bugün

görsel
insanımız tarafından yük olarak görülen eylem. peki okumadan bir toplum nasıl gelişir? sadece enine genişler o da göbek yapar. kafayı geliştirmez. elin turistlerini görürsün tatilde deniz kenarında kitap okur küfür ederiz ne keriz be tatile gelmiş kitap okuyor. peki kitap ne zaman okunur? tatilde okunmaz, yolculukta okunmaz, evde işten gelince okunmaz, sağda okunmaz, solda okunmaz, ortada hiç okunmaz. biz de bahane çok. tuğla gibi kitap der kaçar gideriz. bu kadar basit bir düşünce vardır. okunmalı daha çok okunmalı.
"alışkanlık" diye bahsedilen kavrama indirilen derin bir darbedir. Çünkü okuma eylemi esnasında yaptığımız şey hayat içindeki pek çok standarta tepkidir. En basitinden okurken ileri doğru bir eylem yapıp sayfalar arasında ilerleriz, anlama durumuyla geriye doğrudur.
çoğu zaman "okula gitmek", "öğrenim görmek" olarak kullanılan kelimedir. okumak her yaşta güzeldir. insan her yaşta okuyabilir, her yaşta hayata dair yeni şeyler öğrenebilir.

fırsatınız, imkânınız, vaktiniz varsa hep okuyun; sürekli okuyun ve kimseden çekinmeyin bunun için...

unutmayın, her şey insanlar içindir...
hayat kurtarır.
oku diyor oku;
"Çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor.”
Okumak, öğrenmek, anlamak…
Bir alim şöyle diyordu:
“Bilenler bilmeyenlerin derdini çeker”
Bilmek dertlenmektir.
Bilmek anlamaktır.
Bilmek yanmaktır.
Bilmek için okumak gerek.
yazmanın ilk adımıdır.
görsel
"okumuşluk bir kurt adam kılığına sokuyor. bilmek diş göstermek gibi bir şey. halbuki sen sevmek, sevilmek istiyorsun. bazen nasıl özlüyorum alfabeyi bilmeyen adamın rahatlığını. bilgi her zaman bir karşılaştırmayla varoluyor, acaba doğru mu daha doğrusu daha fazlası var mı, aşağı yukarı bir iktidar kavgası, okumuşluk zor iş."
adam olmak için en doğru yollardan biridir.
engel yoktur okumaya. universitede sinifimda sagir ve dilsiz bi arkadas var. bilgisayarda okuyor. muhendis olabilir. hayata tutunanlar icin mukemmeldir.
Son yazdığımda kafam gidikmiş yine. Git gelliyim. El kaslarımı boşa yorup yormadığımı merak etmiyor değilim bazen. Böyle kendimle yazılı geyik muhabbeti yapacağıma, ne bileyim, bir kitap yazsam, tamamen kurgu olsa, sonra da başına "tamamen gerçek olaylardan alıntıdır/esinlenilmiştir" yazsam, yalanım fark edilene kadar basım maliyetini amorti ederim herhalde diye inceden düşünüyorum aslında. Hem şu sikik camiada adım duyulur, o kısa arada eksilerde başlayan itibarımla kendimce bir üslup belirleyip, kötüyü satmaktan paraya kavuşabilirim belki. Çünkü okuyucu hep iyiyi okuyor. iyi dediğim de, kendinin iyi olduğunu iddia edip duran iyi, gerçek iyi ile pek bir alakası yok. Gazı gelip, "Acaba osursam mı? Ya kakam da varsa? dur bir tuvalete gidip klozetin üzerine osurayım da, pahalı takım elbisemin pantolonunu rezil etme riskine girmeyeyim." diyip, tuvalete gidip aslında kakası olduğunu fark ettikten sonra, "eh madem yine tuvaletteyim, yine sıçıyorum, iyisi mi tuvalette sıçarken hep yaptığım şeyi yapayım; bir kitap daha yazayım!" diyerek kitap yazan herkes, "iyi" eser üretir durumda şu sıralar. Uzun cümle kurdum, okuyucu iyi bir şey sanmasın şimdi; diyorum ki, şimdi yazanlar, olsa olsa tuvalette sıçarken yazıyorlardır diyorum! egolar tavan yapmış halde, içerikler bombok, sürekli duygulara soyut ötesi, anlamsız dokunuşlar. sürekli, "beni yalnız akıllılar anlayabilir" tavrı ile bu midas sürüsünü başarılı bir şekilde kandırmalar.

işte aslında sorun da burada. sürü her şeyden anladığını, her şeyi bildiğini sanmıyor sadece, buna inanıyor, buna tapıyor hatta ve aksinin iddia edildiği anlarda dindarca bir fanatizmle saldırganlaşıyor. sürü, her şeyi bildiği izlenimini yaratmak için, önüne gelen kitabı çoğu zaman içeriğini anlamadan, alıntı yapılabilecek bir kaç cakalı cümlenin altını çizebilmek için elinde bir kalemle, boş boş okuyor. çünkü burada okumak bir keyif, bir öğrenme, bir zihinsel rahatlama aracı değil, tamamen prestij aracı. kültürlü tenekelere dönüşüyor millet. temelde çok büyük bir delik var.

sürüdeki bu herşeyi bilme sanrısı, az önce benim "ulan böyle bir kitap yazsam kesin satar la vuhahaha" şeklindeki sikik düşüncemi paylaşan bir çok yazara sağlam ekmek yediriyor. ben tabi tamamen içeriğe yönlendirici bir başlangıç olsun diye böyle bir giriş yaptım. yoksa sikeyim kitabını, yazmak konusunda kim için ciddi olayım? şu bile gereğinden fazla bir çaba. elle yazıyorum tabi şu an (temize geçilmiştir), kafamı dinlendiriyor, fikirlerimi sakinleştiriyor. bu amaç olmasa var bile olmazdı bu mutant tanım. az daha semirse tez olacak.

sonuç olarak ne yapıyor okur? alıyor kitabı, alıntı yapıp caka satacağı yerleri işaretliyor, gerisini bir sik anlamadan veya çok az bir sik anlayarak okuyor, dışarı fular, kemik gözlük görünüyor, ağdalı konuşuyor, oluyor sana kültürlü okuyucu; bunu gören çakal yazar da okuru bir güzel emiyor. okur, bir noktadan sonra çok bir şey anlamadığı gerçeğini unutuyor bile. elinde tuttuğu kağıt israfının, boş bir defter ile sadece kirlilik seviyesi kadar bir farkı olduğunu düşünmek ise, onun için ya çok erken birtmiş, ya da hiç başlamamış bir eylem. daha sonra, "hah, nasıl da anladım! Tam bir edebiyat gurmesiyim!" tavrını takınıp, gidiyor aynı yazara biraz daha sevinç katıyor. bu arada diğer boş yazarların da cebine üç beş koyuyor.

okumak; herkesin yaptığı eylem bugünlerde. anlamak derseniz, o ayrı mesele.

not: tanım içinde, moderasyonu kasmasın.
"Mezun olmak çok masraflı. Bursun kesilecek, pasonu elinden alacaklar, çalışmak zorunda kalacaksın vs vs. Okumak hem güzel hem ucuz."
(Alıntı)
Okumak, kendi kafanla değil, başkasının kafasıyla düşünmeye benzer.
kpss dolayısıyla pek gerçekleştiremediğim etkinlik. ancak dünyanın en güzel şeylerinden biridir. diğer güzel şeyleri zaten biliyorsunuz.
insanı daha fazla insan yapmaz, eseklik baki...
okumanın miktarına göre sonucu değişen eylem:

Bir kitap okuyan her şeyi bildiğini zanneder.
ikinci kitabı okuyan kuşkuya düşer.
Üçüncü kitabı okuyan hiçbir şey bilmediğini anlar.
...onun içindir ki yazı, birçok olamamazlıkları olur yapmıştır. ölü dirilmez; yüz kuruşa amerika'ya gidilmez; her büyük adam bizimle konuşmaz. bu böyledir de, en büyük yazıcıların herhangi bir kitabını pek güzel yüz kuruşa alınır ve büyük düşünücü ile baş başa on gün, yirmi gün, bir ay oturup konuşabilirsin...

hasan ali yücel
sanat yeryüzünde kafi temellimizdir!...

abdülhak şinasi hisar
--spoiler--
Kültürü çok geniş, değerli bir dostum bana diyordu ki: "Artık benim için yeryüzünde
bir tek eğlence kaldı: Okumak. Ne danstan, ne toplanmalardan, hiçbir şeyden tatlı bir duygu
alamıyorum, insanlardan kaçan yabanî bir mahluk oldum."

Bu duyuş, belki sinir bozukluğundan ileri geliyor. Yalnız doğru bir tarafı var ki, o da
bu dostumun her tatlı duyguya karşı taş gibi donuk ve soğuk kaldığı halde okumaktan kendini
alamamasıdır. Demek ki kültürlü bir insan için; düşünen, anlayan, öğrenmek isteyen bir
kimse için her eğlence geçilebiliyor, hepsi sönüp gidiyor; yalnız okumak kalıyor.

Öyle ise okumak nedir, nasıl bir iştir ki böyle sürekli ve kolay ölmeyen bir tadı var?

……………………..

Yalnızlıkta, dost ve arkadaş yokluğunun yerini ancak kitap tutabilir. Bulabildiğimiz
kitabı yazan, sizin bu tek başına kaldığınız anda konuşabileceğiniz tek arkadaş değil midir?

Yazık okumaya alışmamış, onun tadını almamış olanlara. Onlar ıssız bir âlemde,
yapayalnız yaşayan mahluklardır.
--spoiler--
en önemlisi insanı okumak sanırım ve bunu yapabilen az kişi var. dip not o kişi ben değilim, keşke olsam.
Ilk emirdir.
1. Yaratan Rabbinin adıyla oku!
2. O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı.
3. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir.
4. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti.
5. insana bilmedikleri şeyi öğretti.
görsel
sözlükte sıkça gerçekleştirmeye çalışacağım eylem.

baktım ki yazılarım çok saçma. gereksiz. sıradan.

insanlar neler yazıyor merak etmeye başladım.

siz de bir yerden başlayın bence.
Okumak, olayların özünü görmenize yarayabilir, karşılaşılmamış bir olay karşısında ne yapılacağını bilmenize, insanların dış görünüşünden çok ötede olduğunu anlamamıza, dünyanın sadece bizim etrafımızda dönmediğinin farkında (acaba farkında mı yaşıyor bunca insan) olmamıza yardımcıdır. Fakat insan hayatı söz konusu olduğunda hiç kimse bu budur diyemez. Okumak gerçekleri (gerçekler) görebilmektir. Yani bir insan zeki, bu insan okuyor, o zaman bu insan en doğrusunu biliyor, yok böyle şey bize daha fazlası lazım. Gözün önündeki perdeyi kaldırmak lazım.
Bu zamanda pekte anlamı olmayan iştir. Onca üniversite mezunu işsiz bunun ispatı.

Ticari düşünmek akıl sahibi olan insanların işidir.

Ama milletin kafası klasik memur zihniyeti. Hiç değişmedi. Değişmez. Çünkü adamda risk alacak cesaret yok !