bugün

Haberleri izleyince deliriyorum.
(bkz: Orta kulak iltihabı) nın verdiği acı nedeniyle dün çok ağladım.
Babamı 31 çekerken yakaladım ve işte kimin babası diyerek sarıldım.
güzelim hani ilkokulda sıranın altında yarısı yenmiş haylayf bisküviler buluyordun ya işte onları ben bırakıyordum. yarısı neden yenmiş diye sorma acıkmıştım ne yapayım.
alkol işinde sağlam para var.
Ölümü bildiği halde gülüp neşelenen, kadere iman ettiği halde üzülen, rızka ALLAH teâlânın kefil olduğunu bildiği halde lüzumsuz zahmetlere giren, ahiretteki hesaba inandığı halde gaflete dalan, fani olduğunu bildiği halde, dünyaya bel bağlayan kimseye hayret etmemek imkansızdır. ALLAH'ım! Bizleri nevm-i gafletten ikaz buyurup hayırlı uyanıklıklar nasip eyle.

Âmin...
bundan 6-7 yıl evveldi.

babamların yan apartmanın 1.katına 60 yaşlarında bir kadınla oğlu olan 40 yaşlarında bir erkek taşınmıştı ve nasıl olduysa bu erkek olan kişi babamla samimi olmuştu 1-2 gün içinde. bir akşam bunlar bize geldiler, anne-oğul. laf lafı açtı ve nasıl olduysa mantıya geldi konu. annem güzel yaptığını söyleyince bu adam ''ben de bu akşam hiçbir şey yemedim'' dedi gülerek. annesi de ''napıyım evde bir şey yoktu'' dedi. o an jeton düştü bende ve hemen mutfağa gidip anneme seslendim.

+anne bak bunlar hiçbir şey yememiş karınları aç, hemen yemek koy.
-tamam ayarlıyacam ben şimdi.

geçmiş gün şimdi hatırlamıyorum ne vardı, annem koydu yemekten komşulara ve yediler. 1 saat sonra falan gittiler. onlar gidince babam, annem ve ben bakışmaya başladık. adam işsizdi ve kadın da emekli değildi yani gelirleri yoktu.

+anne bak bu insanlar zor durumda her akşam yemek verelim, karnımızın tokluğuyla yatarsak bize haram olur.
-tamam da nasıl vericez, gururlarını kırmadan nasıl yapıcaz?

düşündük onların gururunu kırmadan nasıl her akşam yemek verebiliriz diye. en son babam ben götürürüm bir şekilde veririm dedi.

tam 1 ay, 1 ay boyunca her akşam yemek gönderdi annem babamla onlara. her defasında tekrarladım anneme;

+aman anne unutayım deme, allah bunun hesabını sorar. allahı da geçtim, biz tok yatarken onları aç bırakırsak yazıklar olsun bize.

1 ay sonunda babam bir gün marketten geldi ve bizlere ''yahu bizimkiler taşınmış, dün gece apar topar gitmişler'' diyince şok olduk. nasıl giderlerdi, giderken ne diye bizimle helalleşmezlerdi ya da neden haber vermezlerdi, gerçekten bir garip olduk. ne bileyim, bir haber verir insan diye düşündük. gene de hakkımız geçtiyse helal hoş olsun dedik.

1 hafta sonra bizim üst komşu geldi ve ''duydunuz mu, yan apartmandan kaçarak taşınanlar büyük dolandırıcıymış'' dedi, kala kaldık öylece. inanmadık ama polisin soruşturma yaptığını görünce bir şok daha yaşadık.

en son annem babama ''kızma ama sana bir şey diyicem, o kadın benden borç istedi ve bende verdim'' dedi, şu anın parası 1000 lira akdar bir para. babamı aldı bir gülme. ''oğlu da benden istedi, bende ona verdim'' dedi. bu sefer beni bir gülme aldı, ikisi birden ''sende mi'' dedi evet dedim.

beni, babamı, annemi bugünün parası 3000 lira kadar bir güzel söğüşlediler. her akşam aç uyumasınlar diye annem güzel güzel yemekler hazırlamıştı bi de onlara.

işte bugün sözlük, bugün o 40 yaşlarındaki adamla tesadüfen karşılaştık pınarbaşında. aldım bunu bir kahveye soktum çay söyledim ve ''ulan aldığınız paraları geçtim, babamın annemin iyi niyetinden de mi utanmadınız'' dedim. o kadına her gün özel yemek hazırlattık sizin için diye söylendim de ''napıyım açtık, sen hiç aç kaldın mı'' dedi. ''çok kaldım ama hırsızlık yapmadım'' dedim. adamın gözleri doldu önümde.

ne bileyim sözlük, biz de kadayıf hamurundan yoğurulmuş bir yüreğe sahibiz sanırım. karşımda küçüldü gitti adam. ''haklarınız helal edin, bir tek size dokunmak istemedik ama çok çaresizdik'' dedi, sadece ''helal olsun, allah ıslah etsin'' dedim ve çıktım.

yok hayır, kendimi enayi gibi hissetmiyorum, vicdanım sızlamakla birlikte yine de rahat. kendimi geçtim, keşke babamın ve annemin o iyi niyetini kullanmasalardı.
askerdeyim ve son 11 gunum kaldi. sozlugede safak atmak varmis kaderde neyse.
dolabımdan annemin küçükken ördüğü minik bi yelek ve etek çıktı. gün boyu beni tek mutlu eden şeydi sanırım.
06.09.2014de ansızın ilişkimiz başlamıştı, gün geçtikçe güçlendi ilişkimiz. Üniversite son sınıftaydım bitirme projem vardı sadece juriden juriye gidiyordum okula kalan zamanlarda beraberdik, onun finalleri vizeleri olduğu zamanlarda okuduğu şehirdeydik diğer zamanlarda ankaradaydık. Kısacası hep beraberdik, belli ki zamanı çok çabuk bitirdik beraber. Kumar hevesimden dolayı bir gün 20 bin lira kaybettiğimde ona küfür etmişim ansızın meğersem üzülme sevgilim demişti bana ama çok geçti artık. O gün kaybettim onu 2014 kasım ayının sonlarıydı. 6 ay geçti üzerinden tek düşündüğüm o, bir yandan da unutmaya çalıştığım. Ailemden dolayı bana çalışamazsın diyip dururdu hep, hiç bir zaman pes etmedim, okulumu bitirdim 4 üzerinden 3.40 ile, onu ne kadar unutamasam da hiç bir zaman intiharı düşünmedim hırsıma yenik düştüm. Şuan da pozisyonumda yükseldim benden 10 sene tecrübeli çalışanlardan yüksek maaş alıyorum, eski sevgilimle görüşmesek te bana bu iyiliği yaptı.
Hızlı Ve Öfkeli 7'yi hala izlemedim.
Mükemmeldik ama olumsuzluklar diz boyuydu.
Hiç istemiyorum acı çekmesini ama zorla olmaz ki..
inşallah pişman olmaz aldığı karardan.
Uzun uzun yazmaya gerek yok, Allah bilsin sana olan hislerimi..
hakettim, hergün çalışmayı, 15 günde 1 gün, ayda yalnızca 2 gün kendim olabilmeyi, müzik dinleyip, kitap okumayı, ' melanet hırkasını' giyinmeyi, layıkıyla.

kaybettim,

ay/gün/yıl çıkarımı yapılınca yaşım halen 27 lakin, ağustos 06'da 28 olmayı, yaşamımın en güzel yıllarını boşluklar ile günümü gün ederek, nispeten birbiriyle uyumlu yığın halinde duygular eşliğinde, trend analiz uzmanı mahiyetinde, ibret ile evrilerek hiç ettim.

tabiatı ile allah ömür verirse, 2016 haziran'a değin, aynı döngüde iki potada devam edecek yaşantım. sonra, starbucks'da insanlara melodram sunacağım.

demek istiyorum ki kaybettiğim yıllarımı telafi edebilmek için 1 yıl daha var önümde tecrübe edilmemiş sınav misali...

yüksek lisans tez savunması yapacak öğrenci ekseninde, dipnotların içinde boğularak, yalnızca 1,5 yılda, tek bakışla personeli doğrultmayı öğrendim, sanırım içgüdüsel.

ilk günden bugüne, hep anlatılan kuyumu kazması gereken, koltuğumda gözü olan adamları bekliyorum, iş yaşantısı böyleymiş hani, bu işlerin sıklıkla gelişebileceği bir holding'de, yönetici vasfındayım fakat o viii. henry veyahut Tudor Hanedanı'ndan kimse ile tanışamadım henüz.

insan ilişkilerim sekteye uğramıyor, her yeni gün fazlası ile sevildiğimi hissediyorum, geçen gün bir doğum günü organizasyonunda sırf pastanın üzerine ' günün kahramanı ' yazdırdım diye sosyal paylaşım sitelerinde, balonların üzerinde, ismimin ardına yazılan 'dahi' imgesi ile anıldığımı gördüm, yahu tamam ama bu abartı niye?

arkadaşımın henüz birkaç aylık doğmamış cinsiyeti bile belli olmayan minik mucizesine, ayakkabı aldım diye hemen hem amca/dayı oldum.

bu yapmacıklığı sevmiyorum, arkasından hayıflanıyorum,

özel anlar niye paylaşılsın ki? kim niye ne diye görüp beğensin veya beğenmesin ki?

düşününce utanıyorum sahiden.

lakin,

artık yeniden kazanmaya başladım,

hiç alışık olmasak da trabzon'da bütün trafik ışıklarının etrafında annesiyle bekleyen suriye'li minikleri gördüğüm anda gözlerimin dolduğunu , müziği kapattığımı ezan sesiyle, namaz kılabilmek için hergün kavga ettiğimi kendimle, amiyane tabir ile gönlümde sükse yapan kitabım/arge çalışarak, okuyarak, anneme, babama, can 'garındaşım' efe'me layıkıyla 'evet'ler sunmayı, tebessüm olabilmeyi

velhasıl,

bu yirmisekiz'i layıkıyla görebilmeyi

hakettim.

uykum gelince saçmalarım böyle,

(bkz: gülümseyen çiçekleri olan uykulu bireyin söyledikleri)

aç aç, müziği aç can, şarkı geliyor, aç.

https://www.youtube.com/watch?v=-Qqqrlmj7gk
Buraya yazıp derin üzüntelere kapılmaktansa, sessiz kalır daha az yıpranırım..
snapchat nedir ve nasıl çalışır bilmiyorum.
sanırsam burayı ilk defa gerçekten bir şeyler itiraf etmek içi kullanacağım.

*bir keresinde annem staj yaptığım şehre gelmişti, onu uyuyacağım diye otele gönderip arkadaşlarımla dışarı çıkmıştım.
*bisiklet kullanmayı 12 yaşında öğrendim.
*salatalığa hıyar diyenleri itici buluyorum. bir de külota don diyenleri.
*üniversiteye giremezsem yıkılırım. -ki herkese çok rahat girebileceğimi söyledim.-
*kabin memurluğu mülakatlarından geçemezsem yıkılırım. -ki herkese çok rahat geçebileceğimi söyledim.-
*saçlarım beyazlıyor amk, dur daha kaç yaşındayım?
*büyük ısrarlar üzerine çalışmayı kabul ettiğim otele bir ibnelik yapıp gitmeyesim var.
*sigaraya orta 2de başladım. soran olursa lise 1 diyorum.
*her kan aldırdığımda istemsizce ağlıyorum, korktuğumdan falan da değil neden bilmiyorum.
*bazen dişlerimi fırçalamayı unutuyorum.
*gerçekten her şeyimi saklamadan anlatabileceğim tek bir insan yok etrafımda.
*babamı sadece para istemek için arıyorum.
*galiba koca bulup evlenecem, yoksa benden bir bok olmayabilir. güvenmiyorum da.
*liseden mezun olduğumda okul 1.si olan kızla aynı orta okulda okuduk. liseye 203 puanla girdi. tam bir gerizekalıydı. nasıl 1. oldu anlayamadım. bence hocalara veriyordu. güzel de bir kızdı çünkü.
*bir keresinde bu kızın numarasını eshota yazmıştım.
*şuan konserde olabilirdim ama kimseyi davet etmedim. kimse de beni davet etmedi zaten.
*istanbula gitmek istemiyorum ama sanırım bunu daha önceden konuşmuştuk.
*dünyalılardan tiskiniyorum.
*ara ara intihar etmeyi düşündüğüm oluyor da sonra "ergen misin sen ya?" deyip vazgeçiyorum.
*fakat buna rağmen sağlık muayenemde kötü bir şey çıkacak diye ödüm patlıyor.
*çocuğum olsaydı adını meryem veya bilge han koyardım.
*çok kıro bir davranış sergilediğimi bilsem de "eyv"* yazmayı çok seviyorum.
*tam olarak inandığım söylenemez ama dua ederken kendimi rahat hissediyorum. ezan okunurken de. ama bu gidişle cehennemde yanacağım.
*sadaka vermeyi seviyorum.
*çok fazla entelektüel davranan insanları gerçekten itici buluyorum. sen türksün ya, tabii ki halay çekecen.
*düğünlerde oynamayanları daha da itici buluyorum.
*kimseye söylemesem de bazen aynanın karşısına geçip kendimi izliyorum. yine aynı şekilde kendimi çok hoş buluyorum. benden bir tane daha olsa direkt evlenirdim.
*uyuyamadığımda artık kullanmamın yasak olduğu ilaçlardan kullanıyorum.
*bir arkadaşım var, genelde kötü zamanlarımda sadece onunla konuşurum ama bu arkadaş biraz garip. ağlayan birini gördüğünde direkt tiksiniyor sanırsam. bu yüzden üzgünken onunla konuştuğumda içimden geldiği gibi ağlayamıyorum. bu yüzden genelde saçma sapan bir anda köşelere kenarlara çöküp ağlıyorum.
ama yani çok saçma. sonuçta derdimi anlatıyorum. bence bir-iki damla göz yaşı dökmeye hakkım olmalı.

ulan o değil de ne pislik bir insanmışım ya.
bu kez hiçbir şey, hiçbir engel ve de hiç kimse aldığım kararları uygulamama engel olamayacak.
o konserde osuran bendim.
zekice yalan söyleyen insanlara büyük saygı duyuyorum, evet kızıyorum ama saygı da duyuyorum.
ama bariz yalan söylediği belli olan insanların zekasına zerre saygı duyamıyorum. hem salak hem karaktersiz oluyorlar, olmasınlar.
yalan söylemek doğrudur veya yanlıştır tartışılır ancak zeka işidir, yeterli değilseniz hiç bulaşmayın.
önümüzdeki 3 gün izinliyim sözlük. hanımefendi ile bursa ya da karasu arasında kaldık iyi mi tatil için.
ben bursa diye ısrar ettim. ancak kendisi boşnak asıllı bursalı olduğu için, bursadan sıkıldığından mütevellit karasuyu merak ettiği için yönümüzü karasuya çekiyoruz. 3 gün kafa rahat. "sabah 6 da gelip alıyorum seni arabayla, kıyafetini unut ama rakıyı unutma." demez mi pis pis sırıtarak. *

bana 3 gün iş yok, kendisine de 3 gün adliye yok. oh mis.
sanırım yine içimi dökmeye geldim. bugün sabah ilkokul öğretmenimin vefat ettiği haberi geldi. uyku sersemligiyle hiçbir şey hissetmiyordum, ama birkaç dakika sonra whatsappta bi grupa arkadaşımın "x hoca ölmüş" yazmasıyla patlayacak gibi oldum. öyle mi denir şerefsiz diyecek oldum, duvarları yumruklamak istedim, ama olmuyor. ilkokul birdeyken bize geliyordu. ilkokul ikideyken babamın askere gitmesi nedeniyle ben annem ve kardeşim ananemin yanına* taşınmıştık. babamda 15 ay askerlik yapmıştı. geri evimize* geldik. aynı okula kaydolmama rağmen ayni hocanın gelemeyeceğini söylediler. çünkü hocamın başka okula tayinin çıkmış. yerine başka bi hoca gelmişti. ama kendisi şu anıma kadar hep yardımcı oldu, son iki buçuk senedir hariç tabi. mide kanseri olmuştu. 3 tane kızı vardı, biri ygs'ye girdi bu sene, daha lys'si vardı yani. en büyük olanı 22 yaşındaydı. okulunu dondurup hocamın olduğu hastanenin kantininde çalışmaya başlamıştı. diğer kızını pek bilmiyorum, aram pek olmamıştı.

ondan yediğim azarları hatırlıyorum. kıştı, sınıfa kar topu getirip kar oynamıştık. tabi kör nişancı benim attığım bir kartopu tahtaya gelmişti. hoca sınıfa geldiğinde kim yaptı bunu sorusuna korkuyla ben demiştim. tahtaya çağırmıştı. tahtaya çıktığımda kulağımdan tutup tahtayı yalatmıştı. acısı hala sol kulağımda...

onunla resim çekildiğimiz günü hatırlıyorum. bi toplu resim vardı, bi tek başımıza ve bi de hocayla resmimiz vardı. hocayla olan resimde kameraman üç defa çekmişti resmi. gülmeyi beceremiyordum. sonunda uyuşturucu çekmiş gibi çıkmıştım. o fotoğraflar hala duruyor. anneme kaybolancorabindigerteki uyuşturucu mu içiyor diye soranlar varmış?

dün geceyi hatırlıyorum. 12de yatmama rağmen 2ye kadar uyuyamamıştım. uyumak istiyordum ama bir şey engelliyor gibiydi. sağ dönüp yatsam bi şey eksikti, sola dönüp yatsam yine bi şey eksikti, yüz üstü ve sırt üstü yatsam yine bi şeyler eksikti. gene derin düşüncelere dalmıştım sanırım, sonrasında sabah olmuştu.

son iki üç gündür gördüğüm rüyalar aklıma geliyor. dişlerimin köklerinde delikler oluştuğunu ve dişlerimi ellerimle söktüğümü görüyordum. rüyada görülen dişler yakınları sembolize edermiş, dişleri sökmek ise yakınlarının veya sevdiklerinin ölümüne.

sanırım bugünü unutumayacağım. çünkü bugün benim doğum.
25 gün sonra sikko bir sınava gireceğim ve bugün tüm gün evde götümü devirip yattım, pişman mıyım? aslında sayılmam, dinlenmiş oldum biraz. bir yandan iyi yorulduk valla bir bakıyorum da nerdeyse 10 aydır mal gibi yaşamışım. kilo aldım, bunu utanmadan söyleyen orospu çocuklarına gülüp geçtim. kazasız belasız atlatayım şu 2 ayı, kilolarımı vereyim, başka ne isterim.

ama hayat her şeye rağmen güzel, babanız, anneniz çok özel. bu sene babam kalp krizi geçirdi. 2 damarı %100 tıkanmıştı . kollarım ağrıyor falan diyordu, ben kendimi bu sınava nasıl kaptırdıysam,''geçer yiaa'' deyip geçmiştim. sonrasında kendime çok kızdım kafayı fena bozmuştum çünkü, rekabet delisi bir yarış atı olup çıkmıştım. olaydan bir süre sonra nasıl etkilendiysem ''sikeyim ya ders falan çalışamayacağım'' demiştim. ne kadar ayıp değil mi? inanın ben kendim bile utanıyorum bundan. çok utanıyorum hatta, lan baba olum baba... azer baba, müslüm baba sevmesek neden baba diyecektik. şerefsiz diye bahsetse bile bir insan babasından sever sayar göt. sen adam gibi adam olan kendi babanı unutmuşsun ne anlamı kaldı. sonrasında ne çok üzüldüm ama anlatamam. kardeş payında babalarının öldüğü sahnede it gibi ağladım, tutamadım kendimi. babam ilkokulda çok ağladığımdan ''karı gibi ağlama'' derdi hep. bıraktım büyüyünce ağlamayı ama ilkokuldan uzun zaman sonra ilk defa öyle ağladım, dayanamadım. şu hayatta ne kadar aciz olduğumu anladım. hayatımızın gerçekten çok ama çok kısa olduğunu anladım. artık daha bilinçliyim, değersiz şeylere haddinden fazla değer verirsek başımıza bela oluyorlar kısaca.

yenilmesek hiç büyümezdik değil mi?
düğünde oynamayı bilmiyorum, hiç o piste çıkmadım.
kendi düğünümde ne halt yerim hiçbi fikrim yok.
düğün istemeyen bir eş adayı bulmalıyım! *
Yarin yine is, yarin yine uyanamayacagiz. Wtf!