bugün

sanki hep daha fazla yaşayamayacakmışım gibi bir his.
Hala küçük çay bardagında çay içerken 3 şeker atıyorum.
adımın başında ünvanım var, aslında hastanelerdeki besin zincirinin tabanında olduğumu ifade ediyor ama bana ne. O kadar mutlu ediyo ki. kimliğimi okutup hastanenin her yerine girebilmek gereksiz bi gurur veriyor. güvenlik görevlilerinin başında beklediği ve hasta yakınlarını zemin kattan yukarı çıkartmadıkları bi asansör var mesela. oraya bindiğimde "siz?" diye soruyorlar bazen, kimliğimi gösteriyorum bazen, bazense kimlik çantanın dibinde falan oluyo, "intörn doktorum ben" diyorum. Mutlu olmak için Çok saçma bi sebep biliyorum. ama sanırım aranızda 6 yaşından beri doktor olmak isteyen birileri varsa, ancak onlar anlayabilir beni.
bu sözlüğe ilk girdiğimde liseliydim. SONRA tip Fakültesi öğrencisi oldum. 4. sınıfa geçtim ve klinik öğrenci oldum. bana manyetikli bir hastane kimliği verdiler o zaman, çünkü stajyer doktor olmuştum. 6. Sınıfa geçtim ve intörn oldum. Dersim de kalmamıştı sınavım da. içim içime sığmıyordu. nöbetler tuttum acil serviste. Her yeni şeyde o kadar heyecanlanıyordum ki. Ilk kez kan almak, ilk kez damar yolu açmak, ilk kez idrar sondası takmak, ilk kez dikiş atmak, ilk kez "allah razı olsun" sözünü duymak, ilk kez hasta tacizine uğramak *, ilk tuttuğum gece nöbetinde flakonla elimi kesmem ve zombi gibi dolaşmam... ne bileyim. Tus falan beni üzemiyor şu an. benim çocukluk hayalim dermacı olmak değildi, psikiyatrist, ftrci, enfeksiyoncu veya nörolog olmak değildi. benim çocukluk hayalim doktor olmaktı. 7 ay kaldı sözlük. MEzun olcam. Doktor olcam. insanlara çok iyi davrancam ve hep kendimi geliştircem bunu biliyorum. ne doktoru olcam bilmiyorum, tus netlerime bakılırsa atboku doktoru da olabilirim belli olmaz, ama çok iyi bi doktor olcam. 7 ay kaldı. hipokrat yemini falan etcem sözlük. Mutluyum.
nereye gitsem gözüm hep arkada, hangi yolu seçsem aklım hep tercih etmediğim seçenekte.
itiraflarınızı okuduktan sonra sizin için üzülüp ekranı kapatıyorum. iyi hala yaşıyosunuz.
insanın çocuğu olması ne garip bişeymiş,dün bunu yine canıma okunurcasına anladım.özel bi kurumda çalışıp, sokakta görsen sıfatına tüküreceğin adamlarla iş yerinde karşı karşıya kalmak çok acı.başlarım işine diyeceğin anda gözünün önüne en kıymetlinin sureti yapışır kalır.en masum görüntüsüyle sana ''yapma!'' Dercesine.sen de kalakalırsın.içindeki koca bi boşlukla öylece kemirirsin kendini.
Güzel olma zorunluluğu zayıf olma zorunluluğu zeki olma zorunluluğu başarılı olma zorunluluğu iyi kalpli olma zorunluluğu

üstüne

Mutlu olmazsak heba olduğu hissi uyandıran hayatta yaşamak zorunluluğu

insan doğuştan zorunlu.
Bütün itiraflarımı bir terapiste yapmak istiyorum.ama bunun için ni geldin derse diye gidemiyorum.
Ünlü bir siyasetçinin evladıyım.
sanırım akıl sağlığımı kaybettim.
gecenin bi vakti birden sıçrayarak uyanıyorum odaları dolaşıp annem babam ve kardeşim yaşıyor mu diye kontrol edip tekrardan uyumaya çalışıyorum.
hiç iyi değilim.
kendimi çok beğenmiş olduğum için yalnız olduğumu düşünüyorum.
Acaba aklına geliyor muyum, beni düşünüyor mu diye düşünmekten kafayı yemek üzereyim. Ha bi de sırf kafam dağılsın diye deli gibi sürekli anın görüntüsünü falan atıyorum, salak salak entryler giriyorum falanlar filanlar işte.
bu yazım sana en çok sevdiğim;
hani her şeyi paylaştığımız zamanlar var ya, ben o zamanlara hasretim. her günün anlattığın zamanlar, abuk sabuk şeylere güldüğümüz zamanlar, uzun uzun konuştuğumuz, sabahın üçünü dördünü bulduğu zamanlar... şimdi de paylaşıyoruz ama eskisi gibi tadı yok ki.. kıyamıyorum, kızamıyorum bile... hani diyorsun ya eskiyi özlüyorum diye, böyle olmasında sen etkilisin be kıymetlim. zaman ayırmıyorsun bize.. belli etmiyorum ama çok üzülüyorum. şu an üzüldüğüm gibi....
zamanı geri alabilir miyiz ? mutlu oluruz, güleriz en azından...
Itiraf ediyorum devlet bahcelinin tweetlerini cok seviyorum. Adam adeta turkcenin elastiki yapisinin vucut bulmus hali gibi. Tweetlerini nereye ceksen oraya gidiyor.
Sana guvenmiyorum.
Saçma sapan bir hal aldı.
Her yere sıçamam.
Onu sevmek beni hem mutlu ediyor hem de ürkütüyor. Ve bir diğer itiraf... Bunu neden buraya yazdığımı bilmiyorum.
saygının orijini bireyin kendisidir.

fikirlerin %92'si bilinçaltı, %8'i bilinç, deha ise bilinç çekmecesinden fikri aldığın anda başlıyormuş.

sıhhi fikirleri ateşleyen olumlama cümleleri, pek değerliler.

hala gerekçesi olmayan isteklerim oluyor.

ünvan kullanıp insanları statü etkisiyle ezmeye çalışanların karşısına ne yapıp edip çıkıyor, görünürde olmayan baskın yanlarını bastırıp, onları ti'ye alıyorum, bu haz paha biçilemez.

çok değiştimi farkediyorum, kırmızı çizgilerim ise değişmiyor.

sırf çocuğu daha iyi imkanlarda okusun diye tüm yaşamını layıkıyla feda eden anne/babaların, 40 yaşından sonra 2 dil daha öğrenmeye çalışan, içindeki ateşin peşine düşmüş insanların önünde saygı ile eğiliyorum.

şiir bunlar gerçek hayatta olmaz denilenlerin, gerçekleşmesi için uğraşıyorum, keyifle. şiir herkese ithaf edilmez diye anlatmıyorum, kitaplara, özgürlüğe ve şiire düşkünüm.

otuz yaş psikolojik sınır mı, eşik mi? bunu bir yıl sonra konuşalım.

40 gündür yurt dışından gelmesini beklediğim saat gümrüğe takıldı.

merhamet duygusunu yitirmiş insanların anne/baba olmaları yasaklanmalıdır.

ingilizce için yapamayacağım şey yok gibi, kişinin kendisini evrenselleştirmesi ile ilintili.

geçen doğum günümde mesaiye kalarak fazladan bir yaş aldım.

şu 70 yaşındaki adam ve yaşam enerjisi her sabah ufkumu açıyor.

kitapların büyük bir incelikle anlattığı, doğrudan değil sezgi yoluyla verdiği fikirleri beğeniyorum.

evet benim ' içimde uçan dalgacı bir kuş var. '

yön hafızam iyi değil.

haksızlığa istinaden, tepki göstersek bile bir şeyler değişmez, kanıksamasını çok işittim.

geçmişlerinin bağışlayıcı ayak izlerini tebessüm ile sunan, medeni nezaket sahibi ihtiyarın sohbetlerinde bulunmayı seviyorum.

hayırlı cumalar takım elbiseli güzel adamlar.
genelde hep itiraflarımda kadınlar ve yalnızlık temalı oluyordu. ilk defa kaygılarım tamamen farklı bu sefer. iyi değilim sözlük, doğru bir kariyer ilerlemesi içinde miyim onu sorguluyorum, eski heyecanlarım artık yok oldu duyarsız bir insana dönüştüğümü hissediyorum. zaten plansız olan hayatım dahada belirsiz bir hale dönüştü gelecek için ufak bir adım olsa dahi atamıyorum sadece bir şeylere sabır edip bekliyorum. hayatta hiç bir zaman kendime karşı inancımı yitirmedim fakat günden güne o inancım da bitiyor... ne yapacağımı nasıl ilerleyeceğimi bilmiyorum sözlük.
hayatımda ilk kez ülkem adına endişeleniyorum. Allah yardımcımız olsun.

Askerimizin,

polisimizin,

emniyet güçlerimizin.
Uzun zamandır uzun uzadıya yazmadığımı fark ettim.

içimde delik var. içimde dolduramadığım bir delik var. Sessizlik var. Korku var. Endişe var. Huzur gibi görünen umursamazlık var. Hoşgörü gibi görünen tahammül var. Yaşamak gibi görünen diyafram hareketleri var. Doğru anı beklemek gibi görünen yerinde sayma var. Temkin gibi görünen önyargı var. Güven gibi görünen kendini bırakmışlık var. Dirayet gibi görünen duyguları gizleme var.

Duygularım bir an olsun kabından sızınca sövüyorum kendime. Yalnız ben ortaya çıkınca zamanı geri almak istiyorum. Porselen bebek olmak istiyorum. Değerli bir şey olmak istiyorum. Bir koleksiyon eşyası olmak istiyorum. Anlaşılmak ama buna rağmen kabul görmek istiyorum. Yalnızlığı arzuluyorum; sadece fiziksel yalnızlığı. Bir kez ağzımı açınca susamıyorum. Beynimden geçenler bir nehir gibi ağzımdan akıp gidiveriyor. Konuşmak, konuşmak, susmamak istiyorum. Burnum kanasın istiyorum.
Aslında herkes biraz deli bu ülkede, kendimi anksiyete sanırdım ama herkes birşeylerden korkuyor tedirginlik yaşıyor, hayatının en azından belli bir döneminde saçmalıyor. Bu ülkede yaşamak zor galiba, her gün moralini bozacak birşeyler buluyor insan sonra bir Alışveriş merkezine gidip parlak aşıklar altında kalabalıkta kendini unutuyor. Arkadaşlarıyla kahve içerken yarını nasıl çıkaracağını düşünüyor ve zaman akıp gidiyor.
Yas geciyor, 2. Uni okuyorum cogu istedigime sahiptim ama olmadı. Para-mal-mulk sevgili boslugumu doldurmadi... kizlari istemeyerek ego tatmini yapiyordum, hem reddedilmiyordum hem aldatilma korkusu yasamiyordum. Ask acisi bile cekmedigimden efkarlanamiyordum. Artik spora basladim, biraz fit olup kaslanirsam eksik kalan yanimi kendimi severek dolduracagima inancim tam.
Bir hafta önce üniversitede bir kitap alma işine girdim ve acayip pişman oldum. Aslında isteyerek aldım ve pişman mıyım tam bilmiyorum. Pişmanlığım sadece maddi kısmından dolayı. Dostoyevski, sherlock holmes, tolstoy, mitoloji vs. Bir çok kitabın setini aldım. Kitaplar boş kitaplar değil ama aylık 50 tl lik bir ödemesi var ve 2018 de bitiyor taksitler. Üniversiteye gelmişiz ve çokta boş vaktimiz olduğu için bari mezun olduğumuzda entelektüel bilgimiz olsun diye düşündüm alırken. içimde koskocaman bir boşluk var. Yaptığım şeyin iyi yönünden baktıracak yazar arkadaşları mesaj kutuma bekliyorum. içimin rahatlamaya ihtiyacı var sanırım.