bugün

kişinin ilk önce rahatsızlığını kabullenmesi gerekli.akabinde doktor yardımı alması lazım.tabi sosyal fobili bir kişinin hastane kapısından nasıl adım atabileceği ise meçhuldür.
ilkokulda arkadaşlarımdan aldığım darbeler sonucunda* bende hakim olmaya başlamış bir hastalıktır. liseye gelip insan içine karışınca kendi kendine yok oldu gitti zamanla. ama çok zor bir hastalıktır, ruhsal rahatsızlıklar içinde. insanı mahveder, sokakta adres sormaya bile korkarsınız, öyle illettir. zordur, hem de çok.kendinizi ezik, yapayalnız hissetmek kadar kötü birşey olmasa gerek.
yeniden doğdum sanki bunu atınca üzerimden*.
hastayı yalnızlığa mahkum eden en ciddi psikolojik bozukluklardan biridir. genç yaşta, biriyle konuşurken gözlerine bakamamak, bulunulan ortamdaki sohbete katılamamak, insanlardan kaçma zorunluluğu duymak, yeni tanışılan kişilerle sohbet edememek, topluluk önünde zinhar konuşamamak, konuşmak zorunda kalınca kekeleyip, titremeye başlamak gibi semptomlarla başlayıp hayatı zehir eden rahatsızlıktır.
Sosyal fobi hastası:

Umumi tuvalette arkasında bekleyenler olduğu sürece işeyemez; Hele bir de arkadakiler "hadi kardeşim altımıza edecez" diye bastırırlarsa hiç yapamadan çıkar gider. On metre uzaklaşmadan da altına kaçırır.

Minibüste parasını şöföre uzatmaları için önlerindekilere rica edemez; genellikle kalkıp kendisi şöföre elden verir. ineceği yere geldiğinde de "inecek var" derse, sanki minübüsteki bütün yolcular kafalarını buna çevirip "yaa, demekki burada ineceksin?" gibi manidar bakacaklarını zannedip telaşlanır. En iyisi, başka bir inen arkasından inmek, gerekirse birkilometre fazladan yürümeye de razı olmaktır.

Yolda bir polis kimlik sorsa öyle heyecanlanır ki, polis bunu cinayetten aranan bir kaçak zannedebilir. Karakola gittiğinde da komiser buna "yoksa şu falanca cinayeti işleyen sen misin?" diye sorsa kafasını yerden kaldırıp "yok o ben değilim" diyemez, dese bile öyle şüpheli bir davranış içine girer ki kimse inanmaz.

Mahkemede hakim önünde konuşup derdini anlatamaz, davacı olarak girdiği duruşmadan mahkum olarak çıkar.

Resmi bir işlemde imza atması için evrak uzatan kişi, imza atışına bakacak olursa, bizimki kendi imzasını bile atamaz olur. Bu yüzden Sahtekarlıktan tutuklanabilir de.

Lokanta ve cafelerde en gözden uzak sota yerlere oturur; yoksa ne yer ne de içebilir.

Kesiştiği bir bayan buna "götür beni" gibilerde baksa bile yanına gidip de konuşamaz. Utanıp oradan çabucak kalkıp gider.

Vesikalık çektirirken fotoğrafçının "tamam hiç kıpırdama çekiyorum" lafına ayar olur; her bir tarafını oynatıp pozu bozmak zorunda kalır. Sonunda hareket halinde çekilmiş fulu resimlere razı olur.

Asansörde tanımadığı bir kişiyle beraber olmaktan müthiş tırsar; ne yapacağını şaşırmış
şekilde tavana veya pabuçlarına bakar.

Öğrenciyse sözlüde bildiğini de unutur; "hoca 1 versin ama yeterki biran evvel oturayım" diye düşünür. Yazılıda notunu yükseltmeyi amaçlar ama o zaman da hoca tam bunun tepesinde durursa, işte bir 1 de o zaman alır.

Eczaneden pezervatif isteyebilecek en son kişidir.
güven eksikliğinden kaynaklanan, tedavi edilmesi gereken kişilik bozukluğu hastalığı.
küçükken bakkala girip adamın yüzüne bakıp hiç konuşmadan kıpkırmızı bir suratla koşarak eve dönmeme sebep veren anksiyete bozukluğu.
antidepresan ilaçların endikasyonlar bölümününde sıklıkla rastlanan kelime grubudur.
günde ortalama 100 ve üzeri entry giren yazarlarda bulunma ihtimali yüksek olan hastalık.
birinin size bir şey sorduğunu sanarsınız. doğrudur sormuştur. ama size sorup sormadığına pek emin olamazsınız, ya başkasına sorduysa, cevabı ben verip te taşak oğlanı pozisyonuna geçmeyeyim diye düşünerek cevap vermezsiniz. kişi cevap beklerken siz içinizden düşünürsünüz. ya bana sorduysa ne cevap vereceğim, bu cevap karşısında onun tepkisi ne olacak diye. bunları düşünürken, en iyisi cevap vermeyeyim, umursamıyormuş gibi gözükeyim diye düşünürsünüz. karşınızdaki bir süre bekledikten sonra alooo der size. siz ha? noldu? diye duymamış ayağına yatarsınız. tamam tamam yok bir şey cevabını aldığınızda ise aniden bir pişmanlık kaplar içinizi. lan keşke cevap verseydim şimdi de öküz gibi olduk, insanlar bir şey soramayacak mı bana diye düşünürsünüz. böyle içinden çıkılmaz, iğrenç bir durumdur ve tez zamanda tedavisi gereklidir.
özelliklede uyuşturucu kullanan insanların bıraktıktan sonra ki zaman zarfı içersinde musallat olan, depresif zamanlarında üzerine çöken kabus. bir ortama selam vererek girersiniz ve kimsenin haberi olmadan basıp gidersiniz , insanların hakkınızda olumsuz düşünceler beslediğini zannedersiniz , tamamıyla paranoyadır. bu hastalık günlük yaşantınıza en çok etki eden sosyal ortamlarla bağınızı koparan insan ilişkilerinize gölge düşüren etkendir. en belirgin bedensel belirtiler ise genellikle çarpıntı, terleme, titreme, gerginlik, nefes almada güçlük, bayılma hissi, baş dönmesi ve kulak çınlaması şeklinde kendini gösterir. bu devreyi doktor kontrolünde , tedavi yöntemiyle ilaç kullanımlarıyla atlatmak önerilir. kendiliğinden geçmesini beklerseniz pek iyi sonuçlar doğurmayabilir.
tahminimce sözlük yazarlarının büyük çoğunluğunun sahip olduğu fobi, ben de bu gruba dahilim ve bunu "nicklerinin altına sığınan yılansı tipler"* gibi yüzeysel bir dille değil de, "kendini internet ortamında ifade edebilme" gibi bir bakış açısı ile yorumluyorum.
Bir donem itiraf.com sitesinde sosyal fobi ile ilgili bir itirafim yayinlanmis olup, akabinde 4921 mesaj alarak ne kadar da sosyal fobik varmis dememe sebep olan,henuz tam olarak atlatamadigim psikolojik zikkim.
gözlemlerden yola çıkarsak fobi sahibi kişi;

-telefonunu sürekli sessizde tutar.
-telefonu çaldığı an "hasktr ya" der. açmaya tırsar. çevresine bakar.
-bilmediği numaralardan gelen telefonları katiyen açmaz.
-geç kaldığı bir derse girmesi çok zordur. koca amfide tüm gözlerin ona kayacağını bilir. ölüm gibidir.
-otobüsten inmek için beklerken kapı açılmazsa "kaptan orta kapı" diye bağıramaz. iplemiyor havalarına bürünür.
-toplu taşıma araçlarında kulaklıkla müzik dinlerken sürekli "dışarıya çok ses gidiyor mu acaba" diye kuşkulanır.
-genelde otobüste uyumaya çekinir. yapacağı istemdışı hareketlerin dikkat çekeceğini düşünür.
-akbil basarken en büyük korkusu akbilin boş çıkmasıdır. o "dadidadadida" diye çıkan sesi ölüm marşı olarak beller.
-garsondan hesabı istemek hayatında karşılaştığı en büyük sınavlardan sadece biridir.
-gözgöze gelmek konusunda sıkıntılıdır. ancak ne var ki sürekli karşı tarafın gözlerine bakma isteği gelir.*

o hikayede adı geçen mal olmakla birlikte o kadar da kötü durumda değilim bence. ama bakkala girmeye korkmak tarzından durumlarım yok tabi. internette okuyorum. sf sahipleri "bugün bakkaldan çikolata alabildim" falan demekte. o derecede olmamanın mutluluğunu yaşarken sıkıntı sahibi vatandaşlarımıza kolaylıklar dilerim *
bir cafede otururken arka masada gülen insanların sana güldüğünü, evin penceresinde sigara içerken karşı binada ki bütün perdelerin arkasından sana bakıldığını, işten eve gelirken bütün mahallenin seni görmek için camlara çıktığını düşündüren bir illettir kendisi...

aynen bu düşünceler içinde hayatımı zehirlemeye devam ederken ta ki; müsait bir yerde inecek var lafımı iplemeyen şoföre -sağır mısın kaptan? inecek var. dediğim ana kadar. ondan sonra gördüm ki sosyal fobi denen manyak benden hızla uzaklaşmaya başlamış.
9-10 yaşlarım arasında içinde bulunduğum durumdu. çok utanırdım, sadece olanları izler, pek konuşmazdım. bir gün arkama dönüp şöyle bir baktığımda "keşke" demem ile üzüntüm iki kat daha artmıştı. neyseki kurtuldum. saçma bir durum olduğunu nasıl farkedemedim? ah mertoluk ah!

http://www.sosyal-fobi.com/?module=pages&SID=38
psikiyatr ve psikologların "arkadaş grubu edinmeye çalış, ortamlara girmeye çalış, insanlarla konuşmaya çalış" şeklinde cümlelerle tedavi edenleri, damdan düşmedikleri için bilmezler. belden aşağısı tutmayan felçli bir hastaya "sık sık koşun, ayağa kalkın, bol bol yürüyüş yapın" demek kadar saçma ve anlamsız bir harekettir bu.

kimseye açıklanamaması bir yana, ruh bilimcilerinin bile anlam verememesi, okul rehberlikçisi çözümleriyle baştan savması zaten hayatı cehennem olan insanı daha da sıkıyor. "lütfen anlayın, lütfen kurtarın" diye bağırası geliyor insanın.
buraya yazan herkesin sahip olduğu hastalık
psikolojik bir sorun yaşamak, yaşamamak kadar çok normal bir olaydır. bademciklerin şişmesinden ya da nezle olmaktan pek farklı bir şey değildir.
psikolojik hastalıklar da bir fark vardır, kişinin en iyi psikoloğu kendisidir..
sosyal fobi durumunu yaşayan arkadaşlar, size ne yapmak zor geliyorsa onu yapın..
kimse rezil olmaz, kimse sizin gibi başkalarını düşünmez, bu sizin probleminiz,
bir daha göreceğiniz insanlar olsun ya da olmasın ama rezil olacağınızı bile bile davranışı gerçekleştirin..
mesela derse geç kaldığın da giremeyen arkadaşlar, sınıfın tamamen dolu olduğu bir günde derse geç kalın, o anı yaşayın..
peluş tavşanı bile "beni dikizleyen tavşan" diye nitelendirten hastalık(mış).
ayrıca; topluluk içindeyken "insanlar bana bakıyor" gibi düşünmenin yanısıra, kişi evde falan tek kaldığında, kişiyi "ulan şurda kamera var mıdır?" gibi obsesif düşüncelere itiyor.
yaşamayanın asla bilemeyeceği rahatsızlıktır. hep pasif durumdasınızdır, arkadaş ortamlarında hep ezik kalırsınız. bu sorun yüzünden hiç kız arkadaşınız olmamıştır. kendinizi diğer insanlarla kıyaslayıp bunalıma girersiniz. bu sorun yetmiyormuş gibi, obsesif kompulsif bozukluk, panik atak, depresyon baş gösterir; çaresizsinizdir. doktor doktor dolaşırsınız. hepsi sizin sorunlarınızdan faydalanarak paralarınızı yer fakat iyileşememişsinizdir. inanmanız gereken tek bir şey vardır; ömür boyu bu hastalıkla yaşamaya alışmak...
bir şey yapmak istediğinizde davranmak üzereyken içinizden bir sesin yapmayacaksın, yapmamalısın, yapamazsın demesi sonucu oturup kalmanızdır, susmanızdır, bu sorunu yine kendinizi fark ederek, tanıyarak ,kendinizi kendinize kanıtlayarak ve kendi kendize önce (iyi yanlarınızla gurur duyup, hatta kendi kendinizi övün, yazın çekinmeyin, kötü yanlarınızı da eleştirip, önemsizlere gülüp, değiştirebildiklerinizi değiştirin ,ama çok kasmayın) dışarının düşündüklerinden, sizin kendi hakkınızdaki düşüncelerinizin *çok daha önemli ve değerli olduğunu bilmelisiniz, böyle çünkü en doğru ve acımasız eleştirileri de yine en doğru ve güzel iltifatları da siz kendinize yaparsınız, çünkü en iyi siz kendinizi tanırsınız.****
buluşurlar kendi aralarında. taksim, kadıköy iskele, bakırköy vazgeçilmez mekanlarıdır. birbirlerine karşı rahattırlar, dışardan sf'li olduklarını anlamak güçtür. Aramakla bulunamaz, lakin hiç bi sf'li sosyalfobik olduğunun anlaşılmasından hoşlanmaz, ben sf'liyim demez http://www.sosyal-fobi.net/forum sitesinde bolca raslamak mümkündür.
(bkz: post apokaliptik filmlere bayılmak)
1 yıl önceye baktığımda epey yol katetmiş olduğum hastalık.
Şöyle ki:
1 yıl önce beni öldürseniz ben dışarda yemek yemezdim, şimdi rahat rahat yiyorum.
Otobüslerden nefret ederdim. Şimdi bayılıyorum onlara binmeye.
Göz teması benim için hayaldi. Şimdi insanların gözlerinin içine öyle bir bakıyorum ki rahatsız oluyorlar.
Sohbet başlatamazdım. Şimdi hiç lafımı esirgemiyorum.
Bunu nasıl mı yaptım?
Kurtulmak istiyorsanız grup terapisine gidin. Aslında her şey beyinde biter. inat edin yenmek için.

(bkz: sf bu da sana kapak olsun)
bir insanın başına gelebilecek en kötü şeylerden birisidir.
diğer insanların gözleri önünde olunduğunda yaşanan yoğun endişe halidir. Dikkatleri kendilerine yönelmiş durumdadır; diğer insanların kendileriyle ilgili ne düşündüğüyle fazla meşguldürler; bu kendine yönelme süre giden bir iç diyalog halindedir. fiziksel görünümle ilgili bir endişe de olabilir.