bugün

Haddinden fazla romantizmi çok itiCi buluyorum.
aşırı duygusal boşluktayım. merhaba diyene aşık olasım var ama bir yandan hayatın gerçekleri... bırakıp gitsem şu hayatı çok bir şey istemiyorum.
Gece disimi fircalamaya usendigimde bugun cok da birsey yemedim diyerek kendimi teselli ediyorum.
buraya itiraf etmeye bile korkuyorum.
Geçtiğimiz haftaya, önümüzdeki 2-3 hatta belki de 4-5 haftaya karşı pek bir şey atayamıyorum. Yani ne nasıl olacak, ne yapacağım ne edeceğim, ne yaptım falan derken.. dediğim zaman aralığı böyle geçti böyle de geçecek gibi. Şu haftaları bir atlatayım biraz daha olması gerekenleri gerçekleştirebilecek gibi hissediyorum. inş.
Bu sözlüğe üye olduğumda henüz üniversite ikinci sınıftayım,daha hayata yeni atılmış - daha doğrusu o an yaşadığı hayat akışını hayatın gerçekliği zanneden- ve özgürlüğünü yeni keşfeden biriydim.Günlüğüm gibiydi burası benim, hala da ara ara uğrama nedenim bu galiba.Acılarımı anlatmak, kendime kızmak aileme kızmak vs. Şimdi geçmişe dönüp bakıyorum da ne kadar salakmışım, kendine yok yere acı çektiren aşka aşık genç bir kız var karşımda ve ne kendi duygularını tanıyor ne karşısındakinin duygularından haberi var. Savruluyor işte öyle, ama heyecanlı bir şekilde umut besleyebiliyor bazı şeylere.Bazen diyorum ki keşke duygularım o kadar saf kalsaydı ve karşıma cidden sevilmeyi hakedecek birisi çıksaydı. Şuan çıksa da önemi kalmamış gibi, örneğin bir şeylere başlıyorum ama rutinimi kafamda belirlemiş oluyorum. Ben istesemde istemesem de elimdekini kaybediyorum ve bunu bile bile asla uzakta durmuyorum. Artık öyle bir haldeyim ki sunileşti duygularım, her önüme çıkandan etkilenecek ama aynı zamanda hemen uzaklaşacak gibi hissediyorum kendimi. Her şeyi o kadar değersizleştirdim ki ve bunu kendi ellerimle yaptım, her önüne gelene bağlanma hevesim, ara ara nükseden yalnızlık korkum ve benim dirayetli bir insan olmamam yüzünden duygularımı sildim bu dünyadan. Artık tamamen uzaklaşmak istiyorum.
Belki karışık oldu yazdıklarım ama yorgunluğuma bağlayın bu durumu, ufak bir iş molasında yazılmış ufak bir nottan ibaret hepsi bu.
Son bi kaç gündür eski bir arkadaşımla görüşüyorum . Eski sevgilime benzettiğim için ilgi duyduğumun farkındayım bu beni ürkütüyor .
Yıllar önce bir kavgaya karışmış, silahla Yaralanmıştım. O günden beri ölüm beni korkutmuyor, o günden beri kavga gürültüden uzak duruyorum ve o günden beri kimseyle küsmüyor, kimseyi tamamen hayatımdan komple çıkarmıyorum hatta zaman zaman beni vuran ibneyle gidip barışmayı; ‘seni çok hırpaladım, aslında silah çekmekte haklıydın.’ demeyi istiyorum; ama Lavuğa bunuN Bir nevi acizilik olduğunu düşündürüp, götünü kaldırmmak, için yapmıyorum. Halbuki adama hiçbir kin beslemiyorum.
iki gün sonra yıldönümümüzü ikinci kez kutlamayacağız. Dolu dolu iki yıl olmuş be. Her gün özlüyorum o kadını.
birazdan pizza gömeceğim. sevgiler.
bizimkiler benden ümidi kessin diye erkek kardeşimi resmen zorla evlendirmeye çalışıyorum. abi olarak senin önce evlenmen lazım diyen gelenekselcilere de önemli olan kardeşimin mutluluğu diyorum. ilk nişan bozuldu olaylar çıktı ama bu kez başarıcam az kaldı.
Bisikletli birisi gelip park edili olan aracıma çarpmıştı ve yere düşüp omuzunda bir kemik kırılmıştı. Olayın olduğu cadde çok işlek bir cadde olduğu için polisin bir restoran da yemek yerken olaya şahit olması ve aynı zamanda arkamda duran araçtada bir adam oturmakta olması sanki büyük bir mucize gibiydi. Adam beni ona çarpmak suçu ile suçlamış ve dava açmıştı. Dava açtığına dair mektup geldiğinde bütün olay kabusa dönüşmüştü çünkü davayı, olayın üzerinden iki yılın geçmesine yakın açmıştı. Şok olmuştum. Sağolsun avukat buldum çünkü elimde kocaman bir polis raporu vardı ve olaya tanıklık eden bir şahit vardı. Şahit ve polis raporu ile kurtulmuş oldum olaydan. Yani şahit ve polisin de orada olması bir şans eseri olabilir mi bilemiyorum. Ama iyi ki oradalarmış. Ve bunlara rağmen adamın dava açması ayrı bir olay. O günü asla unutamam ve o akşam yanımda olan polisi ve şahitlik eden şahısıda asla unutamam. Gerçekten Koruyucu meleklerim oldular o gece. Ne kadar şükretsem azdır.
hayal kuramayacak, herhangi bir şey için çabalayamayacak kadar bitik durumdayım.
manita yaptığım zaman -çok nadir yaparım- manitamın arkadaşları bana çok çekici gelmeye başlıyor. eğer ilgisini hissedersem aynı evde dahi olsak hiç çekinmeden yavşıyorum.

kızlar eksilesin de erkeklerin eksilemesi komik olur bunu. hepimiz hissediyoruz bunu biliyorum.

vurmayın ölüyüm...
Bazen buraya gerçekten yazıp bunca entry arasında kaybolup gitsin istediğim bazı itiraflarım var ama yazamıyorum.

Yazıp okunmasın istemek de tuhaf bir hismiş.
Arada aptamil bebek maması içiyorum.
güzel bir dayak ve güzel bir masaj bazen aynı sonucu veriyor.
kötü niyetli orospu çocuklarıyla muhatap ola ola ciddi ciddi güven problemi olan bir insana dönüştüm. kendim dahil herkesten şüphe ediyorum. tşk canlarım beni siz yarattınız.
Kendimden başka kimseye güvenim yok. Sanırım bu hayatta her zaman yalnız olacağım.
Ben seni dua eder gibi içten yürekten sevdim...
Ayaklarım dermansız ve ağrıyor.
küçükken sesimin çok güzel olduğunu ve şımarmayayım diyede ailemin bunu benden sakladığını düşünürdüm.
emektar pavyon şarkıcısı abla...

seyahatteydim geçenlerde...
yoktum...
çarşamba günü döndüm işyerine.
çay söylemiştim, çayım geldi. "başımız sağolsun, ablayı kaybettik" dedi çaycı.

hangi abla falan derken sokağa çıkıp kafamı kaldırdım.
karşı binanın 3. katı bomboştu. daire boşaltılmıştı...

bir ablamız yaşardı burada.
abla diyorsam da benden de 2 yaş küçüktür, dünya ahiret bacım olsun.
kalp krizi geçirmiş evinde.
pazar günü cesedini bulmuşlar. meğer öleli 1 günden fazla olmuş.

hemen kaldırmışlar tabi şüpheli ölüm diye adli tıbba.

abla gece hayatı emekçisiydi.
ama tövbe etmiş, bir iş insanının 2. hanımı olmuş, eve kapanmıştı.

kandillerde ve bazı cuma günlerinde lokma-pişi yapar getirirdi iki laflardık.

kimseye bir zararı yoktu.

üzüldüm ziyadesiyle...

dün baktım ki işyerinin önüne kocaman bir lokma kamyonu geldi.

rahmetli ablanın birlikte yaşadığı kişi gelmiş, lokma döktürdü.

"delikanlı adammış" dedik. "helal olsun", seviyormuş gerçekten de ablayı...

öte yandan ablaya hayatı boyunca sahip çıkmayan şeref yoksunu akrabaları vefatından hemen sonra gelip evini yağmalamışlar. evin eşyalarını 2. elciye satmışlar 3 kuruş paraya.
tamah etmişler...
ömrü boyunca sahip çıkmadıkları kadıncağızın cesedinden nemalanmışlar...

insan var insan var...
şimdi bu ablayı o hayattan çekip çıkaran, ona ev tutan, öldükten sonra da onun için hayır yapan adamı "vay şerefsiz, kart zampara" der ayıplarsınız toplum olarak değil mi?

ama ablaya hayatı boyunca sahip çıkmayıp öldükten sonra evini yağmalayan, eşyalarını satan akrabaları da namus timsali insanlardır çevrelerinde...

işte böyle...
ne hayatlar yaşanıyor, ne hayatlar göçüp gidiyor bu dünyadan.
hayat herkese eşit davranmıyor.
bazılarına karşı çok acımasız. cesedine bile ızdırap çektiriyor...

işte daha gencecik bir kadın daha göçtü gitti böylece bu kahbe dünyadan.
tam da kendine sahip çıkan, sevip sarmalayan adam gibi bir adam bulmuşken, yaşadığı zorlu yılların yorgunluğuna dayanamadı minik yüreği...

allah gani gani rahmet eylesin...
Bazı şeyler yapmak istiyorum fakat zincirleri atamıyorum.
Zincirleri atsam, insanlar set oluyor.
Böyle öleceğim galiba.
Olmayacağını bildiğimiz ne çok hayale imza atıyoruz.

Ben bu gece yorgun.
Her açıdan.

Böyle dibe vurmuş hissinde sanki.

Sabahattin Ali ne güzel diyordu;
"Hayatın istediğim kadar güzel olamayacağını henüz idrak etmemiştim."