bugün

bilinçaltımda büyük yaralar bırakmış bir feryat bir çaresizlik cümlesidir,ünlemidir... (bkz: 17 ağustos depremi)'nin ardından altı ay süreyle haber bültenlerinde en çok duyulan ve tüyleri diken diken eden namaz kıldırası cümledir..özellikle bu ses görünmeyen bir insan tarafından çok derinlerden geliyorsa insan!! olan kişinin dizlerinin bağını çözer,belki ağlatır.. (bkz: allah bir daha duyurmasın)
belki de hiç bir zaman aklımızdan cıkmayacak iç acıtan cumle.
Depremi yaşamış olan insanların *hala bu başlığı gördüğünde bile içinin burulmasına sebep olan soru cümlesidir.
bir cümlenin nasıl bir felaketi hatırlatabildiğinin göstergesi olan ve bir daha hiç duymamayı temenni ettiğimiz cümledir.
çaresizlikten çare arama narasıdır, insan bilmez ki üstüne üstüne gelen duvarlar bu sesleri çoğu zaman geçirmez.
(bkz: 17 agustosu unutma unutturma sozluk)
izmitimi hatırlatan söz, değirmenderemi, gölcüğümü, derincemi hatırlatan söz... kafamı yıkılmış bir evden dışarıya çıkarılmış çekmeceye koymamı, az biraz soluk almamı ve tekrar işe koyulmamı hatırlatan söz.. hafızamdan bi türlü silemediğim, acılarımı, artık olmayan arkadaşlarımı, artık olmayan gülüşlerimi hatırlatan söz... hayata lanet edip akabinde şükretmemi hatırlatan söz...sabahın ışımasını, yola koyuluşları, sokaklarda yardım elimi uzatmak için çırpınmamı, her duyduğumda boğazımın düğümlenmesine neden olan söz...
ben burdayım..sesimi duyan var mı..yorumun bir sarkısında gecen sözdür...insanın içini ürpertir
her duyulduğunda tüyleri ürperten haykırış.
Her duydugumda tuylerımın diken diken olmasına sebebiyet veren söz.
http://img333.imageshack....67dscn2593123551lolf5.jpg

(bkz: film degildi yasanilanlar)
şu ülkede yaşayan her vicdan sahibi insanın kanını donduran söz.
insanın boğazına bir yumru gibi oturan söz, 8 yıl önce ilk duyduğumuzda da öyleydi, halen daha öyle. sesini duymadıklarımız, sesimizi duyuramadıklarımızın acısı.
depremde enkaz altında kalmış, ölümü bekleyen bir insan için tekrar yaşama dönme umudu doğuran söz dizisi.
ışığın sesi.
her duyuldugunda o anlari hatirlatan insanin gozlerini dolduran soz.
bir dönemin en dramatik sözüydü.
milli maçtan milli maça kitlenen bir ruhu sarsmıştı '99 yılında. herkes haberler izliyordu, herkes hemde. bu cümleyi duymak herkesin tüylerini ürpertiyor, amansız bir korku salıyordu yürekle. nefesler tutuluyordu haberler başında. kazılıyor kazılıyordu, bir tek köperklerin havlama sesi geliyordu. ankarada, izmirde, trabzonda ne bliyim erzurumda sen çayını içerken, bir anne yüreği elinde sesin netleşmesini bekliyordu. "allah korusun" diyorduk hepimiz ama o sıralar pek korumuyordu.
yaşamanın diğer adıydı bu söz.
herkesin radyoda, televizyonda en acısıda enkazda tanımadan bilmeden duymayı beklediğiydi.
belleklere kazınan sarılmalar, bağırışlar, ağıtlar, annenin toprağı elleriyle kazıması fotoğraflardı.
yaşıyorum demekti.
eğer bu söz azınızdan çıkıyorsa bilin ki sizi duyan yoktur..
güzel gitmekte olan bir günü mahvedebilen cümle. flashback yaptırabilme kudretinde.
eşyaların altında ezilmek üzereyken uzanan annenin eliyle tekrar nefes alabilmeyi, korkunç ışıklı bir gökyüzünü ve şehirden yükselen ceset kokusunu hatırlatır.
17 ağustos 1999 marmara depremi'nden sonra depremzedelere yardım ve evsiz kalan çocukları evlat edinmek isteyenleri teşvik etmek amacıyla yayınlanmış reklamın sloganı.
(bkz: daha 17 sine yeni girmişti ağustos) *
... ve sessizlik.
kulakların duyabileceği en düşük frekansda dahi olsa duyulmayı bekleyen o ses. çoğundan ses çıkmadı, çıkamadı. tükenen umutlar boş arazilerdeki gözyaşları. ses çıkarabilen insanlar uzaklaştı. sonrası alabildiğine sessizlik.
o ölüm sessizliği şehirleri sardığında neredeydik? peki şimdi neredeyiz?
akut ve tiyatrokare elemanlarının ortaklaşa gerçekleştirdikleri sosyal sorumluluk projesi çerçevesinde, funda arar'ın hiçbir ücret almadan stüdyoya girerek seslendirdiği yeni eserinin adıdır.
17 agustos depremini yasayanlarin unutmamasi gereken soz. en cok da bu donemi yasatan, curuk bina yapan muteahhitlerin unutmamasi gereken soz.
(bkz: veli göçer)
sesimi duyan var mı?

bir umut kıvılcımı arıyor gözleri. belki kendi canı olsaydı tonlarca yığının altında bu kadar acı çekmezdi. bir ışıltı arıyor gözleri,bir umut... sesimi duyan var mı?

ilerliyorum dehşetin savurduğu tozların arasında.bir çocuk gördüm yıkılmış bir evin yanıbaşında. duyguları belirsiz,ağlamak istiyor ama şaşkınlığından ne yapacağını bilemiyor ve öylece oturuyor yerde. gözleri buğulu ve körpe aklı olayları kavramaya çalışıyor. bilmiyor 4 yaşında 40 senelik işkence çektiğini. nasıl olmuşsa o orada ve annesi,babası yok yanında. aralarında sadece beton yığınlar var ve o biliyorki bu birkaç beton parçası onları ayırmaya yetmez. onlar sadece biraz uzağında o kadar. sadece göremiyor onları. biraz sonra gelecek ikiside biliyor.

geçiyorum bu fotoğrafı ve devam ediyor mecburen ayaklarım yığınların ortasında. o küçük kıza yardım ettiklerinden emin olduktan sonra. saatin kaç olduğu umurumda değil ve zamanında bir önemi yok zaten buradaki can pazarında.

ağlamanın oluşturduğu boşalmışlık ve tepkisizlik kaldı vücudumda. ne hissetiğimi bilemiyorum ama benimkinin ağlamak olmadığını, ağlayan insanlara baktıkça görüyorum. benim canım ve canımın bağlantıları hala sağlam bütünüyle. ama onların çektiği acıyı hiçbir zaman anlayamayacağım belki. çok yorgunum. kaç saattir yardım ekipleri ile beraber çalıştım bilmiyorum ama olaylara daha faydalı olabilmek için biraz dinlenmem gerektiğine birilerinin beni ikna ettiğini hatırlıyorum.

yıkılan sadece cansız nesleler olsa keşke, malesef birçok şeye neden oluyor bu yıkılmalar. canlar, umutlar, sevinçler , mutluluklar , hayatlar , insanlar , güzellikler yıkılıyor...