bugün

konuşulası, sohbet edilesi yazardır, candır, adamın hammaddesidir.
"Ben 4 kişiyim: 1 ben, 2 içimdeki, 3 aynadaki, 4 kalbimdeki... Ben'i geç, içimdeki zaten deli, kır aynadakini. Ya kalbimdeki? "
The New York Trilogy adlı kitabını tavsiye edeceğim yazardır.
"Çevrede görülen her şey insanı yaralayabiliyor, insanı küçültebiliyor. Bir şeyi görmekle, yalnızca görmekle, bir parçanı kaybediyorsun sanki. Çoğu kez, bakmanın tehlikeli olabileceğini seziyor, gözlerini kaçırmak, hatta sımsıkı yummak eğilimini gösteriyorsun. O yüzden de şaşkınlığa kapılmak, baktığın şeyi gerçekten görüp görmediğini kestirememek ya da gördüğünü başka bir şeyle karıştırmak, ya da daha önce gördüğün -hatta düşlediğin- bir şeyi anımsadığını sanarak bocalamak çok kolay. Bu işin ne kadar karmaşık olduğunu anlayabilir misin? Herhangi bir şeye bakıp, "Ben şuna bakıyorum," demek yetmez. Gözünün önünde duran şey bir kalem ya da bir parça ekmek kabuğuysa bu olabilir belki. Ama ölü bir çocuğa, başı ezilmiş ve kana bulanmış olan, sokakta çırılçıplak yatan küçük bir kıza baktığını fark edince ne yapacaksın? O zaman ne diyeceksin? Hiç kemküm etmeden, dümdüz bir sesle, "Ölü bir çocuğa bakıyorum," diyebilmek kolay değil. Beyin sözcükleri biçimlendirmemekte diretiyor. Yapamıyorsun nedense. Çünkü gözünün önündeki şey kolayca içinden sıyrılabileceğin, kendinden ayrı tutabileceğin bir şey değil. Yaralanmak dediğim zaman bunu anlatmak istemiştim. Bakıp geçemiyorsun, çünkü gördüklerin -nedense- senin bir parçan, içinde gelişen öykünün bir bölümü oluyor. Hiçbir şeyden etkilenmeyecek kadar katılaşmak iyi olurdu herhalde. Ancak o zaman da insanlardan büsbütün kopar ve öyle bir yalnızlığa kapılırsın ki hayat katlanılmaz duruma gelir. Bunu yapmayı başaranlar, kendilerini birer canavar haline sokacak gücü kendinde bulanlar da var. Ama sayılarının ne kadar az olduğunu bilsen şaşarsın. Ya da şöyle diyeyim: Hepimiz canavarlaştık, ama yüreğinde bir zamanlar yaşadığı hayatın bir kırıntısını taşımayanımız yok gibi."*
Her gün yüzlerce hayal kurarsın ve hiç biri gerçek olmaz; ama bir gün bir gerçek yaşarsın, hiçbir hayale sığmaz.(P.Auster)
son şeyler ülkesinde adlı kitabıyla sıradışılık kavramı ile yer yer umudun yer yer de umutsuzluğun ustaca harmanlandığı eserin yazarıdır. elimden düşüremedim! bir çırpıda okudum! gibi ifadeler kullanamayacağım. nitekim yazarın bizlere sunduğu o kasvetli ortamdan belli bir süre kendinizi çekip almanız gerekiyor.
karanlıktaki adam ile insanı kendine hayran bırakan yazardır.
hep sevdiğim yazardı ama giderek daha çok sevmekteyim kendisini.
huck finn ölmedi, paul auster kitaplarında dolanıp duruyor ruhu.
samimiyetine hayran kaldığım, en civcivli döneminde okumaya başladığım ve belli bir siyasi görüşe mensup arkadaşlarım tarafından taşlanmama neden olmuş yazardır.
''umutsuz durumda olmayan hiçbir şeye ilgi duymuyorum''
rte tarafından cahil denilen nobel ödülüne aday gösterilmiş yazar.
aynı zamanda kemal kılıçdaroğlu tarafından da gazeteci olduğu iddia edilmiştir.
hayır anlamıyorum nasıl bir ülke lan burası.
amerikan edebiyatının en iyi yazarlarından kabul edilen kişi.

new york üçlemesi en bilindik kitaplarından
Zamanımızın en büyük hikayecisidir. RTE'yi kıl etmiş olması da sevenlerini ayrıca bir mutlu etmiştir.
bikaç hafta önce son şeyler ülkesinde adlı kitabı bitirdim. distopya örneği olduğunu düşündüğüm kitaptır. olayın içindeki durum insanın tüylerini ürpertici bi durumdur, o yönüyle beni çok etkilemişti.
şans müziği ve ay sarayı kitapları muhakkak okunmalıdır.
"Hayat kaypaktır; adil olan her zaman kazanmaz."

yazar.
Kesinlikle iyi yazardır.hikayelerinin arasına yerleştirdiği psikolojik ve felsefi tahliller kitaplarını daha okunaklı kılar.kitaplarını bitirdiğimde en az 2 gün kitabı düşünerek geziyorsam bana göre iyi yazardır.
günümüzde çok sevdiğim az sayıda yazardan biri. romanları fevkaladenin fevkindedir:

(bkz: ay sarayı)
(bkz: yükseklik korkusu)
(bkz: new york üçlemesi)
(bkz: yanılsamalar kitabı)
(bkz: leviathan)
(bkz: kehanet gecesi)

favori on kitabına baktım da usta ile zevklerimiz de örtüşüyor:

1- don kişot – miguel de cervantes saavedra ( bir diyeceğim yok elbet. )

2- savaş ve barış – lev nikolayeviç tolstoy ( anna karanina da olabilir. )

3- moby dick – herman melville ( ya da katip bartleby. )

4- suç ve ceza – fyodor mihailoviç dostoyevski ( bence karamazov kardeşler. )

5- kayıp zamanın izinde – marcel proust ( tam isabet! )

6- ulysses - james joyce (okumadım tabi ki. bunun yerine celine-gecenin sonuna yolculuk )

7- kızıl harf – nathaniel hawthorne ( ağzımı açmıyorum. )

8- şato – franz kafka ( doğru söze ne denir? )

9- üçleme (molloy / malone ölüyor / adlandırılamayan) – samuel beckett ( favori yazarımız bile aynı. )

10- tristram shandy – laurence sterne ( nedenini gayet iyi anlıyorum. )
romanlarından smoke ve surat mosmor, wayne wang tarafından sinemaya uyarlanmış amerikalı usta kalem.
Şahsımca en başarılı kitabı kış günlüğü. Otobiyografik bir roman ve adım adım nasıl yaşlandığını, hangi yaşta hangi duygulardan geçtiğini çok güzel anlatıyor.
"Birisini unutmak zorundaysanız, bunu sindire sindire yapın; Çünkü aklın zamansız öldürdükleri, yürekte apansız dirilir."
2012 yılında, dönemin başbakanı tayyip erdoğan’la olan atışmasından beri yazar arkadaşı orhan pamuk ile görüşmediğini, buna bir anlam veremediğini açıklayan ABD’li yazar.

Link: https://goo.gl/kMu2PZ
Newyork üçlemesi meşhur olan ülkemize olan gezisini hapiste olan gazetecilerimizi protesto etmek amacıyla iptal eden abdli ünlü karizmatik postmodern yazar.

Tarzını çok sevmekle birlikte abdli yazarlarla ilgili kendimi yıllardır alamadığım bir soru şu ki:

Abdli yazarlar hep biraz abartılıyor mu? sanatın pek çok dalında olduğu gibi.

Salinger fitzgerald harper vs. Gibi pek çok yazarı okurken düşündüren ben anlamadım herhalde dönemiyle ilgili birşey var Veya çevirisi mi kötü acaba? deyip kendime gerizekalı mıyım sorusunu sorduran abartılmış yazarlarmış gibi geliyor abd li yazarlar. Neye göre niçin nobel almış yazarlar olduklarını çözemediğim yazarlardır. Dünyanın pek çok ülkesinde Çok daha iyi adı sanı duyulmamış yazarların olduğu üstelik okumanın ulaşmanın artık bu kadar kolay olduğu zamanlarda biraz fazla iyi.

Markalaşmış yazar az biraz.

Edit: steinbeck ve faulkner dahil değil bu genellemeye.
"...bir yazarın sözcükleri kafanızın içinde yankılanırken sizi kuşatan o güzelim dinginliği duymak için okumak."
"bir türk kabadayısını bile etkileyecek çarpıcılıkta ve uzunlukta sövgü tekerlemelerini sıralıyordum."

paul auster - moon palace