bugün

o zaman başka ekonomik aktivite vardı da osmanlı mı yapmadı ?
(bkz: soysuz)
(bkz: tarihi yabancılardan öğrenmek)
(bkz: boş işler müdürü)
2009 yılında ortaya çıkan gerçektir.

tarih hakkında konuşurken olaylardan bahsetmek gerekir, kaynak göstermek gerekir falan filan işte.*
imparatorlukların büyüklükten gelen güvence temini vasfının halklar tarafından özgürce kilise baskısı altında inlemeye yeğlendiği durumda oluşan gerçektir.

Yağmacılık ve acımasızlık (islamcıların sevdiği tanımla zulüm) dünya üzerinde gittikçe azalmaktadır ve bireysel özgürlüğün dünya ortalamasının üstünde olduğu ve kendini eleştirme kapasitesi olan günümüz osmanlısı abd, tüm eksiklerine hatalarına rağmen bu yüzden dünyanın tozunu atmaktadır (şimdilik).
devir yağmacılar bu yağmadan ganimet elde edenlerin devri olduğu için çok normal olan gerçek. e osmanlı yağmalamasa gelip ingliz, fransız, rus yağmalayacak, ki onlarda yağmacıdır hem yağmacı hem de sömürgeci. osmanlı en azından sömürmemiş, sadece yağmalamış haracını almış. kısacası zamanın ruhuna göre davranılmıştır.
(bkz: osmanlının osmanlarına maruz kalmak)
osmanlı'nın torunları olarak biz de yağmacı olduğumuza göre, gayet doğal, son derece normal karşılanmalı. ben bundan gocunmam. az mı yağma yaptık biz de küçükken? yeri geldi misketlerimizi, yeri geldi futbolcu kartlarımızı, balkondan aşağıya "yağmaaaaaa" diye bağırarak fırlatmadık mı, mahallenin çocuklarını sevindirmedik mi?

e osmanlı da yapmış işte, sevindirmiş çoluk çocuğu..
bugünün ab'sidir abd'sidir.yağmacıdır evet.
yağma görmemiş bünyeden çıkacak sözdür. elbette ganimet alınır, ancak önemli olan ne kadarının hizmet olarak geri döndüğüdür.

(bkz: tarih)
yağmacılık gerçek manasıyla kullanılırsa doğru olan, afetten mal kaçırma manasında kullanırsa yanış olan önermedir. yağma, yeni fethedilen bir bölge için gerek dini yönden, gerek kültürek yönden, gerek de evrensel yönden olağandır ilk ve ortaçağa göre. yeni çağda daha "hard" versiyonu "sömürge", yakın çağdaki versiyonu ise "özgürlük götürme"dir. bu son ikisini de osmanlı yapmamıştır.
söz konusu "yağma" savaş sonrası "alanda" ya da fetih sonrası "şehirde" yapılansa, osmanlı'ya mahsusmuş gibi gösterilmesini anlayamadığımız durumdur bu. garip bir tanımlamadır. sanki osmanlı imparatorluğu'nun dört bir yanda at sürdüğü dönemdeki diğer devletlerin hepsi bu işi yapmıyordu gibi...

arkadaşlar, bir kere şu konuda anlaşalım. ortaçağ ve hatta yeniçağ'ın sonlarına kadar savaş sonrası "yağma" gayet normal, olağan ve savaşın kazanan tarafı için oldukça "meşru" bir uygulamadır. siz hiçbir askeri orda babanızın hayrına savaştıramazssınız. yağma denen şey, osmanlı'dan avrupa devletlerine, fars'tan arabistan çöllerine her yerde olmuştur. hangi dinden, topluluktan olursa olsun yağma, savaş sonrası için beklenen-olması gereken bir uygulamadır. fatih, istanbul'un fethinden sonra şehrin 3 gün yağmalanmasına müsaade etmiştir. bu orada savaşan askerin o dönem şartları açısından "hakkı" olarak algılanmaktadır yani. bu işin dini-dili yoktur. yani demem o ki, olayın acımasızlıkla, gaddarlıkla yok efendim barbarlıkla falan ilgisi yok.
aydınlamayı geç farketmiş, üretimi olmayan ve savaş ganimetleri ile geçinen osmanlı imparatorluğu için kullanılması gerçekçi olan tanımdır. zaten bu yüzden doğal sınırlarına ulaşmasından çok kısa bir zaman sonra çöküşe geçmiştir.
başlığın çapının yazarın çapından büyük olması.

sonuç: çapsız başlıklar çapa zarar verir.
"osmanlı yağmalarken, diğer devletler, insan hakları evrensel beyannamesini mi yazıyordu" acaba diye düşündüren motto. her dönemi kendi şartlarında değerlendirmek gerekir. eğer osmanlı iyi bir yağmalayıcı olmasa bizans, edirne'yi; pontus, karadenizi; şah ismail, anadoluyu; haçlılar, balkanları yağmalayacaktı. yani o sırada diğer devletler insan hakları evrensel beyannamesi ile uğraşmadıkları için osmanlı yağmalamasa kendisi yağmalanacaktı.
haçlı seferlerinde anadolu'dan kudüs'e geçme hayalleri ile atalarımızı yakıp, yıkanlar hangi statüde diye sorulması gereken durumdur. yağmacılık günümüzde kullanılan bir kavram. şimdi bir ülkenin iç işlerine müdehale etsen savaş sebebi. Osmanlının olduğu dönemde öylemiydi. adamlar topla tüfekle gelmiş kapına sen içeri buyur edemezsin. Haçlıların hepsini geri püskürten bir milletin kurduğu osmanlı tabiki savaşacak yeni yerler fethedecektir. nitekim tüm padişahlarda cihan hakimiyeti kavramları hep vardır. günümüzde bile süper güç olma aşamasında devletler başka devletleri yağmalamıyormu zannediyorsunuz. gerek ekonomik gerek siyasi yönden yağmalanıyoruz her geçen gün. ama kimine göre bu yağmacılık anlayışı sadece osmanlıyı ilgilendiren bir konu olmaktan öteye gidemiyor. hayır efendim osmanlı yağmacı bir devlet değil tam aksine yağmalanan bir devlettir. alın size rusya, alın fransa, lehistan, venedik, iran, daha sonraları ingiltere, avusturya.Bu devlerlerin osmanlı ile olan ilişkilerini bir inceleyin. savaşların kim tarafından ve neden yapıldığını araştırın. yağmacılık ile ilgili daha net bilgiler edinebilirsiniz. Günümüzde ise ABD + Avrupa ve Bu devletlerin etkisi ile ortadoğudaki bazı şeref yoksunu devletler. kim kimi yağmalıyor asıl sorulması gereken budur. * *
(bkz: şeker de yiyebilsinler)
yağmanın daha ne olduğunu, hangi manayı ihtiva ettiğini bilmeyen bünyelerin yaptığı cühela tespiti. yağma; hırsızlıktır. yani biraz daha açmak gerekirse rıza dışı, zoralımla elde etmek veya gizliden çalmak. osmanlı'yı toptan yağmacı ilan etmek, hırsız diye nitelemektir asıl hırsızlık. yani tutup tarihin bir yerinden bir yeniçeri ayaklanmasını, bir yeniçeri baskınını, bir savaş veya intikal esnasında bir askerin münferit eylemini veya bir grup askerin yaptığı bir yanlışı bir imparatorluğa, 600 küsur yıllık bir çınara yafta olarak yapıştırmak ancak hastalıklı riyakar kafaların, katıksız osmanlı düşmanlarının ürünüdür. osmanlı savaştığı ve galip geldiği ülkelerde toptan bir yok etme politikası, bir yağma ve talan politikası gütmemiştir. eğer bir devlet politikası olarak bu metodu benimsemiş olsaydı zaten bölünmezdi. osmanlı devlet olarak talan yapmamıştır, talan edilmiştir.
(bkz: bluevelve ile götümden uyduruyorum)
bluevele götümden uydurayım gibi salakca boş bakınızlar vermeden önce. osmanlının tek gelirinin yagmalardan olan savas ganimetleri oldugu. sanayi olmadıgı için sömürmediği bunun yerine devamlı savaş yapıp yagma yaptıgı görülmelidir.
bizlere ayrıca, "üretimi olmayan" ve "osmanlı'nın tek gelirinin savaş ganimetleri olduğu" gibi inanılmaz bir cehalet birikimini de göstermiş olan olgu. sağolsun arkadaşlar yazmışlar. nereden duyuyorlarsa böyle şeyleri. "üretimi olmayan" osmanlı imparatorluğu'ndan sizler için geliyor:

(bkz: tımar sistemi)
(bkz: iltizam)
(bkz: saliyane)
(bkz: ticaret)
(bkz: iaşe)
(bkz: yok artık lebron james)

arkadaşlar, osmanlı'nün üretimi, özellikle klasik dönem baz alındığında "iaşe" ye dönüktür ve bununla sınırlıdır. yani "doyurup beslemenin" dışında ekstra bir üretim genelde yoktur ya da azdır. dolayısıyla pazar malları da sınırlıdır. savaş ganimetleri dediğiniz şey koca imparatorluk ekonomisinin yüzde beşini dahi oluşturmaz. neyden bahsediyorsunuz ki? nerelerden ediniyorsunuz bu bilgileri anlamadım? asya hun devleti ya da moğol imparatorluğu falan değil bu yağmayla doyursun kendini. 600 yıl savaş ganimetleriyle yaşamış bir imparatorluk öyle mi? hımmm evet evet bravo ya. binlerce kilometrelik kervan yolları, alınan gümrük vergileri, yüzbinlerce kilometrekarelik toprak, tımar sistemi, ürün ve raiyyet rüsmunun dışındaki mukaataa gelirleri, saliyaneli eyaletlerin gelirleri, tâbi devletlerin vergileri, çeşitli gayrimüslim rüsmu, pire, izmir, tire, istanbul, selanik, dobruca, sivastopol, iskenderiye gibi avrupa ve akdeniz dünyası'nın zamanındaki en önemli liman kentlerinin ticaret gelirleri, korsanlık faaliyetleri v.s... say say bitmez bunlar beyler. koskoca bir imparatorluğun iaşesinden bahsediyoruz. bir üretim tarzından, roma tipi bir imparatorluktan bahsediyoruz yahu. bozkır imparatorluğu mu bu?

efendim ayrıca bakın, sırf bu "üretim sistemi" üzerine sayfalarca malumat bulabilecğiniz iki ciltlik çok şahane bi eser var. eren'den çıktı, halil inalcık'ın editörlüğünü ve yazarlığını yaptığı "osmanlı imparatorluğu'nun ekonomik ve sosyal tarihi". orda ayrıntılı ayrıntılı anlatır bütün ekonomik ağı hem klasik dönem için hem sonrası için.
0smanlı tarihi ile bilgisi ortaokul seviyesinde kalmış bir zavallının iddiasıdır.

osmanlı'da çok gelişmiş bir toprak yönetim ve vergi sistemi vardı. imparatorluk sınırları içerisinde yapılan her türlü ticaret de kontrol altındaydı ve vergilendirilirdi. yağma olayına gelince; osmanlı'lar yağma ve talan olaylarının olduğu durumlarda, "çağdaş" muadillerine göre çok daha adil ve merhametliydi.

bu tür iddialarla osmanlı'yı ve türk'ü aşağıladığını zanneden zavallılar unutmamalıdır ki; osmanlı'ya 630 yıllık iktidarı abd, ab veya imf vermedi... *
sozde cumhuriyetcilerin sallamasyon uydurmasidir. osmanli'nin yagmaci ilan edilmesinin ve sirf bu ozelligiyle 600 yil yasamis olmasinin ortaya atilmasindan kim nasil bir gelir elde edecek dogrusu merak konusudur. bugun osmanli hala ayakta olsaydi ve misir'i bir osmanli valisi idare ediyor olsaydi ve orada bir isyan ciktiginda guvenlik gucleri bastiramayinca buradan birlik gonderip bastirsaydik yine bu cumhuriyetci gecinen osmanli dusmanlari bu sefer de turkiye yagmaci bir devlettir diyebilecekler miydi, ayni seyleri konusuyor olabilecekler miydi? neden aslinda osmanli'ya dusmanlik yaparak cumhuriyet savunucusu gibi gorunmeye calismaktir, rejimi cesitli emeller icin kullanmaktir. osmanli yagmaci olmadi asla. su anda osmanli'yi yagmaci bir imparatorluk, padisahlari da hain birer mandaci olarak goren zihniyetin zamaninda bu topraklari osmanli'nin korudugunu ve bizim o osmanli'nin emanetine modern bir devlet kurarak sahip ciktigimizi ogrenmeleri gerekecek. sinirlarimiz disinda kalanlardan vazgecmis degiliz. sadece geriye cekildik. bu surecte binbir turlu aci cektirdi osmanli'nin yoklugu. hata osmanli'nin degildi, tum islam ummeti'nindi. oyuna gelindi. ozellikle milliyetcilik bir guve gibi girdi osmanli hakimiyeti altinda yasayan toplumlara. hicbir toprak parcasi bir yerden baska bir yere tasinmaz; yonetim bicimleri gelir gecer, degisir ve gun gelir biz yine yonetiminden cekilmek zorunda kaldigimiz diyarlara kalkar gideriz, hakkimizda icte ve dista yurutulen propagandalari curuturuz. varsin bunun adina birileri yagmacilik desin. bunun basit bir camur atma politikasi oldugunu biliyoruz biz.
imparatorluk>emperyal>imperial>sömürgeci.
tarihsel bir gerçekliktir. lakin; sadece osmanlıya yamanacak bir durum değildir. mevzubahis dönemlerde hemen her devletin adetidir bu; kendisi teslim olan şehrin canına ve malına dokunulmaz ancak zorla ele geçirilirse 3 gün askere yağma hakkı vardır. bu yağmaya kadınlar ve çocuklar dahildir.

tarihi bir çok durum vardır bununla alakalı. örneklendirmek gerekirse; yahudiler istanbul'un fethi sırasında kendi mahallelerini ele geçirip osmanlıya kapıyı açmışlardır. şehre önemli giriş buradan olmuştur ve bu sayede yağma konusundan kurtulmuşlardır. diğer taraftan ayasofyanın bahçesinde toplu tecavüze uğrayan rahibelerin olduğu bilinmektedir. insanların ağzındaki altın dişlerin canlı canlı kerpetenle söküldüğü de bilinmektedir.

tarih boyunca onlarca padişaha acımayan devşirme yeniçerinin elin gavuruna acıması zaten beklenemez.

bu; ilk etapta korkunç gibi gözükse de, zorla ele geçirilen bir şehrin şiddetli ve korkunç şekilde yağmalanması; ileride kuşatılacak şehirlerin kendiliğinden teslim olması açısından önemlidir ki, osmanlının tarihinde savaşmadan aldığı bir çok şehir ve hatta ülke vardır. tabii ki bunlar osmanlının muhteşem yönetiminden dolayı değil, korkunç yüzünden korktukları için teslim olmuş şehirler, ülkelerdir.

ayrıca bilinmelidir ki; yeniçeri denilen asker ocağında hiç türk bulunmaz hepsi devşirmedir. düşünün viyana kuşatmasında 75 bin yeniçeri vardı. ağaçta yetişmiyor gavur çocukları nihayetinde; hepsi şehirlerden yağmalanıp alevi/bektaşi türk ailelerin yanında yetiştirilmiş devşirme çocuklardır.

bir örnekle daha süsleyelim; kanuni viyanaya yürüdüğü zaman; ki maksadı asla ve asla viyanayı ele geçirmek değildi, sadece avrupaya "istediğim zaman ağzınıza s.çarım" mesajı göndermekti; dönüşte 30 bin köleyle dönmüştür. buda bilinsin.

yıldırım beyazıt; sırp kralının karısını almıştır kendisine cariye olarak; bu da bilinsin.

velhasılı kelam; osmanlı devlet sistemi gerçekten müthiş bir sistemdir. türk dehasını, türk yönetim şeklini gözler önüne serer. öyle incecik kitaplardan öğrenilebilecek, haftada 2 saat ile anlaşılabilecek bir sistem değildir; müthiş ayrıntıları vardır. imparatorluktur sonuçta.

osmanlı padişahı aynı zamanda hem kayser (sezar), hem de halifedir. osmanlı soyu, hem mavi kanla hem de ejder kanıyla doludur. yani demek istiyorum ki; osmanlı sülalesi, velhasıl oğuzlar yüzyıllar boyunca dünyanın en soylu ailelerinden kız almışlardır ve kanlarını zenginleştirmişlerdir. dünya üzerinde ırki ve soysal anlamda en soylu sülale osmanoğullarıdır. lakin ertuğrul gaziden bu yana o burun hep baki kalmıştır, bugün yaşayan osmanlı erkeklerinde aynı burunu görmek mümkündür. (buda komikliği olsun yazının)
kaynak ve belge gösterilmeden inanılmaması gereken durumdur.