tanrı eğer yoksa neden olmayan bir şeyle uğraşıp duruyorsunuz ki,

sorusunun ışığında cevaplanması gereken sorudur.

bir de gösteremiyorsun diyen zırcahiller yok mu?

arkadaş zaten gösterebilsen bunun adı inanmak değil,

görmek, bilmek olurdu.

bunun için adına inanç diyorlar.
dinin ilerleme üzerinde en büyük engelidir, aslında bu durum.

şimdi evrende bir sürü bilinmezlik var ve öyle ki insanlar bir şeyleri bildikçe daha da bilmedikleri şeyler çıkıyor. bu kadar tutkulu bir bilmecenin içinde bir kaç sürü insanı çıkıp cennete huri pandikleyeceğini söylüyor.

ayrıca daha kendi içinde yaşadığın dünya hakkında bile bilgin tam değil ama her şeyi çözmüşsün bu evrenle ilgili artık aşmışsın da öteki dünya için çaba harcıyorsun.

işte yaratılışçılık bu yüzden bir gericilik oluyor çünkü kişilere evrenin cevabını verdiğini söylüyor. bu insanlar artık cevabı almış ve dünya da beklentileri bir şeyleri çözmek üzerine değil öteki dünya için ibadet edip cennete gitmek. bunun gelişime vurduğu darbeyi tahmin bile edemezsiniz.

oysa bir tanrı varsa bile ona inanmak değil onu kanıtlamak gerekir ki bu da evrende olan sırları çözmekle olur.

yoksa şu an dinlerin verdiği cevaplar insanları uyutup onları saçma şeylerle tatmin edip gerçek amacından saptırmak dışında bir işe yaramıyor.
Allah'ın varlığının delilleri nelerdir? Allah'ın varlığını nasıl ispatlarız / kanıtlarız ?

Varın ispatı, yokun ispatından her zaman daha kolaydır. Bir elma cinsinin yeryüzünde bulunduğunu, bir tek elmayı göstermekle ispat edebiliriz. Halbuki yokluğunu iddia eden kimse bütün yeryüzünü, hatta kainatı dolaşıp, ancak ondan sonra onun yokluğunu ispat edebilir. Bu ise, imkansızlık çapında bir zorluk demektir. Öyleyse diyebiliriz ki; yok, hiçbir zaman ispat edilemez...
Bir sarayın kapılarından 999'u açık, biri kapalı olsa, kimse o saraya girilemeyeceğini iddia edemez. işte inkarcı, devamlı surette kapalı olan o bir tek kapıyı nazara verip onu göstermek ister. Aslında o kapı da, o inkarcı ve onun gibi olanların gözlerine çekilmiş perde sebebiyle onların ruh dünyalarına kapalıdır. Mümin için kapalı kapı yoktur. Yeter ki gözlerini yummasın!... Zaten 999'u herkese açıktır. Hem de ardına kadar...
işte o kapı ve delillerden birkaçı :

imkân Delili: imkân, birşeyin olması ile olmamasının eşit ihtimale sahip olması demektir. Günlük konuşmalarımızda da mümkün derken olabilir de olmayabilir de manasını kast ederiz. Yaratılmış olan her varlık bize şu gerçeği haykırır: Benim olmamla olmamam eşit idi. Şu an ben varsam, var olmamı yoklukta kalmama tercih eden biri var demektir. O ise ancak Allahtır.
Hudus delili: Hudus, sonradan olma demektir. Hudusun en büyük delili değişmedir. Bir varlıkta değişme varsa, bu hareketin bir ilk noktası olacaktır. işte o noktadan önce o şey varlık sahasına çıkmamıştı. Henüz yoklukta iken var olmayı kendi kendine irade edemeyeceğine ve buna güç yetiremeyeceğine göre bu var oluş Allah’ın yaratmasıyla gerçekleşmiş demektir. Maddenin termodinamik kanununa göre sürekli yokluğa doğru kayması, kainatın durmadan genişlemesi, güneşin süratle tükenişe doğru yol alması gibi hadiseler, bu varlık aleminin bir başlangıcı olduğunu gösteriyor.
San'at: Atomdan insana, hücreden galaksilere kadar bütün kainatta, ince ve baş döndürücü bir sanat göze çarpmaktadır. Evet, bir baştan bir başa kainattaki her eser şu özelliklere sahiptir:
• Büyük sanat değeri taşır.
• Çok kıymetlidir.
• Çok kısa zamanda ve çok kolay yapılmaktadır.
• Çok sayıda olmaktadır.
• Karışık ve çeşit çeşittir.
• Devamlıdır.

Halbuki, kısa zamanda, çok sayıda, kolay ve karışık yapılan işlerde san'at ve kıymet olmaması gerekir. Ancak yapan Allah (c.c.) olursa, o zaman her şey değişir ve zıtlar bir araya gelebilir!..
var olduğunu zannederek düşüncelerini de bir beyinden çıkarttığını idda ediyor olabilir bir insan ama, yok beyin işte...
Devir ve Teselsülün Muhal olması: Devrin muhal olduğu şu misalle açıklanıyor. Bir yumurtayı tavuğun yaptığını iddia eden adama soruyorsunuz. Tavuğu kim yaptı? Buna karşılık onun çıktığı yumurtayı gösteriyor. Buna göre tavuğu aradan çıkardığımızda yumurta yumurtayı yapmış oluyor. Bu ise muhaldir. Teselsül ise bir şeyin silsile halinde ta ilk noktasına kadar gidip o ilk varlığı kimin yaptığını sormak suretiyle Allah’ın varlığını ispat metodudur. Yani bu meyveyi şu ağaç yaptı, o bir önceki meyveden oldu, o da bir önceki ağaçtan. Böylece ilk ağaca yahut ilk meyveye kadar varıyor ve soruyoruz : Bunu kim yarattı diye .

Kur'an yolu devir ve teselsülden çok farklıdır. Yumurtayı kim yaptı? Yahut meyveyi kim yaptı? sorusunun cevabı, doğrudan doğruya, “Allah yarattı” diye cevap verilir. ilim, irade, şefkat, merhamet kavramlarından bir nasibi olmayan, insanı tanımayan, hikmetten, sanattan anlamayan bu sebeplerin (tavuğun ve ağacın) sonucun yaratılmasında hiçbir tesirleri olmadığı ispat edilir. Böylece devir yahut teselsül deliline gerek duyulmaz.
konuyu saptırmamak gerekir, kapı gibi cevaplara devam ediyoruz arkadaşlar.

Hikmet ve gaye delili: Her varlıkta kendisine mahsus bir gaye, bir maksat, bir fayda takip edildiği göze çarpmakta ve hiçbir şeyde gayesizlik, manasızlık ve israf sayılacak herhangi bir durum müşahede edilmemektedir. Hâlbuki, ne madde aleminde, ne bitki ve hayvanat dünyasında, ne de eşya ve hadiselerde şuur ve idrak mevcut değildir ki, bu gayeler silsilesi takip edilebilsin. Öyle ise, kainattaki bu şuurlu işleyişi ve bu hikmet ve gayeleri ancak Allaha isnat etmekle makul bir yol tutmuş olabiliriz.
Yardımlaşma delili: Yağmurun toprağın imdadına, güneşin gözlerin yardımına koşmalarından, ta havanın kanı temizlemesine kadar, bu alem bir yardımlaşma hareketiyle adeta dolup taşmaktadır. Bu yardımlaşmayı yapan taraflar birbirlerini tanımamakta, bilmemektedirler Öyle ise bu merhametli icraatı sebeplere vermek mümkün değildir.
allah dan bahsedip elma örneğinden bahseden müslüman.

bir kere allah armut değildir. yani allah dediğin metafizik varlık( ki tüm metafiziği kapsar bu) bir yere bakılıp görülecek, bir yerden duyulacak, yalayınca ağzında tat bırakacak, koklayın off ne pis kokuyor bu diyilecek bir varlık değildir.

hatta allah ı evrenin her yerine bakmadan yok sayamazsınız diyenlerin evrende o her yere bakıp ne görmeyi umdukların merak ediyorum.

bir kere allah ın varlığından daha büyük teolojik sorun vardır o da allah ın ne olduğu sorunudur.

çünkü biz allah ın ne olduğunu bilmezsek ne göreceğimizi yada gördüğümüz şeyin ne olduğunu bilemeyiz.

eğer allah bir armut değilse o her yere bakmadan nasıl yok diyorsunuz olayı palavra oluyor çünkü metafizik dediğimiz kavramların dışarıda bir algısal gerçekliği yoktur.

o yüzden bu tür düşünce temelde hatalı oluyor.
Temizlik: Kainattaki nezafet ve temizlik, başlı başına bir delil olarak, bize Kuddüs ismiyle müsemma bir Zat'ı (c.c.) anlatmaktadır. Toprağı temizleyen bakteriler, böcekler, karıncalar ve nice yırtıcı kuşlar; rüzgar, yağmur ve kar; denizlerde buzullar ve balıklar; gezegenimizde atmosfer, uzayda kara delikler; bünyemizde kanımızı temizleyen oksijen ve ruhumuzu sıkıntılardan kurtaran manevi esintiler, hep Kuddüs isminden haber vermekte ve o ismin verasındaki Zat-ı Mukaddes'i göstermektedir.

Simalar: Herhangi bir insanın siması, en ince teferruatına kadar kendisinden evvel geçmiş milyarlarca insandan hiçbirisine birebir benzememektedir. Bu kaide, kendisinden sonra gelecekler için de aynen geçerlidir. Bir cihette birbirinin aynı, diğer cihette birbirinden ayrı milyarlarca resmi küçücük bir alanda çizip, sonra da kendileri gibi olması mümkün, milyarlarca resimden ayırmak ve her şeyi sonsuz ihtimal yolları içinde bir yola ve bir şekle sokmak, elbette ve elbette yarattığı her varlığı, hem de hiç kapalı bir yanı kalmamak üzere bilen ve o varlığa istediği şekli vermeye gücü ve ilmi yeten Cenab-ı Hakk'ı en sağır kulaklara dahi duyuracak kuvvette bir ilandır.

Fıtrat ve Vicdan Delili: Allahı tanımanın sayılamayacak kadar çok delil ve işaretleri insanın yaratılışında, fıtratında mevcuttur. Bunlardan birkaç örnek: insan fıtratı ve vicdanı her nimetin mutlaka şükür istediğini bilir. Bir peygambere kavuşmuş ve hidayete ermişse şükrünü Allaha yapar. Aksi halde batıl mâbutlara tapar. Bu tapma insan vicdanın insanı zorlamasıyla gerçekleşir. Güzelliği takdir hissi de insan fıtratında mevcuttur. Sergiler, fuarlar bu his ile gerçekleşir. insan bu yaratılışının gereği olarak, şu sema yüzünde sergilenen yıldızları, zemin yüzünde boy gösteren çiçekleri, ağaçları, ormanları dolduran ceylanları, aslanları, denizlerde kaynaşan balıkları seyretmek ve onlardaki ilâhî sanatın mükemmelliğini takdir etmek durumundadır.

Tarih: Dinler tarihi şahittir ki, insanlık hiçbir devrini dinsiz geçirmemiştir. Batıl, hatta gülünç dahi olsa, hemen her devirde bir dine inanmış ve bir manevi sistemi takip etmiştir. insan fıtratına inanma duygusunu Allah koymuştur ve insan O’na (Allah’a) inanmakla mükelleftir.

Kur'an: Kur'an-ı Kerim'in Kelamullah olduğunu ispat eden bütün deliller, aynı zamanda Cenab-ı Hakk'ın varlığını da ispat eder durumdadır. Kur'an'ın Allah kelamı olduğuna dair yüzlerce delil vardır. Bunlar, Kur’an ile alakalı islam kaynaklarında en ince teferruatına kadar mevcuttur. Bütün bu deliller, kendilerine mahsus dilleriyle "Allah vardır" derler.

Peygamberler: Peygamberlerin ve bilhassa Peygamberler Efendisi iki Cihan Serveri'nin (a.s.m) peygamberliğini ispat eden bütün deliller de, yine Cenab-ı Hakk'ı anlatan delillere dahil edilmelidir. Zira Peygamberlerin varlıklarının gayesi, Tevhid; yani Allah'ın varlık ve birliğini ilan etmektir. Öyleyse, her peygamberin kendi peygamberliğini ispat eden bütün delilleri, aynı zamanda, Cenab-ı Hakk'ın varlığına da delil olmaktadır. Bir peygamberin hak nebi olduğunu ifade eden bütün deliller, aynı kuvvetle, hatta daha da öte bir kuvvetle "Allah vardır ve birdir" demektedir.
şimdi gelelim diğer soruya ;

Allah Neden insanlar Arasındaki Savaşlara Karışmıyor?

Allah (cc) neden insanlar arasındaki savaşlara karışmıyor? Mesela suriye de ve birçok yerde neden milyonlarca insan vahşice öldürülüyor ?

Kim suçlu!?
Bir düşünelim! Bir komutan askerlerini en son sistem silahlarla donatsa, daha sonra bu askerler düşmanla karşılaşsalar fakat askerler ellerindeki bu silahları kullanmasalar ya da kullanmayı beceremeseler, sonunda düşmana mağlup olsalar suç komutanın mıdır? Askerler; “Komutan bize niçin yardım etmedi, etmiyor?” Demekte haklı olabilirler mi?
Dünyada Yahudiler'in toplam nüfusu sadece; 20 milyon. (5 milyonu israil, 5 milyonu Amerika, 10 milyonu ise diğer ülkelerde dağınık bir şekilde...)
Dünyada Müslümanlar'ın toplam nüfusu ise; 1,5 milyar.
En büyük ekonomik güce sebep olan petrolün büyük bir kısmı, islam ülkelerinden çıkıyor. Fakat 3,5 milyon Yahudi, Müslümanlar'ı katlederken 1,5 milyar Müslüman seyrediyor! Sonra soruyor: “Allah (cc)Müslümanlar'a niye yardım etmiyor?”
Bu durumda Allah’ı suçlamaktan utanıp, kendimizi suçlamamız daha doğru olmaz mı?
dine inanmak ve tanrıya inanmak ayrı şeylerdir. önce bunu bir ayırmak lazım. ikincisi inanmak ve bilmek arasında da ayrım yapmak gerek.Zaten çok net şekilde tanrı ispatlansa inanma durumu ortadan kaldırılır.bir üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece olduğuna inanmıyoruz biliyoruz değil mi?

örneğin ben evrendeki en küçük varlıktan tut en büyüklerine kadar hepsinde tasarım ve uyum olduğunu görüyorum. karar verilme eylemiyle yapılandırıldığı bana mantıklı geliyor. her şey tesadüftü kısmı bana daha mantıksız geliyor. tanrı bilinci bir mantıkta kafamda şekilleniyor yani.

dünyada fizik kuralları var mesela. ama fizik kurallarını oluşturan ne bilinmemekte. kaldı ki bu sadece dünya için geçerli. kim bilir başka yerlerde ne tip şeyler var.

bunlar karar verebilme ile olabilecek şeyler bence.

dinler için aynını söylemem mümkün değil. ancak şunu söylemekte fayda görmekteyim. tanrı inancı için dine gerek yoktur.
yeter artık dediğim soru

(bkz: bi bitmediniz amına koyim)
kainatın yaratılışı ile ilgili termodinamik denilen entropi yasası vardır. açıklıyorum;

Albert Einstein bu yasayı “ bütün bilimlerin birinci kanunu” olarak tanımlamıştır. Ünlü fizikçi Sir Arthur Eddington ise “en üstün metafizik kanunu” olarak bahseder.
Termodinamiğin birinci yasası “enerjinin korunumu” yasası olarak da bilinmektedir. Buna göre evrende var olan enerjinin yok edilemez ve yeni bir enerjinin var edilemez. Gerçekte enerji hiçbir işlemle oluşturulamaz sadece dönüştürülebilir.

Evrende var olan bir diğer doğa yasası ise tüm bunların ötesinde bizi ve çevremizi daha yakından ilgilendirir. Varlığın sınırlarını bildiren bu yasa, bizlere evrende var olan canlı cansız her şeyin zamanla yıpranıp, dağılarak öleceğini söyler. Bu fiziğin en temel kanunlarından olan termodinamik yasalarıdır.

Termodinamik yasaları ısı alış verişiyle ilgili bir yasa olmasına ve ısı hareketlerini açıklamasına rağmen sonuçları itibariyle yaşamı ve varlığı temelinden etkileyen yasalardır.

Termodinamiğin birinci yasası “enerjinin korunumu” yasası olarak da bilinmektedir. Buna göre evrende var olan enerjinin yok edilemez ve yeni bir enerjinin var edilemez. Gerçekte enerji hiçbir işlemle oluşturulamaz sadece dönüştürülebilir.

(yani kainat kendi kendine olmamıştır. olması için mutlak bir yaratıcıya ihtiyacı vardır.)

“Entropi yasası olarak bilinen termodinamiğin ikinci yasası da bu dönüşümde verimin hiçbir zaman tam olmayacağını söyler. Yine araba örneğine geri dönersek, motorda yakılan enerjinin tamamı hareket için kullanılamaz. Bir kısım enerji ısıya dönüşmektedir. Yada yaktığımız bir ampulde tüm elektrik enerjisini ışığa çeviremeyiz. Bir kısım enerji ısıya dönüşerek çevreye yayılır. Bu kaybolan enerjidir. Eğer bir yerde enerji dönüşümü varsa, orada mutlaka kayıp olan bir enerji vardır.
Enerji sürekli hareket halindedir . Bir yerden diğer yere akar. içmek için hazırladığınız bir bardak sıcak çay bir süre beklerse soğur . Bu soğuma oda sıcaklığıyla suyun sıcaklığı arasında enerji farkı kalmayıncaya kadar sürer. Sıcak bir odada ısı sürekli olarak soğuk dış ortama kaçmaya eğilimlidir. Eğer oda sürekli olarak ısıtılmazsa, bir süre içinde iç ortamın sıcaklığı dış ortamın sıcaklığına eşit oluncaya kadar soğur. Fakat bu reaksiyonların hiç biri tersinir değildir. Yani bir bardak çay durduğu yerde kendiliğinde ısınıp sıcaklığı artmaz.
Evrendeki her hareket bir enerji dönüşümü sonucunda olur. Evreni ayakta tutan bu dönüşümün sürekliliğidir. Fakat bu dönüşümün her adımda verim hiçbir zaman bir olmayacağı için, ortaya hep bir kayıp çıkar. işte her enerji dönüşümünde meydana gelen bu kayba entropi denmektedir.

Entropi artık işe dönüştürülemeyen enerji miktarının ölçüsüdür. Bu terim ilk olarak 1868 yılında Alman fizikçi Rudolf Clausius tarafında kullanılmıştır.
Termodinamiğin ikinci kanunu evrende kendi haline, doğal şartlara bırakılan tüm sistemleri, zamanla doğru orantılı olarak düzensizliğe, dağınıklığa ve bozulmaya doğru gideceğini söyler. Canlı cansız herşey zaman içinde aşınır, bozulur, çürür , parçalanır ve dağılır. Bu er yada geç her varlığın karşılaşacağı bir sondur. Bu kanuna göre bu kaçınılmaz olan bir süreçtir. Zamanı meydana getiren harekettir. Evrende hareketin olmasını sağlayan ise enerji dönüşümüdür. Zaman ilerledikçe enerji dönüşür ve entropi değeri sürekli artar. Zamanı durdurmak ve geri çevirmek nasıl imkansızsa entropi artışını da durdurmak ve geri çevirmek o derece imkansızdır.
içinde bulunduğunuz ortamın, dünyanın , güneş sisteminin ve tüm galaksinin entropi değeri yani düzensizliğe akışı sürekli olarak artmaktadır. Her geçen saniye gerçekte mutlak düzensizlik ve yok oluşa gider bir adımdır.

(yani kainat var edildiği gibi yok edilecektir.)
ENTROPi VE EVRENiN YARATILMASI
Tarih boyunca insanlar “yaşadıkları evrenin nasıl meydana geldiğini” sorusuna cevap aramışlardır. Ortaya çıkan bir çok düşünce akımı evrenin meydana gelişiyle ilgili bir çok açılama getirmeye çalışmıştır. Bunlardan birisi de materyalist düşüncenin ortaya attığı iddiadır. Materyalist felsefenin temel özelliği maddeyi mutlak varlık olarak saymasıdır. Bu düşünceye göre madde sonsuzdan beri vardır ve var olan şeyde maddeden ibarettir.
Oysa Hıristiyanlık Yahudilik ve islam dini gibi ilahi dinlerin kutsal kitaplarında ise bu düşüncenin tam tersi bildirilmektedir. Bu ilahi kitaplara göre tüm evren her şeyi yoktan var etme gücüne sahip olan yüce Allah tarafından yaratılmıştır ve tüm evrenin bir başlangıcı vardır.
Dinlerin ortaya koyduğu bu gerçek termodinamik yasaları açısından da doğrulanırken, materyalist düşüncenin ortaya attığı tüm iddiaları yalanlamaktadır.
Eğer termodinamiğin ilk yasasına tekrar dönersek, bu yasa bizlere evrende var olan enerjinin kendiliğinden yaratılamayacağını ve var olanında yok edilemeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır. Evrenin içinde var olan hiçbir mekanizma yada güç bunu gerçekleştiremez. Termodinamiğin ikinci yasası ise evrende var olan enerjinin sürekli olarak kullanılmaz hale geldiğini ve bu entropi artışıyla bir gün evrenin tümüyle bozulup çökeceğini ortaya koymaktadır.
Şu an bizler sürekli bozulmakta olan bir evrende yaşamamıza rağmen var olan bir düzen sürmektedir. Eğer tüm evren materyalist düşüncenin iddia ettiği gibi sonsuzdan beri var olmuş olsaydı. Şimdiye kadar gerçekleşen entropi artışı evrenin çökmesine sebep olacaktı. Oysa evren hala varlığını sürdürmektedir. Bu yasalar bizlere evrenin bir başlangıç anında yaratıldığını açıkça göstermektedir. Tüm evren ve içinde var olan her şey bir başlangıç anında yaratılmıştır.
Termodinamiğin birinci yasasına tekrar düşünürsek, bu yasaya göre var olan enerji yok edilemez yada yoktan var edilemez. Evren içinde var olan hiçbir varlık bunu gerçekleştirme gücüne sahip değildir. Peki bu sıfır anında evrende var olan enerji ve madde nasıl var olmuştur?

Ünlü Amerikalı astrofizikçi Hugh Ross evrenin yaratılışıyla ilgili bu soruya şöyle cevap verir:
“Zaman, olayların meydana geldiği boyuttur. Eğer madde, patlamayla birlikte ortaya çıkmışsa, o zaman evreni meydana getiren nedenin evrendeki zaman ve mekandan tamamen bağımsız olması gerekir. Bu bize Yaratıcı’nın evrendeki tüm boyutların üzerinde olduğunu gösterir. Aynı zamanda Yaratıcı’nın bazılarının savunduğu gibi evrenin kendisi olmadığını ve evreni kapladığını, sadece evrenin içindeki bir güç olmadığını kanıtlar.” Hugh Ross, The Creator and the Cosmos: How Greatest Scientific Discoveries of The Century Reveal God, Colorado: NavPress, revised edition, 1995, s. 76
Tüm doğa kanunları gibi termodinamik kanunları da bizleri evrenin yaratılışını ve onun yaratıcısı olan Yüce Rabbimizi göstermektedir. Enam Suresinin 101. ayetinde buyurulduğu gibi Allah “gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır.”
dünya savaşlarının arka planında haçlı zihniyetinin, siyonizmin olduğu, silah endüstrisinin cirit attığı malumdur. bunu müslümanların üzerine yıkmak, arka planda tezgahlanan oyunları görmemek olur.
Aklını göremiyorsun, o zaman aklın yok. Bir tespit.
Taşşaklarınla düşünüyorsun. Bu da başka bir tespit.