bugün

görüş ayrılıklarına düştüğüm olsa da yazılarını takip ettiğim yazar. kendisini okutmasındaki maharet üslup olsa gerek.

üslup konusunda zaman beni yanıltmaz umarım.

ayrıca güzel bir nick sahibi.
Doğum gününü kutladığım sevgili dost. yıllar geçiyor be arkadaş...
doğum gününü son dakikalarında yakalayabildiğim, 'alacağın olsun senin' yazarı.

doğum günün kutlu olsun ama, yok sana pasta filan! *
doğum gününü yürekten kutladığım güzel insan.
doğum günü entrylerini görünce gözleri yaşaran yazar. eksik olmayın arkadaşlar, sizin de doğum gününüz kutlu olsun, bilmukabele.
tefekkür ve tefelsüf sözcükleriyle karıştırılmaması gereken sözcüktür.
görebileceğin, duyabileceğin en mavi notaları, içine en değerli mücevherlerini koyduğunu/sandığın 'küçükçekmece'lerinde saklayan;

içindeki o elleri başının üstünde ezeli bir suçlulukla/suskunlukla danseden kadını;

sen istediğin zaman sadece ortaya çıkartan

ve bir şey olunca bazen;

bir şey olunca işte,

kaldırıp yerine koyan

müzik kutusu..
söylemesi güzel kelimelerden biri. "tahayyul bile edemiyorum" tınısı kalmış zihinde bir yerlerden.
modern zamanların tespitçi ve mütevazı yazarı. bu nedenle severek okuyorum.

edit: ne ara çaylak oldun lan.
farkında olmadan bir yanlış anlamanın kurbanı olmuş dost yazar. çaylak edilişine hem kendi adıma hem sözlükte kalite kavramının adına üzüldüm. en kısa zamanda aramızda dönmesi dileği ile...
haftanın en beğenilen enrtrylerine bakarken haberdar ve hayran olduğum (ki benim ayıbımdır şimdiye kadar farketmemiş olmak) yazar. sözlüğe kalite katıyor. cingöz tesbitleri ve bu tesbitleri leziz biçimde sunmasına olanak sağlayan güzelim ifade yeteneği -ki her ölümlüye nasip olmaz bu- ala.

bundan kelli takipteyimdir.
çaylak yapılmasıyla haftanın beğenilen girdileri istatistiğini yetim bırakmış yazar.
nick altı saldırganlığım tuttu yine anasını satayım. sabahtır varmış gibi yapıp geri kaçan ve beni iş yeri tuvaletine mahkum eden şerefsiz kakanın da bunda etkisi var sanırsam.

dönelim yazarımıza. önce biraz övgü... durmaksızın kalitesizliğinden dem vurulan sözlüğe tabiri caizse ilaç gibi geldi arkadaş. olayları farklı açıdan değerlendirmesi, sözlükte klişeleşmiş olan sıradan espri formatının dışındaki mizah anlayışı, sözcüklere hakimeyeti falan filan. okutuyor yani kendisini bi şekilde. ailecek severek izliyoruz durumu kısaca.

evet, adam açtığı başlığın ilk entrysini gayet güzel giriyor. okuyoruz, sırıtıyoruz. aradan 2-3 saat geçiyor bir bakmışsın aynı başlık yine sol framde. kime ne yazmış diye aynı başlığa bir daha giriyorsun. aaaa o ne? yine aynı arkadaş, ikinci entrysini döşeyivermiş başlığa. bu ikinci enry de genelde basit bir diyalog ya da sıradan bi tanım şeklinde oluyor.

bunu yapmasının sebebi ilk entrysinin yeterince okunmadığını düşünmesi mi, yoksa oy kaygısı mı? merek ediyorum.

şayet bu iki şıktan biriyse, bu tür tribün olaylarına girmesine hiç gerek yok. zaten kendisinin ne yazdığına sözlüğe girince bakıyoruz. haa zaman zaman bir çoğumuz yapıyoruz başlık canlandırma işlemini. ama süreklileşince hoş olmuyor. ister istemez bi soğuma oluyor kendisine karşı.

neyse ben bir kez daha tuvalete uğruyayım. yapabilirsem silerim bu entryi, yapamazsam edit üstüne editler gelir.

düdüt: çok fena duyumlar aldım kendisi hakkında. doğruysa çok ayıp. evet, sıçamadım.
her seferinde umarım kendi başlığıma yazdığım son entry olur diyorum ama sanırım bu mümkün değil. istemediğim bir şeyi, bazı eleştiriler yüzünden tekrar yapmak durumundayım. önce sözlükte yazdığım 2 ayı ve sözlükten ne anladığımı kısaca bi değerlendireyim:

sözlükteki ilk günlerimde sözlükte yıllar boyu yazacağımı düşünüyordum, günde en az 15-20 tane entry giriyordum ve bunlar hemen her konuyla ilgiliydi. ancak siyasi entrylerin ardından anladım ki bu sözlükte adam gibi bir şey tartışmak, konuşmak imkansız. sesi çok çıkanın üstünlük sağladığı bir linç kültürü var burada. e durum böyle olunca ben de siyasi içerikli entry girmeyi bıraktım. durduk yere cevap verip, entry editleyip sinir bozmanın anlamı yok. aynı şey futbol entrylerinde hatta günden entrylerinde de oldu. hemen tavır alma, kutuplara bölünme yani. oysa ben faşist diye nitelendirdiğim birisi hakkında bile (#4145646) gibi bir entry yazacak kadar konuyu ortak paydada buluşabilme zemininde ele almak isterim, karşımdakinden de bu tavrı beklerim. zaten bu ortam yoksa sabaha kadar yaz dur bi boka yaramaz. velhasıl kelam onları da yazmayı bıraktım. kala kala yazmaktan en çok zevk aldığı tespit entryleri kaldı.

bilenler bilirler günde artık 2 bilemedin 3 tane entry giriyorum. yazmışken de tam yazayım deyip özeniyorum, ortaya okunabilir güzel bir şey çıkarmak istiyorum ve hiç saklamanın anlamı yok bu entry okunsun istiyorum. beğenilsin ya da beğenilmesin, sadece okunsun. e açtığım başlıklar tamamen kendine özgü, yazdığım entry de uzun olduğu için zaten çok az kişi okuyor, altına entry vs. de girilip göz önünde kalmıyor. dolayısıyla o başlık okunmadan görünmeden kayboluyor. karşılığında olumlu ya da olumsuz bir eleştiri almadığım bir şeyi de yazmak istemiyorum. hatta yazarların çoğunun da bu fikirde olduğunu düşünüyorum. amme hizmeti için ya da mecburi görev icabı entry giren yok heralde sözlükte.

ve baştaki noktaya geleyim. ben sözlükten ne anlıyorum? kimilerine garip gelecek başka yaptıklarım da var. hiç bir yazarın başlığının altına onu kötüleyen ya da eleştiren bir entry girmemek gibi. çok gerekirse mesaj atıyorum, eksi oy da kullanmıyorum. yazabiliyosan daha iyisini yaz diye düşünürüm. bir sözlük yazarlığından anladığım genel ortalamaya uymayınca haliyle başta dediğim yıllarca kalma düşüncem zamanla 6-7 aya kadar indi. heralde bu sürede yazabileceğim tespit entrysi de kalmaz. zaten bütün gün girdiğim entry sayısı "2" anasını satayım.

en son bu eleştirilerle gelen başka bir olay daha var. hakkımda bazı duyumlar varmış, doğruysa çok ayıpmış. e bilader söyle de herkes bilsin. burada amaç nedir? mesaj atıp kendisine durumu da açıkladım ama o düdüt hala orada duruyor. madem iyi niyetli bir eleştiri yapıyorum diyorsun, milletin kafasını neden karıştırıyorsun, sıçamadığın için mi? bahsedilen olay da 2 gün çaylak kalmama neden olan bir olay. bir arkadaşımla kimi zaman aynı ip den sözlüğe bağlanıyoruz. ancak ben mevzuatı bilmediğim için durumu moderasyona bildirmedim. işin doğrusunu öğrenince bir derdim var bölümünden yazdım ve sorun halloldu. 2 hesap da normale döndü. ama ne dedikodu ağıymış ki daha önce hiç konuşmadığım bir yazarın bile kulağına gelmiş, hayret!

bundan sonra da kaldığım süre içinde aynı tavrımı sürdüreceğim. zaten artık sözlüklükten çıkıp foruma dönmüş bir yeri de bu kadar ciddiye almanın, sinirlenmenin, ayar verme çabasına bürünmenin bence bir anlamı yok. yine entry gireceğim, isteyen kötüler isteyen artılar. hala yazmaktan ve yazdıklarımın bazı yazarlarca beğenildiğini bilmekten sevinç duyuyorum. durum bundan ibarettir.
durumların yazarı. siyasi tespitleri dışındaki tüm entrylerini beğenirim. devamını diliyorum.
durmaksızın kalitesizliğinden dem vurulan sözlüğe tabiri caizse ilaç gibi geldiği doğru olan kaliteli yazardır. Açtığı güzel başlıklara haklı olarak* çoğu zaman ikinci entryi giriyor olması onu "kötü" bir yazar yapmamaktadır. Ben kendisini yakından tanımaktayımdır. Söylendiği gibi tribünlere oynama gibi bir derdi olmayan, adam gibi yazan yazardır. Kendisini sözlüğün sahibi konumuna sokarak eleştirilerde bulunan eleştirmen* arkadaşlar kendisini tanımadan tribünlere oynamamalıdır.
ya kraldan çok kralcı onlarca adam gördüm de bu kadarına da pes be!

ben bu adama haklı ya da haksız bi eleştri getirmişim, kendisi de buna karşılık olarak durumu anlatmış ve benim yazdığı entryinin sonundaki düdütün hoş olmadığını söylemiş. bak yine söylüyorum; kimin haklı, kimin haksız olduğu mevzu bahis değil. önemli olan bu değil zaten, önemli olan; konuyla alakası olmayan 3. şahısların savunma iç güdüsüyle karşı saldırıya geçmesi.

anlamadığım şu; siz bu adamın kendisini anlatamayacak kadar aciz olduğunu ya da anlattıklarının yetersiz olduğunu falan mı düşünüyorsunuz da kontra atağa kalkıyorsunuz? bu benden önce eleştirinin birinci muhattabına yapılmış bir saygısızlıktır.

sözde eleştirmenmişim... yahu eleştiri nedir? neden yapılır? kim kimi niçin eleştirir?
eleştiri bir bilim değildir. Böyle olunca da duygusallık ve çıkar çatışmaları her zaman eleştiriyi boşlukta bırakmaya tutsak edecektir. Bilim, anlamları inceler; eleştiri ise anlam üretir ve bilimle okuma arasında yer alır.
Eleştiri bir önemsemenin kanıtıdır.

yani neymiş? eleştiri yapmak için eleştirimen olmaya gerek yokmuş. ve yine eleştiri bir bilim olmadığından içine duygusallık ve çıkar çatışmaları girer. yani 3. şahış, senin bana saldırmanın sebebi tamamen duygusal ve yakinen tanıdığını söylediğin kişiyle çıkar çatışmalarından kaynaklanıyor olabilir mi?
eleştiri bir önemsemenin kanıtıdır... yani ben bu adamı önemsemişim ki eleştiri getirmişim. sana ise saldırıyorum!
( münekkit konularına girmiyorum, zira yaptığım edebi bi eleştiri değildi )

adamı sözlükten soğutmak istemişim... yav çala kalem bi şeyler yazmadan önce, yazılanları iyice okuyup bi anlam getirmeye çalış be kardeşim. anlamlandır cümleleri kafanda, bi sonuca var! senden sürrealist akımlar yaratman beklenmiyor. düşün, yorumla, sorgula ve bi sonuca var sadece.
sözlükten soğutmak istesem neden bu adam için ilaç gibi geldi diyeyim? bu adam hakkında onlarca mesaj geldi, yaptığı bu şey ( başlık canlandırma ) girdiği kaliteli entryleri gölgede bırakıyor dendi. ben de üzerime vazife olmamasına rağmen ( anladım bunu ) yapma, etme, biz zaten seni okuyoruz dedim. sen bi adamı sözlükten soğutmak istesen böyle mi davranırsın?
yaptığım eleştirinin içinin dolu ya da boş olduğunu değerlendirmek sana mı kaldı? adamın kendisi içinin boş olmadığını görmüş ki cevap vermiş. girsin amına koyayım, aynı başlığa 100 tane entry girsin. hepimiz aynı şeyi yapalım. 20 tane başlık dönsün dolaşsın gün boyu. ilk entry için onlarca entryi kurban edelim.

onu tanımadan tribünlere oynamamalıymışım... ilişkiyi enseye şaplak, göte parmak düzeyine mi getirelim yani? öyle bile olsa, ahbab-çavuş muhattablığı bile yaşasak, şak-şak cılık yapmam ben kardeşim. varsa yanlış gördüğüm bir şey söylerim. var sen söyleme. tribünlere oynamanın da ne olduğunu sen benden daha iyi bilirsin. tribünlere oynamak çok basit, istersem tek bir entryle günlerce kendimden bahsettirip nick altımı 10 sayfaya çıkartmayı da bilirim. öyle bir niyetim olsa 5. nesil bir yazara değil, sözlüğün dokunulmazlarına sarardım.

kendimi sözlüğün sahibi sanıyormuşum... sahibi değil, sahibesiyim. zall'la halfet olduk akşam. yaaaaa.
entrysini okuduktan sonra, entrysinin hemen altında bulunan "pekiyi pek güzel" butonuna nolur nolmaz diye en az 3 kere bastığım yazar. ya kaydetmezse diye korkuyorum. hakediyor.
Artık sözlükte yazmıyor olması çok büyük kayıp olan kaliteli yazar, can insan. "Kaliteli yazar sözlükte nasıl kaybedilir" sorunsalını gözlerimizin tekrardan görmesini sağlamıştır. Genellikle emek harcanmış uzun ve okunası entrylerini farklı yazarların okumasını istemesi suç olarak görülmüştür. Saçmalıktır, beyinsizliktir bu. isterse 100 entry girer açtığı başlığa sanane kardeşim?.. Sen de yiyorsa o şekil kaliteli başlıklar açıp, uzun entryler gir sen de devamını getir. Bir de kendisini neden açtığı başlıklara sonradan 2. entry giriyor şeklinde eleştirenlerin ekşi sözlük'ten entry çaldığını duymamız ayrıca komik olmuştur.

umarım tekrardan sözlüğe dönüş yapar ve yazmaya devam eder..
çoktandır sözlüğe uğramayan yazar. ne oldu acep ?
muhteşem tespitlerin sahibi nesildaşımdır. 5. nesli, muasır nesiller seviyesinin üstüne çıkaran yazarlardan biridir.*
Tekrar yazmaya başlasın artık yazarıdır. Verdiği ara yetmiş ve sözlükten yeterince uzak kalmıştır.
--haşmet babaoğlu--
Dünyaya açılan pencerenin önüne çektiğimiz o güzel ve eprimiş tül! Tahayyül
--haşmet babaoğlu--
hâyâl uçuk kaçıkken, tahayyül'ün ayakları yere basar. belli bir düşünce harmanından geçmiştir.
tasavvur, hayalde canlandirma, düşleme..