bugün

beş bin yıldan sonra medeniyetimizin aciz kaldığı noktalardan birisi de budur. insanlık hala uhreviyatın arkasında sağlam kapılar ve somutluklar arama peşinde heder olup gitmektedir. aklın-bilimin ve mantığın gösterdiği yolda elbette bu hastalıklı durum da bir gün son bulacaktır biz görür müyüz kim bilir? freud bu durumu bir çeşit "obsesyon" olarak nitelendirir işin teknik kısmı civcivli ancak bana öyle geliyor ki bu durum "kültürel alışkanlık" halini çoktan almıştır.

günümüzde hala çoğu insanın bu "obsesyonda" olmasının temel nedeni ise evrimin zihinsel basamağının henüz "yeterli" seviyeye gelmemiş olmasında da olabilir (kim bilir?) bilindiği üzre homo sapiense kadar homo habilis olsun homoerectus olsun her kademe de beyin ölçüsü değişiklik göstermekte bu değişikliğe nazaran zihinsel gelişim de kendini belli etmektedir.

bu durumu aslında eleştirmekten ziyade tahlil etmeliyiz, dışarıdan bakabilmek adına insanlığı gözlemleyip kendimizi de bu duruma dahil ederek duyguları düşünceleri işin içine katmalıyız. misal; ego "insanın yaratılmış olması" misal yoksunluk "insanın kendisinden daha üstün tutunacak bir dal araması" misal anlam "insanın bir anlam ihtiyacında olması" işte bu ve bunun gibi durumların sonucunda ve "ilkel toplulukların" da aşikar durumları göz önüne alındığında aslında tanrı fikrinin çok da saçma olmayacağını görebiliriz. fakat saçmalık şuradadir ki insanlık günümüzde bile bu "düşünceye" itibar etmektedir. işte asıl sorun buradadır ve bunu bir şekilde artık farkına varmalıyız.

saygılar.

leningrad-1976
(bkz: ibretlik paylaşım)

gerçek var mıdır yok mudur? sorusunu akla getiren öngörüdür. Bireye nasıl gerçekliliği açıklayamazsan, tanrı nın olduğunu da açıklayamazsın. Maneviyattan öteye geçmemektedir tüm bunlar. insan her zaman tutunacak bir dal aramak zorundadır. Bulamazsa, o insan çöker, yaşamanın anlamı yitip biter. bir kısım "beni yaratan tanrı bu kadar egoist olamaz" teziyle yola çıkar, bir kısım "tanrı için yaşıyoruz" teziyle hayatına devam eder. kimse kimseye bu "gerçeği" anlatmakla yükümlü değildir. yaklaşık her birey doğumundan yetmiş yıllık süre zarfından sonra esas "gerçeği" görecektir. kasmaya gerek olmadığı kanaatindeyim.
(bkz: ahirette göte girecek entryler)

evrendeki mükemmel düzeni gördükten sonra bir türlü varlığına inanamadığım savdır.

tüm bu düzen, tüm bu çeşitlilik, tüm bu akıl almaz büyüklükteki boşluk sadece tesadüflerle açıklanamayacak kadar mucizevi bana göre.
bir gerçeğin olmadığı gerçeğiyle eşdeğerdir!
(bkz: zalimin zulmü varsa sevenin allahı var)*
inançsızlığın gerçeğidir.
gerçek kelimesinin bile anlamını yitirdiği devirlerin yaşandığının göstergesinin kelama dönüşmesidir.
(bkz: kıyamet kopsa da gitsek)
biraz manidar olacak ama(küfür etmiyorum dikkat edin)

allahın sopası yoktur vurdumu devasıda yoktur der dedelerimiz (bkz: yapmayın bunu)

forum chat tarzı oldu biraz edit k.k

not:eksileyin amına goodumuğun
olmayan birşey hakkında bu kadar inatla konuşabiliniyorsa konuşanların akıl sağlığından şüphe etmemek elde değil.

not: olmayan birşey konusunda bu kadar didiklemek neyin nesi?
kanıtlanmadığı sürece aksi geçerli olan kişilerin anlayamadığı kavramdır.

ayrıca aksini savunanların çoğunun aklından "allah"ın geçtiğine eminim. sanki eğer bir tanrı olacak olsaydı illaki tek tanrı allah olacaktı gibi. eğer bir tanrı olsaydı bile sonsuz sayıda tanrı olasılığından sadece bir tanesi allah olurdu ve %100'e çok yakın bir ihtimal gene cennet'e falan gidemezdiniz. neyse ki öyle bir durum yok, rahat olun.
Birşeyin varlığını beş duyu organıyla, bilimsel yaklaşımla kabul eden kişilerce doğru olan tespittir.
Peygamberlerin bile gerçekten yaşayıp yaşamadıkları bile tam olarak kesin değildir.
Yedi kuşak önceki akrabasını bile tanıyamazken; onların bile öncesindeki bir zamanda
neler yaşandığını sanki görmüşcesine anlatan adamlara nasıl güvenmişler, şaşıyorum.
kutsal kitapların peygamberlerin ölümlerinden çok daha sonra kaleme alındığına göre.

Aslında ben bunların hiçbirine kafa yormam. Dikkatinizi tek bir noktaya çekeyim sadece.

Tanrının yok diyen kişi; tüm hayatını kendi emeğinle kurmaya çalışır.
Tanrı yok diyen kişinin; başına gelen kötülük karşısında suçlıcağı bir tanrısı da yoktur.
işte bu gerçekten hem rahatsız edici, hem de fazla enerji isteyen iştir.

O halde daha kolayına kaçıp;
bütün isteklerimizi dilekçe halinde tanrıya gönderebiliriz.
isteklerimiz olmayınca küseceğimiz,
başımıza bela gelince suçlayabileceğimiz bir tanrımız olması daha hoş olur.
Böylece hem vicdanen rahat; hem de az enerjiyle mutlu mesut yaşarız.

işin aslı bence budur. anlayan anladı.
her şeyi tesadüflere dayayan bir insanın önermesi
o çok güvenilen bilim adamları 0.000001 miligram kan üretsinler de göreyim.öyle boş beleş sallamalarla hiç bir yere varılmaz.
bu kadar muhteşem düzenin bir yaratıcısı olmadığına inanmak , sadece görmek istememekden meydana geliyor.
çünkü insanlar dürüst yaşamıyor,yapılmaması gereken işleri yapıyor,yalan söylemek zorunda kalıyor,nefsine uyuyor ve yaptıklarının sonucunda cezalandırılmamayı istiyor.kim istemezki yapma denilen şeyi yapıp da ceza almamak.o yüzden tanrı yok diyorlar;ama bu yazdıklarını yazarken bile içlerindeki ürperti tanrının var olduğunu onlara haykırıyor.
bunlar görmek istemiyorlar,duymak istemiyorlar,bilmek istemiyorlar...aslında herşeyi görüyor,duyuyor,biliyor ve hissediyorlar...ama onlar en kolayını seçip , bu şekilde kendilerini avutmak istiyorlar.
-tek başınıza kaldığınızda,sessiz bir ortamda şöyle bir kendinize 1 dk filan aynadan bakın..
ve sorun kendinize :
-ben niçin burdayım,ne yapıyorum,nasıl yaşıyorum?
-hayattaki amaç nedir?
henüz ispatlanmadığından gerçek sayılmaz.
arkadaşlar saçmalamayalım, henüz kanıtlanmadığından gerçek sayılmaz ne demek aq. saksıyı çalıştırın az bişi, o mantıkla zaten varlığının kanıtlanması lazım, olmadığının değil.
"o çok güvenilen bilim adamları 0.000001 miligram kan üretsinler de göreyim."

insan gözünün karmaşıklığını hepimiz biliyoruz değil mi? ve taklit edilemez olduğunu düşünüyoruz ama işin aslı böyle değil son araştırmalar ve yapılanlar gösteriyor ki bilim "insan gözünden hiç bir farkı olmayan aynı işlevi ve işleyişi gösteren yapay bir göz" yapma yolunda çok ileri gittiler ve büyük ihtimalle uzun bir süre de değil bu 5-10 yıl içerisinde yapay göz sahnelerde yerini alacak. nedir bu vazgeçilmez olma arzusu? ne yani bir bok değiliz işte bunun farkına varmak zor mu bu kadar? kasmayalım yahu! yapay kan da yapılır yapay göz de yapılır. ki yapılsın da! bu herkesin iyiliği için olur. "yapay kan yapsınlar da göreyim?" komik...

ek: şimdi kaynakları yazmaya üşeniyorum "göster lan" diyen olursa üşenmem yazarım sorun değil mucxs xD...
kendilerince ispatlama yoluna gitmişler.

muhtaç olma açısından ve zihinsel gelişememezlikten yüzünden tanrı inancının hala geçerli olduğu cihetinden bakarsak.

on binlerce yıl önce yaşayan insanlar arasında da "yahu ne kadar geri zekalıyız hala tanrıya inanıyoruz. umarım ileri nesiller bunu düzeltir." diye lakırdıların geçtiğini varsayalım. ve bir daha ki nesil ve bir daha ki nesil... insanlık gelişiyor lakin beklentinin aksine geliştikçe tanrı inancı kaybolmuyor.

başka yerden cevaplamayacağım konuyu sadece bu yönden bakalım ve evet sadece bu yönden bakarsak bile tüm insanların, nesil ve gelişmişlik farkı olmaksızın tanrıya inanma gerekliliği vardır ve bu sürmektedir ki sürecektir. bu insan fıtratına armağan edilmiş bir lütuf olmakla birlikte kul olmanın da anahtarıdır.
henüz ispatlanmadığından gerçek sayılmaz. beyler tırnak içinde söylüyorum ispatlanması için illa görmeniz mi gerekiyor? bu tezi savunan arkadaşlarıma soruyorum kendi beyninizi gördünüz mü?
(bkz: sahi nedir gerçek dediğimiz şey) (bkz: ışık menderes)
insan embriyosu 20.yüzyılın başında 6 şekilli sıralaması ile netligini kazanmıştır. bilim tam tasdik onayını vermiştir. insan spermi, kadın yumurtalıkta döllenme, isklet, kas, et bürümesi ve dogum olarak. yani bilim teknoloji bunu çok uzun bir zaman önce degil yeni keşfetmiştir. kuran yani ALLAH ın kelamı 1400 sene evvel bu sıralamasını yani insan oluşumunu ortalama olarak 5-6 surede tanımlammıştır. bunun neticesine dayanarak uzay bilimi yine şuanki teknolojisi ile şu gerçegi kavramıştır. evren devamlı suretle genişliyor. kuran ayeti bunu biz evreni devamlı genişletici kıldık diye söz eder. bununla beraber yine teknoloji ile okyonusun katmanları oldugunu ve gittikçe karardıgını ama bu karanlık içinde ışık saçan balıkların oldugunu göstermiştir bize. kuran ayeti bunun için okyonusun katmerlerinden ve nur verdigimiz canlılardan diye bahseder. yani görmek isteyen bilmek isteyen istedigi yönden bakar görür kabul eder yada etmez. ha bazı kişiler diyebilir ki insan yazgısı kuran. tabi canım 1400 sene evvel teknoloji o kadar gelişmişti ki arap çöllerinden, o kadar biliyolardı ki uzayın genişledigini balıkların oldugunu suyun karanlık yüzeyini falan... yorum açıktır. görmek ve bakmak arasında ki ince fark sadece.
(bkz: azalarak bitmesi gereken başlıklar)
"gerçek" olduğunu söylemek çok iddialı olur. ancak tanrının olmama ihtimalinden bahsetmek daha doğrudur. bazıları tanrının varlığı ile yokluğunun yazı-tura ihtimalleri kadar olduğunu söylerler. yani %50-50. ancak bu doğru olamayabilir. yani evren hakkında pek az şey biliyoruz. üstüne üstlük peygamber olduğunu iddia eden adamlar hakkında da pek az şey biliyoruz. bize deniyor ki, bundan 2000 yıl önce yaşamış birinin şu mucizeleri vardı. biz o mucizeleri tekrar göremeyeceğimiz için seçim yapmak zorunda kalıyoruz. tamamen kulaktan dolma bilgilere inanıp inanma kararını veriyoruz. halbuki olayla yakından uzaktan ilişkimiz yok. sadece bize verilen direktifler var. kaldı ki o adamlar, varlığı normal yollarla ispatlanamayan şeylerin var olduklarını iddia ediyorlar. mesela tanrıya inanın diyor muhammed. yada onların dilinde "allah" a. peki bu "allah"ı bir tek sen görüyorsan (temasa geçiyorsan yani), ben nasıl inanıcam ona? bazıları çıkıp buna diyorlar ki, "zaten tanrıyı görseydin sınav olmazdı". iyi o zaman, bende şunu diyeyim: "uzayın sonsuz uzaklığında tuhaf yaratıklar yaşıyor. ama onları bir tek ben görebiliyorum. siz göremezsiniz." ben nasıl görüyorum? görüyorum çünkü seçilmiş kişi benim. vs. şeklinde söylediklerime de inanmak zorundasınız demekki? çünkü aksini ispatlayamıyorsunuz. muhammed söylediğinde inanmak kolay ama ben söylediğimde inanmak zor. peki aramızda ne fark var onunla? tutup bana, o şöyle iyi ahlaklıydı, şöyle tatlı dilliydi diye dem vurmayın. tek birşey bile bilmiyorsunuz onun hakkında. sadece söylentiler var, kulaktan kulağa dolaşan. ve inanmak istiyorsunuz inanıyorsunuz. işte tanrı inancı da bunun gibi birşey. sığınacak bir dala ihtiyacınız var, hooop, hiçkimsenin göremediği birşey yardımınıza yetişiyor.

edit: imla.
Allah'ın varlığını kanıtlamaya, ispat etmeye, inandırmaya çalışmaya ihtiyacı yoktur. Yeterince kanıt,ispat seneler önce gönderilen kitaplar ve peygamberlerle yapılmıştır. inanmak yada inanmamak insanların elin de olan bişeydir. ispat isteyenler bir kere Kur'an ı okuyabilirler. Ondan sonra da bu kadar vicdan rahatlığı ile yok diye konuşabiliyorlar ise Allah sonlarını hayır etsin. Kalplerinin bu kadar kapalı ve taşlaşmış olmaları onların için acılı bir sonun habercisidir.
sıradan, düşünmeyen, körü körüne inanan, aileden gelen gelenek ve göreneklere sıkı sıkıya bağlı, kültürel olarak kalıplar arasında kalmış ve kafasını kaldırıp etrafına bakamayan dahası tarihsel değişimi ve inanç sistemlerini elekten geçiremeyen insanların doğal olarak kabul etmek istemeyeceği hattası büyük bir hırsla yine düşünmeden etmeden karşı çıkacağı gerçeklerden birtanesidir.
bir de "ispat isteyenler kuran okusunlar" diyenler vardı ki en evlere şenlik olanlar bunlardır. ufak bir dünya görüşünün dile gelmesidir. bu durumun ispata ihtiyacı yoktur konu gayet felsefik çıkarımlarla masaya yatırılabilmektedir.
ha bir de kalbi beyin olarak düşünüp "kalp açıklığı" "kalp gözü" gibi tanımlamalar vardır oraya hiç girmiyorum.
çoğu kişiyi tekrar karanlık dünyalarına itecek bir başlıktır. dinsizliği ateistliği kişinin maneviyatından uzaklaşmasına katkıda bulunulmak istenmektedir. yalnız kalmanın insana verdiği korkudan olsa gerek. albert Einstein ın güzel bi sözü vardır; ''Hayatınızı yalnızca iki şekilde yaşayabilirsiniz; birincisi, her şeyin sıradan olduğunu düşünerek; ikincisi, her şeyin olağanüstü veya mucize olduğunu görerek. '' bu durum kişiye kalmış bişeydir. özeldir bağımsızdır ve kişi yaptıklarından sorumludur. ikincisini benimsediğimden ilkini açıklama gereği hissetmiyorum. evet benim için her şey olağanüstüdür.
- (bkz: big bang)evrenin yaradılışını açıklayan en müthiş bilimsel gerçektir.
- insanın meniden oluşması.
- insanın doğuşu ve doğmadan önceki durum.
- hava katmanlarının insanın yaratılışı ve yaşamının devamı için dizaynı.
- insanın ruhu ve aklı. akıl lan akıl, beyin. et parçası lan. nasıl beceriyorda evin yolunu bulmaya sevgilini terketmene yiyip içip sıçmana karar verebiliyor. ruh allahtan bir parçadır. mucize arıyorsan ruhunu bak der bir uludağ sözcük yazarı. bu mucizeler çoğu kişi için tınn diye geçilecektir. gerçek düşünce sahiplerini düşünmeye davet ediyorum. şimdi sktirin gidin.
seni leylekler getirdi yavrum*
çoğu kişiyi tekrar karanlık dünyalarına itecek bir başlık olmasının sebebi, dünya nüfusunun çoğunluğunun tanrı inancına sahip olmasından ileri gelir. dinsizlik, ateistlik, kişinin kendi maneviyatından, daha doğrusu duygularından, aklından ve vicdanından uzaklaşmasını değil, aksine, hayatına, tam da onların doğrultusunda yön vermesini sağlar. einstein'ın bir değil, birden çok güzel sözü vardır. birkaçını paylaşalım:

"kendi yarattığı nesneleri ödüllendiren ve cezalandıran, aynı zamanda da insan zaaflarının bir yansımasından öteye gidemeyen bir tanrı hayal edemiyorum."

"bireyin ölümsüzlüğüne inanmıyorum. etik değerleri de, arkasında hiçbir insanüstü otorite bulunmadan, özellikle insani fikirlerle değerlendiriyorum."

"iyiliği ödüllendiren ve kötülüğü cezalandıran, teolojik bir tanrıya inanmıyorum."

sanırım bir süreliğine bu yeterlidir.

dünyada gerçekleşmiş, şu anda gerçekleşen veya gerçekleşecek hiçbir şeyin mucize olmadığını ve olamayacağını düşünüyorum. nedeni ise basit: her şey, mucizelere ihtiyaç olmadan, kendi kendine, doğal yollarla gerçekleşebiliyor. madem bilimsel gerçeklerle konuşuyoruz (big bang'i falan geçelim, oluşumu bakımından tamamı/tamamına yakını anlaşılmış, daha basit şeyler konuşalım), biyolojiden açayım konuyu.

- insanın meniden oluşumu, oldukça basit bir işlemdir. bir hücrenin neden, nasıl büyüdüğüne, barındırdığı özelliklere nasıl sahip olduğuna (burada ipucu, dna) dair bilgilere sahipseniz, o kadar da karmaşık görünmeyecektir göze. doğumdan önceki süreçte ve doğum sırasında nasıl bir mucize var, anlayamadım. aydınlatılmayı bekliyorum. zira annem beni sezaryenle dünyaya getirmiş ve kendisi, 'üç tane çocuk doğurmuş gibi oldum' tarzı cümleler kuruyor yıllardır. acı dolu bir mucize olsa gerek.

- binlerce kez iddia edildi, binlerce kez cevap verildi. tekrar söyleyelim, yazmakla klavye aşınmaz. aşınsa da yenisi alınabilir. neyse: dünya üzerindeki hiçbir şey, tekrar ediyorum, hiçbir şey insanlar burada olduğu için var değil. hiçbir şey insanların yararına çalışmıyor/yaşamıyor. tam tersine, insanlar, o şeyler dünya üzerinde olduğu için, daha da ileri saracak olursak, o şeylerle yaşamaya uyum sağlayabildikleri için bugün yaşamlarını sürdürebiliyorlar.

(bkz: evrim)

- ruh diye bir şey yok. akıl... akıl dediğimiz şey, duygularımızla birlikte, beynimizdeki elektrik akımlarının, yine beynimizdeki sinirler yoluyla iletimi sayesinde vardır. yani bizim 'soyut' dediğimiz şeyler, aslında sinir hücreleri yoluyla beynimize iletilen elektrik akımlarından ibarettir. beyne bir et parçası gözüyle bakarsan, e pek tabii, ruha muha inanırsın canım kardeşim.

- ruh yoktur demiştik. heh işte, olmayan bir şey, olmayan başka bir şeyden nasıl bir parça olabilir lan? fiziksel olarak mümkün değil. ayrıca mucize mucize diye gitmek çok zevkli sanırım. çünkü o mucizeler yıllardan beri hiç test edilmedi, filozoflar onlar hakkında kafa patlatmadı, bilim insanları yıllar süren deneyler yürütmedi. mucize de mucize, kaptırmış gidiyorlar yahu.

şimdi sktirin gidin.