesinlikle 12 Eylül'dür.O dönemin içinde yaşayan insanlar sadece kendilerinin zarar gördüğünü sanmalarına karşılık, daha büyük zararı kendilerinden sonra gelen nesil görmüştü. Fikirlerini özgürce söylememeyi öğrenmişlerdir. Otoriteye tamamen boyun eğmeyi öğrenmişlerdir. Farklılıkların bir zenginlik değil sadece başa bela bir durum olduğunu öğrenmişlerdir. Tek gerçeğin para kazanmak olduğunu sanan bu gençlik, tüm zamanların en mutsuz kuşağıdır. Elindekiyle yetinmeyi bilmez. Bitmek tükenmek bilmez yarışların ortasında gençliklerini, hatta ömürlerini tüketirler...
dış güçler. hep bu hale getirdiler bizi. ühü.
* yaziyi yazan kisiden allahin razi olmasini temenni ediyorum.
misyonerlerin, yazarin dedigi gibi dinsizlestirmeye calistigi dogru. onlarin derdi hristyanlastirmak degil dinsizlestirmek. bakiyosun muslumana benzemiyor ama; muslumanim diyor. *
amaclarina ulastilar iste. konuyla ilgili olarak; turkiyenin de katildigi ilk guzellik yarismasinda birinciligi br turk kizina vermislerdi. "biz turk kadinini boyle gorduk ya o haketti" tarzinda bazi cumleler sarfettiler... ismi musluman hayati islamdan uzak insanlar yetistiriyorlar. gerek basin yoluyla, gerek okullarda...
türk gençliğiyle sınırlı olmayan haldir, dünya da insan nesli bir değişik olmuştur. yani tek süper gücün olduğu bir dünyanın neslidir bu.
hristyanlik bilindigi gibi bir cok mezhebe ayrildi ve her mezheb ayri bir din gibi... bir de yehova sahidleri var. bunlar kapi kapi gezer, biz ihtiyaci olanlara yardim ediyoruz... ayrica dernegimizde genclerin katilabilecegi bir cok faaliyet var. muzik, spor... gibi. sizi de bekleriz... gibi gayet nazik ve hos bir sekilde insanlari davet ederler...
muslumanlar bazi konularda onlari ornek almali aslinda.
(bkz: kenan evren)
herşeyden evvel, kişinin kendi iradesiyle karar verebilme özgürlüğüyle bağlantılıdır bu sebep. insan doğuştan manevi bir güçle doğar. belli bir yaşa geldiği vakit ise, seçimleri doğrultusunda hareket eder. cebinde çay parası olmayıpta marlboro sigarası içen bir genci sorgulamak, yanlış bir davranıştır misal. kişi seçimini bu yönde kullanmıştır çünkü. yanlış olduğunu bilmiyor mudur sizce? gayet iyi biliyordur. yüzyıllardan bu yana farklı ulusların, bir diğer farklı ulusa mensup insanlarını etkileme, o ulusu yok etme çabaları hep olmuştur. her seferinde başarılı mı olmuştur bu kendini güçlü sanan uluslar? hayır efendim, olamamıştır. farklı bir ulus üzerinde yıpratma/bölme politikası uygulayan ulusların, bu politikayı uyguladıkları ulusun yönetimiyle arasında ki bağlantıyı ele alalım birde. ülkemizi örnek alalım. mevcut yönetimin her verdiği karar kendi seçimleri midir? bunun cevabıda hayır. peki farklı uluslardan veyahut güçlerden alınan direktifleri yerine getirme zorunluluğu bir seçim hakkı mıdır? elbette. düşünsenize bir! süper güçler diye tabir ettiğimiz amerika, rusya, çin, ingiltere, israil gibi ülkelere ortak parmak hareketi çeken uluslar mevcut değil midir? şüphesiz mevcuttur. çünkü seçim haklarını kullanmış, boyun eğmemeyi seçmişlerdir. münferit olarak belli bir kitleye birşeylerin yolunda gitmediğini anlatma çabası, yersiz bir tutumdur zannımca. bunu başarmak, başarılı bi örgütlenme politikasından geçer. amma ve lakin, farklı ulusların gençlerimizi ne denli etkilediğini söylemek, o uluslara suç yüklemek yerine, evvela sabah programlarına müsade eden mevcut yönetimde suçu aramak gerek diye düşünüyorum. çünkü gençliği yozlaştıran, omurgasızlaştıran sebep, madonna veya marilyn manson değil, mevcut yönetimin uyguladığı politikalardır.

(bkz: uzaklara uçma kuşum)
(bkz: pokemon)
anne/baba/aile kavramlarının pasifleştirilmesi ile ortaya çıkan ara form mahiyetinde bir hal.

kaçıncı yüzyıldayız allah aşkına, haydi bize bir tutam daha özgürlük ikram edin, biz genciz şimdi değil de ne zaman kutlayacağız? hem bakınız, gayemiz günü kurtarmak.

ithal edilen bilginin dahi güncelliği/kontrolünü sağlayamaz duruma gelmişiz, teknik bilginin herkesin anlayacağı düzeye çekildiği sosyal mecralara bakın, sayısız paragrafın çabanın altına yapılan yorumlara.

toplumumuzdaki ahlaki öğelerin, sözde uygulamalar ile ne denli yozlaştırıldığına dikkat edin, o uygulamalardaki hal ve hareketleri birer veri kabul edip tahlil edin, inanın gülünç durumdayız, sanallığın sıradan çarkları olmuş, göz göze gelmek yerine monitöre bakar olmuş, sanal diye gözlerimize mil çekilmiş, kabullenir hale gelmişiz.

mikroplar türemiş, önceden bilmediğimiz.

türkiye yahu burası, sevgi/saygı, duygu yüklü, yardımsever insanların ülkesi, ilk durakta binmenin avantajıyla oturan gencin, o sırada yaşlı bir amcanın ayakta kaldığını görüp utanması akabinde anında ayağa kalktığı insanların ülkesi,

Sahi gençler, birisi de benim macbookpro'ma boot camp yükleyebilir mi?