bugün
- rakının berbat bir içki olması36
- askerde yediğiniz en saçma fırçalar8
- karınız için sözlüğü bırakır mısınız16
- wolverine gibi tırnakları olan kız11
- çocukluk travmaları18
- her türk kadınına 100 türk erkeğinin yürümesi8
- true'nun ölmesi14
- akp belediyesinin 85 milyon liraya konser vermesi15
- utopyalarkralicesi9
- galerinizde bulunan en saçma fotoğraf15
- kürdüm 5000 yıllık tarihim var var mı diyeceğin21
- uludağ'ın kaderi13
- anın görüntüsü12
- gecenin şarkısı17
- rusya nükleer güç kullanılır mı sorusu18
- etek giyersen tecavüzü hakedersin13
- mutluluğun formulü8
- doritoslu çiğ köfte12
- güzel erkek isimleri19
- hayal dünyasında yaşamak10
- gozlerinmeyhanesi'nın vefat etmesi24
- en etkili içki hangisi8
- homofobik yazarlar birliği10
- sözlük yazarlarının yapmayı en çok istediği meslek21
- hayatı seviyorum eylemleri21
- sözlük yazarlarının favori haber kanalı8
- true ile utopyalarkralicesi11
- larisalisa öldü mü12
- profilinizden karakter analiz ediyorum toplanın16
- sözlükte birbirine yakıştırdığınız yazarlar11
- sözlükteki ruh hastaları24
- true neden evlenemiyor9
- yazarların çektiği çiçek fotoğrafları11
- mantı8
- yazarların en sevdiği cem karaca şarkıları17
- nervio abla36
- en son ne yediniz13
- 1 milyon dolar'a ismet'in tırnaklarını yer misiniz8
- seküler yaşamın faşist bakış açısı15
- larisalisa17
- sabah ereksiyonu olamıyorum11
- yaşı geldiği halde evlenmeyen insan11
- kız kardeşini date'e hazırlayan abi22
- gece dışarıdan gelen hav hav hav sesleri11
- an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı30
- chatgpt ile yazarların görselleri13
- erkeklerin erkeklere taktığı kırıcı lakaplar13
- ellerim bos gonlum hos11
- amerika'nın icat ettiği bir şey söyleyin13
- insan olmaya ceyrek kala23
entry'ler (708)
Çoğunlukla zararsız.
"Rütbeni alabilirler, ordudan kovabilirler ama askerliğini alamazlar. Askerlik rütbe ve elbise değil, ruhtur."
Hüseyin Nihâl Atsız, Ruh Adam.
Hüseyin Nihâl Atsız, Ruh Adam.
"Don't panic!"
Douglas Adams tarafından yazılan - daha önce radyo programı olarak yayımlanmış - dünyanın en iyi abdürd bilim kurgu serisi.
Ölmeden önce okunması gereken seriler listenize, tam da dune'un altına, bir madde daha eklemelisiniz.
1. Otostopçunun Galaksi Rehberi - The Hitchhiker's Guide to the Galaxy
2. Evrenin Sonundaki Restoran - The Restaurant at the End of the Universe
3. Hayat, Evren ve Her Şey - Life, the Universe and Everything
4. Elveda ve Bütün O Balıklar için Teşekkürler - So Long, and Thanks for All the Fish
5. Çoğunlukla Zararsız - Mostly Harmless
6. Ve Başka Bir Şey Daha - And Another Thing...
Douglas Adams tarafından yazılan - daha önce radyo programı olarak yayımlanmış - dünyanın en iyi abdürd bilim kurgu serisi.
Ölmeden önce okunması gereken seriler listenize, tam da dune'un altına, bir madde daha eklemelisiniz.
1. Otostopçunun Galaksi Rehberi - The Hitchhiker's Guide to the Galaxy
2. Evrenin Sonundaki Restoran - The Restaurant at the End of the Universe
3. Hayat, Evren ve Her Şey - Life, the Universe and Everything
4. Elveda ve Bütün O Balıklar için Teşekkürler - So Long, and Thanks for All the Fish
5. Çoğunlukla Zararsız - Mostly Harmless
6. Ve Başka Bir Şey Daha - And Another Thing...
"Eğer evrenin nasıl çalıştığını anlarsanız, onu bir şekilde kontrol edersiniz." s. 14
"Bir erken ölüm olasılığıyla karşı karşıya olduğunuzda, yaşamın yaşanmaya değer olduğunu ve yapmak istediğiniz birçok şey olduğunu kavrarsınız." s. 22
"Bilim ve teknolojinin dünyamızı değiştirmesini engelleyemiyorsak, en azından değişikliklerin doğru yönde olmasını temin etmeye çalışabiliriz. Demokratik bir toplumda bunun anlamı, halkın doğru kararlar alabilmek ve bunu sadece uzmanlara bırakmamak için temel bir bilim anlayışına sahip olma gereksinimi olduğudur." s. 34
"Evrendeki her şeyi tanımlayan tutarlı bir model bulacağımız konusunda umutluyum. Bunu yaparsak bu insan soyu için gerçek bir zafer olacaktır." s. 48
Stephen Hawking, Kara Delikler ve Bebek Evrenler, Alfa | Bilim, 8. Baskı, istanbul: 2017.
"Bir erken ölüm olasılığıyla karşı karşıya olduğunuzda, yaşamın yaşanmaya değer olduğunu ve yapmak istediğiniz birçok şey olduğunu kavrarsınız." s. 22
"Bilim ve teknolojinin dünyamızı değiştirmesini engelleyemiyorsak, en azından değişikliklerin doğru yönde olmasını temin etmeye çalışabiliriz. Demokratik bir toplumda bunun anlamı, halkın doğru kararlar alabilmek ve bunu sadece uzmanlara bırakmamak için temel bir bilim anlayışına sahip olma gereksinimi olduğudur." s. 34
"Evrendeki her şeyi tanımlayan tutarlı bir model bulacağımız konusunda umutluyum. Bunu yaparsak bu insan soyu için gerçek bir zafer olacaktır." s. 48
Stephen Hawking, Kara Delikler ve Bebek Evrenler, Alfa | Bilim, 8. Baskı, istanbul: 2017.
Her şeye rağmen yaşam yaşanmaya değer. Evrimin, Tanrının, karmanın vs. - Hangisine inanırsanız inanın - size bahşettiği bilinç öylesine değerli ki... Sırf bu yüzden bile yaşıyorken yaşamalı. Yoksa tam tersini düşünmek, hatta hiçlikte düşünememek, bilincin hiç var olmamış olması biraz düşününce dahi muazzam derecede ürkütücü olurdu.
Cemil Meriç Jurnal'inde şöyle diyor: "Ne kadar cesur olursak olalım, yokluk bizi ürkütüyor. iz bırakmadan silinmek, bir kurbağa gibi gebermek, bütün rüyalarımızla, bütün acılarımızla yok olmak... insan zekâsı bu kadar trajik bir sonu zor kabul ediyor."
Bir kurbağa gibi gebermek... Oldukça iddialı ve etkileyici bir söz gibi gelebilir; ancak hiç var olmamış olmayı ya da bu bilinç düzeyini tamamen terk ettiğimizi düşünürsek? Tam da öyle. Ne eksik ne fazla.
Araştırmaktan keyif aldığın bir konu, öfken ve sevincin dahil olmak üzere bütün duygusal bağların, akşam dostlarınla güzel bir masada keyifle yaptığın koyu muhabbet, aşkların, bütün yaşanmışlıkların ve yaşanmamışlıkların, acı tatlı bütün hatıraların... Hepsi bir anda puf! Öncesi ve sonrasını bilmiyoruz öyle değil mi? - inanmakla bilmek ayrı şeylerdir -
Stephen Hawking de Kara delikler ve bebek evrenler'de şöyle diyor: "Bir erken ölüm olasılığıyla karşı karşıya olduğunuzda, yaşamın yaşanmaya değer olduğunu ve yapmak istediğiniz birçok şey olduğunu kavrarsınız."
öyleyse yaşıyorken yaşayalım. Yaşam her şeye rağmen yaşanmaya değerdir.
Cemil Meriç Jurnal'inde şöyle diyor: "Ne kadar cesur olursak olalım, yokluk bizi ürkütüyor. iz bırakmadan silinmek, bir kurbağa gibi gebermek, bütün rüyalarımızla, bütün acılarımızla yok olmak... insan zekâsı bu kadar trajik bir sonu zor kabul ediyor."
Bir kurbağa gibi gebermek... Oldukça iddialı ve etkileyici bir söz gibi gelebilir; ancak hiç var olmamış olmayı ya da bu bilinç düzeyini tamamen terk ettiğimizi düşünürsek? Tam da öyle. Ne eksik ne fazla.
Araştırmaktan keyif aldığın bir konu, öfken ve sevincin dahil olmak üzere bütün duygusal bağların, akşam dostlarınla güzel bir masada keyifle yaptığın koyu muhabbet, aşkların, bütün yaşanmışlıkların ve yaşanmamışlıkların, acı tatlı bütün hatıraların... Hepsi bir anda puf! Öncesi ve sonrasını bilmiyoruz öyle değil mi? - inanmakla bilmek ayrı şeylerdir -
Stephen Hawking de Kara delikler ve bebek evrenler'de şöyle diyor: "Bir erken ölüm olasılığıyla karşı karşıya olduğunuzda, yaşamın yaşanmaya değer olduğunu ve yapmak istediğiniz birçok şey olduğunu kavrarsınız."
öyleyse yaşıyorken yaşayalım. Yaşam her şeye rağmen yaşanmaya değerdir.
"Evren akıcı bir ihtişamdır."
Shelley
Shelley
"Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının 'Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. Benim hayatta yegane fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir."
2031 yılında...
işin gerçeği şu ki hak ettiğimizi düşünmediğimiz için hakkımızı almıyoruz, alamıyoruz. Daha iyi bir hayatı hak edecek kadar değerli olduğumuzu düşünmüyoruz. Düşünceme katılmayabilirsiniz; ancak birçok konuda olduğu gibi toplumumuz aşağılık kompleksi içinde. Dolayısıyla haklarımızı almamız için mücadele etmek şöyle dursun onu hak ettiğimizi zaten, içten içe, düşünmüyoruz. Biz böyle düşünmedikçe yakındığımız kesim bu hakları toplumumuza altın bir tepside sunmayacak ve hatta sonumuz daha da kötüleşip "Padişahın Köprü Vergisi" fıkrasını mumla aratacak hale gelecek. Yazının sonuna fıkrayı ekliyorum (ek1). Öncesinde William A. Pelz'in Modern Avrupa Halkları Tarihi adlı kitabından bir alıntıyı paylaşıyorum. Aslında Pelz her şeyi oldukça açık bir şekilde özetlemiş:
"Avrupalı sıradan bir işçi veya çiftçi gezegendeki başka ülkelere oranla daha iyi bir hayat yaşıyorsa, bunun sebebi büyük ölçüde mücadele etmiş olmasıdır. Bugün birçok kişinin sahip olduğu avantajların hiçbiri aydın sınıflar tarafından armağan edilmemiştir."
Modern Avrupa Halkları Tarihi, William A. Pelz
Ek1
Padişahın Köprü Vergisi
Padişahın biri halkının vergiye karşı hangi noktadan sonra direneceklerini test etmek ister. Bunun için vezirlerini çağırır.
Vezirleri huzura çıkar, saygılı bir şekilde beklerler.
Padişah:
— Köprülere adam koyun, geçenden bir akçe alsınlar! der.
Aradan bir süre geçtikten sonra Padişah vezirlerine sorar:
— Nasıl, halk hayatından memnun mudur? Herhangi bir şikâyet var mı?
Vezirler:
— Hiçbir tepki yok Sultanım!
— iyi o zaman. Köprünün diğer tarafına da bir adam koyun, çıkandan da bir akçe alsın!
Aradan bir süre geçmiş, Padişah tekrar sormuş vezirlerine:
— Var mı halinden şikâyet eden?
— Yok!
Halkının tepkisizliğine kızan Padişah, gürlemiş:
— Köprünün ortasına da birer adam koyun, gelip geçeni … yapsın!
Aradan birkaç gün geçmiş, halktan bir tepkinin olmamasına içerleyen Padişah, çağırmış vezirlerini:
—Halkı dinleyelim hele bir, demiş. Gitmişler köye, Padişah sormuş:
— Halinizden memnun musunuz, var mı bir şikâyetiniz?
Ses yok. Padişah tekrar:
—Taş üstünde taş omuz üstünde baş komam! Var mı şikâyeti olan hemen söylesin! Diye gürleyince arkalardan cılız bir ses duyulmuş:
—Padişahım, o köprünün ortasındaki adam var ya!
—Eeee! demiş Padişah bir umutla… Ne olmuş o köprünün ortasındaki adama?
— Aksamları çok kalabalık oluyor, sıra uzuyor, eve geç kalıyoruz, mümkünse bir adam daha koysanız…
"Avrupalı sıradan bir işçi veya çiftçi gezegendeki başka ülkelere oranla daha iyi bir hayat yaşıyorsa, bunun sebebi büyük ölçüde mücadele etmiş olmasıdır. Bugün birçok kişinin sahip olduğu avantajların hiçbiri aydın sınıflar tarafından armağan edilmemiştir."
Modern Avrupa Halkları Tarihi, William A. Pelz
Ek1
Padişahın Köprü Vergisi
Padişahın biri halkının vergiye karşı hangi noktadan sonra direneceklerini test etmek ister. Bunun için vezirlerini çağırır.
Vezirleri huzura çıkar, saygılı bir şekilde beklerler.
Padişah:
— Köprülere adam koyun, geçenden bir akçe alsınlar! der.
Aradan bir süre geçtikten sonra Padişah vezirlerine sorar:
— Nasıl, halk hayatından memnun mudur? Herhangi bir şikâyet var mı?
Vezirler:
— Hiçbir tepki yok Sultanım!
— iyi o zaman. Köprünün diğer tarafına da bir adam koyun, çıkandan da bir akçe alsın!
Aradan bir süre geçmiş, Padişah tekrar sormuş vezirlerine:
— Var mı halinden şikâyet eden?
— Yok!
Halkının tepkisizliğine kızan Padişah, gürlemiş:
— Köprünün ortasına da birer adam koyun, gelip geçeni … yapsın!
Aradan birkaç gün geçmiş, halktan bir tepkinin olmamasına içerleyen Padişah, çağırmış vezirlerini:
—Halkı dinleyelim hele bir, demiş. Gitmişler köye, Padişah sormuş:
— Halinizden memnun musunuz, var mı bir şikâyetiniz?
Ses yok. Padişah tekrar:
—Taş üstünde taş omuz üstünde baş komam! Var mı şikâyeti olan hemen söylesin! Diye gürleyince arkalardan cılız bir ses duyulmuş:
—Padişahım, o köprünün ortasındaki adam var ya!
—Eeee! demiş Padişah bir umutla… Ne olmuş o köprünün ortasındaki adama?
— Aksamları çok kalabalık oluyor, sıra uzuyor, eve geç kalıyoruz, mümkünse bir adam daha koysanız…
Candan Erçetin - Kırık Kalpler Durağında
"Kırık kalpler durağında inecek var,
Eteğindeki taşları dökecek var,
Doldurun kadehleri içelim beraber,
Yılların yorgunluğu geçene kadar..."
https://youtu.be/g5n3DovHzyA
"Kırık kalpler durağında inecek var,
Eteğindeki taşları dökecek var,
Doldurun kadehleri içelim beraber,
Yılların yorgunluğu geçene kadar..."
https://youtu.be/g5n3DovHzyA
Uyandığımızda;
-gördüğümüz rüyayı hatırlarız,
-rüya gördüğümüzü anlarız ama hatırlamayız,
-rüyadan temelli haberimiz olmaz.
Özellikle son iki maddeye dikkat edelim.
Yıllar sonra bu rüyalar herhangi bir zamanda herhangi bir mekânda herhangi bir uyarıcı eşliğinde belli belirsiz bir şekilde gözümüzün önüne gelir. Ses, ışık, dokunuş, koku vs. zihnimizi ya da kuvvetle muhtemel ki bilinçaltımızı tetikleyebilir. Dejavudan farklı olduğunu içten içe bilirsiniz; çünkü bu yaşanılan bir şeyin tekrarı gibi değildir. Ansızın beyninizde şekillenen semboller, silik görüntüler, birbirinden bağımsız anlar gibi şeyler bu durumun içinde olduğunuzu size bildirir. "Bir rüyamı hatırladım; hatta çok zaman önce gördüğüm bir rüya..." demeniz muhtemeldir. Ayrıca onu hatırlamaya çalışmanız, zihninizden çabucak silinip gitmesine yol açabilir. Sıklıkla olmasa da yaşanılan bir durum olduğu düşüncesindeyim.
-gördüğümüz rüyayı hatırlarız,
-rüya gördüğümüzü anlarız ama hatırlamayız,
-rüyadan temelli haberimiz olmaz.
Özellikle son iki maddeye dikkat edelim.
Yıllar sonra bu rüyalar herhangi bir zamanda herhangi bir mekânda herhangi bir uyarıcı eşliğinde belli belirsiz bir şekilde gözümüzün önüne gelir. Ses, ışık, dokunuş, koku vs. zihnimizi ya da kuvvetle muhtemel ki bilinçaltımızı tetikleyebilir. Dejavudan farklı olduğunu içten içe bilirsiniz; çünkü bu yaşanılan bir şeyin tekrarı gibi değildir. Ansızın beyninizde şekillenen semboller, silik görüntüler, birbirinden bağımsız anlar gibi şeyler bu durumun içinde olduğunuzu size bildirir. "Bir rüyamı hatırladım; hatta çok zaman önce gördüğüm bir rüya..." demeniz muhtemeldir. Ayrıca onu hatırlamaya çalışmanız, zihninizden çabucak silinip gitmesine yol açabilir. Sıklıkla olmasa da yaşanılan bir durum olduğu düşüncesindeyim.
"Ölümden korkmaya gerek yoktur. O geldiğinde 'ben' olmayacağım, ben varken zaten ölüm yoktur." demiş Epiküros.
Sıklıkla kafa yorulanın aksine; ancak bir o kadar da doğru bulduğum bir yorum. Aslında biz ölmekten değil; bilinmezlikten, şüphelerimizden, algılayamadıklarımızdan ve ötenin bulanıklığından korkuyoruz. Bilincimizin ve benliğimizin yok olmasından, sanki hiç yaşamamış gibi karanlıkta kaybolup gitmekten korkuyoruz. Aslında korktuğumuz şey - öyle sanıyorum ki- ölümün kendisi değil.
Son olarak Cemil Meriç'in Jurnal'i ile bitirmek istiyorum:
"Ne kadar cesur olursak olalım, yokluk bizi ürkütüyor. iz bırakmadan silinmek, bir kurbağa gibi gebermek, bütün rüyalarımızla, bütün acılarımızla yok olmak... insan zekâsı bu kadar trajik bir sonu zor kabul ediyor."
Sıklıkla kafa yorulanın aksine; ancak bir o kadar da doğru bulduğum bir yorum. Aslında biz ölmekten değil; bilinmezlikten, şüphelerimizden, algılayamadıklarımızdan ve ötenin bulanıklığından korkuyoruz. Bilincimizin ve benliğimizin yok olmasından, sanki hiç yaşamamış gibi karanlıkta kaybolup gitmekten korkuyoruz. Aslında korktuğumuz şey - öyle sanıyorum ki- ölümün kendisi değil.
Son olarak Cemil Meriç'in Jurnal'i ile bitirmek istiyorum:
"Ne kadar cesur olursak olalım, yokluk bizi ürkütüyor. iz bırakmadan silinmek, bir kurbağa gibi gebermek, bütün rüyalarımızla, bütün acılarımızla yok olmak... insan zekâsı bu kadar trajik bir sonu zor kabul ediyor."
Haydi gel benimle ol - sezen aksu
Söz: Aysel Gürel
Müzik: Onno Tunç.
https://open.spotify.com/...%3A37i9dQZF1DX09fEYjuqEmQ
https://fizy.in/RsMMC
https://youtu.be/qol0bBbcm44
"Haydi gel benimle ol,
Oturup yıldızlardan bakalım dünyadaki neslimize.
Ordaki sevgililer özenip birer birer
Gün olur erişirler ikimize."
Söz: Aysel Gürel
Müzik: Onno Tunç.
https://open.spotify.com/...%3A37i9dQZF1DX09fEYjuqEmQ
https://fizy.in/RsMMC
https://youtu.be/qol0bBbcm44
"Haydi gel benimle ol,
Oturup yıldızlardan bakalım dünyadaki neslimize.
Ordaki sevgililer özenip birer birer
Gün olur erişirler ikimize."
görsel
“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”
Mustafa Kemal Atatürk
“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”
Mustafa Kemal Atatürk