bugün

#7423990 no'lu entry'i girdikten sonra bir şeyi fark ettim daha doğrusu hatırladım.

özlüyorum len o'nu...
bakışını,
gülüşümü,
öpüşünü,
sevmeyi,
sevişmeyi,
beraber uyumayı,
beraber olmayı

özlüyorum len. lakin üzülmüyorum veya bu beni melankolik bir hale sürüklemiyor. zira bunları ilk özleten o değildi; son da olmayacaktır. bu yüzden şimdilik sadece özlüyorum, konuşmuyorum bile.
sivri dilliyim. korkan konuşmasın abi. kırılcan madem her halta konuşma o zaman.

dobra insanlardan korkucakmışsın. hassss.. ordan. bunu diyen adamdan korkarım asıl ben.

he bi de şu atatürk ü ulu orta ağzına alanlar yok mu, ileri geri konuşanlar? destur de lan. sen bütün liderlerin, aydınların yıllar geçmesine rağmen saygıyla andığı, özendiği o lideri - liderine sahip çıkmazsan sana kim sahip çıkar? saygın olucak abi anan belliyse o adam sayesinde. ayar verdirtmeyin kendinize durduk yere. ya salaksınız ya da annenizin belli olmasından rahatsız.
artık ben de nefret ediyorum. etmezdim öncesinde ama artık ediyorum.
dualarımı bölüştüğüm insan(lar)ın sonrasında mutasyona uğradıklarını gördükçe daha çok nefret ediyorum herşeyden.
hergün ölerek yaşanır mı? ben yaşıyorum.
Nedir bunun çıkarı? intihar mı? çok korkuyorum.
intihar değil ama onunla aynı zamanlamayla bi'şey olsun istiyorum.
o zaman işte görsünler önlerini.
bu tutarsızlıklara tahammül edemiyorum artık.
şimdi dualarım sadece kendime. bir an önce olsun diye.
olsun... bitsin... ölsün... gülsünler...
farkettim ki çok garibim sözlük.

hipomani diye bi'şey öğrendim geçenlerde sanki bende varmış gibi hissettim.

gerçi "ulan bende kesin şu var." demekten psikoloji okumayı bırakmıştım ama bu kez içime kurt düştü. çok büyütülmemesi gerekse de garip bi bozukluk.

ayrıca zirve vardı ayarlanacak falan. anaa..
genel anesteziyle ameliyat olmaktan tırsıyorum. en son sünnet olurken genel anesteziyle ameliyat oldum.*
susuzluktan öleceğim ama yerimden kalkmayacak kadar tembelim.
lisede kesinlikle sayısal seçmeliydim, çok pişmanım. şu an mühendistim, en azından ünvanım vardı.
şimdiki aklım olsa mühendis olacağım diye malum organımı yırtmaz, dil eğitimi alır zevkle okurdum sürünmektense. en acı olansa onca emeğe, çabaya ve zamana rağmen işsiz kalmak ya da bayan mühendis yaftası yemek.
ses, deneme bir ki üç, se aa...

son birkaç gündür istemeden gittiğim iş yerinde, nihayet işlerimi bitirmiş ve kendimi sağanakla ıslanan sokaklara atıvermiştim, yine çok şairane, yine çok buruk bir hüzün vardı içimde, eve gidip, serkeş yalnızlığımla delice sevişecek ve ucu yanık şarkılar eşliğinde, hayali sevgililere şiirler yazacaktım.

gördüğüm ve duyduğum her şeyi sineye çekmeyi, herkesi ve her şeyi olduğu gibi kabullenip, bir tebessümle gülüp geçmeyi ve kendi dünyamda, kendi kendime yetmek ve yetinmekle mutlu olmayı, bir kere daha hatırlamış olmanın mutluluğu ve rahatlığı içinde -ki biraz önce bahsettiğim o hüzün de bu mutlulağa dahil- her zamanki caddeden geçip, her zamanki duraktan, her zamanki minibüslerden birine bindim.

şurdan bir ümraniye uzatıp, daha minibüse adımımı atarken gözüme kestirdiğim ve boş olmasına şaşırdığım, en arka sağ köşeye yöneldim.

fakat benim minibüse binmemle ayıkmış olacak ki, yan tarafta oturan öküz (oturan boğayla bir alakası olduğunu sanmıyorum) koca götünü, bir anda kaydırıp, o güzelim köşeyi kapıverdi.
bu sikik hareketi üzerine, tabii ki jelatini açılmamış, kenar mahalle küfürlerimden de nasibini aldı.

velahavle velaguvvete illa billahilaliyyülaziiiym deyip, hem tecvid kuralları hakkındaki hafızamı yoklamış, hem de biraz önce ettiğim küfürlerden sonra kendimi rahatlatmış oldum ve o pezevenge inat oturmadım onun koca götünden kurtulan o boşluğa. -zaten kesin osurmuştur ibne-

burnuna çok yakışan hızmasından ziyade, abartısızlığı doğallığından kaynaklı diye düşündüğüm kızıl saçlarıyla, cam kenarından arada bir kesik atan hatundan bahsetmek istemiyorum, zira, hakkında 'allah sahibine bağışlasın'dan başka bir düşüncem olmadı.

neyse bu minibüs mevzusu çok uzadı, müsait yerde susacak var kaptan...

koca götlü yavşağa son bir kez bakıp, yine taa içimden gelen okkalı bir küfürle veda ettikten sonra, minibüsten inip, arabayla 10, yürüyerek 700 m uzaklıkta bulunan evimin yolunu tuttum.

yarısı doğulu, diğer yarısı karadenizli uşaklardan oluşan ve hemen her gün, çocuk gibi kavga eden şöförleriyle ünlü ve bu sebepten 7/24, tüm mahalleye şenlik katan taksi durağımızın, o bilindik curcunası içinden geçip, her an sağa ya da sola yıkılmaya meyilli, yaşlı apartmanımızın bahçesine ulaştığımda, çocukluğumdan beri mütemadiyen denk geldiğim o klasik sahneyle bir kez daha karşılaştım.

apartman kapısına giden yolun tam ortasına, zevk aldığını belli etmek istercesine, titreyerek sıçan ve yüzündeki 'ne bakıyon yarraaam' ifadesinden de anlaşılacağı üzere, haddinden fazla rahat olan bir kediyle göz göze geldim.

daha önceki tecrübelerimde de yaşadığım gibi, yine olduğum yere saplanıp kaldım, arkadaş bir hayvan, bu kadar mı hayvan olur?

nasıl bir bakıyorsa gözlerimin içine, adım atamıyorum ulan, gözlerimi alamıyorum şerefsizden.

takriben 10 dakika kadar bakıştık, 'ulan demek ki kediler de kabız oluyormuş' diye içimden geçirirken, tuhaf sesler çıkararak tüylerini kabartması ve 'ne bakıyon yarram' bakışlarının yerini, 'işin gücün yok mu olum senin, hiç mi sıçan kedi görmedin, siktir git, gelirsem senin de ağzına sıçarım' bakışlarının alması sonucunda, bu düşüncemden vazgeçtim.

bir an, 'hay allahım işe bak' dedim kendi kendime...
açlığımı, yorgunluğumu ve hüzzam şiirler yazdıracak o yoğunluğumu bir kenara bırakmış, apartman kapısının önünde, titreyerek sıçan ve ağzına geleni söyleyen bir kediyle 10 dakikayı aşkın bir süredir bakışıyordum, allahım yoksa ben manyak mıydım?

tam bu düşünceyle bir iç hesaplaşmaya dalmıştım ki, acı bir feryat işittim;

-la amına goduuuuuuuuuuuuuuum

yürekleri dağlayan, çocukların sidiğini düğümleyen ve onulmaz hıçkırıkları kesen bu feryat, kapıcımız tekin abiden geliyordu, elinde çöpçüler kralı süpürgesi ve sıçan, sıçmayan ayırmaksızın, bütün kedilerin hayatını sikmeye and içmiş o yüz ifadesiyle, bir anda beliriverdi.

'tekin abi dur yapma' demeye kalmadan, kedinin 'mauuuv ananskymtekiiiyyynn' şeklindeki çığlığı, tüm sokağa yayılmıştı bile, öyle yükseğe, öyle uzağa fırlamıştı ki kedi, boku bile kaybolmuştu ortadan.

beni, varlığı tartışılmaz bir hüznün içinden alıp, türlü duygusal iniş çıkışlar yaşatan ve 'nooluyor amına goyyim' şuursuzluğunda, bir anda dünyama renk katan bu absürt olaylar zinciri, şu tuhaf diyalogla devam etti;

-tekin abi naaptın sen ya?
+* amına goduğuum seniii
-tekin abi, tamam şşş öldü hayvan ya, bırak
+ne ölmesi yauuv, 8 galdı ibneeeğğ
-ahahaha, allah seni bildiği gibi yapsın tekin abi
+amin cümlemizi
-bişi diyecem ama yanlış anlama
+hee
-yarra yedin artık
+niye la?
-o kedinin tüyü kadar camii yaptıracan, yoksa cayır cayır yanarsın vallaha
+la yörü get, en az bin tane tüyü vardır şerefsizing
-bin mi ahahaha
+günah değil, asıl, benim şu yaptığım bilakis sevaptır
-niye?
+e baksana her yere sıçmış, bokunu siktiğim
- * ahaha tekin abi o nasıl bir küfürdür ya
+la yörüüü, bide senle uğraşamam aaaşam aaaşam

(apartmanın önünde sohbet koyulaşmıştır, * işaretiyle sohbete dahil olan kişi ise, taksi durağının sahibi mehmet abidir)

*tekiiin
+heeee
*al bununla uğraş * muhahahaha
-ahahaha
+ya memed abi, ya ben lan neyse bir şey demiyorum
*olum nasıl vurdun lan ööle kediye, allahsız mısın sen?
+yauv her yere sıçmış pezevenk, zaten zabaa gadar benim pencerenin önünde sikişiyolar, hanım da memlekette olunca, gaç zamandır zoruma gidiyordu, hıncımı bu şerefsizden çıkardım
*muhahaha
-hahaha

işte komiklikler şakalar falan derken, akşam akşam böyle tuhaf bir anı sahibi oldum, apartman kapısının önünde.

şimdi, bu ibne lafı nereye bağlayacak diye düşünüyor olabilirsin, e haklısın, itiraf başlığında sevgili günlük muhabbeti yapıyoruz.

bu anlattıklarımla, inanılmaz derecede alakasız ve damdan düşer gibi gelecek ama

ahan da itirafım;

son zamanlarda bir şeyler oldu, depreşen ve sarsılan duygular gibi
şiirler yazdım, sözler söyledim, bir yerlere gittim, bir yerlere geldim
güldüm zaman zaman, zaman zaman kızdım ve her hikayenin sonunda olduğu gibi
bu sefer de yalnızdım...

kendimden başkasına kızmıyorum sözlük, biliyorum ki, başıma gelen her şeyde benim de parmağım var
her şeye rağmen mutlu etmeyi ve mutlu olmayı biliyor ve şu hayatta, bir tek bu yanımla övünüyorum

hem ne demişti şair? 'yaşadıklarımdan pişman değilim, öfkem yaşayamadıklarıma...'

küçük şeylere gülüyor, küçücük şeylere ağlıyorum, küçüklüklerin üstüne büyüklükler yüklüyorum
her çocuk olmak isteyen bana koşuyor, hiç benim de çocuk olmak istediğimi düşünen olmuyor, ben onları bile seviyorum
cebimde beş kuruş yok, çirkin şakaklarım ve topal ayağımla gülümseyebiliyorum

ama bir şey var ki, sözlere, satırlara sığmıyor,
kırışık alnımın ortasında, iki kaşım arasına yazılmış kader gibi;
hiçbir sevdiğim, beni sevmiyor...
insanların önyargılarını bazen ağzımı yerden 80 metre yüksekliğe ulaşınca kadar açıp şaşkınlıkla izliyorum. mütemadiyen üzülüyorum. yaptığın iş yüzünden, giydiğin kıyafet yüzünden, bir olaya bakış açının farklılığından ya da insanların alışık olmadığı şekillerde takındığın tavırlardan kaynaklı bir sürü - saçma sapan - ileri geri konuşmalara maruz kalmak ne kötü.
şu entryi (#7428392) okumadan artıladım. yazmış adam o kadar ya, ayıp olur artılamazsak. ehe.

not: abi azcık kısa yazın ya, okuyamıyoruz.
sevdiklerime yalanlar söyleyip vicdan azabı çekiyorum. kimi beyaz kimi kapkara.farketmiyor gerçi yalanın rengi. hepsi kötü.
iyi bir insan sanıyorlar beni, kötüyüm oysa.
hayalimde ki hiçbirşey gerçekleşmiyor, bunun için kızmıyorum ama, bazı şeyleri haketmek için birşeyler yapılması gerektiğinin farkındayım, bense sürekli herşeyi erteliyorum.* *
bazen kafamdaki seslerin dışardan yankılandıklarını duyar gibi oluyorum, duymazlıktan geliyorum.
ben bu başlığa entry girmek istememiştim.
poker oynamayı bilmiyorum.**
düşündüğümü söylemiyorum, söylediğimi düşünmüyorum.
ilk nöbetimin tek zor yanı uykusuzluk falan değil. uykusuzluk hiç zor olmadı ki. zor olan, en zor olan şu dakika, sigarasız onbir buçuk saat geçirmişken, daha geçireceğin iki buçuk saat daha olduğunu farketmek. biri beni öldürsün istiyorum. nasıl bir bağımlılıktır bu. bazen çok zayıf hissettiğim için kendime kızmama sebep olsa da, onu içmeyi sevmekten vazgeçemiyorum. onu içmekten sevmesem belki vazgeçerdim ama seviyorum malesef. bir kemoterapi hemşiresi olarak bütün gün sigara hayal ediyorum. evet çelişkili biliyorum. acaba çelişmeyi mi seviyorum? kararsızım bu konuda. sigara olsa karar vermem daha kolay olurdu. neden mi? çünkü başıma saplanan bu bıçaksız daha kolay düşünürdüm sanırım. evet bir bıçak var tam şakaklarım arasında duran ve biraz nikotin almadan beni terk etmeyeceğini bildiğim. itiraf ediyorum; ben bir sigara bağımlısıyım.
bazen yatıp kalkınca uyuyup uyumadığımı tam kestiremiyorum sözlük. ağzımda kötü bir tad varsa uyuduğumu anlıyorum.
yanlış anlaşılıyorum...
hep kendimi sakladım insanlardan kimseyle bişi paylaşmak istemedim bu zamana kadar. dertlerimle insanları üzmek istemedim. ama hep iyi dinleyici iyi çözümleyici oldum.

geçen birine açıldım biraz * kaç gündür gözüme uyku girmiyor acaba onu üzdüm mü falan diye düşünüyorum hep.

manyak mıyım neyim.
ajdar'la ilgili her başlığa,bir entry yazmadan duramıyorum.

(bkz: ajdar sız bir dünya düşünemiyorum)
--spoiler--
merhaba arkadaşlar,

ne yazık ki, son zamanlarda dert yakamızdan düşmüyor. aradan 10 gün geçti ama birinci ağızdan olayı yeni öğrendik. Doğruluğu henüz netleşmemiz bir haber için sizleri üzmek istemediğimizden şimdi duyuruyoruz. keşke bu haber doğru olmasaydı ve biz böyle bir duyuruyu yapmasaydık.

uzun zamandır aramızda olan borcu adlı yazarımız artık aramızda olamayacaktır. bursa'da geçirdiği bir trafik kazasında yaşamını yitirmiştir. kendisine allah'tan rahmet, kalanlarına sabır diliyoruz.

başımız sağolsun...

--spoiler--

gelişmeler kısmında yer alan bu yazının şu kısmını ;

- uzun zamandır aramızda olan borcu adlı yazarımız artık aramızda olamayacaktır.

şu şekilde okuyup ;

-uzun zamandır aramızda borcu olan adlı yazarımız artık aramızda olamayacaktır.

iyi de ölen kimmiş diye sol framede fellik fellik akıp giden yazarların nick altlarını kontrol ettim, sonradan anladım tabi. zor olmadı.
nötr haldeyim!

hayata karşı nötr haldeyim. dün bir arkadaşımla aramızda şu konuşma geçti msnde:

- naber, nasılsın?
- iyidir ya senden naber canım?
- iyiyim de şu ölü toprağını üzerinden atsana
- ne toprağı be gayet iyiyim nerden çıktı o?
- bırak bu ayakları her şeyin farkında olmayan bir tek sensin!
- ama...

bu konuşma yüzünden midir bilinmez, bir de gripin'in yeni şarkısını dinlemeye başladım meğerse benim de canım cayır cayır yanıyormuş. bunu farkettim dün gece. güçlüyüm ama bu halimden korkuyorum. güçlü halimin arkasını kimse bilmiyor sanıyordum; meğerse burada sadece kendimi kandırıyormuşum sözlük. düşünsene ben hiç renk vermedim sanıyorken alalade ortadaymışım...

boğazımda bir düğüm, nedeni belli. sana itiraf ediyorum ama hala kendime etmiyorum, edemiyorum sözlük...
sözlük ben ağlayamıyorum. mutluluktan ağlayamıyorum ya da üzüntüden ya da kızmaktan. ağlamadım bile bir kız yüzünden. akrabalarım bir bir ölürken gözyaşı akmadı gözümden.
(bkz: zaman zaman masturbasyon yapmışlığım var)