bugün

Su an 3/A sınıf temsilcisi olup 23 nisan töreninde siir okumak icin her seyimi verebilirdim.
Keske cocuk kalsaydım buyuyunce islerin bu kadar sarpa saracagını tahmin etmemistim. O zaman en fazla endise edecegim sey siir okurken tökezlemek olurdu oysa simdi her gecen gün gelecegimi dusunmekten acaba yarın ne olacak diye merak etmekten kendimi alıkoyamıyorum.
bu aralar herKesi çoK bilgiliymiş gibi görüyorum.
Ben hasretimden yanıp kül olurken, o susuyor. Ya kalbini aldırmış, ya da benim de kalbimi sökmeye niyetli..
Gelmeyecek birini bekliyorum 6 yıldır. Kiminize göre aptallık belki bu. Ama benim için bir mücadele. Hiç gelmeyeceğini bildiğim, ama onlu hayaller kurmaktan vazgeçemediğim biri var aklımda, kalbimde, hayatımın tam merkezinde...
Sökemiyorum içimden, kazıyamıyorum. Hâlâ gözlerini düşünüyorum. Üstelik 2 yıldır benden tam 657 km uzakta iki gözümün çiçeği.
Yarın 3 tane sınavım olmasına rağmen çalışmamak için saçma sapan işler çıkarıp bahaneler buluyorum kendime. Her yarım saatte bir çalışmaya başlayacağım diyip başlayamıyorum mesela bi de bu var. Neyse 15 dk sonra kesin başlıyorum ama. *
Bugün bir hata yaptım. Sabahtan beri hata yaptığım anı hatırlıyorum. Bak şu salağa niye yaptın olum şunu diyorum. Gözümün önünden gitmiyor. Yürürken evde otururken aklıma geliyor bak bak, aptal herif diye ağzımdan bişeyler çıkıyor. Biri duysa deli der onları söylerken.
Böyle gelmiş böyle gidecek sözünün ağırlığını ve bana vermiş olduğu ümitsizliği tüm hücrelerimde hissediyorum. Böyle gitmese keşke.
istanbulda takılacak rock bar bulmak istiyorum ama bulamıyorum.
hem çok özledim o kadını hem yakınlaşmak istemiyorum artık. çok derinden yaraladı beni. bir gün geri dönecek biliyorum. inat için yapıyor. bir kere sadakatsizlik yapmadım, bir kere vazgeçmedim senden. vazgeçmemiştim. artık bitti. belki geri dönersen evet derim sana ama yine bırakırsın diye sevemeyeceğim seni.
-işe giderken sövüyorum bazen ama işe gitmediğimde tüm gün malak gibi yatıyorum. iş, hayatımı düzene sokuyor her ne kadar sövsem de.

-ha bir de çook eskilerde, daha yeni mezunken iş bulamadığım günleri hatırlayıp halime şükrediyorum. o dönemler kasiyerlik, tezgahtarlık vb. işler yaparak asgari ücrete geçinmeye çalışıyordum. haftada 1 gün izinle. üzerinden yıllar geçti ve çok şükür o halimden daha iyi konumdayım.
Hergün can sıkıntım var, ve bunu geçirecek birşey bulamıyorum.

Hayat fazlasıyla anlamsız geliyor.
Sana kizmiyorum, sen bu kadarsin.
Bilmeliydim...
Hem bu kadar yoğun olup hem bu kadar tembelliğe nasıl meyilli olabiliyorum anlamıyorum. Tembelliğimden nefret ediyorum.
Işten o kadar yorgun argın geliyorum ki bazen tamam benden bu kadar diyesim geliyor ancak işten sonra başlıyor asıl hayatım.

Aksi halde hayatı sadece işten ibaret birisi haline geleceğim. Şu adaylık kalksa saçma sapan evrak işleri bitse ve ben de artık rahatlasam. Sporumu falan rahat rahat yapsam, yüzmeye gitsem, kafamda dert tasa olmadan gezsem ya da gezerken vicdan azabi cekmesem.

Iyi bir tatile ihtiyacım var. Şimdiden rezervasyonlarımı yaptırdım. Resmen o günlerin gelmesini bekliyorum.

Bu seneyi bi atlatsam.
resmen insan iliskileriyle sinandim. burokratik kurumlara söylediklerim disinda pek öyle yalan söyleyen biri degildim. bi arkadasla konusurken bi an seytan aklima girdi, bi yalan siktim, sonra da halka büyüdü devam etti. hani türk filmlerinde olur ya hep pismanlik hissettim bu durumdan, dogruyu söylemek istedim ama bi türlü diyemedim ve nihayet bugun dedim. ve tabi ki utancimdan yerin dibine girdim ve hakli olarak karsi taraf bileti kesmis oldu, kendim icin önemli bir insani kaybettim. o bilmiyor tabi ama ardindan gözyaslarimi tutamadim. uzuluyor insan bi daha öyle bir sey yasamicaz diye. bugun reddettigim cocuk mu bela okudu acaba diye isin icinden cikmak istesem de biliyorum ki suc benim. yalan söyledim. yalan benim harcim degil. kendimi nasil affedicem bilmiyorum. bugun iliskiler beni resmen yipratti, enkaz gibiyim.bir de onlarin yerine nasıl bir nesne atayacağımı bilmiyorum. Sanki benden bir şey gitti.ciplak kaldım. Eksiklik hissi sardı gene bedenimi.
Bundan 73 gün önce bu başlığa bir entry girmiştim, 2 yıldır birlikte olduğum kız arkadaşım erasmusa gidecek diye. Gitti. Topluca gitti.
Hayatımdan çıkarak gitti. Terkedildim.
Ne yapmalıyım bilmiyorum. Öyle bir şekilde yalnız kaldım ki bir anda, aptala döndüm.
2 aydır toparlanmaya çalışıyorum ama bir şeyler hep eksik, hep yalnız...
Vay bee bu başlık bu hallere düşecek başlık mıydı? 18 saat 45 dk da sadece 3 bununla birlikte 4 entry.. eskiden 00.00 da 4 entry düşerdi..

O güzel yazarlar o güzel entrylere binip gitmişlerse demek ki...
kadın programlarını izlemeyi çok seviyorum. anneler gelinler, gelinim mutfakta, zuhal topal'la sofrada vs..
zamanın bakış açımızı değiştirip hayranlık duyduğunuz insanların, bir an sonra fizyolojik ve gerçek mide bulantısına sebep olması çok sihirli bir mesele.
bugün şiir yazdım. terk eden kadın, şiiri hak eder mi?
“Abi sürekli bir kek sevgisi, kafa mı buluyorsun, ne iş, nedir bu kek aşkının sebebi?” Diyor.

“Eski bir hikaye” diyorum, “bendeki bu kek aşkı bir başka...”

ilkokul üçüncü sınıfa gidiyorduk. Sınıfımıza o yıl gelmişti dila; Okula başladıktan 3 gün sonra. Herkes ikişerli oturuyordu, huysuz ve mendebur ben tek başıma. Dila’yı yanıma oturtmuştu makbule hoca. Başlarda hiç alışamamıştım. Gıcık olmuştum ona. ismi bile tuhaf geliyordu. Sanki bir harf eksik, tamamlanmamış gibi. Sonraları ismi çok hoşuma gitmeye başlamış, her hareketi her sözü aklıma kazınır olmuştu. Kocaman gözleri, çilli burnu ve küt saçlarıyla robottan hallice sakin hareketleri. Küçücük bir çocuktum, aşktan ne anlardım ki? Kendimizi bile keşfedememişken üstelik. Dile gelmedi bu mevzular asla...

her gün, istisnasız her gün beslenme çantasında bir adet kek dilimi olurdu. Başlarda pek umursamasam da sonradan tuhaf bulmuştum. Nedenini sorduğumda, “çok seviyorum...” demişti. Başka hiçbir nedeni yoktu yani. Bir insan bir dilim keki nasıl bu kadar sevebilirdi ki? Ama öyle güzeldi ki annesinin yaptığı o kek dilimleri, kokusu ve tadı büyülü gibi...

Yazın babasının tayini yüzünden başka bir şehire taşınacaklardı. Belki bir daha hiç göremeyecektim onu. Karne günü vedalaştığımızda “beni hep hatırla...” demişti. Son cümlesi sadece bu olmuştu; beni hatırla. Sanırım 2 hafta sonraydı, haberi almıştık. Tüm aile Trafik kazasında vefat etmişlerdi. Günlerce doğru düzgün tek kelime konuşmamış, sürekli ağlamıştım. Evdekiler ne yapsa düzelmiyordu durumum. Temmuz ayının başıydı. Rüyamda onu görüp uyandığım bir sabah annemin yanına gidip yatağının başucunda şunları söylemiştim; “bugün bana kek yapsana...” o gün pişen kek kokusunda ve sonrasındaki her kek tabağında o aklıma geliyordu. Ardından geçen tüm o yıllar boyunca da. Ne zaman mis gibi bir kek kokusu duysam dila’nın yüzü canlanıyordu karşımda. Unutmamamı, onu hatırlamamı sağlıyordu.

Sonrası malum, dilimi küçük ama hikayesi büyük, hiç bitmeyen kek sevgisi. Çocukluktan kalma bir yaranın izleri, nadiren gelen mutluluk anlarının vesilesi...

Hepsi bu.
Durum kontrol yeteneğim sıfır. Ne hissedersem öyle yaşıyorum, sanırım bir beynim yok. Bir kerecikte olsa mantıklı olanı yapsam, bir kerecik olsun olayları yokuşa sürmesem ve şu aptal gurur duygusundan kurtulsam çok şey değişecek hayatımda.
ilkokul üçüncü sınıftı galiba. sınıfa yeni bir çocuk geldi, ilker'di adı. basri, ben, kürşad ve ilker iyi arkadaş olduk. okul çıkışında beraber takıldık hep. sonra yaz geldi, ilker gitmişti. o zamanlar telefonum yoktu, arayamadım. annesi hastaydı, vefat etmiş. bir daha görmedim ilker'i. sana dost olamadım kardeşim. özür dilerim. en acı günlerinde yanında olamadım.
Biraz fazla ego babacim.
karga kahvaltı etmeden burada yazıyorum.
niye bilmiyorum ama hep yanlış şeylerin peşinden gidiyorum. konuşup söylemek istediğim şeyler var ama söyleyemiyorum. kabiliyet eksikliği değil ama her şeyi dile getiremiyorum işte. hiçbir işe yaramadığını düşünmek insanın moralini en çok bozan şeylerden biri. aksini kanıtlayacak pek bir şey de yok.