bugün

Ne bileyim Füsun. Şimdi aramıza duvar örsen, yine kalkıp senin sevdiğin renge boyarım.
Son 3 aydır hayati sikime takmıyorum artik.
Kendi halimde yasiyorum...
Ne arayanim var ne soranim.
Morallerim bozuk.

Kendimi buz gibi suya atmak ama hiç üşümemek istiyorum. Haklı olduğum bi konuda tartıştığım birinden kirk kez özür dilemek istiyorum. Kendimi vakumlu posete koyup içindeki havayı elektrikli süpürge ile boşaltmak istiyorum.

Canım sıkkın.
canım çok pis tavuk pirzola çekti ,boğazıma dur diyemiyorum .
Bugün en yakın arkadaşımın babası 68 yaşında kalp krizinden vefat etti, dipçik gibi, sabah 8 akşam 8 çalışan bir adamdı merhum.
Kısaca dünya fani ölüm ani.
Allah genç ölüm vermesin, sevdiklerinizin kıymetini bilin, sağ iken büyüklerinizle bolca vakit geçirin.
Şeyda senden hoşlanıyorum...
Dengeleri kuramiyorum birkac gundur. Okuldaki isleri yoluna koyuyorum bu defa ozel hayatim sinyal veriyor. Oraya yuklendigimde islerim aksiyor. Bu defa birini yaparken digerini dusunmeye basliyorum ne yaptigim is bir seye benziyor ne de dusuncelerimi hayata gecirebiliyorum.
Bir de ben kendimi sandigim gibi guclu ve kuvvetli degilim galiba. Aliniyorum. Uzuluyorum. Dusunuyorum. icimde hep bunlari sorguluyorum ben. Duygularim biraz karmasiklasti. Gun icinde o kadar fazla mod degistiriyorum ki kendim bile biktim disardaki insan nasil dayansin.
Etrafimdakiler yine iyi dayaniyor haklarini odeyemem. Soyle camlardan pencerelerden mi bagirmam lazim, sahile gidip saatlerce kosmam mi lazim, cigerlerim yirtilana kadar aglayip zirlamam mi lazim hic bilemiyorum.

Yine de dertler kederler o kadar ciliz kaliyor ki bazi insanlarin problemlerinin yaninda. Bunlara uzuldugum icin kiziyorum kendime.
Hayat ne enteresan. Kuslar, bocekler.
3 senelik iliski icinde tek bir yalan soylemedim, yamuk yapmadim, gitmek istedigim anlar oldu ama "beni hic birakmayacaksin dimi" dediginde "birakmiycam" dedim diye kendimi yedim bitirdim yine de sozumden donmedim, bana nasil davranilmasini isterdim diye dusundum ve karsi tarafa o sekilde davrandim ama neticede terk edilen ben oldum. Duygusal, sessiz, pasif bir insan degilim. Iyilikten maraz dogdu sadece. Artik emin oldugum bi sey var bi daha hicbir zaman yuzde yuz samimi olmiycam. Bu durustlugu aile disinda hak eden bir allahin kulu yok su dunyada. En guzeli kendini bilmek. Katiksiz durust, iyi niyetli ve guvenilirdim. Yazik sana, Bir daha oyle biriyle hic karsilasamayacaksin.
Az önce ağladım. şimdi yüzümü yıkadım siliyorum. anlatcak kimse yok, sağol ulu.
2 gün önce canın kadar bildiğin ve sevdiğin insan nasıl bir yabancıya dönüşüyor anlamıyorum sözlük. hani gözlerinden kalpler çıkan insan gitmiş buz gibi kapı duvar olmuş tanımadığın biri gelmiş.
çok ilginç değil mi? belki yıllar sonra bi vapurda ya da yolda karşılaşınca merhaba denecek, aslında sen onun herşeyini bildiğini gülüşünü bakışını dudağının hangi tarafını ısırdığını sol ön lobunun arkasına saklayacak hiç tanımıyormuş gibi soğuk bir görüşürüz denecek.
birine kendini anlatmak onu en baştan tanımak bir insanı öğrenmek tüm detaylarıyla çok zor ve ben bu zor olan şeye bulaşıp elimi yüzümü kalbimi kir pas içinde bıraktım.beceremedim.yine.
Sevdiğim insanların ölümüne dayanacak kadar güçlü değilim. Tanrıdan uzun ömürler istiyorum sevdiklerime..
Hayatımın en büyük dönüm noktalı virgülündeyim.
Beni anlamayan herkesin ağzına kürekle vurmak istiyorum.
Sinirlenince ben susarım konuşmam ağzımı açmam küserim çocuk gibiyim.
Bu halimden nefret eden çok sevdiğim biriyle çalışıyorum. Çok kızıyor ben susunca 1 hafta 10 gün günde 10 saat ağzımı hiç açmadığım günler olur taaki sinirim geçene kadar. Şimdi az bi suratımı assam biliyor günlerce konuşmayacağımı bu gün gözleri dolu halde bağırdı çağırdı galiba benim susmamı istemiyor. Saçma sapanda olsa konuşmam gerektiğini fark ettim. Sessizlikten yalnız kalmaktan korkuyor. O kadar iyi anlaşıyoruz ki diğer yarım gibi. Ama ben ona geç kaldım saygı duyuyorum oda bunun farkında mutlu olmadığını biliyorum bunu söylemesede anlıyorum. Hiç haz almayacağı bir tiple gaz a gelip aırf evlenmek için evlenmiş.
O en yakın arkadaşım ama iş yerinde arkadaşlığımızı kıskanıyorlar artık bütün gün odada çayımızı kendimiz demleyip kahvaltımızı yemeğimizi yiyoruz sonra kahve sonra ben ona izlediğim filmlerden bahsediyorum o izleyemediği için vakti olmadığından(çocuk ev bulaşık çamaşır) ben izlediklerimi ona anlatıyorum gittiğim gezdiğim yerleri.
Arada kızdırıyorum ev temizlik yemek için yaratılmışsınız felan diyorum önce kulakları kızarıyor sonra yüzü sonra bağırmaya başlıyor 10 dakika susuyorum sonra bi kahve yapıyorum geçiyor kızgınlığı.
Herşeyimi anlatamıyorum tabi oda bana anlatamıyor ama sessizce yaşadığımız bir bağ var aramızda bu farklı bir şey.
işten ayrılınca en çok bu olayın biteceğine üzülüyorum hayatımda adam akıllı oturup konuşacağım kimse kalmadı ben istemiyorum açıkçası ne bileyim bunu yazdım şimdi belki silerim sabah tekrar okuyup sadwce anlatmak istedim.
bakkal amca o turşuları ben çalıyordum.
Çok kötü bir insanım

Kör dilencilerin parasını çalarım

Topluca gezer tek gezen birine omuz atar sonra topluca döverim

Bi ortamda sen sağcısın ben solcuyum diye kavga çıkarır sonra aradan çekilirim.
"there and back again".
bugün 7 yaşındaki kuzenim beni arayıp. '' Alo Ali , iş buldun mu ? '' dedi.
insanların söyledikleri yalanları öğrendikçe hayrete düşüyorum. Nasıl bu kadar rahat olduklarını çok merak ediyorum. Böyle giderse kimseleri sevemeyeceğim bir kaç kişi harici.

Yalan derken basit yalanlardan bahsetmiyorum. Iğrenç yalanlar. insanların hayatını zor duruma sokacak yalanlar. Iftiralardan bahsediyorum. insanları nasıl basitleştirmeye çalıştıklarını gormelisiniz ve kendilerini nasil zirveye çıkardıklarını.
Üniversiteye gitmeden önce hayaller kurardım, kız arkadaşlarım olacaktı beraber takılacaktik, öyle tozpembe hayal kurardım, üniversiteye gittim, üniversite kötüydü, velhasıl hayallerim yıkıldı, tam 7 sene oldu, ruhum rutubetten çürüyen bina duvarı gibi şimdi, şimdi o hayali gerçekleştirsem bile tadına tam anlamıyla varamayacagim, çünkü hayallerimin miadı doldu, çok üzülüyorum ve bu kaderi kim bize razı gördüyse, yanan ocağı sönsün...
itiraf ediyorum her gün eski sevgilim şimdiki sevgilisinden tekme yesin de ayrılsın diye beddua ediyorum bana geri gelsin istediğimden değil sadece mutsuz olsun da göreyim diye.
aslında, sözlükteki yazarlardan ziyade, şahsımın, kendi içerisinde kabullenmesi gereken gerçekler konusunda yardımcı olacak 3-5 satır bir yazıdan ibaret olacak bu yazım. bazen, çok fazla sustuğumu hissediyorum çünkü. Gereksiz bir suskunluk oluyor bu. kumbara gibi hissediyorum kendimi böyle durumlarda. bilirsin, madeni paranın belli bir ağırlığı vardır. tek başına bir şey etmez bu ağırlık, lakin biriktikçe ağırlaşır. kaldırılamaz bir hal alır. karanlık işlerle uğraşan bir organ mafyasının, satmak üzere çaldığı her türlü organın sahibi, eskiden canlı, ancak şu anda kadavra olmaktan ibaret bedenleri dizerek doldurduğu, devletin kayıtlarında gözükmeyen veya gözüktüğü gibi olmayan, gizli birçok odası ve geçidi bulunan, dışarıya açılan, buz gibi soğuklukta açık mavi kapısının altından usul usul kan sızdıran depoya döndü bu beden. artık kulaklarımdan, burun deliklerimden, hücrelerimin arasında bulunan boşluklardan fışkırır oldu leş kokusundan yanaşılmayan karanlığımın gerçek yüzü.

maske takmaktan yoruldum artık. bu tek paragraflık hikayenin başlığı bu olacak. bir insan, anonim olarak yakaladığı bir hayat fırsatında, gerçekte içinde bulundurduğu kirli, paslı, kokuşmuş kalbinin atışlarını maskeler. ben de öyleyim. boktan biriyim, oğlum. tam bir yarağım. net bu yahu. öyle olmasam, defalarca aldatılır, salak saçma terk edilir miydim hiç? şımarınca salaklaşıyorum işte. herkes kadar değil ama. herkes, bu kadar şımaramaz. birazcık sevgi gördüğümde, kendini sevdirmek için yere yatıp tatlış tatlış kıpırdaşan köpeğin şirinliğini diz çöküp tövbe ettirecek derecede şımarıyor olduğum gerçeği var elde. bokunu çıkarıyorum, anladın mı? götüm kalkıyor benim. kendimi cidden bi' bok zannedip, zannettiğim bokun şeklini alıyor, yapışıyorum. itin götüne de soksa beni, o sarıldığım kalp, yine umursamadan sarılıyorum. iyi bir şey değil bu. insanları bunaltmaktan başka hiçbir halta yaramıyor. bak, daha başlık olarak belirttiğim cümleyi açıklayacak bir paragraf dahi olmadı burası. neyse...

peki, sebebi ne? yani, böyle mal gibi sarılıp bırakmamamın işte. çok merak ederdim. sonra, hatırı sayılır bir arkadaşa anlatırken fark ettim. ben, kendi kendine, durduk yere, "puding" deyip saçma sapan kikirdeyecek kadar ufacık, loş bile olmayan bir mutluluk ışığı taneciğine muhtaç bir bireyim. hayallerim var benim. belli isimler var. kendimi bildim bileli aşık olduğum bir isim. bu isim uğruna yaşıyor, bu isim uğruna nefes alıyorum. ölüm eşiğinin sınırlarını 2 defa zorladığımda, bir amacım olmadığını fark ettiğim günden sonra bir sebep aradım kendime. buldum la, buldum. sadece şanslı birkaç kişinin duyduğu bir isim oldu hayallerim, hayatım, amacım, nefesim. bu yüzden arar oldum en ufak ışık parıltıcığını. temelde, o 1 isim var işte. aşık oldum. sarıldım... bir erkeğin, aşık olduğu bedenin sıcaklığını, hayali bile olsa ne denli hücrelerinin çekirdeklerine kadar hissedişini bildin mi hiç? sonra, ben bu sıcaklığa aşık oldum işte. hayatımdaki 1 isimden sonra, bu sıcaklık sevdam oldu. her beden, her ruh veremez bu peri masalından kopma cennet kokulu huzurun kaynağını... o isim uğruna yaşamam gerekli, o isim için bir sıcaklığa muhtaç kaldı ruhum. aşık olduğum ruhtaki sıcaklık. elbette, "sıcaklık" kavramı, sarılmaktan ibaret değil.

bilirsin, insanoğlu dünyaya çoğalmak için gelmiş bir canlı türü, diğer bütün canlılar gibi. ben de bunlardan biriyim elbette. Her beden gibi, doğdum, yaşıyorum, büyüyorum, çoğalacağım ve son nefesimi vereceğim. çoğalma, üreme konusu canlıdan canlılara fark ediyor. birçok canlı one-night stand takılıyorken, biz, insanlar tek eşlilik taraftarıyız. elbette kanı bozuklar da var, artık hangi hayvana çekmişseler. her insanın içten içe gizlice arzuladığı gibi, tek bir kadını istiyorum hayatımda. bir çift kolun bedenimi sarmasını, bir ruhun varlığımın en derin ücralarına dokunmasını, saçlarımın sevilmesini, yanaklarımın okşanmasını, bedenimin sevildiği kadar sevişmesini, gözyaşlarımın dökülmeye başladığı anda bir çift dudak tarafından öpülerek kurutulmasını, ölümümden hemen önce o ele tutunmayı, ölmeye 3-5 yıl kalmışken baş başa bir şömine başında anıları canlandırmayı, günümüz sanat eserlerini ters düz edecek, "sanat" kavramının anlamını değiştirecek kadar bir şaheser olan bir kadını yaşamayı istiyor sol tarafımda atma çabalarına girmiş, her geçen gidiş ve gün ile harabeleşen can tanesi.

hani, kaptan soruyor ya, "dinleyip de sustuğum kaçıncı parça bu?" diye. ben de bıktım be kapo, dinleyip de sustuğum kaçıncı parça bu? zira, bir yerden sonra dinlediğim şarkıları dahi unutmaya başladım. haddi, hesabı yok. halbuki, her birine tecavüz edercesine dinleyen, saykoluğu had safhada bir müzik sapığıyım. hoş, benim unutkanlığım çok müzikten değil ya, her zaman böyleyim. son birkaç yıldır kendi doğum günümü dahi unutur oldum. "la harbi, benim dün doğum günümdü?" der oldum kendi kendime. kutlayan da yok la. kim sevecek amına koyim beni? şuna baksana, sakat bir ruhun, bozuk kalbi konuşuyor sanki, atmaya çalışmak yerine. tamam tamam, susuyorum ya, çok şey var daha anlatmak istediğim, ama susuyorum. ha, ama son bir şey. canım yanıyor diye acıma bana diye söyleyeceğim. unutmuşsundur belki.

ben, yanar yanar ölürüm. kül olurum. her seferinde daha da zerreleşir kül tanelerim... ama, anka kuşu benim kalbim. o küllerin en soğuk kısmından bir anda öyle bir parlarım, öyle bir canlanırım ki şaşarsın. anka kuşuyum ben. yüceliğimden büyülenirsin. canım yanar, ya da ne bileyim, yanıyor diye acıma bana, benim kalbim hep alev alev. anka kuşuyum ben. panda kıvamında olanından. anladın mı sate? iyi oku buraları...
Hiçbirşeyden korkmayan tereddüt etmeden istediğini yapan küçüklüğümdeki halimi özlüyorum. Çocukluğumu düşündüğüm her vakit daha çok üzülüyorum. Güzel bir çocukluk yaşadım yaşadığım sıkıntılara rağmen mutluydum. Belkide hayatımın en güzel yıllarıydı. insanlarla karşılıksız sevgimizi herşeyimizi paylaşırdık. içimiz umut doluydu. Şuan son günlerini yaşayan dedem dinçti bana ne kadar kızsa da çok severdim onu hala da kızar bana beni pek sevdiğini de sanmıyorum ama ben onu seviyorum babam gibi değildi o bana babalık eden adam oydu. işte o yılları özlüyorum ilk okul yıllarımı inanın şuan yalnızlıktan gebermek üzere olan ben küçükken tam tersi bir insandım. Liseden sonra hayatım değişti içime kapandım. Daha 4. Sınıfta ayakkabı gibi sevgili değiştiren ben liseye geçmeden önce birkaç olay yaşadım bu olaylar beni çok etkiledi. Ondan sonra içime kapandım insanlar ne kadar fark etmese de öyle biri olmadığımı söylesede o ayakkabı gibi sevgili değiştiren ben lise de 1 tane bile kıza açılamadım. Benden hoşlanan kızları da nasıl başardıysam bir şekilde kendimden soğuttum. Bir kızdan hoşlanmak sevmek nasıl birşey unuttum denebilir zamanla taş kalpli oldum ya da hissettiklerimi kalbimin içindeki gizli kasaya attığım için orda tutsak kaldılar artık hoşlandığım bayanı bile fark edemeyecek bir vaziyete geldim bu neden oldu bende bilmiyorum bu hale gelmeden önceki ben olmak istiyorum o küçük aptal çocuk olmak istiyorum o halimi özlüyorum hayat beni hiç istemediğim zorluklardan biri yalnızlıkla kaç senedir sınıyor halbuki benim istediğim sadece o yalnızlığımı unutturacak biri o birisinde de ne aradığımı bilmiyorum bu hislerden uzak taşlaşmış kalp ile o kişiyi nasıl bulacam sorusuna hala cevap veremiyorum. Bugün kü kendime itiraf ettiğim bir gerçekte bu oldu. Az sonra yatıcam saat kaça kadar uyursam uyucam öğle vakti oldu olum öküzler gibi uyumayı bırakta kalk artık diyen annem olmayacak hatta birisi olmayacak kendi yalnızlığımda boğulup bir gün bu hayata veda ediceğim. O aradığım insanı bulamayacağımı hissediyorum ondan korkuyorum ilerde baba olamamaktan korkuyorum 40 tan sonra bekar olup yaşlılığımda ne yapacağımı düşünmekten korkuyorum hayat arkadaşımı bulamamaktan korkuyorum onu bulmaktanda korkuyorum onu bulunca ne yapacağımı da bilmiyorum.
Kimsem yok ve mutsuzum.
on beş temmuzdan sonra bu hayatta tek yakınım olan annemin sırra kadem basıp yok olmasına,
ne üzülüyorum ne aramak istiyorum nede bana bir faydasının dokunmasını istiyorum.
ilginç olan herşey artık saçma gelmiyor.
ya devlet başa ya kuzgun leşe.
Saçlarımı kestirdim, ensem üşüyor, kendimi yolunup sokağa atılmış ördek gibi hissediyorum, çok üşüyorum.